• bundan yillar once dunyanin farkli ulkelerinde insanlara yapilan bir anket vardi. ankette insanlara 4 farkli soru soruldu: 1) sizce cehennem diye bir yer var midir, 2) eger cehennem varsa buraya kimler gidecektir, 3) cehenneme gideceginizi dusundugunuz kisiler bunu haketmis midir, 4) cehennem gerekli midir?

    ilk soruya verilen cevap kimseyi sasirtmayacakti. dunyanin cesitli millet ve dinlerinden insanlar ya cehenneme ya da benzeri bir fikre inaniyorlardi. buna gore bir cok dinde insanlarin oldukten sonra bir sekilde ceza veya odul alacagina inaniliyordu. ikinci soruya gelince, cehenneme inananlarin buyuk cogunlugu cehennemin yolcusu olarak kendilerinden baskalarini goruyorlardi. ankette soru yoneltilenlerin %90'indan fazlasi kendisinin veya sevdiklerinin cehenneme gidecegine inanmiyor, cehennemin kendi tanimadiklari veya dusman olduklari kisilerle doldurulacagina inaniyordu. cesitli inanclara sahip ve cesitli milletlerden gelen (ve cehennem inanci tasiyan) insanlarin buyuk bir kismi cehenneme kendileriyle ayni inanci paylasmayanlarin gidecegine inaniyordu. bu insanlarin buyuk cogunlugu yine 3. ve 4. soruya da benzer sekilde cevap veriyor ve cehennemin gerekli oldugunu, oraya gidenlerin bunu hakettigini soyluyordu.

    yani kisaca din ve milletten bagimsiz olarak cehennem inanci olan insanlarin buyuk kismi "benimle ayni fikirde olmayan kim varsa oldukten sonra cok pis ceza gorecek ve bunu sonuna kadar hakediyor" seklinde bir fikre sahipti.

    ozellikle ilkel toplumlarda "adalet" denen seyi saglamanin tek yolu "intikam" olarak gorulur. bu fikre gore eger biri size veya sevdiginiz bir seye zarar verdiyse, adaletin saglanmasinin yolu o kisiye ayni sekilde zarar vermekten gecmektedir. dunyada cogu zaman adalet gorulmedigi ve yapilanlar yapanlarin yanina kar kaldigi icin insanlarda "cehennem" inanci olusmasi normaldir cunku bu dunyada gorulmeyen adaletin olumden sonra gorulecegine ikna olmak insani ruhen rahatlatir.

    yalniz cehennem fikrinin kendisi adalete aykiridir. ornegin x dini hak din olsun ve x dinine inanmayan herkes cehenneme gidecek olsun. dunya'da hicbir dinin nufusu dunya nufusunun ceyreginden fazlasini olusturmadigina gore hangi din hak olursa olsun insanlarin ezici bir cogunlugu cehenneme gitmis oluyor. bu mantiga gore dunya bir sinav mekaniysa oldukca kotu bir sinav mekanidir. psikolojik ve zeka testleri (hatta cesitli sinav testleri de) hazirlanirken bir kaide o testin zorlugu veya kolayligidir. eger bir teste girenlerin buyuk cogunlugu testten kaliyorsa veya ezici bir cogunlugu testi geciyorsa o testin kotu olduguna inanilir. ornegin universite sinavini dusunun. eger sinava girenlerin %95'i testi geciyorsa o test gereksizdir cunku yetenekli ile yeteneksizi ayirdedemektedir. yine bir universite sinavina girenlerin %95'i gecemiyorsa o test de gereksizdir cunku sadece cok ustun yetenege sahip insanlar o testi geciyor demektir. tanri iyi ile kotu insanlari ayirmak icin dunyada bir test mekanizmasi kurduysa ve bu testi (hangi dinin hak din olduguna gore degisir) %1 ile %20 arasinda bir kesim geciyorsa burada tanri cok buyuk hata yapmis demektir. cunku ya insanlarin ezici bir cogunlugunu testi gecemeyecek sekilde yaratmistir, ya da testi asiri zor yapmistir. bu durumda bir adaletten soz edemeyiz.

