• "kimse gençliğinin sahibi değildir, sevdiği kadınların da."
  • pedro almodovar'ın içinde her türlü duyguyu, hazzı barındıran, hiç bitmesin dedirten ve bana en komik tepkiyi verdirten filmi.

    --- spoiler ---

    şöyle oluyor canlarım; şimdi bu bizim ufaklık victor* güzeller güzeli elena* ile sadece belden aşağısının (çok kibar oldum lan) götlerinin gözüktüğü sevişme karesinde, adamın götünü kadının götü sanıp, sonradan götler sahibini bulunca "hanım koş götler karıştı" diye bağırmışım. böyle de içselleştirmişim filmi helal olsun bana. liberto'ya da helal olsun nerde yetiştirdin be adam o götü, böyle estetik göt ülke çoğrafyası içinde olsa ilk parmağı ben atarım şerefsizim! (içimdeki tacizci)

    --- spoiler ---
  • almodovar, ustası bunuel'e saygısını sunuyor: tema++ görsel

    televizyonda oynayan film bunuel'in siyah-beyaz archibaldo de la cruz'un suçlu yaşamı (1955) isimli hazinesi. suçluluk psikolojisinin, suçun pratiğe dökülmeden önce zihinde başladığı freudyen tezi örnekleyen bir kara filmdi bu. bunuel en iyi filmlerinde freud'a hep sadık kaldı --ki zaten "son nefesim" adlı otobiyografisinde bundan özellikle bahseder. almodovar da bazen hitchcock'a bazen de ona saygısını sunmayı ihmal etmiyor. çerçeve-içinde-çerçeveye mükemmel bir örnek.
  • herhangi bir yerinde artık tüm olay ortaya çıkıp, herkesin birbirini öldürmekli olduğu anda aslında kimsenin kötü olmadığı gerçeğinin seyircinin gözüne gözüne girdiği filmdir. nasıl bir senaryo ve kurgudur ki, herkes kendi davasında haklıdır ve seyirci bir karakterin yandaşı olarak değil, olayların genel sorgulayıcısı olarak izler bir şekilde bulur kendini... kısacası almodovar'ın mevcut filmleri içersinde karakterlerin birbirine bu kadar düştüğü bir film neredeyse yok gibidir. yenilesi, içilesidir.
  • her $eyi guzel de, bir sahne var ki "bu ne be karde$im" dedirten cinstendir.. du$unun ki erkeksiniz ve bir adamin evine, ona karinizdan uzak durmasini soylemek icin gidiyorsunuz, konu$ma esnasinda aranizda tansiyon iyice yukseliyor ve adamin hayalarina bir yumruk indiriyorsunuz ama bu esnada evde acik olan televizyonda bir fenerbahce - galatasaray maci var ve hem siz, hem de adam galatasaray'li, o anda gs gol atiyor.. ne tepki verirsiniz? filmde gordugumuz macta (ki sanirim atletico madrid - barcelona maciydi) gol olunca tum o gerginligi unutup birbirlerine "goool gooollll, gordun mu ya nasil atti ama, bak bak bak calima bak, heyt be kocum..." demeleri bana bizim girgiriye serisini hatirlatti.. yahu tamam ispanya'da futbol hayattir, $udur, budur ama bu kadar da olmaz be karde$im..

    lakin, en guzeli olmasa da tipik bir almodovar filmi oldugundan begendik tabi, hele filmin ba$indaki sahnede penelope cruz dogum sancilari arasinda o kadar guzel ki, bu kadin dergilere poz verdiginde bile bu kadar guzel olmayi ba$aramiyor.. ayrica bu dogum sahnesinde* ozellikle ya$li kadinin laflari beni gulmekten oldurmu$tur.. insanlari instituto cervates estambul'a cekip ispanyolca ogrenmeye itebilecek kadar guzel bir sahnedir: "... vamos, vamos, puja, puja, puja, sigue, sigue, muy bien, muy bien ..."

    bence filmin en guzel mesaji, hemen her zaman birilerinin mutlulugunun ba$ka birilerinin fedakarligi sayesinde oldugu gercegidir..
  • almodovar filmlerinde gördüğümüz tipik rastlantısal kurguyu birebir görebildiğimiz bir film. film sadece doğumla başlayıp doğumla bitmez, ayrıca franco dönemine atıfla başlar ve franco dönemine atıfla biter.

