• bir gün sans souci'de konaklarken, çalışma odasına kakao istetmiş ve daha sonra mendilini almaya gittiği yatak odasından dönüşte, fincanına tavandan bir örümcek düştüğünü görünce, mutfaktan yeni bir fincan kakao getirilmesini istemiştir. kısa süre sonra sarayda bir tabanca sesi yankılanmıştır. gönderilen ilk fincana zehir koymak üzere para almış olan aşçı, yeni bir kakao istendiğinde, yaptığının anlaşıldığını zannederek intihar etmiştir. bu olayın anısına, sans souci'deki çalışma odasının tavanına, bir örümcek resmi yapılmıştır.
  • çakalın önde gidenidir.

    patates kralı da denir. neden mi?
    efendim bu frederik ülkesinde patates yetiştirilmesini ister ancak köylüler patatesi küçümserler ve yetiştirmek istemezler. kanunlar koyulur hatta cezalar verilir ama nafile.
    bizim çakal kral ne yapar?

    bir grup askerini bir köye gönderir ve köyü ve tarlalarını korumalarını emreder. tarlalara patates ekilir ve bu tarlalar haricinde ülkede patates yetiştirilmesini yasaklar. yasaklarken de der ki "achtung! patates saray ahalinin sebzesidir ve halk tarafından yenmesi, yetiştirilmesi yasaktır!"
    gel zaman git zaman köylü halk, saray sebzesi(!) patatese ulaşmak için yollar dener. kralın emri ile geceleri nöbetler biraz gevşetilir ve köylüler çaldıkları patatesleri "mmm harbiden çok asil bir yiyecek bu hans! ihbin ihbin!" diyerek yerler.

    çakal kral bir süre sonra "taam lan çok ısrar ettiniz. hadi siz de yetiştirin siz de yeyin. bu iyiliğimi de unutmayın hibineler!" der ve böylece ülkede köylüler deli gibi patates yetiştirmeye başlar.

    işte çakal kralın hibinelerrr dediği anın resmi

    1
  • ''prusya kralı büyük frederick, berlin yakınlarındaki postdam ormanlarında gezinirken, bir değirmenin bulunduğu tepenin aşağısındaki alçak bir tepe üstünde durur. değirmenin olduğu yeri satın alacağını ve yerine bir saray yaptıracağını söyler.

    kralın adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler. fakat adam değirmenini satmak istemez.

    kral değirmenciyi yanına çağırtır. önce, değirmen için değerinin kat kat üstünde bir meblağ ödemeyi teklif eder.

    değirmenci: "olmaz! değirmenim satılık değildir." der.
    kral: "sen benim kral olduğumu bilmiyor musun yoksa?" diye sorar.
    "biliyorum, biliyorum." der değirmenci. "sen de benim, bu değirmenin tapusu ile sahibi olduğumu bil." diye cevap verir.
    kral: "o halde zorla alırım. bakalım o zaman ne yapacaksın?" der.
    değirmenci: "alamazsın! berlin'de hâkimler var!" cevabını verir.

    kral, ıslah ettiği mahkemelerin adaletine, kendi aleyhinde de güvenildiğini anlar ve bu yel değirmeninin, prusya krallığı devam ettikçe korunmasını ister.
    değirmenin altındaki tepeye sarayını diker ve saraya değirmencinin adı olan, sans-souci adını verir. sans-souci sarayı da, değirmen de hala yerinde durur.

    ne güzel bir adalet ki, kralın arka bahçesinde bir değirmenci... adalet, kralı ve değirmenciyi dost etmiştir. adalet, değirmenci de olsan, kral da olsan boynunun kıldan ince olduğunu bilmektir...

    yıllar sonra genç bir subay, berlin'de bir davete katılır. arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır. sonra da, "haydi gidelim ve bu sarayı görelim. değirmen hala duruyormuş." der. kimse o soğukta dışarı çıkmaz. bir tek o subay gider. sarayın karşısına geçer ve bu eşsiz eseri izler. işte o genç subay, mustafa kemal atatürk'tür.''*
  • "gençlerin mutluluğu, düşünce noksanından ileri gelir. yaş arttıkça düşünce de artar"

