• ana fikri, "carrie iyiydi de çevresi kötüydü" olan film...
  • kadınlığından utanan bağnaz bir annenin kızı üzerine uyguladığı psikolojik baskı sonucu toplumun freak olarak kabul ettiği, ezilmişliğini doğa üstü güçlerle dışa vuran bir kızın öyküsü. film olarak izlemeden önce hakkında hiç bir şey okunmaması gereken filmlerden biri. o müthiş gerilim yaşanmazsa filmle bütünleşmek çok zor olurdu.

    "they're all gonna laugh at you."
  • stephen king'in romanindan uyarlama, brian de palma filmi . sissy spacek de bu filmdeki roluyle, en iyi kadin oyuncu oscar'ina aday olmayi bilmi$tir*.
  • deh$etengiz bir europe ballad'i. nefis bir hard'n heavy slow:

    carrie

    when lights go down, i see no reason
    for you to cry. we've been through this before
    in every time, in every season,
    god knows i've tried
    so please don't ask for more.

    can't you see it in my eyes
    this might be our last goodbye

    carrie, carrie, things they change my friend
    carrie, carrie, maybe we'll meet again somewhere again

    i read your mind, with no intentions
    of being unkind, i wish i could explain
    it all takes time, a whole lot of patience
    if it's a crime, how come i feel no pain.

    carrie, carrie, things they change my friend
    carrie, carrie, maybe we'll meet again

    carrie, carrie, things they change my friend
    carrie, carrie, maybe we'll meet again somewhere again

    when lights go down
  • bu filmde, yeşilçam'da 80'lerde kullanılmaya başlanan ''crrık crrrıkk cıkıcıcıkık'' sesinin, yani ''şimdi bi kötü büyü yapıyorum ki mahvoldunuz'' efektinin sıkça kullanıldığını görüyoruz. hani böyle ibnenin biri gelirdi de kara tahtaya keskin bişeyler sürterdi ya ilkokulda, o sesin korkuncunu düşün.

    hazır düşünmüşken liseye gel, 2 - 3. sınıflarda biz böyle dalgaya alıyor muyduk arkadaşlarımızı? ortaokulda belki, o zamanlar mesela birisinin sürekli osurduğunu iddia eder dalga geçerdik, böylece rahat rahat osururduk. hey gidi o herifler zıçan adam gibi bizi boka bulamadıklarsa, bir carrie gibi yangın hortumunu (bizde üzerinde y-a-n-g-ı-n yazan kovalar vardı gerçi) bi tarafımıza sokmadılarsa, sebebi tamamen evden çıkarken annemizin peşimizden okuduğu süpaneke, boynumuzdaki muskadadır.

    zaten hiç kimsenin annesinin de öyle cadı gibi olduğunu sanmıyorum, evi mumla donatacağına carrie' nin annesi kendini elişine verse -hadi çok oryantal oldu- cookies pişirip carrie' yi kapı kapı dolaştırıp sattırsa hiç böyle facialar yaşamayacaklardı.

    nihayetinden carrie' nin gözlerinden saçtığı nefret, sevgi, romantizm ve üzüntü ekseninde dönüp dolaşan bir film. velailahegayruk.
  • bu entry 2013'te çekilen carrie filmi ile ilgili olacak.

    baştan yazayım beğenmedim. hiç bir siki beğenmeme timinden değilim kesinlikle, genelde verilen emeğe saygım vardır hiç olmazsa. gerçi yine var ama biraz boşa kürek çekmişler, tamamen de yönetmeni suçluyorum. (lan şimdi baktım kimmiş diye, kadınmış, lezbiyenmiş. endüstride azınlık ama yine de döşenicem hakkında. göte göt demek lazım.)

    öncelikle carrie castı konusunda inanılmaz bir başarısızlık gösterdiğini düşünüyorum. yine seçmelerde ufak bir oynatıp seçtiyse kesinlike "korkmuş görün" dedi, sonra da güzel kız, iyi korkmuş görünüyo, diyip seçti. fakat chloe moretz bu rolün adamı değil. oyunculuk rezaletti deyip kestirip atmak istemiyorum, ama mean girls filan gibi cicili bicili liseli kız filmlerinin, romantik komedilerin dışına çıkmaması gereken bir oyuncu bence. filmin genelinde ezik taklidi yapan okulun en popüler kızı gibi görünüyordu. muhteşem saç makyaj bile kurtaramamış.

    julianne moore yalnız, muhteşemdi filmde. makyajı bir kere on numaraydı, oyunculuk desen bu kadar rahatsız edici oynanabilir, filmde sahnesi daha çok olsa belki bu kadın tek başına götürecekti filmi. sette zaten kitabı da bir tek o okumuş diye tahmin ediyorum yani.

