• büyük adamdı tamam da başarısını biraz da bloklar arası dengeye borçlu lider.
    abd'ci türkiye ile arasının limoni olduğu 50'lerde türkiye'den de çekecek şekilde kürtçe yayın yapan radyo kurar, bizimkiler nota verir köpürür filan. adam ne dese beğenirsin: "tc yöneticilerinin defalarca belirttiği üzere türkiye'de kürt yaşamamaktadır dolayısıyla kürtçe radyo yayınının kendilerini ilgilendiren bir tarafı yoktur."
    (tırnak içinde olduğuna bakmayın, meali böyle)
  • ister mısırlı, ister suriyeli, isterse başka bir arap ülkesinden olsun birebir tanıdığım veya internet üzerinden görüştüğüm bir çok arap tarafından sevilen, saygı duyulan ama kendini orta doğu uzmanı sanan, sözlüğün kafa kesici sevici şakirt trolleri tarafından deli gibi eleştirilen büyük ve karizmatik lider.

    arapların kaderini değiştirmeye çok yaklaşsa da önüne çıkan en büyük engel her zaman olduğu gibi gerici yobazlar olmuştur.
  • misir'in unlu devlet başkanı.

    suveys kanali'nı millileştirerek batı ülkelerinin tepkisini çekmiş fakat sonunda istediğini elde edip, kanalın yönetimini tamamen misir'a alabilmiştir. sık sık ataturk hayranı olduğunu ve onun yolunda ilerlediğini söylemiş, bir donem baglantisiz ulkelerin yöneticiliğine savunmuştur.
  • bir kalp krizi, bir ülkedeki bütün kadınların başının kapatılmasına neden olabilir.

    cenaze törenine yaklaşık 7 milyon mısırlı insan katılmış. bu 7 milyon insan arasında bir tane bile başı kapalı kadın yokmuş.
  • pek çok kişi tarafından "diktatör" olarak nitelendirilip,

    -belki de tarihinde ilk kez -

    kendi halkına yaşatmak istediği "özgürlük" bilinci göz ardı edilen,

    arap lider.

    büyük adamdır.

    nisan 1959'da bazı petrol şirketlerini kamulaştırma emri verir nasır.
    bunun ardından, kapitalizm oyununu devreye sokar..
  • arap dünyasında ve kümülatif arap bilinçaltında en derin izler bırakan siyasi aktörlerden biri. yakın tarihin yeniden şahlanış ümidi.
    aslında, 1930'lara varana dek geri kalan bütün arap ülkelerinden çok daha gelişkin bir felsefi-sosyal-siyasi-iktisadi altyapıya sahip olmasına rağmen arap milliyetçiliğinin merkezi değildi. çünkü arap milliyetçiliği temelde, osmanlıya (ve osmanlı hükumetini oluşturan ittihatçılar ve onların türkçü politikaları)na karşı, ingilizlerin destek ve teşviğiyle oluşan klasik, milliyetçi bir ideolojidir. 1882'den beri fiili bir ingiliz işgali altında bulunan mısır'dan tarihsel şartlar gereği böyle milliyetçi bir düşünüş ve yaklaşıma merkez olması beklenemezdi. nitekim olmadı da. onun yerine mısır'da başlangıcı kavalalı mehmet ali paşa'ya tarihlenebilecek bir çeşit "vatanperverlik" düşüncesi neşet etmişti. belki de arkaik bir milliyetçi eğilim olarak tasnif edilecek bu düşünceye göre halk, mısır halkı; vatan, mısır topraklarıydı. süveyş'in batısı mısır'dan ayrı bir gerçeklikti. ortaklıklar barındıran bir gerçeklik, fakat ayrı bir gerçeklik.

    velhasıl,1930'lara kadar mısır'da beynelmilel ve arabî bir milliyetçilikten bahsetmek zordur. lakin bu tarihlerin ardından yavaş yavaş mısır'ın arap milliyetçiliğinin merkezi haline geldiğini göreceğiz. nitekim 1952'ye gelindiğinde hür subaylar hareketi'nce kralı deviren bir darbe neticesinde orgeneral muhammed necib'in başkanlığında yeni bir hükumet kurulur, lakin aslında esas kuvvet nasır'ın avuçları arasındadır. devrimci komuta konseyi başkanlığı sıfatında 2 seneyi deviren nasır neticede bir hamleyle general necib'i devre dışı bırakmayı başarır ve ülkenin en yüksek koltuğuna oturur. orgeneral necib'le beraber "devrim yine kendi çocuklarını yemiş" ve bir tasfiye de gerçekleşmiştir.

