• doğru zamanı gösteren bozuk bir saat. burial'ın kafamdaki tanımı bu. 2000'lerin ilk destesi için en şaibeli albümler olmuştur herhalde "burial" ve "untrue". saygı değer birçok listede yıllarının ya en iyi albümü seçildi ya da en iyi 10 albümü arasında gösterildiler. deli saçması bir olay. hayır bu "müzik" ise, listedeki diğer şeyler nedir?

    hayatımda dinlediğim en ironik albümdür herhalde "untrue". "burial" albümünden daha iyi olduğu gibi, ezber de bozan bir albüm; kimse bunun aksini iddia edemez. ezber bozan bir albüm ama tamamı, bütün şarkılar aynı ritim, aynı temel üzerine kurulu. hepsinde aynı burial patentli fikir. diğer dub tayfasından çok farklı. albümü ilk dinlemeye başladığım zaman, "du bakalım nereye varacak..." düşüncesinin önüne geçememiştim. ki yolun sonunda vardığı bir yer olmadığını gördüm. o müzikal deha örneği eşsiz ritim algoritmasından ibaret bir müzik. müzik? işte, müzik gibi diyelim. sesli bişiler. değişik bir takım efektler.

    bu müziğin asıl sahibi, kalıbımı basarım ki tren ve rayların ihtiraslı aşkıdır. klik klik klak; thom yorke'un "and it rained all night"ının remiksini burial'ın yapmış olması tesadüf değil. burial, büyük bir haksızlık. albümdeki diğer remiksleri harcamaya hakkı yok. gerçekten de yaptığı şey bunu hak etmiyor. christian vogel'ı, modeselektor'ı silecek adam mı? mümkün değil. ama dinle remikslerin tamamını, adamların kemiklerini tükürmüş. albümde 7 numara olan şarkının remiks albümünde kafa parça olmasının tek sebebi burial'ın diğerlerini ezmesinin somutlaşmasıdır.

    albümü tekrar açtım şu an. 46 saniyelik isimsiz komik intro'suyla açılıyor. ardından "archangel". 5. saniyesinde esir alan beat'i o kadar delirtici ki, başa almak istiyorum parçayı. istiyorum ama, aslında 4 dakika boyunca aynı ritim loop'ta olacağı için buna pek gerek yok sdlfkjslk. ardından çok orijinal bir vokal-melodi beslemesi. hasta güzellikte bass line'lar. kelebek gibi uçup arı gibi sokan beat'ler. kapkaranlık hayali bir ambiyans. parçayı dolduran minik onlarca saçma sapan mükemmel ayrıntı efekti. ve kişide sürekli yükseltilmek istenen bir ses şiddeti ihtiyacı. akabinde "near dark" başlıyor. aynı tren sadece makas değiştirmiş olarak ilerliyor yolunda. bunu söylemeyi hiç mi hiç istemiyorum, kendimi sevgilimi aldatır gibi hissediyorum ama kahretsin ki delicesine güzel.

    aralara serptiği "in mcdonalds" gibi isimleri olan interlude'ler ile çok basık bir atmosfer oluşturuyor. havadan ağır olduğu için yerlerde sürünen baslara kadar eğiyor insanın kafasını. arabaya biniyorum, 90 mb'ını burial'a feda ettiğim 1. nesil 1 gb'lık ipod'ımı bağlıyorum. elim ya jamiroquai'a gidiyor ya da burial'a. sonrası acayip bir yolculuk. dalıyorum, kaza tehlikesi atlatıyorum. dalmak istiyorum, uçsuz bucaksız denizleri gören bir tepeye çekip dinlenmek istiyorum. sigur ros'un girdiği yolun ters yön olduğundan, doğru yoldayken hissetiklerimden emin oluyorum. albümün en güzel parçası, ismini veren "untrue". otobüsteyken de dinliyorum. otobüste dinlenir mi, ondan emin olamıyorum?

