• allah-god-yahveh gibi, kişisel olan ve insanın günlük işlerine karışan tanrıcılığın, kendi içindeki çelişkileri gösteren bir çok videosu var. hayırseverin biri, en iyi argümanlarından ve ayarlarından bir video serisi yapmış

    best of christopher hitchens arguments and clever comebacks

    (ingilizce bilmeyenler için çeviri: ingilizce öğrenin cahil köpekler)
  • ömrünü hristiyanlığa, yahudiliğe (özellikle de siyonizme ve israil devletine) küfretmekle geçirmiş bir adam olmasına rağmen, akıl tutulması yaşayanlarca sadece "islamofob" diye nitelendirilebilmektedir. aslında akıl tutulması da diyemeyiz buna, zira ortada tutulacak akıl da yok.

    hitchens ırak ve afganistan konusunda eleştirilmez mi? sapına kadar eleştirilir, hatta yerin dibine de sokulabilir. ama biraz da kimin eleştirdiğine bakmalı. mesela benim eleştirmem tutarlılık açısından bir sorun teşkil etmez (ki, çeşitli ortamlarda eleleştirmişliğim de vardır). lakin, isimlerini burada anacak olursam götüme girecek bir takım faşistlere bel bağlamış bazı gençlere nedense yakışmıyor bu eleştiriler. yüzsüzlük oluyor.

    hitchens'ın george w. bush ile olan ilişkisinin, senin ismini anamadıklarımla kurduğun ilişkiden pek bir farkı yok. "saddam diktatör, taliban yobaz, bombalayın mınakoyim" demek ile "nato-akp elele suriye'ye, libya'ya" gibi bir söylem arasında da pek bir fark yok. hatta isterseniz işi biraz daha kolaylaştırabilirim:

    ---------------
    başlık: ırak (saddam'ınkisi) veya afganistan (taliban'ınkisi) (yani zamanı 10 yıl geriye alıyoruz)

    entry: kunta kinte'ye göre bu ülkede herşey güllük gülistanlık, herşey "impiryalizmin oyunu".

    kendi ülkelerinde -x için- "faşizm! faşizm!" diye fırlayanlar, sözkonusu bu asla ve asla özgür -x'in- olmadığı bu despotik yönetimli ülke için sus puslar. [sic]
    ---------------
    ilham kaynağı: #26147391.

    şimdi böyle birinin hitchens'i "islamofob faşist" diye eleştirmesine ne denir? yüzsüzlükten başka bir şey denmez.

    gelelim hitchens'in kendisine.

    şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, afganistan ve ırak hakkında dile getirdikleri hariç, diğer tüm fikirlerinin altına hiç tereddüt etmeden imzamı atabileciğim bir adamdı. kendisini kissinger hakkında yazdığı kitap* ile tanıdım. ki, nereden baksan 10 yıl olmuştur bu kitabı okuyalı, yani o zamanlar ne ateist idim ne de hitchens'in militan ateizminden haberdardım. tamamen siyasi bir meraktı benimkisi. söz konusu kitabını okudum, gereken siyasi çıkarımlarımı yaptım, attım hafızaya, bir kenara koydum.

    aradan birkaç yıl geçti, bu sefer bilime, felsefeye ve elbetteki ateizme merak salmaya başladım, eninde sonunda da yolum kaçınılmaz bir şekilde richard dawkins'in demeçleriyle, yazılarıyla kesişti. adamın münazaralardaki ustalığına, hazır-cevaplılığa hayran kaldım, "bundan iyisi yoktur herhalde" dedim.

    yanılmışım. zira, dawkins sayesinde, ateizm ve felsefe tartışmalarında karşıma tekrar christopher hitchens çıktı. hiçbir lafın altında kalmayan, karşısındakini, kim olursa olsun, kelimeleriyle hem alt etmeyi, hem de kendisine hayran bırakmayı başaran, uğruna hitch slap diye bir kavram türetilmiş bir deha. hatta, yüzyılın dehalarından.