    kaldi ki son arastirmalara gore insanlarin ezici bir cogunlugu (%90 ile 95 arasinda degisiyor) hayata hangi dinde basladilarsa hayati o dinde bitiriyorlar. yani hiristiyan olarak yetisen biri hiristiyan, musluman olarak yetisen biri musluman olarak hayata gozlerini yumuyor. insanlar uzerine buyudukleri dini degistirseler bile baska bir dine gecmek yerine dinsiz olmayi tercih ediyorlar. ornegin muslumanken hiristiyan olan veya hiristiyanken musluman olan insan sayisi parmakla gosterilecek kadar azdir. hatta bunlarin bile cogu once hiristiyanken dinsiz olmus, sonra musluman olmus (veya muslumanken dinsiz olup sonra hiristiyan olmustur). en azindan istatistikler bu yonde. insanlarin ezici bir cogunlugu dogduklari yerin dinine gore yetistirilip omurlerini de bu din uzerine noktaliyorsa insanlari sectikleri dine gore sinava tabi tutmak da cok yanlis. sonucta suudi arabistan'da musluman bir ailede dogan bir cocuk %98 ihtimalle hayatini musluman olarak tamamlarken bolivya'da hiristiyan bir ailede dunyaya gelen bir cocuk vefat ettiginde dini %98 ihtimalle hiristiyanlik olacaktir. bu durumda islam veya hiristiyanliktan biri hak dinse, tanri sadece belli bir cografyada dogan insanlara cennet sansi vererek irkcilik yapmis olmuyor mu?

    kaldi ki gunumuzde gelisen noroloji bilmi sayesinde iyi insan-kotu insan diye bir ayrimin olmadigi biliniyor. ne zaman "iyi insan-kotu insan" muhabbeti acilsa insanlar hitler gibi ekstrem ornekler vererek bu savi desteklemek istiyorlar ama bu savin bu sekilde desteklenmesi imkansizdir. cunku: 1) hitler gibi insanlar cok nadirdir, 2) hitler bile "kotu insan" olmaktan cok psikolojik rahatsizlik ceken biri olabilir, 3) hitler bile "aman kotuluk yapayim da insanlara eziyet edeyim" mantigiyla kotuluk yapmamistir, o bile kotuluk yaparken kendince hakli sebeplere inanmistir. kendisi gercekten de yaptigi kotu seylerin iyi olduguna ikna olmustur. dunyada cani, katil, zalim olarak gorulen ne kadar insan varsa ya psikolojik bir rahatsizligi vardir ya da kendisini yaptiklarinin kotu olmadigina ikna etmistir. dunyada sirf kotuluk yapmak icin kotuluk yapan ve saf "kotu" olan (psikolojik olarak saglikli) bir insan bulmak zor. zaten yapilan arastirmalara gore insanlarin buyuk bir cogunlugu (hatta ezici bir cogunlugu) iyi niyetlidir ve yaptiklari seyleri iyi niyetle yapmaktadir.