    sahi, bu şey nerede dinlenir? iett otobüsünde dinlenir mi mesela? club'da çalsa n'apılır? bununla dans edileceğini sanmıyorum. "raver" ile etmen mümkün ama ya diğerleriyle? ettin diyelim, nasıl edersin ki? öylece durmak mı gerekir. herkesin levi's giyip tarz saçlarla dolaştığı acayip cool underground ortamlarda çalsın, doku yine tutmuyor. fon müziği olarak kullanılamayacak kadar da yaşayan bir canlı. ait olamayan bir müzik. 2:30 sularında tümevaran "untrue", yağmurun dinmesini beklemeye karar veriyor. 3:10'da her şeyi baştan alıyor. aynı hatayı tekrar yapmamak için 3:29'da çift vuruş yapıp ritimle oynuyor. bense sadece ağzımı bozabiliyorum. her anı, kendini dinlemeyi bir saniye bile bırakmayan birinin müzikal zekasının ürettiği organik detaylarla dolu. peki ne kadar kabul edilebilir? işte yazının en başında bahsettiğim sıkıntı bu.

    yabancı birine burial dinlettiğin anda, "şu an hayatımda duyduğum en saçma şeyi dinliyorum." tanrısına iman etmeye başlıyor. "ya bu albüm senesinin en iyi ilk 5 albümü arasında yer aldı, çoğu listede 1 numara oldu." dediğinde de, sana şeytana tapan gözüyle bakmaya başlıyor. işin kötü kısmı, "hak ediyor." diye savunamıyorsun. emin olamadığın bir şeyi savunamıyorsun. en karaktersiz avukat bile bunu savunamaz. ailem ve arkadaşlarım üzerinde yaptığım testlerde, "çok orijinal ama, bu tarz bu adamın, bi' eşi daha yok.", "müzik algınız sığ sizin, algılayamıyosunuz içindeki matematiği." gibi söylemler hiçbir etki yaratmıyor. "bu mu müzik?" dediklerinde apışıp kalıyorsun sdlkfj. "evet!" diyememenin dayanılmaz ağırlığı. ve işin kötü bir başka boyutu, "uuu burial ne de güzel!" diyen 10 adamdan 8'inin sırf o listelerde yer aldığı için bu düşünceye sahip olduğunu biliyorum. ekmeğe kaymak sürer gibi "uuu şaane!" diyen adamın, burial müziğine vakıf olabileceğine inanmıyorum. ikilem, ironi, yabancılaşma; bence işbu müziğin doğasında var. müziğin "zevk verirlilik" ilkesine bdsm bir yaklaşım gibi burial.

    müzik konusunda yararlandığım tuhaf bulgularım da vardır. misal kenara atılmış mp3 player'ın kulaklığından duyulabilen müzik, çalan şey hakkında önemli ipuçları verir. eve gelip yatağa attığım mp3 player'dan duyulan burial, anlamsızlıktan başka bir şey vermiyor bana. otobüslerde denk geliyorum; delikanlı takmış kulaklığını, son ses açmış. limeware'den çekmek uğruna bilgisayarına 5 tane trojan bulaştırdığı 128 kbps'lik çıstak çıstak "üçyüz beşyüz üçyüz beşyüz" müziği duyuluyor. ta oradan beni yoruyor resmen. "uyuşturucu kullansa bu kadar çok nöron katletmezdi herhalde." diye düşünüyorum, üzülüyorum. burial nasıl bir şey, bunların neresinde, ne veriyor, ne götürüyor, onu çözemiyorum. otobüste duyulmasın diye kısıyorum bi' parça. gizlice serdar ortaç dinler gibi burial dinliyorum sdlkfjsdlksdlk. adamın müziği için "şeytan diyor ki yanaş şuna, adını anma sataş şuna." gibi düşünceler besliyorum. karşı konulmaz bir cazibesi var.