    gerçi ben de kitabı okuyalı on seneden fazla oldu çok hatırlamıyorum. ama hatırladığım birşey var, vakti zamanında çok stephen king okuyan bi insan olarak, stephen king'in böyle karanlık, acayip, hafif depresif orta sınıf amerikan bir atmosferi oluyor. bu filmde atmosferin binde biri yoktu. uyarlamadır, aynısını yapman gerekmez tabi, ama başka türlü bir gerilimli atmosfer yarat, kendi çizgini bul? kitaptan esinlen? hayır. tam bir lise romantik komedi filmi atmosferindeydi. dolayısıyla karakterler de hep havada kalıyordu.

    mesela aşırı inanılmaz kötü kalpli karakterler. belli bir atmosfer içerisinde, stephen king'in ya da 1976 yapımı carrie filminin yarattığı atmosfer içerisinde, o cinayete götürecek kadar kötü kalpli olma vs durumları daha inanılır duruyor. dünya öyle karanlık acayip bir dünya zaten. (bkz: creepy) insanların acayip ve karanlık olmaları inandırıcılık kazanıyor. ama burada bakıp "çok saçma, niye böyle yapsın ki?" diye düşündürüyor insana. temeli eksik. bir tek julianne moore hakikaten baya creepy idi. carrie'den bir tek anne karakteri olması gereken atmosferi bulmuş gibiydi, onda da müzik, çekim ve kurgu jullianne moore un çabalarını desteklemiyordu.

    başka bir mesele, çok daha iyi yapılabilecek olan mesele senaryoda bir çok güçlü dramatik durumun es geçilmiş olması. örneğin, en barizi;

    --- spoiler ---
    carrie'nin baloya gitmesi büyük bir güven gerektiriyor ve çok büyük risk almak demek ya hani, ömrü boyunca boyunduruğu altında yaşadığı annesi de "gitme canını yakacaklar" diyor ya hani, ama kız ona rağmen gidiyor. sonra annesi haklı çıkınca burada çok güçlü bir dramatik durum var. kızın başından aşağı kan dökülmesi, kızın tetikleyicisi, oğlanın ölmesi, kızın çığırından çıkarak delirmesinin tetikleyicisini güçlendiriyor tamam, ama annesinin haklı çıkması tüm bu olayların temelini hazırlayan ana duysal zemin. mesela 1976 yapımı filmde, tam o sahnede, carrie'nin zihninde annesinin "they are gonna laugh at you" diyen sesinin yankılandığını duyuyoruz. yaraya tuz basıyor yani. durumu güçlendiriyor. burada ise o yaraya tuz basmanın esamesi yok. halbuki o kadar "they are gonna hurt you" filan dedirtmişsin anneye, yara var, tuz var, basmıyorsun. illa yankılanan anne sesi duymamız gerekmiyordu, 2013'ün izleyici kitlesine daha gideri olan başka bir yöntemle yaraya tuz basmalıydı bence. elindeki malzemeyi çarçur etmiş.

    yönetmen çıkıp "tamam yea, söyledim işte, bi de göstermeme ya da duyguyu seyirciye aktarmama gerek yok" gibi birşey demiş yani. bunlar hep filmi zayıflatıyor.
    --- spoiler ---

    ve sonrasında, klasik, carrie denince herkesin aklına gelen olaylar olurken, bizim artık carrie ye bakıp "hassktr vay anasını" dememiz gerekirken maalesef ancak "o eller kollar ne hacı" diyebiliyoruz. bunun sebebi %20 kızın kötü oyunculuğu, %80 kötü yönetmenlik. dizi çeker gibi çekmek yerine biraz ne çektiğini göz önünde bulundurarak çekseymiş keşke.

    hikayede ana korku öğesi carrie. aslında kitapta hem kızın tarafını tutuyoruz, hem de kızdan korkuyoruz. bu filmde kızın hiç bir korkunçluğu yok. şöyle güzelce bir tüylerimizi diken diken etmiyor. filmin geneli zaten tüylerimizi diken diken etmiyor. katarsisi bile yetersiz buldum. ki carrie filminin/kitabının saf katarsis olması lazım. hikaye saf katarsis çünkü. kıza kötü şeyler yaparlar, kız ağızlarına sıçar. olay bu. ama filmde gösterilen haliyle ne kötülüklere inandık, ne kızın ağıza sıçabilitesine, ne de motivasyonuna.

    anne iyiydi yalnız. o kadar.

    tabi bunlar hep "bence".