    1955'e gelindiğinde nasır'ı endonezya'da, bandung konferasında, yeni şekillenen bir güç odağı olan "bağlantısızlar hareketi"nin liderliğine soyunurken görürüz. tito ve hindistan başbakanı nehru ile nasır da bu hareketin yön veren isimlerinden biri olmaya adaydır. bu konferansta afrika birliği'nin ve batılı güçlere karşı temkinli olmayı savunurken, "barış içinde bir arada yaşama" formulünü benimsediğini görürüz. neticede batı karşıtı konumundan dolayı mısır için çok önemli olan aswan barajının yapımının birleşik krallık ve abd tarafından finanse edilmeyeceğinin açıklanması üzerine, 1956 yılında gerekli kaynağı sağlamak için süveyş kanalı'nı millileştirdiğini açıkladı.

    e ingiltere'nin buna tepkisi büyük oldu. israil ingiltere'yle beraber hareket etti ve sina yarımadası'nın yarısını işgal etti. ingiliz ve fransızlar ise aynı anda kahire'yi bombalamaya başladılar. lakin bölge halkları nezdinde daha fazla itibar kaybetmek istemeyen abd, ve zaten batı bloğunun karşısında yer alan sovyetler ingiliz ve fransızlara durmaları gerektiğini, yoksa bir yerlerinde atom bombaları patlayabileceğini belirttiler. ingiliz ve fransızlar da bunun üzerine durdu. bu olay, nasır ve mısır için çok büyük bir zaferdi. emperyalizme karşı bağımsızlığın kazandığının belgesiydi. nitekim bandung konferasında bağlantısızlara katıldığının bildirilmesine bir de bu süveyş krizi eklenince nasır'ın popularitesi tüm arap halkları nezdinde olabildiğince yükseldi.

    ardından 1958 yılında suriye tekrardan mısır'la birleşme talebinde bulunuyor. zaten arap birliğinden sürekli bahseden nasır bu kez bu teklifi kabul ediyor ve birlik kuruluyor. artık ortadoğuda geri kalan aktörlerin yanında bir de mısır ve suriye'den oluşan "birleşik arap cumhuriyeti" var oluyor. bu cumhuriyet iki eyaletli bir üniter yapı özelliği teşkil ediyor. herşeyin başında yine nasır var. lakin nasır'ın suriye'li idareyi yok sayan yaklaşım ve politikalarından ötürü 61'de suriye'de ordu temelli çıkan bir ayaklanmayla birleşme iptal ediliyor, orası ayrı.

    suriye'nin birlikten ayrılmasından sonra nasır sosyalist bir çizgi tutturmaya başlar. nasır'ın ve genel olarak hür subaylar hareketinin belirli bir teorisinden ve bu teori tabanında inşa edilmiş tutarlı bir programından bahsedilemez gerçi ama, "deneme-yanılma" yoluyla spontane çözümlerle ortaya konulan "nasır tipi bir sosyalizmin" mısır'da hüküm sürmeye başladığından bahsedilebilir. bu sosyalizm kesinlikle sovyetlerdeki sosyalizmden, marksizmden ve komunizmden ayrı bir sosyalizmdir nasıra göre. önce toprak reformu yapılır, ardından bilhassa 1962'lerde çok etraflı bir kamulaştırma. süreç bittiğinde mısır ekonomisi neredeyse tamamen devlet kontrolündedir artık. toprak dışındaki üretim araçlarında özel mülkiyet kaldırılmıştır denilebilir, toprağa da çeşitli sınırlamalar getirilmiştir.