    ne olduğunu kestiremediğim bir "şey"in çok kaliteli olduğunu düşünüyorum. çok değişik duygular yaşatıyor bana bu herifçi. kendini geliştirmesinden korkuyorum. kendini ne kadar geliştirirse, o kadar gerisinde kalacağımı biliyorum. "avantgarde" dahi diyemeyeceğim bir şey yapıyor. endişeleniyorum önümüzdeki yıllarda müziğin rotasını bu yöne çevirmesinden. bu yol yol mudur, pek emin değilim. uzun lafın kısası, bu tren yarının müziğini taşıyor olabilir.
  • elektronik müziğin yeni alt türlerinden biri olan dubstep'in yıldızı olan müzisyen. gerçek adı nedir bilemiyorum, plak şirketi hyperdub da kendisinden "gizemli müzisyen burial" diye söz ediyor.

    burial dj ve prodüktör olarak geçirdiği yıllardan sonra kendi adını taşıyan albümünü 2006'da yayımlamış. kendine has, olduça farklı bir tınısı var müziğinin; diğer elektronik müzikçilerin ürettiği şeylere pek benzemiyor. murcof'u veya luomo'yu anımsattığı anlar olabilir, ama genellikle ikisinden de oldukça uzakta kalıyor. haliyle ciddi bir dub tandansı var, ancak bu da, ambient'a ve chillout'a yakınsıyor çoğunlukla. eşliğinde dans edilecek bir şey değil yani; daha çok atmosferik bir uyumu var. çıkış şarkısı "distant lights" burial ile tanışmak için iyi bir seçim olabilir. "wounder" ve "u hurt me" de bunun gibi statik ve içine kolay girilebilecek şarkılar. "night bus"daki yağmur sesi efektlerinin şarkıya katkısı içinse muazzam diyebilirim.

    burial'ın kendi adını taşıyan albümü kendi janrında ufak çaplı bir başyapıt olarak dubstep'in daha çok dinlenen bir müzik türü olmasını sağlamaya aday gözüküyor.
  • burial üzerinden güncel bir eleştiri yapabilmek ve bir iki gerçeğe göz açmak adına yazılan bir yazı bu...
    ne kadar dinlediğimiz türlü elektronik müzik örneklerinin underground olduğunu iddia etsekde günümüz elektronik müziği endüstrileşmeye yüz tutmuş durumdadır....dinleyicilik de üreticilik de artık bu çizgide ilerlemektedir, örneğin şu günlerde artık can sıkıntısı yaratmaya başlamış olan techno ve house üzerindeki minimalizm den örnek vermek gerekirse ,minimalizm adına yalnızca duygusuz click lere dönüşmüş güncel bu sound ciddi anlamda tam bir çöplüğe dönmüş durumdadır ve kanımca çok az kaldı öldü ölecek bir sound anlayışıdır da bu sound. öte yandan bu sound anlayışı bağlamında öyle bir dinleyici kitlesi oluşmuş durumdadır ki akufen ,anders ilar , thomas brinkmann vesaire burda sayamıyacağım daha nice güzide producer den bihaber ,2 adet alman minimal techno label ismi sayamayacak bu dinleyici kitlesi bugün minimal tech house dinlediğini iddia eder ve içi boşaltılmış minimalizmle egolarını tavanlara vurdurur... diğer yandan heyecan verici örnekler olsada maximal taraftaki french electro sahnesi ise kulakları fazlası ile kanırtmaya başlamış haliyle şımardıkça şımarıyor ve şımartılıyor kanımca .nice my space kızları bu soundun en tepede biryerde durduğunu düşüne dursun , hala köklere sadık oluşumlar da ticari kaygılar taşımadan,deneyselliğini yitirmeden müzik üretmeye devam ediyor.çok uzun süredir bu sound açısından da en güzide örnek olarak olarak burial göze çarpmakta ve bu bağlamda autechre ile beraber en ayrıksı yerde burial durmakta kanımca...autechre gibi kesinlikle ticari olmadan,içsel ve hatta neredeyse kutsal ses örgütlenmeleri peşinde koşan burial,dubby atmosferi yer yer soul vokal ve düşen tetik samplingleri,derinden gelen snare tonları,sayısız senkopatik harmonisi ile güncel olan hiçbirşeyin veremiyeceği ruh haliyle müziğin hala serin sularda gezinen çocukları olduğunu kanıtlamış durumda.kişisel teşekkür borç bilinir..
    bu arada 23 haziran günü k7 etiketi ile dj kicks serisine eklenecek olan isim burialolarak belirlendi....
  • heligoland'in remix'ini çok acil bitirmesi gereken o. çocuğu. bugün karşıdan karşıya geçerken ayağımdan cip geçti ya yarım saniye daha önce orada olsaydım da üzerimden geçseydi? dinlemeden ölseydim hesabını nasıl verecektin sikişmişin çocuğu? bak yine sinirlendim yaa.
  • farklı olana kucak açma konusunda çok atik olan ingilizlerin müzik dünyasına armağan ettiği son isimsiz yetenek. kimliğin saklı kalması belirli dönemleri ile underground resistance'ın ilk çıkışını çağrıştırsa da dubstep ve burial notaların arasında fark edilememiş serüvenleri dinleyicilere sunmakta. daha bir atik daha bir gözü kara olarak. prodüksiyonları oluşturan çeşitli alaşımlar ile modern modern diye yırtınıp da daha parça cız dediğinde korkup kaçanları da etkisi altına alabilecek bir güç saklı parçalarında. debut albümde olduğu gibi "untrue" albümünde de burial kimsesizliğin sınırlarından, şehrin kakafonisine, çığlık çığlığa duygusallıktan minimal dans öğelerine uzanıyor. bu senenin belki de müzikal anlamda en başarılı işlerden birinin altından da ustalıkla kalkıyor. "respekt"
  • thom yorke'un and it rained all night şarkısına yaptığı remixle akşam akşam naptın evladım sen dememe sebebiyet vermiş elektroböcek.