    bir de olaya dini acidan bakarsak, ortadogudaki tum dinlerin koku olarak gorulen museviligin ilk belgelerinde cennet veya cehennem inancindan bahsedilmez. ornegin musa doneminde yazilan tevratta iyi insanlarin tarlalarinin cok mahsul verecegi, cok cocuklari olacagi, omurlerinin uzun olacagi yazarken kotu ve gunahkar insanlarin tarlalarinin mahsul vermeyecegi, hayirsiz veya az cocuk sahibi olacaklari ve omurlerinin kisitli olacagi yazar. ahiret inanci insanlarin olumsuz olma istegi ve dunyada bulamadiklari adaleti oldukten sonra bulacaklari umudunun arkasinda yatar.
  • ibranice 'gözyaşı vadisi' anlamındaki 'gehinnom' sözcüğünden gelir. 'hinnom' ilkçağda kudüs yakınlarında suçlular ve tanrılara kurban edilenlerin içine atıldığı bir ateş çukurudur. fransızcaya 'géhenne', ingilizceye ise 'gehenna' şeklinde geçmiştir.
    (bkz: gehinnom)
    (bkz: gehenne)
    (bkz: gehenna)
  • 'herkesin cehennemi farklı olacaktır' hipotezi doğru ise, benim cehennemim gece gündüz perde taktığım bir yer olacaktır.
    binlerce ateş saçlı cehennem annesi, bitmeyen bir tekerrürle elime perde tutuşturken pes etmemem için kıçımı gagalayıp duran emrehan halıcı'lar uçuşacak çevremde.
  • "belki de bu dünya başka bir gezegenin cehennemidir." *
  • bob marley ölür ve cehenneme gider. etraf yemyeşil dağ bayır esrar. hemen sarar bir cigara ve yoldan geçen birine sorar:
    -birader ateş var mı?
    el cevap:
    - abicim ateş olsa burası cennet olurdu...
  • (bkz: cennet)'in kazan dairesi..
  • ateşin azabını herkes tadacaktır ve tatmaktadır. o kadar ki, ateş yaka yaka en sonunda yakacak bir şey kalmayıncaya kadar sönmeyecek ve canlı kalacaktır.

    insanların en akıllıları bu yanma işlemini dünyada iken tamamlar ve cehennemden azad olurlar.

    "içinizden hiçbir kimse istisna edilmemek üzere mutlaka herkes cehenneme varacaktır. bu, rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür."(meryem 71)
  • dünya karışıktır: nimet azapla karışıktır. yine, zikrettiğimiz bu duruma göre cennet bütünüyle nimet, cehennem de, bütünüyle azap olmuş, karışım ortadan kalkmıştır. böylece ahiretin yaratılışı, dünya yaratılışını kabul etmez. işte bu, dünya ve alıiret yaratılışı arasındaki farktır. şu var ki ilahi gazap müddetini tamamlayıp gazabı geçmiş rahmete katıldıklarında, cehennem, yani içindeki kimseler hakkındaki hüküm rahmete döner.

    azabın süresi tamamlanıncaya kadar ki, bu süre kırk beş bin senedir, cehennemliklere azap edilir. orada yirmi üç bin sene kesintisiz ve ara verilmeden azap görürler. sonra rahman, onlara bir uyku gönderir ve bu uykuyla kendilerinden geçerler. bu durum 'orada ne ölür ne de dirilirler' ayetinde dile getirilir. hz. peygamber cehennemlikler hakkında şöyle der: 'onlar cehennemde ne ölür ne de dirilirler.' burada, cehennemliklerin kendilerinden geçtiği bu vakitteki hallerini kastetmiştir. bu durum, dünyevi acılardan açlığın şiddeti ya da aşırı üzüntünün etkisiyle bayılanın durumuna benzer.

    on dokuz bin sene böyle kalırlar. ardından ayılırlar. 'allah onların derilerini başka derilerle değiştirmiştir.' orada on beş bin sene azap görürler. sonra tekrar baygınlık gelir. bu baygınlıkta ise on bir bin sene kalıp ardından tekrar ayılırlar. 'allah onların derilerini azabı tatmaları için başkasıyla değiştirmiştir.' böylece acı bir azabı, yedi bin sene duyarlar. sonra, üç bin sene daha baygın kalırlar ve tekrar ayılırlar. allah onlara bir zevk ve rahatlık verir. bu durum, yorgun uyuyup uyanan kimsenin haline benzer.
    bütün bunlar, allah'ın 'gazabını geçmiş' ve 'her şeyi kuşatmış' rahmetinden kaynaklanır.

    bu esnada, hakkın kendisiyle her şeyi 'rahmet ve bilgi olarak kuşatmış olduğu' el-vâsi' isminden rahmetin hükmü ebedileşir. dolayısıyla artık bir acı duymazlar ve bu hal onlar hakkında sürer gider. cehennemlikler, bu hali ganimet bilip şöyle derler: "unutulduk, artık kendimizi akla getirmekten korktuğumuz için herhangi bir şey istemiyoruz. allah bize şöyle dedi: 'kalın kaldığınız yerde! ve benimle bir daha asla konuşmayın!" böylece susarlar. onlar orada şaşırtılır ve kendilerinde azaptan sadece azabın yineleneceği korkusu kalır.

