• platonik aşkın doruk noktasıdır ve bir adam, karışılık beklemeden aşık olan bir kadının duygularını bu kadar mı güzel anlatır...
  • bir kadının hayatı boyunca tek bir adam için duyduğu mutlak aşkın bir erkek gözünden ne kadar etkileyici bir şekilde anlatılabilineceğini gösteren eserdir.

    --- spoiler ---

    "sana, beni asla tanımamış olan sana" diye başlayan mektup boyunca kadın hep "sen beni asla tanımadın" diyor. çünkü erkek, kendisine delicesine aşık olan ve yıllar boyunca kendisinden hiçbir şey beklemeksizin hiç vazgeçmeyen kadını bu özelliği ile hiç tanımıyor. kadın da bir "bilinmeyen" olarak aşkını tek başına yaşıyor ve sonunda ona bu mektubu yazıyor.

    --- spoiler ---

    satranç ile hayran olduğum stefan zweig, bilinmeyen bir kadının mektubu ile gönlüme taht kurmuş oldu. şimdi sıra bir kadının yaşamından 24 saat'te.
  • stefan zweig'in 1920'li yılların başında yazdığı öyküsü. behçet necatigil tarafından yapılan çevirisi oldukça duru, hikaye benzerlerine göre oldukça kısa.

    --- spoiler ---
    "beni teselli edecekler ve birtakım sözcükler söyleyecekler, sözcükler, sözcükler; fakat ne yardımı dokunabilir ki sözcüklerin bana? biliyorum, ondan sonra yine yalnız olacağım. ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur."
    --- spoiler ---
  • 'sana, beni asla tanımamış olan sana' şeklinde başlar mektup.

    stefan zweig tarafından 1920'lerin ilk yarısında kaleme alınmıştır. bu kitapta hayatı boyunca delicesine sevdiği, ancak kadının varlığından haberi bile olmayan adama yazılan bir mektup yer alır. sadece kadının, tek kişinin iç dünyasından yola çıkılarak aşkın çözümlemesi yapılır. bu da zaten, sadece stefan zweig kadar psikoloji birikimine sahip bir yazar tarafından mümkün kılınabilirdi.

    ancak kitabı bitirip kapağını kapattığınızda şu soruyu sorarsınız: 'böylesine bir aşk gerçek olabilir mi?'

    bir çırpıda okunan, akıllarda yer eden, bazı yerlerde insanın içini acıtan, bazı yerlerde ise insanın içini ısıtan bir kitaptır bu. okunmalı, okutulmalıdır.
  • aslında küçük bir obsesyon gibi gözüken bir şeyin insan hayatını nelere çevirebileceğinin öyküsüdür kanımca. yani onu hiç tanımamıştır bile meçhul kadın, kafasında bir adam yaratmış ve nasılsa hayatını ona adamıştır. kendine başka bir konu başlığı seçse çok farklı olabilirmiş gibi hayatı. ama sorun da burada ki seçimlerimizi bilinçli yapmıyoruz ve aslında birçoğumuz meçhul kadın gibi 13 yaşının sekellerini yaşıyor yalnızca.
    ama zweig yine de yüreğimi dağladı be.
  • saplantılı bir aşığın çocuğunun cesedinin yanı başında yazdığı, hayatını ve büyük aşkını anlattığı bir intihar mektubudur. stefan zweig'e ait olan bu kitap, bilinmeyen bir kadının mektubu adıyla türkçeye çevrilmiştir.

    "sana, beni hiç tanımamış olan sana" diye başlar mektup. okurken kadının aşkını platonik sanıyorsunuz ama ilerleyen sayfalarda takıntı haline geldiğini anlıyorsunuz. "r" olarak bildiğimiz erkek; umursamaz, vurdumduymaz, çapkın, duygusuz, kadınlarla tek gece veya birkaç gece takılıp bırakan ve hiçbirine bağlanmayan biri.

    kadın ise çocukluğundan miras kalan ürkekliğiyle adama pek yanaşamıyor. takıldıkları birkaç gece içerisinde de adam merak edip kadının adını bile sormuyor ama kadın, adamı ilahlaştırıp ona tapıyor. mektubun her satırı sitem doluyken "hayır seni asla suçlamıyorum" diye devam ediyor mektup. neredeyse her sayfada böyle kendiyle çelişiyor.

