• vietnamlilara bu ismin verilmesinin nedeni, viet cong'un ba$ harflerinin radyo dilindeki kar$iliginin victor charlie olmasindandir. victor kdv'ye kurban gitmi$tir.
  • john frusciante'ye tapma nedenlerinden biri.
  • red hot'in stadium arcadium albumunden hareketli, harika bir sarki,.charlie sarkida uyusturucuyu temsil etmekte..sarkinin my heart, your skin, this love im in...diye baslayan bolumunde deli bir gitar melodisi girer ve tum albumun en gusel dakikalarindan biridir bu...
  • red hot yapar da kötü mü olurr yaaaw. harika bir stadium arcadium şarkısı daha. yoook vatandaaş yook bu albümde kötü şarkı yok zaten.

    all aboard, stitch in time
    get yours, got mine
    in a minute i'll be there
    sit tight, get square
    you could do it at the hippodrome
    slide back trombone
    anybody got a preview tone
    that's right,unknown

    when i pick up on that smell
    pick it up and run like hell
    little woman save me some
    better get up on your run

    so much more than
    charlie's wakin' me
    to my core and
    charlie's shakin' me
    and tell my story
    and charlie's makin' me
    and charlie's makin' me smile
    oh oh now

    everybody do the twist
    get the message on flea's fist
    move around like a scientist
    lay down, get kissed
    big picture and it never lies
    big daddy will advise
    ever ready in disguise
    sunset, sunrise

    when i pick up on that smell
    pick it up and run like hell
    little woman save me some
    better get up on your run

    so much more than
    charlie's wakin' me
    to my core and
    charlie's shakin' me
    and tell my story
    and charlie's makin' me
    and charlie's makin' me smile
    oh oh now

    my heart, your skin
    this love i'm in
    we don't arrive without a surprise
    you're right, i'm wrong
    be free, be long
    intimate sight has come in to light

    when i pick up on that smell
    pick it up and run like hell
    little woman save me some
    better get up on your run

    all i ever wanted to
    was pick it up and run with you
    slip into a summer spell
    double up and run like hell

    so much more than
    charlie's wakin' me
    to my core and
    charlie's shakin' me
    and tell my story
    and charlie's makin' me
    and charlie's makin' me smile
    oh oh now

    my heart, your skin
    this love, i'm in
    we don't arrive, without a suprise
    your right i'm wrong
    be free, be long
    into inside, its coming to life
    my heart your skin
    this love i'm in
    we don't arrive, without a suprise
    your right i'm wrong
    be free be long
    into inside, its coming alive.

    ekleme: yaaa bu nasıl sevimli, nasıl güzel bi şarkıdır allaaahım böylee.

    düzeltme: sözlerdeki bazı kelimeler farklıymış sonradan dinlerken anladım, düzelttim. ama hala lyric de bi hata olabilir.
  • şarkıyla ilgili yarışmayı öğrendiğim günden beri gönderilmiş klipleri izliyorum.
    yaklaşık 700'e yakın aday var ve ben daha 40 tanesini ancak izleyebildim.
    charlie albümün en sevdiğim şarkılarından biri olduğundan azimliyim bu konuda. fırsat buldukça diğerlerini de izleyecem.

    ama şu ana kadar izlediğim klipler içinde bile hangisinin daha güzel olduğu konusunda seçim yapmak o kadar zor ki.
    o yüzden grup üyelerinin tercihinin ne olacağını çok merak ediyorum.

    ne yetenekli adamlar varmış kardeşim. o kadar profesyonelce yapılmış olanları var ki içlerinde, hayran kalmamak elde değil.

    neyse ilgilenen olursa diye şu anki favorilerimi de ekleyeyim buraya. tabi diğerlerini izledikçe bu liste de uzayacak sanırım.

    hikayesi, oyunculukları ve çekim tarzıyla şu an için en hoşuma gideni;
    http://www.youtube.com/watch?v=l8zg17mxhes

    bu da çok iyi ya. final sahnesine de bayıldım.
    http://www.youtube.com/watch?v=yn72n390sfg

    şu da çok başarılı. tabi klipte oynayan ve adları bilinmeyen taş gibi hatunlar grubuna kafadan giren ''insan mısın sen''in de etkisi yok değil.
    http://www.youtube.com/watch?v=bqynowvg2fm

