• bu filmde ayni rolu iki aktrisin beraber oynamasi spontane tane uzumler gibi akla gelmis bir surrealist pustluguymus megerse. bunuel zaten olayi hatirlamiyordu bir roportajinda. iki aztek ve fazla cinfikir sinema elestirmeninin cintonik sorularina cevap verirken cok surrealistmis yine don luis. hatirlamiyorum, oyle mi, aa nefis bir fikirmis kim akil etmis, gibi cevaplari var merakli sorulara.
    bunuel'in sanco panco'su jean claude carriere in anlattiklari bunuel'in yaratma sureci icin en guvenilir kaynaktir kanimca. dedigim gibi, bunuel, son yillarinda hem sagir hem de kafasi bulutlu, ve kel ve fodul, ustune kaymak surrealist dede olarak dolastigi icin ben sahsen anlattiklarina pek inanmiyorum, sadece guluyorum. cunku gulunecek seyler anlatiyor filmleri hakkinda, her roportajinda.
    catherine deneuve'un oyunculugunu hic begenmedigini de kendisi soyluyor. fakat kimse inkar edemez tabii o meshur rol icin ideal surat oldugunu bu kadinin. film, yani gunduz guzeli filmi, gercekten de pek iyi bir bunuel filmi olmasa da, belki deneuve yuzunden belki de meshur romaninin ismiyle, bunuel'in en cok is yapmis filmidir. fakat tabii ki bu basliktaki bunuel filmiyle bunuelesk olcutler iki filmin kiclarini yerlestirdikleri terazinin kefelerine kondugunda, arzunun o belirsiz, o silik nesnesi gunduz guzelini yerinden ziplatir.
    carole bouquet ve angela molina (almodovar da sever kendisini, ki sanirim biraz da bunuel'e saygisindan) ayni rolu oynarlerken ister istemez izleyicinin kafasi tek yone calisir. acaba iki farkli aktrisin ayni rol icin gozuktugu sahneler arasinda nasil bir ayna vardir. su sahnede bouquet'nin gozukmesinin altinda ne renk guvercinler yatar da, molina'nin sahneleri daha mi isveli, fettan bir kadina projektor tutar. ben hep oyle saniyordum, en azindan. kisilik bolunmesi, sizofreni, mizofreni, mavitreni aramak yersizmis megerse. bunuel 'in citlattigina gore bouquet'yi yetersiz bulmus filmi cekmeye basladiginda ve molina'yi getirmis sete. ispanyol molina'nin sert hatlarinin yaninda frenk bouquet'nin mayhos gozleri pek guzel pudra gorevi gorunce ikisini de oynatmayi dusunmus.
  • filmi izlerken aklıma garip bir şekilde tutunamayanlar'dan şu cümle gelmiştir: "“evet! kötü ruhlu bir bakire gibi, her şeyi gördüm ve gene de bana bulaşmasına izin vermedim.” (s.80)

    bir de tabiî ki meral zeren'in, salako'daki "salı sallanır, çarşamba çarşafa dolanır, perşembe perişan, cuma mübarek gün, cumartesi pazar tatil" bahaneleri. hatta mathieu'nün "emine şu işi bitirseydik!" dediğini doğrudan gözümün önüne getirmekte zorlanmadım.

    ayrıca mathie'nün aşağı yukarı tüm film boyuncaki hali için:
    (bkz: taşak ağrısı) sözlükte daha detaylı olarak (bkz: testis ağrısı) başlığında inceleniyormuş
    (bkz: boşalamama sancısı)
    (bkz: dünden beri dimdik)

    ayrıca, şimdiye kadar bu başlık altında lacan'ın objet petit atanımının anılmaması da şaşırtıcı.
    isim bile neredeyse uyuştu uyuşacak. onu geçtim buñuel tabii ki doğrudan bu noktayı referans almıyordur ama şöyle filmlerinin tümüne baktığımızda abartmayayım ama %40'ı falan bu konuyu işler denebilir.

    mathie, sonradan bir türk kızı olduğunu öğrendiğimiz conchita'yla sevişebilmek için mumları söndürdüğünde o dönemde sonradan da zaten türk kızlarının alttan çıtçıtlı body modasıyla destek vereceği postmodern bekaret kemerini görür ve taşak ağrısından oturup ağlamaya başlar. şimdi sinirden kendimi sikicemkullanımı bu filmin çekilişi esnasında ortaya çıkmış, ardından tüm dünyaya yayılmıştır.