    okurken ruhum daraldı diyebilirim, bir ara kitabı bırakıp "sana da aşkına da ızdırabına da" diye söylenirken buldum kendimi. aşkın psikolojik tahlili yapılmış ama böyle tahlil de insanın psikolojisini bozar. okuyun diye tavsiye edeceğim kitaplardan biri değil, ben okurken gerildim. kadın yıllarca bir gölge gibi adamı takip ediyor, bu sevgi değil, aşk değil, sevmek böyle bir şey değil. neyse yine de okumak isteyen olursa diye aşağıya spoiler bıraktım, o bile yeterli bence.

    --- spoiler ---
    kadın, 13 yaşında bir çocukken apartmanlarına taşınan genç ve yakışıklı adama tutulur, 18 yaşına geldiğinde adamla birlikte olur ve ondan hamile kalır, bir oğlu olur. adam ondan nefret edecek diye korkar, babasına çocuğu olduğunu söylemez. zaten adam da takıldıkları bir iki gece sonrası kadını arayıp sormaz. kadın zengin erkeklerle takılır, geçimini öyle sağlar. bu süreçte adamla da sürekli karşılaşır ama adam onu tanımaz bile. aradan yıllar geçer, kadın bir kulüpte eğlenirken yine adamla karşılaşır, adam onu hayat kadını zanneder ve onunla birlikte olmak ister, kadın kabul eder ve yine bir gece onunla olur. ona kendini hatırlatmaya çalışır ama nafile! adam hatırlamaz, parasını da verip gönderir. evin uşağı bile kadını tanır, lakin adam kadını hatırlamaz. zaten sürekli farklı kadınlarla takılır, kimseyle gönül bağı kurmaz. kadının çocuğu yüksek ateş sonucu ölür, kadın da kendini hatırlatan mektubu yazıp intihar eder. adam mektubu bitirdiğinde yine hiçbir şey hatırlamaz, kadın da umrunda olmaz ve sıradakilere bakar.
    --- spoiler ---

    not: kimseyi böyle sevmeyin, kendinize yazık etmeyin. incindiğinizde ruhu bile duymayan bir insana ömrünüzü heba etmeyin.
  • zweig'ın freudcu yapıtlarından bir diğeri.
    ötekiler için;
    (bkz: bir çöküşün öyküsü /@hanging rock)
    (bkz: schachnovelle /@hanging rock)
    (bkz: vierundzwanzig stunden aus dem leben einer frau /@hanging rock)

    esrarengiz genç kadının ünlü yazar r. ile tek taraflı ilişkisi, ki ne platonik aşktır bu ne de normal bir aşk ilişkisine benzer, aşkın ya da aşk obsesyonunun kişide yaşadığının en büyük kanıtıdır. türkiye'den bir şair olsa, 'aşk tek kişiliktir' derdi buna. ne diyorduk, bilinmeyen kadının davranış süreci patolojik olmakla birlikte samimidir, gerçektir; her ne kadar romantik duygusallıkla kınanabilir düzeyde olsa da.

    r. tarafından çarçabuk unutulmuş olsa da ondan bir çocuk doğurarak yitirdiği fallus'un yerine canlı bir varlık ikame eder, böylece akıp giden yıllar bir nebze olsun katlanılabilir bir renge bürünür. nitekim doğan çocuk tıpkı babasına benzemektedir, dolayısıyla kadın artık onun sevgisini, ilgisini ve şefkatini daha az özleyecektir.