    (bkz: and it rained all night)
  • gri karanlık ya da tabutta şarkı söylemek gibi bu adamı dinlemek.

    sürekli boğulan vokal ve uç uca ekleme metoduyla yakılmış sigaralar.

    i envied you.

    i can't take my eyes off you.

    karanlığın bu gri tarafı hiç bu kadar cazip olmamıştı.
  • amazon com dan geçen hafta satın aldığım son yıllarda yapılmış en iyi elektronik altyapıya sahip albüm. bu tarzı sevmeyenlere bile tavsiye ederim, bir nevi 50 dk.lık meditasyon seansı yaratan albüm, burial-untrue...
  • insan fazla bilgisi olmadigi konularda konusurken/yazarken kendisi uzerindeki etkisi disinda pek bir bilgi paylasamaz. muzik de benim icin biraz boyle. bana hissettirdigi seyler disinda bir bilgi veremiyorum genelde. o yuzden yazdiklarim/konustuklarim kisisel kaliyor. bana ne anlatmaya calistigi, hangi yontemleri kullandigi, nerelerde basarili oldugu gibi sorularin cevabi beynimin icinde anlamsizlasiyor. ozellikle burial icin bu boyle. arka fonda calan bir muzik olamadi burial'in muzigi. gunluk hayattaki sesler ile karismasinda gosterdigi basarisizligin nedeni sadece onu dinlememiz icin tasarlanmis bir muzik olmasi. kulakliklari takip, diger tum seslerden arindirilmis sekilde bize hissettirdikleri ile var oluyor burial. yaptigi muzigin kullanma kilavuzunda bu yaziyor.
  • burial dinlerken günümüz insanının şehir yaşantısında kısılmış, fikri ve zikri ordan burdan duyduğu rastgele seslerden ibaret hale gelmiş olduğu gerçeğiyle yüzleşiyorum. şehir kirliliğinden müzik yapıyoruz. şehrin sıçtığına aşık oluyoruz... burial dinlemek şehrin bokuna aşık olmaktır.
hesabın var mı? giriş yap