• yves saint lauren'e actigi davayi kaybetti. ayakkabilarinin alamet-i farikasi olan kirmizi taban kamusallastirilacakmis diye dort bucuk atiyor su siralar. bence hic korkmasin, kendisine bir onerim var:

    kristiyan, bence hic uzulme. sana bir cozum buldum. simdiye kadar dogada hic varolmamis ve varolamayacak olan bir renk icat et. elementlerin minakoy. doga anayla yaris. borges'in oykusundeki o sadece tek yuzeyi olan disk gibi ara dur o essiz rengi kariyerinin geri kalani boyunca. bir gun o imkansiz rengi bulursan, tapula onu ve sakin birakma. iste sana dizayn gucunu konusturmanin firsati, iste sana gercek bir challenge. kirmiziyi dedem de tapular.
  • ayakkabı değil taban satıyor.
  • gençken "ilk maaşımla bu ayakkabıdan alıcam" sözünü verdiğim ayakkabıdır. nasıl bir dünyada yaşıyormuşum ki ilk maasımın bu alışverise yeteceğini düşünmüşüm. 40. yaş maaşımla almak dileğiyle.
  • kendisi hakkındakı fasa ve fiso'yu geçersek:

    babası roger louboutin marangoz. annesi irene louboutin ev kadını. paris’in 12. bölgesinde doğdu. 16 yaşında okulu bıraktı. bir dikiş okuluna yazıldı. aynı zamanda kuaförlük ve aşçılık eğitimi de aldığı bu okuldaki üç erkekten birisiydi. kızların kimi arka sırada oturup cips yerdi, kimisini zengin sevgilisinin şoförü almaya gelirdi. “hayal ettiğim gibi değildi ama lisedekinden daha mutluydum” diyor. daha sonra chanel ve yves saint laurent’in de okulu olarak bilinen academie roederer’e gidip güzel sanatlar ve çizim eğitimi aldı. akademi bitince çizimlerini gösterip müzikhollere iş başvurusu yaptı. folies bergeres kabaresinde staj yaparken dansçı kızların ayakkabılarının içerisine ayakları ağrımasın diye ince dilimlenmiş çiğ et koydu.

    18 yaşında stajyer olarak charles jourdan’da başladığı ayakkabıcılık mesleğinin ilk yılını fransa’nın romans şehrinde geçen bir ‘kara sene’ olarak nitelendiriyor. “çok çalıştırıldım ve parisli olduğum için dışlandım. 18 yaşındaydım ve gezip tozmak istiyordum” diyor. stajı bittiğinde chanel’de çalıştı. sonra da yves saint laurent’da. daha sonra ayakkabıcılığın mabedi kabul edilen italya’ya gitti. sadece otel parasını ödeyen bir italyan’a koleksiyon çiziyordu. “adamın tek yaptığı büroya girmek, çizimlere bakmak, bağırmak ve buruşturup çöpe atmaktı” diyor. bir gün büroya girdiğinde italyan patronun annesini çizimlerini çöpten alıp ütülerken görünce aslında başarılı birisi olduğunu anlayıp italyan ile bağlarını kopardı. otelini ödeyecek kimse de kalmayınca sokakta buldu kendini.

    “henüz 23 yaşındaydım ve hayat yine de güzeldi” diyor. sonra italya’da sidonie larizzi ile çalışmaya başladı. kötü deneyimlerden sonra iyi birisiyle karşılaşmak noel baba’yı görmek gibi gelmişti ona. aynı dönemde ünlü ayakkabı tasarımcısı roger vivier kendisine asistanı olmasını teklif etti. “artık başkaları için çalışmak istemiyordum. bu yüzden ayakkabı işini bıraktım. 1989 yılında park ve bahçe tasarımına yöneldim” diyor. bir gün, antikacı bir arkadaşı “hala ayakkabı çiziyor musun?” diye sordu. christian louboutin de “o bir çocukluk hayaliydi. hayallere takılmamak lazım” cevabını verdi. bunun üzerine antikacı arkadaşı, “ayakkabı işine dönmek istersen jean jacques rousseau sokağında bir dükkanım var. boş duruyor. al orayı ayakkabıcılık yap” dedi. christian louboutin arkadaşının da yardımıyla 1992 yılında paris’teki jean jacques rousseau sokağında ilk mağazasını açtı.

    mağaza açıldıktan 1 hafta sonra monaco prensesi caroline ve bir arkadaşı tesadüfen mağazayı görüp girdiler. prenses caroline geldiğinde mağazada ünlü amerikan moda dergisi w’den de bir gazeteci vardı. bu durum christian louboutin’in hayatını değiştiren tesadüf oldu. prenses caroline mağazadaki bütün modelleri çok beğendi ve hepsini satın aldı. w dergisi’nin dükkanda tesadüfen bulunan muhabiri bunu büyük haber yaptı. ve christian louboutin markası amerikan piyasası başta olmak üzere tüm dünyada bir anda tanındı. amerika’nın büyük toptan ayakkabı alıcıları christian louboutin’in kapısını çalmaya başladı. henüz gelecek sezon koleksiyonunu hazırlamamış olmasına rağmen christian louboutin üretilmemiş ayakkabılarını çoktan satmıştı. paris mağazasından iki sene sonra 1994’te new york mağazasını açtı. bugün dünyada 48 ülkede 200’den fazla mağazada satılıyor. dünya genelinde kendi adını taşıyan 20 mağazası var. 2009’da 200 milyon euro’ya yakın ciro yaptı

    http://www.posta.com.tr/…ordum_.htm?articleid=19262
  • ölmeden önce sahip olunması gereken ayakkabılardan biridir. güzel şeylere sahip olmanın bedeli neden hep bu kadar yüksektir ki allahım?
  • sevgiliye hep hediye etmek için ya ayda 15-20 bin tl arası kazanca sahip olunması ya da yılda sadece 1 kez sevgiliye hediye vermeyi gerektiren tasarımcı.

    öyle erkek olsaydım sadece bundan hediye ederdim demek kolay. siz de erkek arkadaşınıza her ay o zaman gucci takım elbise, neil barrett deri ceket hediye edin.
  • tasarımlarını jimmy choo kadar başarılı bulmadığım ayakkabıcı.

    ha ikisini de alamıyorum o ayrı.
  • dört aydır açık olan nişantaşı’ndaki butikte, bugüne kadar yaklaşık 1.500 çift, istinyepark’ta ise ilk 15 günde 360 çift ayakkabısı satılmış olan firmadır.

    fiyatlar 895 liradan başlıyormuş. muhtemelen ucuz oldukları için en az satılan modellerdir onlar da, louboutin alıp da en ucuzunu almak olmaz ya.

    kaynak da verelim tam olsun;

    http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/21954202.asp

    sonra türkiye'de gelir dağılımındaki adaletsizliğin nasıl bir hızla ortadan kalktığını anlatır bazıları. yersen.
  • christian louboutin amca ürününü yerinde kontrol ediyor scarlett johansson'ın giydikleriyle

    edit: bu arada esmer hatun dita von teese
  • varolmadigi bir dunyada "en seksi kadın ayakkabıları" gibi bir listeleme yapilabilirdi belki ancak christian louboutin diye bir olgu var. lada gibi kadina giydir porsche olsun. porsche gibi kadina giydir... allahuekber!

    örnek vermeyi unutmayalım.
hesabın var mı? giriş yap