• başrolünde mavi bir renault 9 broadway oynar.
  • selçuk yöntem'in boynuz yiyen kocayı oynadığı ilk filmdir. dizi versiyonu için:
    (bkz: aşk-ı memnu)
  • --- spoiler ---

    canimi acitirsan agzina sicarim!

    --- spoiler ---
  • bi çok açıdan eleştirilebilitesi olsa da, kesinlikle bekleme odası' ndan daha iyi olan film.

    --- spoiler ---

    kapıcının oğlunun, akıl hastanesinde kaldığı binanın adının da c blok olmasını beklerdim. böylelikle yönetmen, çok katlı ve çok daireli devasa sitelerle, akıl hastaneleri arasında bir benzetme yaparak; hayatta hiçbir meselesi olmayan ve bolluk içinde yüzmesinden ötürü hiçbir hedefi, hayali, ideali kalmamış metropol kadınının yalnızlığının temelini atabilirdi. bir apartman kapısına asılı c blok levhasıyla başlayan ve bir akıl hastanesi binasının kapısına asılı c blok levhasıyla sona eren bir film, çok sıkı göndermeler barındırmış olurdu kanımca. lakin, demirkubuz çıkıp da, "benim derdim nedenler değil, sonuçlar" derse, "peki abi" der, susarım.

    --- spoiler ---
  • dışarıdan bakıldığında; uzaktan, hiç bir şeyi umursamadan alabildiğine eğlenebilen insanlara attığı bakışlar ile gönüllerde yer eden demirkubuz filmi.
    en yalnız anında bile yanıbaşında bulduğu samimi dostu arabasını, özgürlük silahı ehliyetiyle, nereye gittiğinin bir önemi olmadan sadece gittiği yollara süren yalnız metropol kadınını ve sorunlu genci anlatır.
    demirkubuz sinemasında, genellikle ikinci plana atılır gibi gözüküp aslında konuyu oluşturan esas faktör olan kadını ön planda gördüğümüz nadir filmlerden biridir. demirkubuz filmlerinde alışkın olmadığımız tarzda, anlatmaya kasmadan anlatmak yerine bir şeyler anlatılmak istenmiş filmde. demirkubuz'un "şimdiki aklım olsa asla çekmezdim!" dediği filmidir. yönetmenin gelişimini izlemek isteyenler için harika bir kaynaktır.

    (bkz: 90larin ilk yarisindaki bunalimli film cekme ekolu)
  • demirkubuz'un bütün filmlerini daha önce izledim. hatta bir kısmını birden çok izleme ihtiyacı duydum; yazgı ve masumiyet'i başucu filmlerim arasına koydum. c blok'u ise izlememiştim. diğer demirkubuz filmleri gibi onun da dvd'si 4.99'a satılıyormuş, görür görmez aldım. ama izleyince garip bir duygu içine girdim. anlatması zor fakat şöyle özetlemek mümkün: bu film bana tam olarak 90'lı yıllarda yaşanan türk sinemasındaki sanat filmleri tartışmasını hatırlattı. kentli insanın bunalımını ve kendini aramasını anlatan filmler seyirciye ulaşamadıkları için türk sineması yıllarca acılar içinde kıvranmıştı. c blok'ta seslendirme, oyunculuk ve görüntüler hep o yıllara aitti. ömer kavur'un, atıf yılmaz'ın, yavuz özkan'ın filmlerindeki o koku vardı onda da. 90'lı yıllara ait bir filmi 2000'lerde izlemiş olduğum için bir hüzün yarattı bende c blok. bütün bu duygulardan bağımsız olarak düşünürsem eğer, "zeki demirkubuz'un bir daha izlemem dediğim tek filmi" derim.
  • görüntüleri muhteşem; ancak senaryosu kopuk bir filmdi.
    bi kere, o site muhteşemdi. tam bir ankara havası vardı; ama ataköy'müş orası. 90'larda çekildiği için, araçlar, kıyafetler, evlerin içi gibi detaylar, tarifsiz bir özlem yarattı bendeniz 90'lar aşığına.

    filmin iki sahnesinde fikret kuşkan çıplak olarak görülebilir. takdirimi kazanmıştır bu yüzden.
    selçuk yöntem kaynamış gitmiş bir de.

    --- spoiler ---
    o cinayet olayı nerden çıktı?!
    --- spoiler ---
  • bir ilkyapıt. o gözle seyredile.

    bireyin psikolojisine değil de sınıfın sosyolojisine dikkat edile. o çerçevede beğenile.

    zeki demirkubuz'un gören gözünün acıyan yüreğinin ilk dışavurumu.

    (bkz: hoşgör ya hu)
  • filmin sonlarına doğru hastane bahçesinde oturmuş emmilerden birinin, bir huma kuşu yorumu vardır ki... al o filmi, kes orasını, kur rakı sofrasını, bir taraftan dinle, bir taraftan iç içebildiğin kadar.
  • demirkubuz'un, nuri bilge ceylan kategorisinden olan filmi. zira filmde akışkanlık yerine çoğu kez fotoğraf çekmeyi yeğlemiştir.

    --- spoiler ---

    her ne kadar dönemin popüler teması olan kent hayatındaki yalnızlık ve buhran işlenmiş olsa da, bunu izleyiciye aktarabilmesi bakımından oldukça başarılı bulduğum yapıttır. hikayesi anlatılan ailenin modernizme geçiş adı altında bocalaması konu ediliyor aslına bakarsanız. anladığımız kadarıyla fakir* bir aileden gelen tülay hanım, bir türlü kendisini bulamıyor dev blokların arasında. filmin sonunda annesinin evinde yabancılık çekmediğini anlatması, gerçekte oraya ait olduğunu ispatlar nitelikte. tülay ve eşinin koskoca masayı yemek için hazırlatmaları, boş kalan sandalyelerin soğuk yüzünü açığa vuruyor. çocuksuz ailelerin neşesiz halini* , işkolik adamların eşlerinin yalnızlığını ifşa etmeden işlemiş değerli yönetmenimiz.

    aldatmanın çoğu kez, özgüveni kırılmış kadınların sadece önemli olduğunu hissetme arzusundan kaynaklandığı da ortada. yalnız kalan tülay, kime teslim olursam onun için çok değerli olur, onu çıldırtırım diye düşünmüş olmalı ki, kendisini kapıcının akli dengesi bile yerinde olmayan oğluna bırakıyor. bir erkeğin gözlerinde, kendisine sahip olmanın ayrıcalık olduğunu görmek istiyor çünkü. akıl hastanesindeki ziyaretinde de aşktan ziyade acıma ve şefkat duyguları hakim tülay'a.

    --- spoiler ---

    ataköy'deki rus binalarını andıran bloklar, bir çok yapımda da sonraları görülmüştür. ıssız adam'da bir gece aniden kalkıp yaşlıca bir kadının evine giden ve sonrasında vazgeçen esas oğlanın arkasından örneğin. (bkz: gereksiz bilgiler)

    akıl hastalarından birinin seslendirdiği huma kuşu ile hoş bir duygu yakalayan film, bu kadar anlam çıkarılabilmesine rağmen masumiyet'in yanında devede kulak kalır diyor ve yazıyı bitiriyorum.
hesabın var mı? giriş yap