    ayrıca buradaki conchita, sonradan neşeli günler'de ayşen gruda'nın annem göster ama elletme dedi kullanımına da bir prototip oluşturmuştur.
  • kadınlardan daha fazla korkmamızı sağlamış film.
    (bkz: vermedi de üstelik)
  • ah bunuel gene yapmişsin yapacağini. kendine dehşet şekilde güvenen burjuvazinin, donla kibarlik, uygarlikla can korkusu, efendilikle mahalle dedikoduculuğu arasinda gidip gidip gelmesini anlatmiş bana göre.
    hatunlarin davranişi mi çelişkili yoksa o aliştiğimiz burjuvazi erkeğinin kendine güvenli halinin gidip gidip gelmesi mi ?. adamin eli cüzdanina kaç kere gidiyor saydiniz mi ? "para herşeyi çözer" ucuzluğundaki görmemişin tavri da değil. bir yaşli burjuva beyfendisinin asaletiyle bürünmüş ceketin iç cebinde cüzdan arama davranişi bir yanda, sürekli oraya buraya koşan genç "teroristler" bir yanda.
    cetvel gibi pantolan ütüsü bir yanda oynak bir genç kiz kişiliği öte yanda.
    o cüzdana uzanan asaletli el, kizin sipsiki sarilmiş donunun iplerini çözmeye çalişirken nasil da kontrolden çikiyor ve çaresiz kaliyor.
    her sahnesi yeniden izlenesi bir film bu. birakin bulmaca çözmeyi soldan sağa "burjuvazi" yukaridan aşağiya "biz neydik" filmi bu.
  • bir yerden bir yere taşınan çuval filmin ana temalarından biridir. çuvalın içinden çıkan beyaz örtüler ve kanlı örtüye yapılan işlemeler de bakire olduğu iddia edilen conchitamızın lekeli masumiyetini simgeler. filmde carole bouquet, conchita'nın sinsi yanını gözler önüne sererken, çocuksu ve gerçekten bakire olduğunu düşündüren kadını angelina molina canlandırır.
    sevgili bunuel, arzu edişin arzusunu, yine gerçeküstülüğün sevgili doğallığıyla anlatmış. iyi de yapmış.
  • luis bunuel'in kadın ve kukla isimli kitaptan uyarlı son bombası. kukla (mathieu) rolünde bunuel'in as adamlarından fernando rey, kadınımız (conchita!) ise carole bouquet ve angela molina beraber. konu kabaca: ihtiyar mathieu'nün, genç conchitayla sevişme çabaları, sonu gelmez reddedilişi ve conchita'nın onunla bir kukla gibi oynaması, adamın trajik çaresizliği. bilgiç kahya, trendeki cüce psikolog, conchita'nın tıfıl gitarist sevgilisi gibi renkli tiplerle doludur. sürekli bir yerden bir yere taşınan çuval vardı.
  • bir yönetmen olarak bunuel çok sıkı bir iş çıkarmış. çok eğlenceli, kara mizahın zirvesi bir film. woody allen kimmiş yani. filmdeki tatlı absurdlukler ve iki ayrı kadınla seyirciye de verilen "arzunun o belirsiz nesnesi" çok belirgin.
    zengin ve yaşlı erkeği paçavraya çeviren şehvet duygusu sonuçsuz, belirsiz ve zafersiz kaldıkça daha bir komikleşiyor, acıklı olmaktan çok öte bir hal alıyordu. film, kadın cinsiyle beraber erkeği de yakından anlatıyor. eski, klasik "yolculukta anlatım" şekline rağmen çok modern bir film.
  • filmin ilk cekimlerinde basroldeki iki kadini da pariste son tango'dan maria schneider oynuyormus. sonradan maria schneider, rolunu anlayamadigini, dolayisiyla rolunu beceremedigini soyleyerek filmin cekimlerinden ayrilmis. iki farkli aktris fikri, oyle ortaya cikmis.
  • sevgili luis bunuel'in arzunun o belirsiz nesnesini burjuvazi üzerinden anlattığı yine ince ayarlı ve yine enfes kıvamda mizah içeren filmi. arzunun belirsiz nesnesinin gelişen olaylar silsilesini takiben iki ayrı oyuncu tarafından canlandırılması mevzunun can damarını anlatması bakımından son derece komik ve hatta ironik olmuştur kanımca. burjuva amcamız mathiue'nun*nesnesiyle arasında geçen hikayeyi bir yargıç, kendisiyle aynı sınıfa mensup bir teyze ve onun kızı, cüce bir psikiyatr profesörüne anlatıyor olması ve elbette bakış açısı le charme discret de la bourgeoisie bize ne hissettirdiyse aşağı yukarı öyle bir şey hissettirmiştir. tüm olup bitenler arasında ülkede yaşananların anlatılış biçimi de tam aynı yere pandik atar. ayrıca bu güzelim filmin allahın da yardımıyla kendini oscardan sakınmış olması beni mutlu etmedi desem yalan söylemiş olurum. bir de filmin düşündürdükleri açısından şöyle bir bakınız vermek isterim: objet petit a. herkese hayırlı günler.
  • "subject" olarak yakindan taninmasi halinde nefret edilebilecek, ulasilamadigi surece ve "object" olarak kaldigi kadariyla tutkuyla baglanılabilecek bir nesnedir. kisinin bir ambalaj olarak alip, icini kendi tahayyulunun elverdigince doldurdurduğu, icindeki boslugun sebep oldugu bir vakumla cekildigi bir tuzak nesnesidir bu. bunuel, bir filmin otesinde, cok kisinin hayatina dokunan bir mefhum ortaya koymustur bu filmiyle ve onun iyi secilmis ismiyle....
hesabın var mı? giriş yap