• on beş yaşında okudum. türkiye'de hiçbir siyasi tartışmaya girmeme gerek kalmadı. bir 'bkz' yetti.
  • ben yazıyı okurken annem büyük bir dikkatle başından sonuna kadar takip ederdi. eğer annem ağlarsa babam "tamam ümit yazı olmuş, ver postaya" derdi. annemin ağlamaması halinde "gel biraz daha çalışalım" derdi. yani turnusol kağıdı olarak annemin gözyaşlarını kullanırdık. bu ülke'de annemi ağlatmamış tek yazı yoktur.

    ümit meriç yazan
  • ilk iletişim baskısı, şimdiki cemil meriç kitapları serisi gibi kahverengi değil, yeşil kapaklıdır. bu mükemmel meriç metninden beni çok etkileyen bir alıntı aktarayım:

    "havârilerini yaratmayan isa'nın yeri tımarhanedir, tarih değil." (s. 228)
  • her dudakta aynı rezil şikayet: yaşanmaz bu memlekette! neden? efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? hayır, onlar türkiye'nin insanından şikayetçi. insanından, yani kendilerinden. aynaya tahammülleri yok. vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını "yaşanmaz"laştıranlardır.
    türk aydını, kitab-ı mukaddes'in serseri yahudisi... hangi türk aydını? kaçanlar ne türk, ne aydın. bu firar bir kabil kompleksi. (bu ülke, iletişim yayınları, sf 95)
  • türk aydınını -meriç'in ifadesi ile ne türk'tür ne de aydın- ve türkiye'nin bir çok temel meselesini en iyi çözümleyen kalemlerden biri -bana göre en iyisi- olan meriç aforizmalarla dolu bu kitabında bir dönem önüne gelene yapıştırılan gerici yaftasını da en iyi ve doğru şekilde okumuştur;

    "canavarlarla dolu bir ormandayız. yolumuzu hayaletler kesiyor. tanımadığımız bir dünya bu. ithal mali mefhumların kaypak ve karanlık dünyası. gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor.

    ne güzel tarif; "gerici, bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeye çalışan (kimse)” (meydan – larousse). tarifin tek kusuru bu ucûbenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi.

    murdar bir hâl’den muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir.

    4. murad’a, süleyman devrine dön! diye haykıran koçi bey'den reşit paşa’ya kadar osmanlı devleti’nin bütün ıslahatçıları gerici. dante, yaşadığı çağdan iğrenir. balzac eserini iki ezelî hakikatin ışığında yazar: kilise ve krallık. dostoyevski maziye âşık. dante gerici, balzac gerici, dostoyevski gerici!

    gerici, ilerici... düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu."
    (bu ülke s. 80)
  • yasi ermeye baslayinca turkiye hakkinda konusmaya, fikir uretmeye baslayan her turk gencinin oncelikli olarak okumasi gereken kitap. belki bazilarinin ayagi yere basar boylece
  • 'bu ülke'den daha bıçkın tamlama bilmiyorum.

    ah muhsin ünlü
  • cemil meriç kitabı.