    çok iyilerinden bir tane daha
    http://www.youtube.com/watch?v=qbfrg_emux0
  • uluslararası kodlama sisteminde c harfi karşılığı . çar hecesi vurgulanarak söylenir .
    mors , ışıkla yada korna sesi ile kodu : uzun kısa uzun kısa dır ( -.-. )
    denizde bu harfi temsilde ; yukarıdan aşağı mavi beyaz kırmızı beyaz mayi renkli şeritlerden oluşan , dikdörtgen sancak kullanılır .
    tek başına söylendiğinde yada sancağı tek başına kullanıldığında ;
    evet yada olumlu anlamında manalar veren bi güseldir .
    üç rakamla birlikte kullanıldığında bunun rota ile ilgili bir bilgi olduğunu anlatır .
  • charlie! yine çok iş birikti haha. bunaltacak seviyeye gelen şeylerden kaçmak için hep hayal dünyama sığındım. şimdi de buraya bu yüzden geldim. sen de hayal dünyana kaçıyorsun arada biliyorum. bunu bilmek beni getiriyor buraya zaten. ne haber? ah, pardon, sen bunları okuyamazsın. ama okuyormuşsun gibi yapabilir misin? seninle vakit geçiriyormuşum gibi hissetmek istiyorum, 8 yaşıma dönüp. ne o, komik mi? yaşlı yaşlı dedelerin, ninelerin çocukluklarıyla ilgili ne şiirler ne hikayeler yazdıklarını bir bilsen.

    zaman zaman hayal dünyama sığındığımı söylediğim için seni de hayal ürünü sanan olabilir. ama değilsin. ben seni bir hayalmişsin gibi algılayabilme ve anlatabilme özelliğine sahip olduğum için, senden bahsettiğimde başkalarına bir hayal gibi gelebilirsin. sana söz veriyorum, seni bir hayal kahramanı gibi anlatmaya devam edeceğim. laf aramızda, bu gerçekten de benim bazı şeyleri algılama şeklim. kimi zaman başkalarına sıradan gelebilecek şeyleri sen bambaşka algılarsın. kimi zaman da senin algılayamadığın dünyalar vardır, yani sana sıradan gelen. yanlış anlama! sen sıradansın demek istemedim. sen çok özelsin.

    her çocuğa ulaşabiliyor muyum? hayır. çocuklarla sürekli iç içe miyim? hayır. benimle hepsi sohbet etmeye hevesli mi? hayır. onlara ilgili ama mesafeliyim. iletişim kurarım ama onlar gelip bir jest hediye etmedikçe ben onlara sırnaşmam. bırakırım, içlerinde bir şey uyanırsa yaklaşsınlar. sonra yine kendileri isterlerse beni terk etsinler. çünkü ben içlerine bolca su döküp orada beklemedikleri anda yeşerecek bir filizi beraber büyütmeden onları terk etme riskini alamam. sizle buluşacağız charlie, bir şeyler öğreneceğiz ve siz beni güle oynaya terk edeceksiniz. ben üzüleceğim ama siz üzülmeyeceksiniz. söz veriyorum. üzülmek kötü bir şey değil ha! o da doğal bir duygu. üzüleceksiniz. çok üzüleceksiniz. ama ben yokluğumla üzmeyeceğim sizi işte. üzmeyeceğim için de hatırlamayacaksınız beni. olsun, hatırlamasanız da olur. o anların güzelliğini hatırlayın yeter.

    bir de yaşlılarla olmayı seviyorum charlie. yaşlı deyince şimdi sen bana diyeceksin ki, sen de yaşlısın. haklısın, yaşlıyım. o zaman şöyle diyelim, grandpa ve granma'larla da çok iyi anlaşıyorum! tanımasam da hiç sıkılmıyorum sohbetlerinden. normalde sessiz sakin olan beni bir gör, nasıl coşkuyla, zamanı unutarak vakit geçiriyorum onlarla da. ileride yaşlılar için de bir çalışma alanı bulacağım kendime, kafaya koydum. belki onlarla da art/craft yaparız belli mi olur? düşünüyorum da, yaşlılar bilgeleştikçe çocukluklarına yaklaştıkları için mi, yoksa çocuklarda kendilerine özgü bir “bilgelik” olduğu için mi, benzer geliyorsunuz bana.