    bir süre "konu ne olursa olsun, böyle bir adam ile hemfikir olmamak imkansız" diye düşünürken, afganistan ve ırak savaşları hakkındaki fikirleri bir çuval inciri berbat etti diyebilirim. saddam'a karşı, özellikle halepçe katliamı'ndan dolayı büyük bir nefret beslediği ortadaydı, ama konuyu bu kadar basitleştirip good vs evil seviyesine indirerek bushgillerin peşine takılması, şirketokratların oyunlarını, blackwater'ı görmezlikten gelmesi tam bir hayal kırıklığı olmuştu. kissinger hakkında yazdığı kitabı hatırlamamla birlikte, daha büyük bir hayal kırıklığına uğradım. bir zamanlar hedef aldığı adamlarının mirasçılarını şimdi dost belliyordu. dünyadaki islami fundamentalizmin yeşermesindeki başlıca sebeplerden birinin tam da bu adamlar olduğu gerçeğini göz ardı ediyordu (diğer başlıca sebep ise, kimse kusura bakmasın ama adam haklı beyler, islam'ın ta kendisidir).

    ama bence bu konuda kendinden o kadar da emin değildi. "düşmanımın* düşmanı* dostumdur" düşüncesinden meydana gelmiş bir ilüzyonun peşinden koşup durdu ve fikrini değiştirmeyi de gururuna yediremedi...

    ... desem, [sesli düşünüyorum] zekasını küçümsemiş mi olurum acaba? gururuna yenik düşecek bir adam mıydı gerçekten? belki kendine göre gerçekten haklıydı. belki her konuda olduğu gibi, bu konudaki fikirlerinin de sağlam bir temeli ve mazisi vardı. karar veremiyorum. [/sesli düşünüyorum]

    ama sonuçta henry kissinger, margaret thatcher, ronald reagan, rahibe teresa, israil, vatikan, anglikan kilisesi, recep tayyip erdoğan* gibi isimlere karşı kimsenin cesaret edemeyeceği kadar son derece sert ve son derece haklı bir muhalefete de imza atmışlığı var bu adamın. bunları da görmezlikten gelemeyiz herhalde. en azından ben gelemem, gelmiyorum.

    ve evet, her şeye rağmen, bu adam bir solcuydu.

    uğurlar ola.
  • the four horseman'den çok hoş bir alıntıdır:

    "public opinion is often wrong, mob opinion is almost always wrong, religious opinion is wrong by definition"
  • "kanıt gösterilmeden yapılmış bir iddiayı çürütmek için kanıta ihtiyaç yoktur."
  • azılı bir kürdistan destekçisidir, ama "türkiye'yi yerle bir et ey yüceler yücesi bush" dediğini gören var mı bu adamın? sanmıyorum.

    öte yandan, hitchens'ı ortalama bir israilli vatandaşa sor, "filistinli teröristler"e destek çıktığı için dünyanın en büyük antisemitlerinden biridir der.

    beri yandan, bosna savaşını hatırlayan var mı? nato'nun sırbistan'ı bombaladığında sivilleri, hatta mültecileri de hedef aldığı, yani savaş suçu işlediği bir sır değildir. o bombalara karşı hangimiz sesimizi çıkarttık veya çıkartıyoruz? hangimiz "sadece karaciç değil - (türkler dahil) nato da yargılansın" diye sokaklara dökülüyoruz? o konuda suskun kalındı, bundan sonra da bu suskunluğun bozulacağını pek sanmıyorum. peki bu durumda, aynı mantıktan yola çıkacak olursak, 'sırbofobi'den bahsetmemiz gerekmiyor mu? nato sırpları yaşlı-çocuk, kadın-erkek ayırt etmeden öldürdüğünde barbarlara barış götürmüş oluyoruz, peki ıraklılar öldürüldüğünde hikaye değişiyor mu? ikiyüzlülük kriterlerimiz nedir bu konuda, biri bana anlatsın. ne demiş michael corleone?, "sen de ben de aynı ikiyüzlülüğün bir parçasıyız bay senatör" demiş. güzel demiş.

    bosna demişken, hitchens'ın bu konudaki düşüncelerini özet geçmekte de yarar var gibime geliyor:

    ---
    hitchens cited the bosnian war as something that monumentally changed his views on military intervention and that he for the first time found himself on the side of the neoconservatives. in an interview with johann hari he said:

    "that war in the early 1990s changed a lot for me. i never thought i would see, in europe, a full-dress reprise of internment camps, the mass murder of civilians, the reinstiutution of torture and rape as acts of policy. and i didn't expect so many of my comrades to be indifferent – or even take the side of the fascists. it was a time when many people on the left were saying 'don't intervene, we'll only make things worse' or, 'don't intervene, it might destabilise the region. and i thought – destabilisation of fascist regimes is a good thing. why should the left care about the stability of undemocratic regimes? wasn't it a good thing to destabilise the regime of general franco? it was a time when the left was mostly taking the conservative, status quo position – leave the balkans alone, leave milosevic alone, do nothing. and that kind of conservatism can easily mutate into actual support for the aggressors. weimar-style conservatism can easily mutate into national socialism. so you had people like noam chomsky's co-author ed herman go from saying 'do nothing in the balkans', to actually supporting milosevic, the most reactionary force in the region. that's when i began to first find myself on the same side as the neocons. i was signing petitions in favour of action in bosnia, and i would look down the list of names and i kept finding, there's richard perle. there's paul wolfowitz. that seemed interesting to me. these people were saying that we had to act. before, i had avoided them like the plague, especially because of what they said about general sharon and about nicaragua. but nobody could say they were interested in oil in the balkans, or in strategic needs, and the people who tried to say that – like chomsky – looked ridiculous. so now i was interested."[18]

    hitchens argued that the choice in yugoslavia was between a multi-ethnic plural democracy led by muslim[19] president alija izetbegovic in bosnia and a fascistic, nationalistically inspired ethnically-cleansed state driven by serbian leader slobodan miloševic. he called miloševic a fascist and a "national-socialist",[20] and considered the croatian nationalist president franjo tudjman "equally detestable".[21] in god is not great, he wrote that the crimes of the roman catholic croatian neo-fascists during this period are "often forgotten".[22] he was highly critical of western inaction against christian orthodox serbian and roman catholic croatian nationalism in protection of the muslim bosnians, partially blaming this on the clinton administration and specifically hillary clinton.

    "in effect, the extremist catholic and orthodox forces were colluding in a bloody partition and cleansing of bosnia-herzegovina. they were, and still are, largely spared the public shame of this, because the world's media preferred the simplification of "croat" and "serb," and only mentioned religion when discussing "the muslims." but the triad of terms "croat," "serb," and "muslim" is unequal and misleading, in that it equates two nationalities and one religion. (the same blunder is made in a different way in coverage of iraq, with the "sunni-shia-kurd" trilateral.)"[23]
    ---

    ee? islamofobi bunun neresinde? filistin konusunda yahudilere karşı filistinlileri savunan adam, bosna konusunda da hristiyanlara karşı müslümanlara koşulsuz destek çıkıyor, hatta "daha ne bekliyorsunuz, vurun şu ortodoksları" diye haykırıyor yahu. hadi bakalım, buradaki tavrını nasıl tanımlayacağız?

    hitchens, mevcut bir savaşın destekçisi olmuştur. bundan müslümanlara karşı spesifik bir ayrımcılık değil, çıksa çıksa gözü kararmış militarizm, savaş çığırtkanlığı çıkar. ve hitchens eleştirilecekse eğer, işte bu çığırtkanlıktan dolayı eleştirilmelidir.

    savaş çığırtkanından solcu olmaz diye bir kural da yok. bence nagehan alçı'yla bir görüşün bu konuyu.
  • stephen fry ile beraber dincileri resmen rencide ettikleri tartışma programı için;
    http://www.youtube.com/watch?v=zcdnh7g87m4

    sonuç bu, biraz spoiler var ama;
    http://i.imgur.com/3uoml.png

    bu da tartışmanın türkiye'deki bir benzeri;
    http://inciswf.com/ortaokullu.swf

    neymiş? islamda da reform şartmış.
  • lise yillarindan beri sosyalist olan, 18 yasina bastigi gun isci partisine gitmis uye olmus biri olarak; 57 yasinda "artik sosyalist degilim" demesi bence saygi duyulacak bir seydir. bulundugu gurup ve ya gorusu ne olursa olsun oz elestiri yapabilimek ve inandiklarini sorgulayabilmek kadar takdir edilesi birsey yok bence bu hayatta.