    --- spoiler ---

    her dudakta aynı rezil şikâyet: yaşanmaz bu memlekette! neden? efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lâğım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? hayır, onlar türkiye'nin insanından şikâyetçi. insanından, yani kendilerinden. aynaya tahammülleri yok. vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını "yaşanmaz'laştıranlardır.
    *
    yığını kolayca kandırabilirsiniz, duyguları hiçbir temele dayanmaz. yığın düşünmez, mâruz kalır. nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. ateşi yükselince arslanlaşır, nöbet geçince her mukaddesi unutuverir.
    *
    hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. içlerinde böyle bir canlılık, böyle bir hayat coşkunluğu duyanlar dünyanın biricik hâkimleridir. bütün diğer hükümdarlıklar bu saltanatın maddîleşmesi, fakirleşmesidir: bir nevi tiyatro krallığı.
    gerçek hükümdarlar ebediyen hükümrandırlar. hazineleri yağma edildikçe zenginleşirler.
    *
    marazı okuma sebep midir, netice mi? başka bir tâbirle, insanlar sinir hastası oldukları için mi realiteden kaçar, kitaba sığınır, yoksa uykularını kaybettikleri, kitaba iltica ettikleri için mi sinir hastasıdırlar? don kişot'u çıldırtan kitap mı, don kişot çılgın olduğu için mi kitap delisi?
    *
    ihtilaller fâniydiler, kanla kazanılan zaferler kanla silinirdi.
    *
    batı'nın dünyevî dediği kültür ise, hâkimiyetini tahkim için düşman ülkelere ihraç ettiği sefil bir ideoloji. taarruzun hedefi haçlı seferlerinden beri aynıdır; kılıçla kazanılamayan zaferi yalanla kazanmak.
    *
    islâmiyet halk tabakalarının "kültür"üdür. bu sözde dünyevî kültür ise aydınların dini...din afyon mudur?
    *
    mekanist maddecilik, yükselen burjuvazinin kavga silâhıydı; diyalektik maddecilik dördüncü sınıfın kavga silâhı oldu. birincinin görevi feodaliteyi yıkmaktı, ikincinin kapitalizmi. din, avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi. avrupa'nın tarihi, bir sınıf kavgası tarihidir. osmanlı için şuurdur din, tesanüttür, sevgidir. osmanlı toplumu insan haysiyetine ve inanç birliğine dayanır. hegel belki haklı: tarih tezatlar içinde gelişir. osmanlı'nın tezadı avrupa'dır. batı'da maddecilik bâtıl'ın hisarlarını yıkan bir dinamit, hür düşüncenin dinamiti; osmanlı imparatorluğunda maddecilik bir kendi kendini tahrip cinneti.
    *
    sakson köleleri boyunlarında bir tasma taşırlarmış: efendilerinin adı yazdırmış bu tasmaya. aydınlarımız da onlara benziyor; her biri bir şeyhin müridi.
    *
    marx'ın ayırıcı vasfı: içtimaî hakikatlerin ezelî ve cihanşümul olmadığını anlamış ve anlatmış olmak. kapital yazan biliyordu ki, düşünce, belli bir çağın, belli bir coğrafyanın, belli bir ırkın imtiyazı değildir. ve ilmin çarkı, küflenmiş bir saatin akreple yelkovanı gibi kendi öldüğü gün durmayacaktır. ne garip tecelli: dünyanın en diyalektik kafası, diyalektiğe karşı kullanılan en müessir silâh oldu. marksist ne demek? marx, ne vahye mazhar bir peygamberdir, ne tecrübe dışı bilgilerle donanmış bir kâhin. onu beşerilikten uzaklaştırmak, beşeriyete kazandırdığı birkaç büyük hakikate ihanet değil mi? hayatı, zaafları, hastalıklarıyla, belli bir milletin, belli bir asrın adamıdır marx. izm'ler -bu mânâda- insan idrakine giydirilen deli gömlekleridir. her ... ist, koltuk değneği olmadan yürüyemeyeceğini itiraf eden bir zavallıdır. izm'ler birer anakronizm'dir, birer anakronizm yani kalıplaşan, canlılığını yarı yarıya kaybeden birer konserve düşünce. batı'dan gelen hiçbir "izm" masum değildir.