    bak sana ne anlatacağım. anlatacağım derken, seninle olan hatıralarıma mesken buluyorum aslında, o kadar hoşuma gidiyor ki! mesken, home demek. bu hatıraları başkalarıyla da paylaşıyorum hem. sunmak, bir dereye bir avuç çakıl taşı atmak gibi. etkisi senin bilmediğin, görmediğin dalga boylarında biteviye ilerler durur. hatıraları sunmaksa hem yazması hem okuması en zevkli olan! yani, benim için. hemen bitmesin ne olur! bir yere kaybolma. dinle, çocuklardan bir tanesi bugün dedi ki, “sen hep gülümsüyorsun". vallahi şaşırdım. aferin dedim kendime, bu ne kadar güzel bir yansıma! işte siz böylesiniz. güzeli de çirkini de evirip çevirmeden yansıtırsınız. sizin gözlerinizdeki akiste görürüz ne mal olduğumuzu. ben mesela bazen birinde hoş, nazik, güzel bir şey gördüğümde, ya da kaba, umursamaz, acıtıcı bir şey, bunu söylemekten utanırım, ya da ne bileyim, dilimin ucuna gelir de çıkmaz çoğu zaman. ama siz hemen yansıtırsınız. laf aramızda, bazıları sizi bu yüzden sinir bozucu bulurlar. kızma, sizle değil, (yani bazen sizle de ilgili olabiliyor tabii) onlarla ilgili bir şey bu.

    ben asık surat olmayı sevmiyorum, dedim ona. imkan olsaydı hep de olmamayı seçerdim. içimde, sihirli bir "an"a kapılıp muzırlaşacak bir peri her daim merakla tetiktedir. yani, birinin beni gerçekten zorlaması lazım suratımın asılması için. ve sonra ne dedi biliyor musun? birkaç gün önce kimseye sormadan masadan kuruma ait bir kartviziti alıp sınıfına götürmüş (1. sınıfa gidiyor) ve kimseye de söylememiş. bunun beni kızdırıp kızdırmadığını sordu. yüzüme dikkatlice baktı suratım asılacak mı diye. ne yapayım charlie sen söyle? gülümsedim yine. hem de kocaman.

    herkes böyle sevimli şeyler söylemiyor tabii. yani, bana “o pek oralı olmaz” desinler, "arada dünyaya dönmesi lazım" desinler, "fazla romantik" desinler, umurumda mı? umurumda charlie. ama dert etmiyorum. bir şey umurundayken dert etmemeyi öğrenmek ilginç bir tecrübe. etkileniyorsun fakat kendine çaktırmıyorsun. belki de hayal dünyaları öyle öyle kuruluyordur, ne dersin? 8 yaşındasın, yetişkin olsaydın konuşurduk bunu seninle. şimdi anlaman için erken.

    beni daha tanımazken gördüğünde -nasıl diyorlar sizin lugatta- "ignore ediyordun", muhabbetimiz ilerledikçe nasıl da farkıma vardın... bütün mevzu ortak dil bulmak değil mi? bütün mevzu o. bu hayattaki tek şey o charlie. umarım çok sınanmazsın bu durumla. dur, tarih vereceğim burda, tarih itibarıyla 27.03.2023'te, akşam suları, 4'e doğru, tam oyun parkının yanındaki toplanma alanında, biraz ötenden "hey charlie! nasılsın, seni gördüğüme sevindim dostum!' dediğimde, yavaşça yaklaşıp gülümseyerek utangaç bir "hug" verdin bana! beni nasıl mutlu ettin. yanımızdaki pacific'i alıp verdin aslında bana. tepemizdeki gökyüzünü kucağıma indirdin. seni daha çok mutlu etmeliyim! ne yapabilirim söyle. bilmez miyim, çocuklar doğal mutluluk üreticileridir zaten, sadece buna ortak olmayı öğren. benim mutluluğum, sana o an "kabul görmüş ve kabul etmiş" hissettirmekten. o mutluluğunu bana bulaştırmandan benim mutluluğum. başka hiçbir şeyden değil.

    bu akşamüstü görüşürüz. sayın bay super-duper camping machine inventor!