    --- spoiler ---
    bence filmin en vurucu sahnesi almodovarın victorun doğumuyla victorun çocuğunun doğumu arasındaki farkı vurguladığı final sahnesidir. diktanın yarattığı terörün boşalttığı sokaklarla, özgür insanların doldurduğu sokakların karşılaştırması gerçek anlamda çarpıcıdır.
    --- spoiler ---
  • javier bardem 'e bi kez daha asik olunasi, 1997 yapimi almodovar filmi..
  • --- spoiler ---
    filmin ana karakterlerinin seyircinin gözünde nasıl gözüktüğü filmin başından sonuna 180 derece değişmektedir. victor toplumun kanını emen bir loser, pislikken haksiz yere hapse girmiş, duygusal ve çok güzel seks yapan karizmatik birine dönüşmektedir. david başarılı, insancıl bir polis, başarılı bir sporcu ve eş iken boynuzlanmış, kendini vuran en yakın arkadaşından medet uman, intikam duyguları içinde iktidarsız birine dönüşmüştür. sancho işe alkolik, karısını döven, en yakın arkadaşını vuran alçak biri iken ömrü boyunca karısını sevmiş ve uğruna ölüme gitmeye hazır, evliliğini inatla kurtarmaya çalışan bir eşe dönüşmüştür.
    --- spoiler ---
    ayrıca bu filmde sakatlanıp tekerlekli sandalyeye mahkum olan birini oynayan javier bardem daha sonra mar adentro'da yine sonradan tüm vücudu felç olan birini son derece inandırıcı oynamıştır.
  • öncelikle şunu söyleyelim. leziz bir filmdir. hatta lezzet-i ikramdir.

    belki spoiler içerebilir ama çok yüzeysel ve maddesel geçeceğim.

    -pension centro'da isabel'in (bkz: penolope cruz) sancıları ve bomboş sokakların ortasında bir belediye otobusünün içinde gerçekleşen doğum ile start veriyor film.
    ilk karelerde dönemin politik isteği olan "özgürlük" isteğinin duvarlara kazınmasıyla yola devam ediyor.

    içindekiler.

    "bir kadının seni boynuzlamamasının tek yolu"nun onu öldürmek gerekliliği.
    -muhteşem anlatılan iç içe geçmiş tesadüflerin arasına sığdırılmış televizyon ve radyolardan takip edilebilen dönemin tarafsiz politik anlatımı.
    -victor'un mezar başında annesi ile konuşması esnasında ağlamalı mı gülmeli mi karar verememek
    -aşklarına karşılık bulamayan aşıkların belki de dile getiremedigi o ilahi cümle" bana aşık olmanı istemiyorum ben zaten ikimiz için de seviyorum "
    -92 barcelona olimpiyatlari.
    -estetik sevişme sahneleri ve bunun üzerine öğretiler.
    -"kimse gençliğinin gerçek sahibi degildir"i barındıran dumurlar ötesi tespit.
    -bunları hallaç pamuğu gibi atan film müzikleri..
    -başlangıçta tenhada yapılan doğum'a finalde kalabalıklar içinde yapılan doğum ile yapılan gönderme..

    o kadar güzel film ki o kadar güzel oyunculuklar ki o kadar hemen bitiyor ki varın gerisini siz düşünün.
  • arzu, aşk, saplantı, kıskançlık ve intikam temalarını tesadüflerin yön verdiği ve iyiyle kötünün, haklıyla haksızın sürekli yer değiştirdiği bir aşk beşgeni üzerinden işleyen, müzikleriyle ayrı hikayesi ve kurgusuyla ayrı çarpan, bu arada politik mesajlarını da araya sıkıştırmayı ihmal etmeyen harika bir pedro almodovar filmi.

    epey uğraştırmasına rağmen kötü olmaktan kurtulamayan yukarıdaki cümle filmin ne kadar güzel olduğunu yeterince izah edemedi maalesef. o yüzden kısaca, almodovar filmografisinin en iyilerinden biri diyelim.

    film, aşk beşgeni içindeki karakterlerin her birinin her an her şeyi yapabilecek yapılarından dolayı rahatlıkla gerilim filmi olarak da nitelenebilir, karakterlerin yaşadıkları tutkulu aşkların hayatlarına etkisi bağlamında dram olarak da nitelenebilir.
    ben bir adım daha ileri giderek komedi ve gerilim unsurlarıyla güçlendirilmiş dram diyeyim tam olsun.