    *
    hayatla ölüm, gerçekle yalan iç içedirler, hazla elem gibi.
    *
    devlet, kanun, ahlâk... kendi kendimize vurduğumuz birer zincir. kâmil insan, bu zincirleri parçalayandır. benim için bugün doğru olan, bugün doğrudur. yann başka şeye inanırmışım, inanırım... keyif benim değil mi? haklarımın sınırı yok. bütün dünya benim.
    *
    kanun, eski yunan'dan beri "büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçüklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı" avrupalı için.
    *
    bütün kanun koyucular, solon, muhammet veya napolyon, suçludurlar. suçludurlar çünkü ataları tarafından konulan, çağdaşları tarafından saygı gören yasaları çiğnemişlerdir. kan dökmekten de çekinmemişlerdir bu uğurda. yeni bir hakikatin, yeni bir düzenin müjdecisi olmak isteyen, bir kelimeyle söyleyecek sözü olan herkes suç işlemek zorundadır.
    *
    şiddeti yokeden şiddet, yalanların en alçakçası değilse vehimlerin en şairanesi. her kavganın ezelî mazereti: son kavga olmak.
    *
    montaigne elinde bir kitapla resim çektiren adam. denemeler bir aile albümü. madam bovary flaubert'in kendisi, insanlık komedyasının tek kahramanı: balzac.
    *
    isimleri baş harflerden ibaret: abd, sscb... pençeleri birbirinin karnına geçmiş iki canavar. bu azgın düşmanların en göze çarpan tarafı, benzerlikleri. her iki blokun rejimi de kanlı bir ihtilalden doğdu. birinci, blok, fransız ihtilali'nin çocuğu. mecburî askerlik hizmetini kanunlaştıran o; topyekûn savaşa ilk hazırlık. ikinci blok kadınları da silâhlandırdı. vasıtaları aynı: şiddet. kanunları aynı: madde. bu lanet zincirini ancak hakikat, adalet ve aşk kırabilir.
    *
    rousseau için şeytan: özel mülkiyet. insan, bir tarlanın etrafını çitle kuşatıp, burası benimdir dediği günden beri doğru yoldan uzaklaşmış. cinayet cinayeti kovalamış, facia faciayı. sonunda medeniyet denilen bu yapma düzen kurulmuş.
    oysa oscar wilde için iğrenç olan tabiatın kendisi. terbiye de içtimaîye yöneldiği ölçüde bozucu. şu çocuğa bakın diyor, ne kadar sevimli, bir de şu yirmisindeki haytaya bakın: nobran, edebsiz, lanet. onu bu hâle getiren toplum yani terbiye.
    *
    tarihin mimarı: isyan, kadere, zamana, insana. dâhi iki taşın çarpışmasından doğan kıvılcım. marx da toplumun eseri, lacenaire* de. ama ikisi de toplum-dışı.versailles bahçeleri gibi tarhlara ayrılmış toplum ama tarhların sınırı belirsiz. toplumun içinde birçok toplumlar var. büyük adam, kucağında yaşadığı toplumun üvey evlâdı dünkü, yarınki, ötelerdeki bir toplumun çocuğu. rousseau'yu rousseau yapan yüzünü görmediği annesiyle ayyaş babası mı? marx, avukat marx'ın oğlu olmaktan çok rousseau'nun, saint-simon'un, hegel'in çocuğu.
    kaderimizi çizen toplum, ama ona teslim olunca yokuz, denizdeki herhangi bir dalgayız artık. dalgaların bir tarihi var mı? kişilik bir kopuş, bir olmayan'a, bir olacağa bağlanıştır. görünen toplum içinde görünmeyen toplumu seçmek.
    insan tabiatı değiştirirken kendini de değiştirilmiş, yalnız tabiatı değiştirirken mi? büyük adam bir devin sırtına tırmanan cüce, diyor michelet. belki doğru, dev: goliat yani yürüyen dağ parçası, sırtındaki cüce: davut yani zekâ.
    büyük adam, kalabalığı tekme ile uyandıran kılavuz. sonra uyanan caliban efendisini parçalar.