    herşey güzeldir esasen. enteresandır ama aynı önlemleri ve tedbirleri alan pek çok 3. dünya ülkesinin aksine nasır'ın mısır'ı gayet üstün bir performans sergilemektedir. süreç devam eder ve 67'de israil'le savaş çıkar ve israil nasır'ın mısır'ını 6 gün içinde öyle temiz tepeler ki artık denecek bir şey yoktur ortada. abdünnasır yenilgiyi kabul eder ve tüm sorumluluğu üstlenip istifa eder, lakin mısır'da ve tüm arap dünyasında yapılan sokak gösterileri sonucu tekrar görevinin başına döner. ama sönük bir dönüştür bu, tatsızdır, biraz onlardandır. nitekim 70'de geçirdiği kalp kriziyle hayata veda eder.

    geride mısır için çok önemli ve farklı bir siyasal deneyim ve yine de epey birikimli bir siyasal kültür bırakmıştır. nasır'ın selefi yakın arkadaşlarından enver sedat olmuş, onun halid el islambulî tarafından öldürülmesinin ardından ise hüsnü mübarek başa geçmiştir.
  • hiçbir zaman efsaneleşmedi - ilber ortaylı
    25 eylül 2011

    başbakan erdoğan’ın arap baharı gezisinde adı sıkça anılan eski mısır lideri cemal abdülnasır, arap folklorunda bir portre olarak kaldı

    9 haziran 1967’de arap dünyası tarihinin en trajik mağlubiyetini yaşıyordu. israil’e karşı mağlubiyeti korkunç yapan, utanç ve ümitsizlikti. birkaç gün önce “arap dirilişi neymiş görecekler” diyen kitleler kendilerini suçlamaya başladı. arap dünyasının lideri durumundaki cemal abdülnasır ağlayarak istifasını açıkladı. çöküntü sonucu kitleler sokağa döküldü. nasır’ı yalvararak geri çağırıyorlardı.
    nasır uzayan gösterilerle görevine döndü. konumunu anlamıştı, bundan sonraki siyasi hayatı daha mutedil, uzlaştırıcı, gerçeği takip eden bir tona büründü. araplar arasındaki çatışmaları yatıştırmaya, büyük devletler arasındaki dengeye dikkat etmeye, anti-amerikanizmin tonunu kısmaya gayret etti. 1956’da fransa, britanya ve abd’yi hizaya getirmiş gibiydi ama aynı gruplar 1967 haziran’ında israil ile birlikte ona çok acımasız davrandılar. efsane sönmüştü, en müfrit taraftarları bile onu yenilen ama idealist bir savaşçı olarak niteledi. yorulan dimağı şoklara dayanamadı. 28 eylül 1970 akşamı ani bir kalp krizi ile bu dünyadan ayrıldı. cenazesi onun yarattığı ümitlerin kayboluşuna bir ağıttı. anıt mezarı uzun bir zaman bir alay fakir fellahın, mütevazı maaşlı öğretmenlerin ve küçük insanların ziyaret ettiği yer oldu.
    ülkesinin binlerce yıllık köylü çizgilerini taşıyan bu uzun boylu subay 1918 başlarında doğmuştu. sefil değildi ama mısır’ın hayatı zorlukla taşıyan yüz binlerce insanından biriydi. iskenderiye’deki posta memuru babanın imkânı yoksa, kahire’deki amca cemal’i okuttu. osmanlı’nın bu yörelerde tanınan paşası cemal paşa’nın ismi ona verilmiş diyorlar; mümkündür. başarılı olamasa da mısır’da işgalci ingiltere’nin karşısına dikilen cemal paşa’nın adı 1917-1918 yıllarında birçok erkek doğan bebeğe kondu.

    cemal abdül nasır’ın ölümünün ardından mısır gittikçe mısırlılığı benimsedi. kimse onun gittiği yolu takip etmedi.