    bir de burada adam fikirlerini surekli sorguluyor, kendini update ediyor diye edilmemis hakaret kalmamis. yanar doner denmis, firildak denmis vesaire. size sesleniyorum: ulan mal herifler, siz bir fikire yapisip omur boyu onu degistirmeden kaliyorsaniz bu sizin sorununuzdur. fanatizmine soktugum gerizekalilar sizi.
  • yakalandığı dördüncü derece kanser ile boğuşan yazar ve dünyaca ünlü bir ateist ve dinin yarattığı zulm ve cahilliğe karşı en büyük cepheyi oluşturan düşünürlerden biridir. 23 nisan 2011'de, konuşmacı olarak çağırıldığı bir konferansa hastalığı nedeniyle katılamadığı için dünya ve özellikle amerikan ateistlere hitaben yazdığı mektubunun türkçe çevirisi şöyledir; (orjinali için)

    --------------------

    "sevgili inançsız dostlarım,

    hiçbir şey beni şu an yanınızda olmaktan alı koyamazdı, eğer sesimi (daha doğrusu konuşurken kullandığım sesimi) ölümle cebelleştiğim bu uzun süre zarfında kaybetmemiş olsaydım. bu, kimsenin kazanamayacağı bir savaş. fakat yine de içinde, üstünde durulması gereken birçok önemli nokta barındırıyor. düşmanımı daha yakından tanımaya başladıkça anladım ki, kurtuluşa, affa ve olağanüstü bir kaçışa duyulan bütün özlemler ve yakarışlar, bana öncesine nazaran daha da sığ ve yapmacık görünüyor. daha uzun yıllar bu fikirleri savunmaya ve aktarmaya devam etmeği umuyorken şu an, güvenim ve umudum, dinin yalan tesellilerine kayıtsız olan, güncel tıbbın bilgi ve yetkinliğine ve sayısız arkadaş ve akrabalarımın dostluğuna dayanmaktadır. işte bu güçlerdir ki, insanlığın kendini, kendi elleriyle ürettiği kölelik ve batıl inanç kelepçelerinden kurtulacağı günün gelişini hızlandıracaktır. aynı insanlık için etik olanı, doğru ve düzgün olanı yaratanın da gökten gelen bir despot olmadığı, içimize işlemiş doğuştan gelen kardeşliğimiz ve birlik duygumuz olduğu gibi.

    bizi düzgün ve doğru bir insan yapan temel duygularımız her gün hakarete uğramakta. teokratik düşmanımız ise apaçık ortadadır. şekil değiştirerek, nükleer silahlı mollalardan, amerikada bilim karşıtı dersleri destekleyen politikaya kadar her yere uzanmaktadır. ama geçtiğimiz yıllarda, bu sinsi saçmalığa karşı çıkan, tanrının onların tarafında olduğu absürt iddiasını savunan tiran ve zorbaların hakkını inkar eden, yüreklere su serpen gerçek bir direniş ortaya çıkmıştır. bu direnişin küçük de olsa bir parçası olmak hayat boyu sahip olduğum en büyük onurdur. bütün diktatörlüklerin temeli ve ortaya çıkışı, aklın mutlakıyete teslimiyetine ve eleştirinin ve nesnel yargının terkine dayanır. bu ölümcül sanrının en banal adı dindir, ve biz kişisel olarak ondan nasıl kendimiz kurtarmayı öğrendiysek, toplumsal olarak da onunla mücadele edebilecek yollar aramakla yükümlüyüz.