    tarih hürriyetle kader, ruhla madde arasındaki kavgaymış. bir kelime ile tabiatla insanın kavgası. tabiat hep aynı tabiat, ne var ki insan hep aynı insan değil. ummanlar dehşetinden birşey kaybetmedi. ama çağdaş ülis'in emrinde yüzen şehirler var. ve jüpiter'in korkunç silâhını, emekleyen bir çocuğun parmaklan bir avuç ışığa kalbedebiliyor.
    *
    insanlık, barut fıçıları üzerinde rakseden sarhoş. ağzında sigara ve elinde havaî fişekler.
    *
    bir adamı tanımak için düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını bilmemiz lâzım, hiç değilse. hayatın maddî olaylarıyla ancak kronoloji yapılabilir. kronoloji: aptalların tarihi.
    *
    batıdan pozitivizmin döküntüsünü almışız. avrupa insanı hiç değilse aristo mantığına inanmış. belki ruhunu öldürmüş, maveraya sırtını çevirmiş, büyük, ebedî ve mutlak hakikate yabancı kalmış. bir kelime ile ruhunu satmış şeytana. ama madde dünyasında zaferler kazanmış. kıtalara ferman dinletmiş. ve dinletiyor. avrupa, yarım. biz yarım bile değiliz.
    *
    doğu, sonsuzu kucaklayan düşüncesini armağan edecekti insanlığa; batı, tekniğini. biri ruhtu, öteki madde.
    *
    her kitabı bir bombaydı kemal tahir'in; hiyanet kalesinde kapanmaz gedikler açan bir bomba. her sözü bir tokattı; hamakatin çehresinde saklayan bir tokat: "hümanizma dünyanın en namussuz sömürüsü olan burjuva sömürüsünü örtbas etmek için ileri sürülmüş bir duman perdesidir" diyordu.
    *
    kitaplar kadınlara; kadınlar şehirlere benzer. paris, londra veya madrid... herhangi bir dişi kadar muhteşem, herhangi bir dişi kadar alelade. insan şehriyle biner trene; şehri, yani zaafları, alışkanlıkları, zilletleriyle. her kitapta kendimizi okuruz. kendimizle yatarız her kadında. kitaplar, kadınlar, şehirler, metruk kervansaraylar gibi boş. onları dolduran senin kafan, senin gönlün.
    *
    denize atılan bir şişe her kitap. asırlar, kumsalda oynayan birer çocuk.
    içine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar belki açmazlar.
    *
    zekâ rüzgârda unutulan mum, bencillik fanus. senin fanusun yok. ve şuurun, hasta bir hayvanın korkularını aksettiren kırık bir ayna.
    *
    havarilerini yaratamayan isa'nın yeri tımarhanedir, tarih değil.
    *
    yığın kadındır. ırzını teslim edecek bir zorba arar. çobansız rahat edemeyen kaz sürüsü.
    *
    bana hakikati değil, kendini ver. kendini, yani rüyanı. olmak istediğin gibi görün, olduğun gibi değil. zaten nasıl olduğunu, ne olduğunu biliyor musun? her yalan bir yaratış.
    *
    gideceksin. tanrılar bile rolünü bitiren aktörler gibi kâh birer birer, kâh hep beraber çekiliyor bu sahneden. senin zavallı gölgen zaman perdesine belki bir kere bile aksetmeden, oyuna katılmayan bir kukla gibi unutulup gidecek.
    *
    altınlarını cam karşılığı dağıtan kızılderiliyi hiçbir zaman gülünç bulmadım. cam, altından çok daha asil. israil peygamberlerinden beri lanetlenmiş bir maden, altın. adı, tarihin bütün cinayetlerine karışmış. pıhtılaşmış kan, insan kanı. cam güzel, çünkü kirli bir mazisi yok. cam güzel, çünkü kalbi var, kırılıverir.
    deli ibrahim, osmanoğullarının en akıllısı. inci balıklara atılmak için yaratılmış olmasaydı, denizlerde ne işi vardı?
    --- spoiler ---
  • bu ülke bir nevi introduction to cemil meric * tir.zira kanaviçe diğer kitaplarına birçok gönderme yapar. yazarı * okumaya başlamak için biçilmiş kaftandır...
hesabın var mı? giriş yap