• herkesin kendini evinde hissettiği bir yer vardır fakat hayatımızın büyükçe kısmı ev dışında geçer. müzisyen için de böyledir bu. müziği dinlerken iç dünyanın mı yoksa dış dünyanın mı mahsulü diye düşünmeye bayılırım. chopin iki istisna dışında [1 ve 2 numaralı piyano konçertoları] her zaman evinden seslenir. belli ki kendini konçerto yazmaya mecbur hissetti. yazarken de orkestrasyon için tomasz nidecki ve feliks dobrzynski'den yardım almıştır zaten. insan evinde neyin nerede olduğunu bilir, el yordamıyla bile bulur. yardıma muhtaç değildir. bu iki konçertodan sonra da bir daha böyle bir şeye yeltenmez. iç dünyasının hasadıyla meşgul olur. buna karşın mustafa doğan dikmen neredeyse tümüyle dış dünyaya dönüktür. kâr, beste, murabba gibi büyük formda ağdalı eserler seslendirir ancak kendi kendine mırıldandıkları ordövr olarak gördüğü 'hafif' şarkılardır. misafiri olduğu evin bekçiliği yapar gibi bir hali var. bazıları da iç dünyasıyla dış dünya arasında daha sıkı bağlar kurar, hepsini olmasa da bir kısmını yutmaya, içine almaya çalışır.

    caz müziği çağrı'nın yabancısı olmadığı ancak misafir olduğu bir dünya. ilk albümü new born [2010] ve 2017 yılında kaydettiği instant dışında caz albümü yok. maalesef cılız albümler. kendini evinde hissettiği iki mecra bulmuş. ilki sonic boom ile kaydettiği albümdeki gibi funk, r&b, elektronik, caz karışımı bir müzik ikincisi de 'janr'sız piyano müziği. her ikisi de easy listening müzikler. caz lugatında pejoratif bir manası vardır bu sıfatın. lowbrow gibi kullanılır. bizde de “hafif müzik” tabir edilir. ucuzluk ve bayağılık yaftası. oysa dinlemesi güç, karmaşık, 'highbrow' ve değersiz pek çok müzik var: milton babbitt'in 6 numaralı yaylı çalgılar dörtlüsü, ikue mori ve zeena parkins'in içinde bulunduğu her şey, ismet topçu albümleri, fenni metal türünün alemdarlarından dream theater vs. vs. buna karşılık ayva gibi pek, esaslı, sıkı bir dolu easy listening müzik sayarım: satie'nin 'gnossienne'leri, chet baker ve paul bley'in diane'i, giuffre'nin jimmy giuffre 3'su, mark knopfler'in privateering'i, charlie haden ve pat metheny'nin beyond the missouri sky'ı, kim kaşkaşyan'ın hayren'i, rita payés ve elisabeth roma'nın imagina'sı … çağrı'nın son albümü 'usulca' da böylesi. tigran tahmasyan'ın an ancient observer'ını anımsatan hem karanlık hem sevimli bir havası var. sıkılmadan dinledim ancak ikinci kez dinlemeyeceğim çünkü menteşesinden kurtulmamış çılgınlıklardan, yumuşak içimli kederden ve cici şeylerden hoşlanmıyorum. alıcısına şimdiden hayırlı olsun.
  • gudeeel ooolum benm.
  • yetenekli ve komik müzisyen. aktif, dinamik, heyecanlı... grupta hiç kız olmamasına rağmen soprano vokaller dinlemenizi sağlar. zenci desem zenci de değil gerçi... üstelik hiç bu kadar iyi klavye çalan geri vokalist görmemiştim.
  • klavye cini.
  • senin benim gibi bir insanmış *. pek de samimi ve şekermiş hatta, ayrıca sahnede de enerjisi hiç düşmeyen müthiş bir performansı varmış..
  • kuytu albümündeki parçaların hepsine bayıldım; ancak ilkyaz ile zamanı büküp 1 dakika 40 saniyeyi bana saatler olarak yaşatmıştır sağolsun. o neydi be abi?

    tanım: başarılı müzisyen.
  • bu ülkede beni heyecanlandıran müzisyenlerden. kuytu gibi yumuşacık bir albüm doğuran caz piyanisti.
  • jehan barbur'un son albümündeki* en güzel parçada* piyano çalmıştır. muhtemeldir ki bu en güzel parça, çağrı sertel piyanoyla eşlik ettiği için en güzel parça olmuştur.
  • bugün yine bova sahnedeydi, gerçekten komple bir müzisyen,virtüöz,usta..
  • daha fazla tanınmayı hak eden piyanist. özellikle solo albümü tam spotifydaki felt piano sounduna uygun düşmesine rağmen fazla mı caz bulunduğundan nedir milyonluk dinlenen saçma sapan arpej yığınlarından çok daha az listelenmiş. bunlar dışında, tepemsultan'a bayıldım, ne kadar komple bir müzisyen olduğunun delili gibi.
hesabın var mı? giriş yap