    silahlarımız; sabit fikirli olana karşı alaycı ve kuşkucu akılımız, saf olana karşı açık fikirliliğimiz ve araştırmayı sınırlandıran korkunç ve farazi güçlere (ve salakça doğruyu çoktan bildiğini iddia edenlere) karşı da gerçeği aramaya ve bulmaya olan cesur tavrımızdır. ve ya hepsinden önemlisi, ölüm tarikatları ve insan adakları yerine, hayatı yücelten tavrımız ve ölümün kaçınılmazlığına değil, akılsız yaltaklanmalar arasına sıkışmış ve çarpıtılmış bir insan hayatına karşı ve ya doğa kanunlarının yakarış ve ayinlere değiştirebileceğine dair karanlık inançlara karşı duyduğumuz korkudur.

    seküler devrimin mirasçıları olarak, amerikan ateistlerine bu ortamda düşen olağanüstü görev, kilise ve devlet arasında nöbet tutan anayasayı savunmak ve uygulamaktır. bu da,kendi başına bir onur ve ayrıcalıktır. emin olun bedenen olmasam da (ruhen de sadece metaforik olarak) yanınızdayım. thomas jefferson’ın dini devletten ayıran duvarını inşa etmekten yılmayın. ve inancınızı yitirin.

    en içten dileklerimle,

    christopher hitchens"

    ------------------

    benzer düşünler için;

    (bkz: richard dawkins)
    (bkz: lawrance krauss)
  • söylediğinin % 90'ına katılacaksınızdır, ama o kalan yüzde onluk kısmı size "şu herifi de ergenekondan içeri atsalar" dedirtmektedir. köktencilerin önünde "hangisi daha yüksek bir olasılık? meryemin bekareti bozulmadan doğum yapmış olması mı, yoksa yahudi bir şıllığın yalan söylemiş olması mı?" türünde laflar edebilir. "evet, belki siper çukurunda ateist yoktur, ama idamı bekleyenlerin koğuşunda da pek ateist yoktur" diye kaşları kaldırabilir. bunlardan beni en çok vuran, yıllardır sebebini anlamaya çalıştığım "kadınlar komik değildir" söylemidir. erkeklerin komik olma gerekliliklerinin bir evrim mekanizması olduğunu, ve kadınların iyi bir espri karşısında öne kaykılıp gülerken dişlerini ve ağzını "teslimiyete" varacak ölçüde sergilemesinin bunun kanıtı olduğunu söylemiştir. ne diyeyim, hepsine katılıyorum. fakat müslümansanız, filistin davasına sempati duyuyorsanız, avrupada yükselen sağın göç karşıtı politikalarına karşıysanız, bunlara "the suicide bombing community", "the female circumcision community" gibi hitap ettiğini görmek istemeyebilirsiniz. ama eğri oturup doğru konuşalım, daniel dennett, dawkins ve kendisinin oturduğu bir ortamda dinlemesi en zevkli olan adamdır.

    al sharpton ile (kel alaka) yaptığı bir tartışma özellikle tavsiye edilir. http://video.google.co.uk/…e&q=christopher hitchens
  • bugun kendisini, rabbi shmuley boteach adlı bir yahudi fundemantalistine karşı 'does god exist' adlı bir tartışmada dinleme imkanı bulduğum kişi. pek ateist. ancak o kadar kitap falan yazmasına karşın darwin'in survival of the fittest'ını, survival of the strong olarak algılamış gördüm kendisini. dehşetlere büründüm. böyle anlayınca, o noktadan social darwinism'e pek kolay gidildiği için tartışma tanrıdan çıkıp hitlere geldi. bağırasımı zor tuttum. kafasında kipasıyla rabbi, 'israil teröristleri bile hastaneye götürüyor, dini çiğnemiyor, 'öldürme' yasasını çiğnemiyor' deyince, bi midem garipleşti, allah bin belanızı versin dedim, konferansı terkettim.

    edit: ben ne kadar türkülüğüme yenilip 'benden olmayan'ı dinleyememe gafletine düşsem de, bir kökten dinci ve bir ateistin birbirlerini dövmeden ve korkmadan, hemde bir yahudi merkezinde, tartışabilmelerini hayranlıkla karşıladığımı belirtmeliyim.
hesabın var mı? giriş yap