    sonuç olarak bence zaman kaybettiğinize değmez. niye izledik ki şimdi bunu duygusu geldi film bitince. kısa filan ama yine de gidin başka şey izleyin derim. mesela prisoners'ı filan izleyebilirsiniz. hatta carrie'nin yönetmeni de prisoners'ı bi izlesin. atmosfer görsün kadın.
  • liseli carrie ile köktendinci annesi arasında yaşanan ilginç diyalog:

    - carrie, tatlına dokunmadın.
    - sivilce çıkarıyor anne.
    - sivilceler tanrı'nın seni cezalandırma biçimidir.

    bu filmi korku filmi yapan uçan bıçaklar, bir kova dolusu domuz kanının carrie'nin başına dökülmesinin ardından yaşanan katliam sahnesi filan değildir. carrie'nin annesi asıl korku nedenidir ve film 70'li yıllarda, amerika'da yükselen dini hareketlere karşı bir uyarıya dönüşür. sorunun ya da psikolojik şiddetin kökeni muhafazakâr aile yapısında aranmalıdır der film.

    stephen king'in romanı köktendinci anne profilini detaylı betimlemelerle daha bir görünür kılsa da birkaç sahnede yönetmen brian de palma onu net olarak çizebilmiştir. örneğin, komşusuna isa'dan bahsettiği ya da kızı carrie'yi incil'le tokatladığı sahne kişilik araştırması bakımından doruk bölümlerdir.

    kadın özgürlüğüne arka çıkıp feminizme göz kırpmasına rağmen carrie ve anesi haricindekiler oldukça yüzeysel bir bakışla karikatürize edilerek basitçe iyi ve kötü formunda çizilmişlerdir. bu başarısızlık filmin mesajlarını yarı yarıya bertaraf eder. ayrıca bir kurban görünümündeki carrie bir kitle katliamcısına dönüştüğü için de feministik mesajlar da haliyle kendiliğinden revize olmaktadır.

    özetle film toplumsal bir başkaldırı, feminist bir isyan, hristiyanlığın zincirlerinden kurtulma çabası gibi görünür, handiyse 70'lerde çekilen birçok korku filmi gibi, ama son tahlilde acıklı bir biçimde karşı çıktıklarına teslim olur. bu minvalde finalde, katliam sonrası travma geçiren genç kızın gördüğü kabus anımsanmalıdır: carrie'nin elleri toprağın altından peydahlanarak genç kıza musallat olur. annesi onu dizginlemeye çalışır, ama genç kız kabus olmasına rağmen carrie'nin kolunu görmeye devam eder. biz de onunla birlikte olan biteni eksiksizce görürüz.

    şu halde kurban pozisyonundaki, ezilen, hakir görülen, aşağılanan, şiddet gören carrie bilinçdışı bir korku figürüne dönüşmüştür. iyiyken mutlak kötü olmuş, masum bir genç kızken korkunç hatırası bilinçdışında yaşamaya devam eden bir cadıya evrilmiştir.

    70'lerde amerikan sinemasında ilerici, varolan sistemi hakiki anlamda dıştalayan bir korku filmi bulmak neredeyse imkansızdır. carrie de bu halkaya dahildir.

    bu yıllarda çekilen tek hakiki korku fantezisinin gene stephen king kaynaklı the shining (amerikan tarihine saldıran, katliamları ve ırkçılığı gündeme getiren tek hakiki korku fantezisidir) olması ilginçtir ama herkesin bildiği üzere kubrick romanı altüst etmiştir. ama de palma king'in romanını aşamamıştır, tıpkı hiçbir vakit kendisini aşamadığı gibi.
  • 1976 yapimi icin konusuyorum;

    --- spoiler ---
    gordugum en iyi sona sahip filmlerden biri. kimsenin gozunun yasina bakmadi yemin ediyorum ve tam da hayal ettigim gibi bitti. sadece chriss ve billy icin daha aci veren daha iskenceli bir son olabilirdi. uzatmamislar. dark side konusunda asmis bir kiz bu. darth wader'in kayip kizi varsa o da carrie'dir leia ne ki?
    --- spoiler ---
  • 2013 versiyonu için konuşmak gerekirse, julianne moore anne rolüne gerçekten çok yakışmış. canlandırdığı modern karakterlerde bile yüzüne baktığımda koyu katolik bir tip sezinlemişimdir hep.
  • stephen king'in okunmasi kolay, kisa surede biten, fakat bir o kadar guzel olan kitabi. ilk okudugumda 'oh be ne rahat, kizdigim herkese tas yagdiririm, hehheh patla' seklinde dusuncelere kapilmistim, e yanlis tabiii....
hesabın var mı? giriş yap