    -frederick the great
  • oldukça trajik vakalara sahne olan bir gençliği olmuştur. duyarlı ve hassas bir kişiliği olan, edebiyat,felsefe, müzik gibi sanatlara derin bir ilgisi olan, flüt çalıp, kendi bestelerini yapan friedrich, bir yandan da babasının katı ve disiplinli eğitminin ceremesini çekmekteydi. babasının bitmek bilmeyen baskılarının üstüne, evlenmek istediği kızla da evlenemeyince, ingilteye'ye(sevdiği kızın yanına) kaçmaya karar veren friedrich, yakın arkadaşı ve beraber müzik çalışmaları yaptıkları teğmen von katte ile saraydan kaçar. ancak başka bir arkadaşlarının kendilerini ihbar etmesiyle yakalanıp, asker kaçağı suçuyla hapse atılırlar. babası tarafından varislikten azledilen friedrich, gene de askeri mahkeme tarafından varis olduğu gerekçesiyle yargılanmaz, arkadaşı katte ise 2 senelik kale hapsine mahkum olur. ancak despot babası bu kararları tanımaz, katte'yi ölüme mahkum eder, oğlu için de benzer bir kararı düşündüğünü ilan eder. katte, friedrich'in gözleri önün de başı vurularak öldürülür ve tüm bu olaylar friedrich'i babasının iktidarına boyun eğmeye zorlar. gösterdiği çabayla, babasının gözüne tekrar girer, babasının isteği doğrultusunda bir evlilik yapar ve bağışlanıp varislik haklarını tekrar elde eder. babasına karşı derin bir nefret duysa da, ölümü karşısında büyük bir acıya ve yasa gömülür.

    babasının ölümüyle, tahta geçtiğinde, her ne kadar ülkesindeki mutlak ve katı bürokratik, askeri yapıyı muhafaza etmişse de, işkenceyi yasaklamış, acımasız ceza yasalarını yürürlükten kaldırmış, basın üzerindeki sansüre son vermiş, dinsel ayrımcılıkların önüne geçmiştir. ülkedeki baskı yüzünden yurtdışına kaçmış prusyalı bilim adamları ve sanatçıları tekrar ülkesine getirtmiş, ülkesinde bilim ve sanatın gelişmesinde önemli katkıları olmuştur. kazandığı savaşlar ve elde ettiği diplomatik zaferlerle prusya'yı avrupa'nın büyük güçleri arasına sokmuş, avrupa'nın dört bir yanında ismi hayranlıkla anılmıştır.

    ilginç olarak, mutsuz bir evliliği olan bu hükümdarın hiç çocuğu olmamıştır, kimileri, bunun, onun bilinçli bir tercihi olduğunu söyler.
  • zorunlu eğitimin mucididir. 5-14 yaş arasındaki bütün çocuklara uygulattığı bu eğitim sistemi zamanla tüm avrupaya ve dünyaya yayılmıştır.
  • bugun bir almanya varsa, aslan payi bismarck dan ziyade bu adama aittir.

    sinirli, kaba-saba ve kontrol manyagi bir babanin nazik, sanata duskun ve mantik erbabi oglu olarak arada bir babasini kizdirdiginda insanlarin onunde kendisinden dayak yiyen bir prens olarak; prusyanin tarihte basina gelen en kotu bir sey olup, frederick adinin bir herhangi bir almana verilmemesine neden olabilecek her turlu nedene sahipken; sansi* ve askeri zekasi** ile ulkesinin toprak butunlugunu buyuk olcude saglayip, uzerinden napolyonun gectigi bir ulkenin ayakta kalmasini saglayacak kulturel ve ekonomik kurumsallasmayi saglamistir.

    iskender ile birlikte kisilik derinligi olarak tarihte pek muadili olmayan bir monarktir.
  • yaşlılığa doğru kibri, söz dinlemezliği ve acımasızlığı ile büyük frederik'in babası frederik william'ın su tabancasına bile hassas hale geldiği, âni parlamaları ile herkesi zora soktuğu söylenir. aşağıdaki çevirip alıntıladığım kısım, ünlü ingiliz tarihçi thomas macaulay'in büyük frederik üzerine bir deneme eserinden. rasyonel yüklerinden öylesine arınmış bir devlet başkanı betimlemlemesi vardır ki manidar, eline meyve bıcağı vermekten çekinirsiniz:

    "rastgele güç kullanma alışkanlığı onu acımasız biri yapmıştı. öfkesi sövgüler ve yumruklarla patlak veriyordu. majesteleri yürüyüşe çıkınca, hayvanat bahçesinden vahşi bir hayvan kaçmış gibi herkes kaçışıyordu. sokakta karşısına bir hanım çıksa önce bir tekme atar, sonra da evine gidip veletlerine sahip çıkmasını söylerdi. bir din adamı görecek olsa beyefendiye okumaya ve dua etmeye gitmesini ihtar eder, bu sofuca öğüdünü tutsun diye adamı değneğiyle evire çevire döverdi." (macaulay, thomas b., 1893, an essay on frederic the great, maynard merrill & co, new york, s:14.)

    edit: düzeltme için r7'ye teşekkürler.
  • büyük alman devlet adamı.

    belki de bugünkü almanya'yı almanya yapanen büyük aktördür. kendisiyle alakalı beni en çok etkileyen iki şey şunlardır:

    1. 1757'de gerçekleşen kolin muharebesi'nde, 50 binden fazla askeri olan avusturya'ya 32 bin kişilik kuvvetiyle cüretkar biçimde saldırıya tereddüt eden eden muhafızlarına: "alçaklar! sonsuza kadar yaşayacağınızı mı sanıyorsunuz?" sözleri bile savaşı kaybetmesine engel olamamıştır.

    2. büyük frederik, 30 ila 50 bin kişi arasında değişen ordu mevcudu ile almanya'da siyasi birlik kurmaya uğraşıp bir yandan da ülkesine ekonomik ve endüstriyel alanlarda çağ atlatırken, -elindeki kuvvet en fazla 70 bini bulmuştur ancak buna rağmen kazandığı zaferler dudak uçuklatır- çağdaşı, sarayda yatmak ve ileri derecede müneccim takıntısından başka bir özelliği olmayan osmanlı imparatorluğu sultanı iii. mustafa, kendisinden imparatorluğu düze çıkarmak için(!) müneccim istemiş -çünkü kendi ülkesindekileri tüketmişti- ve büyük kral, sultana ayarın hasını vermiştir:

    - "şevketmeaba hürmetlerimi iletiniz. iyi istikbal, yıldızların gösterdiği istikametten önce, müreffeh tebaa, mamur vatan, iyi idare, kuvvetli ordu ve değerli devlet adamlarıyla mümkündür. benim iyi yıldızlarım bunlardır."

    acaba 18. yüzyılın en fiyasko osmanlı sultanı bu cevaptan sonra utanmış mıdır? bilemiyorum...
  • 1740-1786 arası prusya kralligi yapmis insan. almanyanin gelisiminin (modernlesme endüstrilesme) anlaminda mimari. kendisi bir donem voltairein de hamiligini yapmis, ve de mektuplaşmışlardır. enlightened despot yani aydınlanmiş despot furyasinin tipik bir ornegidir. baska ornekleri icin rus çarı peter the great filan akla gelmektedir. aslinda, bismarck'in, hitlerin ve nice alman militarist ve gelisimci kisiliginin de ilham kaynagidir. almanyayi dis borc almaksizin, gelistirme modelini bismarcktan once o bulmustur. tarımsal sektorleri destekliyerek gelistirme, vs nin kaynagidir.

    kendisinin dogru adi ikinci frederik ya da frederick iialmanyanin gelisiminde cok buyuk rol oynadigi icin the great lakabiyla anilir. tabii sultanlari, kralları, presnsleri, çarları boyle lakablarla anmak ozellikle bazı durumlarda tarih yazını acisindan cok sorunlu bir tutumdur. ozellikle de sonradan (19. 20. ya da 21. yy.da) belli bir krali vs.yi alip biyografisini ya da tarihini yazarken onun belli bir ulkenin diger yoneticileri arasinda daha buyuk isler yaptigini, bu yuzden de daha buyuk oldugunu dusunuyorsaniz. ancak cagdaslari kendisine "ne baba adam su bizim kral" diye yag cekiyorlarsa boyle anilmasi yanlis olmaz.
hesabın var mı? giriş yap