    süveyş kanalı’nı geri aldı
    cemal okudu, muhtemelen hukuku siyaset ve halkını savunmak için denedi. belki zor geldi, belki parasızlıktan askeri eğitimi tercih etmek zorunda kaldı. mısır’ın bütün subayları gibi ingilizcesi vardı. idaresini ve ordusunu tanıdıkları için ingiltere’den nefret ediyorlardı. 1950’lerin başında mısır’daki amerikan diplomatları sonraki dönemden farklı olarak bu genç askerleri britanya’ya karşı destekliyorlardı. 1948 arap-israil savaşı ve birleşik arap ordularının israil karşısındaki başarısızlığı; arap aydınlarında ve askerler arasında mevcut monarşilere karşı düşmanlığı, ingiltere’ye karşı kini artırmıştı.
    nasır’ın arkadaşları zekeriya muhiddin, abdülhakim amr ve enver sedat ilk örgütlenmeyi meydana getirdiler. 1952’de ise general muhammed necib’in başkanlığında darbeyi gerçekleştirdiler. general necib mutedil bir darbeciydi. hatta kral faruk’u kovmalarına rağmen monarşinin devamında bile bir sakınca görmedi. ama galiba abdülnasır’ın sınır tanımaz radikalizmi ve siyasi hırsları burada rol oynadı. kendi arkadaşlarıyla general necib’i uzaklaştırdılar ve cumhuriyeti ilan ettiler.
    hedef, mısır’ın en büyük gelir kaynağı olan süveyş kanalının ingilizlerden alınmasıydı. nasır bunda muvaffak oldu. amerikalıların gözünde dahi komünist olmadığı açıktı, toplumunun şartları ölçüsünde müslüman kardeşler ile de geçinemedi. giderek liderleri seyyid kutub’u idam ettirmeye varacak derecede sindirme faaliyetlerine başladı. az sayıdaki liberallerle geçinmesi mümkün değildi, eski toprak sınıflarıyla da gittikçe uzaklaştı, o dünyanın şartlarında diktatörya kaçınılmazdı.

    arapları birleştirme savaşı
    1955’te bandung konferansına katılarak amerika ve avrupa blokuna karşı yugoslavya devlet başkanı josip tito ve hindistan başbakan javaharlal nehru ile birlikte bağlantısızlar hareketi’ni başlattı. bu üçlünün içinde tito sovyet rusya’ya karşı tutumuyla güvence veriyor, nehru da hintli aristokrat brahmanlığı ile en büyük demokrasi ülkesinin bilge lideri havasını yaratıyordu. nasır ise arap dünyasının liderliği için bağlantısızlar’ı kullandı.
    1956’da ingiltere, fransa ve israil’e karşı askeri yenilgiyi tattı. ama doğrusu ustalıkla yürütmeye başladığı diplomatik ilişkiler ve politik manevralarla mısırlılar ne olduğunu kendilerinin bile tarif edemedikleri ilerici arap dünyasının liderliğini üstlendiler. nasır’ın reformları bir yanıyla şık görünüyordu. sayısı önemli olmasa da okula giden kız çocukları, okuma yazma öğrenen kadınlar, önce eğitim dünyasını ardından bürokratik tırmanışı tadan köylü çocukları; ne olduğu belli olmayan toprak reformunu örten görünümlerdi. hiç şüphesiz yatırımlar yetersizdi. işsizlik “herkese iş ama çok az maaş” düsturuyla görünüşte vaziyeti kurtarır gibi oldu. iktisatçıların dudak büktüğü bu tedbirin, kitleyi kontrol altına aldığı açıktı.
    1968’de sovyetler birliği’nin yardımı ile nil üstündeki asvan barajı tamamlandı. yarattığı ve yaratacağı çevre sorunlarına rağmen bu baraj mısır’ın çehresini değiştirecektir. kendisini reddeden batı mali çevrelerine karşı sovyet iktisadi ve askeri desteği ile birlikte mısır gittikçe abd’nin hedefi haline geldi. 1967 savaşı nasır’ın arap dünyasını birleştirmek için başvurduğu bir zorunlu bir seçenekti. sonuç hazindir.