    azabın bu kadarı, cehennemlikler hakkında sürekli kalan kısımdır ki o da korkudur. başka bir anlatımla söz konusu azap duyusal değil, psikolojik bir azaptır. cehennemlikler bazı zamanlarda bu azaptan kurtulur. onların nimeti, allah'ın kalplerine 'geniş rahmet sahibi olduğunu' bildirmesiyle, duyusal azaptan kurtulmuş olmaktır. allah şöyle der: 'siz bizi unuttuğunuz gibi biz de bugün sizi unutacağız." bu olgu nedeniyle cehennemlikler, acıları hissetmediklerinde şöyle derler: 'unutulduk.' 'onlar allah'ı, allah da onları unutmuştur veya 'bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!' ayeti bu anlama gönderme yapar. bunun anlamı, 'cehenneme terk edilirsin' demektir. çünkü unutmak (nisyan), terk demektir. kelime (tünsâ), hemze ile (tünseü) okunduğunda, geciktirilme anlamına gelir.

    öyleyse cehennemliklerin nimetten payı, azabın gerçekleşmeyişi iken, azaptan payları ise, gerçekleşme korkusunu yaşamalarıdır. çünkü allah'ın bildirmesi yoluyla onlar adına bir güvence söz konusu değildir. bazı vakitlerde ise, azabın gerçekleşmesi korkusundan perdelenirler. bu meyanda bazen on bin, bazen iki bin, bazen altı bin sene azabın gerçekleşme korkusundan perdelenebilirler. bu belirtilen miktarın dışına çıkmazlar. her ne zaman bir perdelenme gerçekleşir, onlar adına bu kadarlık zamanın olması kaçınılmazdır.

    (muhyiddin-i arabi'den, fütûhât-ı mekkiyye cilt 2)
  • ortadogu dinlerinde cehennem anlatilirken neden surekli alevler icinde, ateslerle dolu bir yer anlatilir, biliyor musunuz?

    eskiden ortadogu medeniyetlerinde atesin temizleyici ve saflastirici bir rol oynadigi dusunuluyormus. mesela o donemde dolandiricilik yapanlar ellerindeki altini eritip baska metallerle karistiriyormus ve agirligini arttiriyormus. buna onlem olarak altinlar yine eritilerek icindeki saf olmayan metaller cikartiliyormus ve altin eski safligina kavusturuluyormus. bu yuzden ortadogu kulturlerinde binlerce yildir atesin ozellikle madenleri temizleyici ve saflastirici bir etkisi olduguna inanilir.

    mesela tevrat'ta o donem tanri'ya kurban olarak sunulan bir hayvanin tanri tarafindan kabul edilisi su sekilde anlatiliyor: rab bir ateş gönderdi. ateş sunağın üzerindeki yakmalık sunuyu, yağları yakıp küle çevirdi. bunu gören halkın tümü sevinçle haykırarak yüzüstü yere kapandı (levililer, 9). burada ortaya cikan ates tanri'nin kendisine sunulan kurbani kabul ettigini gosteriyor. yine tevrattan: "altını, gümüşü, tuncu, demiri, kalayı, kurşunu –ateşe dayanıklı her nesneyi– ateşten geçireceksiniz; ancak bundan sonra temiz sayılacak. ayrıca temizlenme suyuyla da arındıracaksınız. ateşe dayanıklı olmayan nesneleri sudan geçireceksiniz."

