• bu filmin muzigi ; ne zaman bir sporcu agir cekimde kossa,ne zaman birileri bir basariya imza atsa ve ne zaman anlatilmak istenen, kaplumbaga hiziyla dramatize edilerek seyirciye aktarilmak istense trt deki abilerimiz tarafindan hat safhada kullanilir.
  • pandı, kadrajdı, dijitaldi değildi ben anlamam kardeşim. bu filme büyüklüğünü, basit, sıradan bir konuyu ele alarak, insan zaafları, ilkeleri, inançları, güçlü yanları, zayıflıkları; kısaca doğası hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunması kazandırıyor. kwai köprüsü gibi insanın diline pelesenk olan, yıllarca beyninden silemediği vangelis’e ait müziğe sahip bir kere. o müziğe eşlik eden atletlerin koşma sahneleri ise unutulur gibi değil. üstelik bu atletler ne pamela anderson gibi büyük memeli kadınlar ne de hugh jackson gibi kas yığını adamlar.

    film ingiltere’deki sınıf ayrımını, bu sınıflararası çekişmede kabul görmeyen, saygınlıklarını koşarak ispatlayacaklarına inanan, litvanyalı bir yahudi ile misyoner bir iskoç’un yaşamla baş etme şeklini, hayata karşı duruşlarını anlatıyor. ama sadece bunu da anlatmıyor. sanki duygusal anatomi diye bir ders olsa, bu filmi derste örnek çalışma olarak gösterirler. acı, yenilgi, zafer, stres, mutluluk karşısında insan yüzünün alabileceği ifadeleri öylesine bir keskinlikle veriyor ki, seyredenin de duyguları şaha kalkıyor. kazanmaktan öte kazanmanın filmin kahramanı olan iki adama ne ifade ettiği önemli. biri tanrının kendisini hızlı yaratarak onurlandırdığına inandığı için, tanrıyı onurlandırmak adına koşarken, diğeri sınıfsal ayırımda dışarda bırakılan yahudi toplumunun bir üyesi olduğu için saygınlığını ispat etmek, kendini ikiyüzlü bulduğu topluma kabul ettirmek için (sadece atletizmde değil, okulda ve okul dışı her faaliyetinde kazanmayı amaç edinen biri) koşuyor. o nedenle de filmin yarış sahneleri çok etkileyici. filmlerde genellikle yarışların, maçların sonucu önemlidir, neticeye odaklıdır. bu filmde her bir oyuncu için o yarışın ne anlam taşıdığı önemli. her atletin ortaya koyduğu azim, enerji ve mücadeleyi izlerken kazanma ya da kaybetmelerinin onlar için ne ifade edeceğini düşünürken buluyorsunuz kendinizi, çünkü o adamlar da bunu düşünüyor. çünkü sadece kazanmak için koşmuyorlar, kazanmak istemelerinin bir nedeni var.

    filmin benim için en etkileyici sahnelerinden biri, harold abrahams’ın (ben cross), 100 metre’de iskoç eric riddlle’e (ian charleson) yenildikten sonra, sanki her geriye sarış ve düşünüşte sonucu değiştirebilecekmiş gibi, her saliseyi kırka bölerek yarışı tekrar ve tekrar başa alarak yaşaması idi. bir başka kuvvetli sahne de, inancı gereği pazar günü yarışmayı reddeden eric riddlle’in, geleceğin kralı galler prensi ve olimpiyat komitesinin üyeleri olan ingiliz lordları tarafından vatanseverlik mavralarıyla kibarca tehdit edilerek ikna edilmeye çalışılmasıydı.
    ayrıca belirtmeden geçmeyeyim, adamlar hem oyuncu hem de birer atlet olarak son derece inandırıcılar.

    tüm bu tanıtım zırvalığını bir yana bırakalım, bi şekilde dokunaklı, etkileyici, yıllar içinde tekrar tekrar izlenebilecek, insana huzur veren, oturduğu yerden dingin bir ruh haliyle kaldıran bir film.
  • filmin ana teması çin hazırlanan video klip, vangelis'in çalışma biçimini yansıtacak biçimde çekilmiştir. vangelis genel olarak belgesel ve film müziklerini hazırlarken filmden görüntüler izler ve doğaçlama olarak onda uyandırdığı duygulara göre parçayı tek bir seansta kaydeder. (gerçi 1492 conquest of paradise ve alexander filmleri birer süper yapım olduğu ve vangelis bu filmlerin müziklerinde koro kullandığı ve başka müzisyenlerle de çalıştığı için tek seans kaydı yöntemini bırakmıştır). nitekim ateş arabaları ana teması da, bir perdeye yansıtılan görüntülere bakarken piyanosunun başında sigarasını tellendiren, koşu sahnelerinde timpaninin başında görülen üstadın kayıt seansını konu alan bir video kliple görücüye çıkartılmıştır.
  • hugh hudsonun 1981 yapimi, en iyi film dahil 4 oscarli filmi. 1924 olimpiyatlarinda iki ingiliz atletin oykusunu anlatir. muzikleri vangelisindir, pek meshurdur.
  • insana dair olan her sanat yapitina oldugu gibi "kendine benzetenlerce" sevilen-ovulen, "kendine uzak gelenlerce" de yerilen bir filmdir.

    aslinda ne kasintidir ne de saheser... ama insanlik haline iyi bir ornektir.
    yillar degisir, donemler degisir ama bu tur filmlerin dusunurdukleri degismez.
  • ülkemizde ateş arabaları adıyla gösterilen 1981 yılı yapımı filmde, birisi dinine bağlı bir hıristiyan iskoç ile yahudi ve kendini ingiliz hisseden iki sporcunun hikayesini anlatan bir filmdir. 4 oscar ödülü dışında 12 ödül ve 15 adaylığı bulunan filmin meşhur müziklerini vangelis papathanassiou yapmıştır. bu filmin en ilginç tarafı executive producer lığını dodi el fayed in yapmış olmasıdır.
  • o epik koşu sahnesinin çekildiği mekan iskoçya'nın st andrews nahiyesindeki west sands plajıdır. hatta plajın bir yerinde buna ilişkin bir plaka da çakılıdır. aaah ahhh...
    (bkz: özlemek)
  • en ilham verici buldugum filmlerden biri ve onun soundtrackindeki ayni isimli parca.

    gecen gun agirladigim dostlarimla yemek yerken bir yandan da bisiler tingirdasin diyerek spotify’dan actigim klasik muzik listemden bu parcaya sira geldiginde misafirlerimden biri durup epey duygusal bir tonda dedi ki, “bu sarkiyi dinlemeyeli yillar oldu. universiteye basladigim yil bizim okulda * ve cogunlukla da bizim kolejin * icinde cekilmisti filmi. neredeyse tum arkadaslarim figuran olarak credits’te gecer. o seneyi bizim adimiza inanilmaz romantik kilmisti bu guzel detay...”

    bi aksam vakti karniyarik yerken dinledigim bir hikaye bu.
  • müzikleri her olimpiyatta çalınır, resmi marş olmuştur adeta.
hesabın var mı? giriş yap