    **yazının bundan sonrası filmi izlemeyenler için pek bir şey ifade etmeyecektir.**

    film, 1970 yılının aralık ayında franco diktatörlüğünün hüküm sürdüğü madrid'in bomboş caddelerinde, bir fahişenin gece yarısı belediye otobüsünde doğum yaptığı on dakikalık uzun sekansla açılış yapıyor. ardından 20 yıl sonrasına gidip otobüste doğan bebeğin genç haliyle tanışıyoruz.

    victor, alt sınıf ayak takımından biridir fakat üst sınıftan birinin madde bağımlısı kızı elena ile bir gece hasbelkader cinsel ilişki yaşar ve o günden sonra elena'yı saplantı haline getirir. tesadüfen evini öğrendiği kızın evine gidip aşağılanınca olay çıkarır. gelen polislerin işi abartmasıyla silah patlar ve polislerden biri belden aşağısı felç olacak şekilde yaralanır. victor dört yıl yatacağı hapishaneye yollanırken daha sonra ampute basketbol liginin yıldızı olacak olan felçli polis, güzel elena ile mutlu bir evlilik kurar.
    aradan dört yıl geçer, victor hapisten çıkar ve olaylar gelişir.
    bu arada yukarıdaki aşk üçgenine, geçimsiz karı kocayı canlandıran clara ve sancho adlı iki etkili karakterin eklemlenmesiyle film tadından yenmez hale gelir.

    normal şartlarda dakikalarca doğumunu izlediğimiz ana karakterin, büyüdüğünde iyi biri olarak karşımıza çıkmasını bekleriz. ancak hapisten çıkar çıkmaz, kanserden ölen annesinin yıllarca bedenini satarak biriktirdiği paraya hiçbir yerini satmadan konan victor, intikam peşine düşerek mutlu bir ailenin huzurunu kaçıracak gibi gözükür. o yüzden hemen psikopat teşhisi koyduğumuz karaktere temkinli yaklaşırız. fakat ilerleyen aşamada görürüz ki victor aslında yaptıklarında haklılık payı olan hiç de fena biri değildir. ama "fena da biri değil sanki" dediğimiz anda clara ile vicdansızca yaptığı ayrılma konuşmasıyla ondan nefret de ederiz.

    elena, kendisini koruma uğruna kurşun yiyen ve kalan ömrünü iktidarsız ve felçli olarak geçirecek olan david ile büyük bir vefa duygusuyla evlenir ancak hayatını kendisine adayan kocasını genç ve güçlü victor ile aldatmaktan çekinmez.

    aynı şekilde felçli polis david en mağdur karakter gibi gözükür lakin ilerleyen aşamada anlarız ki david; devriye arkadaşının karısı ile yatan, aynı zamanda kıskançlık krizine kapılıp ölümcül komplolar kurabilen adi biridir.

    aynı şekilde, sık sık dayak yediği kocasını aldatan clara da,
    kendisini aldatan karısından intikam almak için onun yattığı erkeği ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum eden alkolik sancho da öyle matah karakterler değildir.

    hiçbiri masum değil ama aynı zamanda hepsi de kurban.

    tüm bu beşli aşkın içindeki karakterlerin her biri ayrı ayrı karaktersizler belki ama hepsine kolayca sempati duymamızı sağlayan bir yönleri var. hepsi de feci aşıklar ve çok güzel seviyorlar. ölümüne sevdalılar.
    almodovar izleyiciye direkt geçen bu aşkların tezahürünü çok etkili yansıtmış.
    mesela elena'nın tüm gece gözyaşları içinde seviştiği victor'un yanından ayrılıp evine geldiğinde, duşa girmeden victorun dokunduğu yerlerini hasretle koklaması çok etkileyici bir sahneydi. aynı şekilde clara'nın ölümüne sevdiği victor'un canını kurtarmak için kocasıyla silahlı düelloya girmesi de...
hesabın var mı? giriş yap