    nüfus ve fakirlik artıyordu
    o dönemin şartları içinde araplık vurgulandı ve islam dahi bu etnik milliyetçilik için kullanıldı. türkiye’nin batı kampında bulunması, nasır ile türkiye’yi karşı karşıya getirdi. bu münaferette türkiye kadar arapların, özellikle nasırcı cephenin de hatası vardır. mısır’ın 1958 başlarında suriye ile kurduğu birleşik arap cumhuriyeti nasır ve kahire tarafından ön planda mısır imparatorluğu olarak düşünüldü. suriyeliler kırgındı, üç yıl sonra birlikten çekildiler. pan-arabizm ilk çelişkisini yaşıyordu. gittikçe zenginleşmeye başlayan petrolcü arap ülkelerine karşı “gerici güruhu” sloganıyla saldırmak faideli bir sonuç sağlamadı. çünkü mısır fakirdi ve işgücü fazlası o gerici ülkelerin eline bakıyordu. bir kısım mısırlılar oralarda edindikleri zenginliği nasırcı rejime karşı kullandılar. müslüman kardeşler hareketi kuvvetlendi.
    nasır’ın ölümünden sonra mısır giderek mısırlılığı benimsedi. izleyicilerinin hiçbiri nasır’ın yolunu izlemedi, zaten bu yolun ne olduğu müphemdi. artan nüfus, artan fakirlik çıkmazı büyütmüştü. ama nasır elan bazı çevrelerde yaşayan bir efsane, tarihi bir portre olmaktan çok arap folklorunda bir portre olarak kaldı. “halk çocuğuydu, diğer liderlerin aksine büyük servet edinmedi. hatta dul eşi bile devletin verdiği lojmanda oturuyor” diyorlardı. nasır bir devrin adı ama tekrarlanamayacak bir portredir.

    http://www.milliyet.com.tr/…efault.htm?ref=haberici
  • mısır'da ekonomik kalkınma başlatması, süveyş kanalını millileştirmesi, suriye ve ürdün'ü uydu devlete çevirmesi, yemen'e ordu göndermesi, coşkulu kalabalıklar önünde abd ile israil'e sert mesajlar göndermesi, israil'in limanını kapatması, sina çölüne asker sokması art arda gelişmiştir. bütün bunlar 14 yıllık iktidarında gerçekleşirken silah ve teknolojide tamamen rusya'ya bağımlı bir ülkeydi mısır. araplar için gurur verici olaylar böylesine kısa bir sürede gerçekleşince zafer çığlıkları eşliğinde popüler olması olağandı, ta ki tüm mısır hava kuvvetleri ufak düşman israil tarafından yok edilene kadar.*

    ayağı yere basmayan dayılanmalar hazin bitiyor. ve arkada bıraktığı enkaz da elli sene düzeltilemiyor, işte mısır arap cumhuriyetinin bir kısa özeti.
  • şimdi gardaşlar bu muhteremin başa geçene kadar ihvan-ı müslimin ile iyi ilişkiler içinde olduğu başa geçince de ihvan-müslimin'e iyi bir kazık attığı, örgüte darbe vurduğu, belli başlı kişilerini idam ettirdiği gibi malumat anlatılır islami çevrelerde. kendisi laik ve arap milliyetçisi bir politika izlemiştir. şimdi yalnız ve güzel ülkemde böyle bir şeyi (darbeyle başa geçmekler falan) gönül arzu etmez ama olursa da islamcılar açısından tam bir travma olur yani. son yaş bağlamında aklıma geldi bu.
  • "ne tesadüftür ki kendini dindar gibi tanıtan, müslümanların iyiliği için çabaladığını söyleyen ihvan nerede belirse orada dini ve milli değerler zayıflıyor."
    cemal abdülnasır'ın ihvan hakkındaki bu sözü türkiye'nin son 20 yılını özetliyor. türkiye, ihvancı hareketi destekleyen, kol kanat geren akp hükümeti tarafından yönetiliyor. ihvancı felsefeye sahip akp'nin dini ve milli değerleri ne konuma getirdiği hepimizin malumu.
hesabın var mı? giriş yap