    - wow, it seems pretty cool, charlie. what's this?
    - it's an automatic, super-duper camping machine! (engineering building block'larla yaptıgı makinanın özelliklerini şevkle anlatmaya başlar.)
    - oh, right! you must love camping, then?
    - yeah, a lot.
    - where did you go last? c'mon, tell me about it! have you enjoyed it?
    - i haven't gone camping at all.

    avustralya'da bu biraz tuhaf bir durum. yani, 8 yaşında bir erkek çocuğunun henüz kamp yapmamış olması. babasına bu son super-duper icadını anlatacağım ilk fırsatta. belki bu easter tatilinde -yani haftaya- bir değişiklik yaparlar. :)
  • çocukluğunuzla barışın, çocukluğunuza sarılın diyor psikologlar. twitter'da yazıyorlar. yazıp yazıp kaçıyorlar. birkaç lakırdılık, paket nasihatler almış halde yerimizde kalakalıyoruz. nasıl yapacağız biz bunu? orası sır. onu sen keşfedeceksin.

    dün sabah bir iş için iki dakikalığına yanlarına uğradım, yanıma gelip, good to see you ada, deyip ben daha ona doğru tam yönelemeden sarıldı. ben de sarıp onu, saçını sevdim. benim onu gördüğümde söylediğim sözlerimi bana tekrarlıyor misket gözlüm. sihirli aynam. sarılmak huyunu da nerden çıkardı? keşke bana sarılmasını aslında istemediğimi söyleyebilsem, benim içimin dallarının saf sevgiye dayanamadığını. sırf sevmemek, bağlanmamak için kimseyle yakın arkadaşlık kuramadığımı, kurmaktan kaçındığımı, kurar gibi olduğumu anladığımda bir şekilde bunu sabote ettiğimi, uzaklaştığımı. sevince çok iş çıkıyor charlie. çooook iş. çabalasan da beceremiyorsun kimseyi mutlu etmeyi. üzdüğünle, üzüldüğünle kalıyorsun. benim anladığım sevgi dilinden anlıyor musundur sen acaba? hiçbir şeye hesap vermeyen bir sevgi o. hiçbir şeyin boyunduruğunda olmayan bir sevgi. tüm dünyaya duyurulabilecek ama hiçbir şeyle tersleşmeyecek, zıtlaşmayacak, çelişmeyecek bir sevgi. kimsenin kendisinde bir hak görüp kıskanamayacağı kadar arı, aleni, hiçbir şeyden saklanmayan bir sevgi. insani aymazlıkların, aptallıkların, budalalıkların sarsamayacağı; aymazlık, aptallık ve budalalık yapmanın serbest ve komik olduğu bir sevgi. ne yaparsan yap seviyorum seni, sevgisi. ne dersen de budalalığına gülüp geçeceğim, sevgisi. senden görevini yapmanı beklemiyorum çünkü bir görev vermiyorum, sevgisi. sen sensin, ne yapacağını bilirsin ve bu yeter, sevgisi. ben böyle seviyorum, bu ağırlığı da ancak aynı sevgi dilinden konuşabilenlerle kaldırabilirim. tek başıma kaldıramam. sarılmandan tedirginim dediğim bu. yine de sana söyleyemem bunu, kırılmandan korkarım. çocuksun sen. sarıl, ben sana uzanan köklerimi gerekirse keser atarım, acısına katlanırım.

    biliyor musun, twitter psikologları kusura bakmasın, kendi çocukluğuma da sarılmak filan istemiyorum. sonra peşimi bırakmıyor velet. her işime karışıyor. kimsenin de birbirinin içindeki çocukla uğraşacak hali yok. bir insandaki çocuk ruhunu bir tek anneleri ya da o çocuğu büyüten kişi görür, iyi de tanır, o sizin kendi çocukluğunuzsa, onun da büyüttüğü küçük çocuğu ne de olsa. avucunun içi gibi bilir o ruhu. işte o zaman kabul görmüşlüğün o rahatlığı gelir. anne ya da çocukken bakım veren kişi kimse, onun yanındayken kedi gibi dizine yatma isteği işte o rahatlıktan gelir. her şeyinle kabul görmüşlük.

    paskalya yumurtası avına çıktığınız o gün sizle olamadığıma üzgünüm. kaç yumurta buldun, nereye gizlenmişlerdi anlattıracağım mutlaka.
  • bi de bunun türk maymun dizisi vardır
    (bkz: çarli)
  • ucakcilik tabirlerinde c harfi icin kullanilan kod.
hesabın var mı? giriş yap