    hatta o donemde insanlari yakarak oldurmek kabul goren bir idam sekliydi cunku insanlari gunahlarindan arindirdigina inaniliyordu: "adanmış eşyaları aldığı belirlenen kişi, kendisine ait her şeyle birlikte ateşe atılacak" (yesu, 7). ayni sekilde tanri'ya isyan edilen ve gunahkar sehirlerin de topluca atese verilmesi emrediliyordu: "kenti ele geçirince ateşe verin. rab’bin buyruğuna göre hareket edin. işte buyruğum budur." sonraki yillarda papa ve engizisyon mahkemeleri avrupa'da gucluyken en cok tercih edilen idam yontemi birini ateste yakmakti cunku gunahkarlarin dunya'da yakilmasinin ruhu temizleyip ahirette yakilmaktan kurtaracagina inaniyorlardi. yani kendilerince ateste yakarak oldurdukleri insanlara "iyilik" yapiyorlardi.

    zaten tevrat'tan sonra incil'de (yeni ahit) de atesin temizleyici/safligi test edici ozelliginden bahseden pasajlar mevcuttur. ornegin korintliler 3 (13-15): "herkesin yaptığı iş belli olacak, yargı günü ortaya çıkacak. herkesin işi ateşle açığa vurulacak. ateş her işin niteliğini sınayacak. bir kimsenin inşa ettikleri ateşe dayanırsa, o kimse ödülünü alacak. yaptıkları yanarsa, zarar edecek. kendisi kurtulacak, ama ateşten geçmiş gibi olacaktır."

    aslinda atesin temizleyiciligi gunumuzde bile gorulen bir kavram. ornegin icinde mikrop oldugundan suphelendigimiz suyu kaynatiyoruz ve yemekleri yine mikroplardan arindirmak icin yuksek isida pisiriyoruz.

    yine ortadoguda mevcut organize dinler ortaya cikarken ortaya atilan fikir (musevilik, hiristiyanlik ve islam'daki ortak noktalardan biridir) nitelik olarak kendisi kusursuz olan tanri'nin insani kendinden bir parca olarak yarattigi ama insanin gunah isleyerek safligini kaybedip kirlendigidir. halihazirda zaten kirlenen seyleri yakip/eriterek temizledigine inanan bir ortadogu toplumu vardi ve insanlarin da gunah isleyerek safligini kaybettigine inaniyorlardi. tabi ki zaman icinde bunun evrilerek "gunah isleyen insanlar oldukten sonra bir vadiye atilip gunahlarindan arinana kadar yakilacaklar" seklinde bir inanca donusmesi de cok sasirtici degil.

    olayin psikolojik boyutu da su sekilde: (bkz: #35224544)
  • orası çok kalabalık deyip alt sokağa girmiştik.
    herkesin bir cehennemi var. orası çok kalabalık.
    benimki misal, dudağın değdi diye sakladığım izmaritlerde, bıçakladın diye kağıtlarda, içtin diye sularda, sevdin diye lazanyada, indirdin diye perdede, unuttum diye bezelyede, baktın diye gözümde, yaktın diye kalbimde, çok.
    cehennem çok büyük.
    alıyor alıyor dolmuyor. o dolmuyor, ben korkuyorum. cehennemin bu kadar büyük olduğunu sanki bir tek ben biliyorum.
    geceleri yalnız gidemiyorum.
    bezelyeler saldırıyor, izmaritler gürültü yapıyor, kağıtlar hışırdıyor, perde kapanmıyor.
    cehennem çok büyük, sensiz olmuyor.
    dün bu saatler diyor bana, geçen hafta diyor, nisan sonu anlatıyor.
    cehennem sadece geçmiş bilse iyi.
    geçen ay bu zamanlar, bana bu anı anlatıyor.
    dinliyorum sessiz usul, ulan cehenneme bile inanıyorum.
    kollarımızdan tutup çıkarsalar artık bizi buradan. tüm şarkıları kapatsalar, okuduklarımızı yaksalar, yazdıklarımızı kesseler, burnumuzu silseler, bir soğuk su içirseler, sigara uzatsalar, koyunlarında uyutsalar, bizi öldürseler.
    ya bizi öldürseler artık ne olur, benim gücüm ölmeye bile yetmiyor.
    (herkesin elindeki kendine)
hesabın var mı? giriş yap