    çocuğunun bakımı nedeniyle de olsa, bu bir kılıftır ve ikiyüzlü viktoryen avrupa'nın bir eleştirisini içerir, fahişeliği seçmesi varolan düzene karşı bir başkaldırıdır ve bu aynı zamanda bay r'den alınan gizli bir intikamdır da; onun bundan hiç haberi olmasa da. ama gene de bir dönem gelir, r. onunla para karşılığı birlikte olur. bu detay, erkeksi uygarlığının vurdumduymazlığına dönük bir başka vurgudur. genç kadının r'nin uşağı tarafından tanınması ise iki toplumsal sınıfın bir şekilde de olsa birbirine yakın olduğunun bir ispatıdır. r. onunla üç kez temas kurmuştur ama onu her defasında başka biri zannetmiştir. uşak ise genç kadını ilk kez çocukken görmesine rağmen hemen ayrımsar. bu kısa dalgalı ilişkiler bütünü zweig'ın her zamanki burjuvazi karşıtı tutumunun bir sonucudur.

    r. bu yanıyla ne denli vurdumduymaz, tavsamaz bir kişilik olduğunu belli eder (bunu sanatçı egosantrizmi cihetiyle okumak lazım), elbette bilinmeyen kadının bakış açısından. kendi sınıfı haricindekilere ya tepeden bakmaktadır ya da onlarla kısa dalgalı ilişkiler kurup hemen unutmaktadır. gene bu detay, halktan, gerçeklerden, gerçekçi insan ilişkilerinden kopuk avrupa edebiyatına dair bir eleştiri içerir; çünkü r. önünde sonunda nam salmış bir edebiyatçıdır. (stefan zweig'a bu noktada tek bir sitem: büyük usta, neden bay r'nin edebi kimliğiyle ilgili hiç renk vermedin? kimdir bu adam, roman mı yazar, hikâye mi? eserlerini okuyanlar onun hakkında ne düşünüyorlardı? muammadır.)

    aşk tek kişiliktir, dedik. peki, aşk ölümsüz müdür? bilinmeyen kadının cephesinden bakıldığın öyledir. kendisi de öldükten sonra aşkının ölümsüzlüğü nasıl sürecektir peki? işte zweig'ın parlak çözümü: bir mektup (sanat eseri) bırakacaktır geride. hem r'den intikam alacaktır hem de yaşamı ve mutlak aşkı bir sanat eserine dönüşecektir. ayrıca bu tutku dolu mektup belki de r'ye ölümün ve ölümsüz aşkın ne demek olabileceğini öğretecektir. öyleyse bilinmeyen kadın hzuur içinde ölüp çocuğuyla öte dünyada yeniden buluşabileceğinin düşünü kurabilir.

    zweig hakkında da yazmaya devam edeceğiz ey sözlük.

    not: 1948'deki film uyarlaması zweig'ın yapıtında epey değişiklik (en önemli değişiklikler: bilinmeyen kadın bir evlilik yapıyor; fahişelik değil! işte
    hollywoodvari bir uyarlama, dedik ve geçtik üzerinden. ve ayrıca esrarengiz final sahnesi: düello. bu onur savaşı da hollywoodvaridir) yapmış olsa da özünü koruyabilmiştir. yönetmen max ophüls'ün filmlerinin seyir zevki her zaman yüksektir. bu filmde ikili yapıyı koruyarak tekrarın tekinsizliğini görselleştiren ophüls deep focus ve kaydırmalar hususunda hayli başarılı. eski viyana atmosferi simgesel bir anlatımla canlandırılmış. joan fontaine ise bilinmeyen kadını canlandırıyor, ama artık bir ismi var.
  • sağlam bir takıntıdan daha güçlü bir silahın olmadığını gösteren kitap. tüm bu saplantılı düşüncelere rağmen, kitabın sonuna doğru okuyucu olarak, kadının çıkarsız ve saf aşkına inanıp, saplantılı olduğu adamın, bu bilinmeyen kadınla ve daha pek çoklarıyla yaşadığı ilişkilerindeki yüzeyselliğe sinirlenmeden geçemiyor insan. ama bilinmeyen kadın asla sinirlenmez sevgilisine ve gerçek aşkı tam olarak burda sorgularsınız. böyle bir aşk gerçek değil midir?
  • tek isteği sevdiği erkek tarafından görülmek, tanınmak, fark edilmek olan kadının sevdiği erkeğe ne kadar yakın olsa bile fark edilmeyişinin neden olduğu derin hayal kırıklığını anlatan kitap.

    --- spoiler ---

    "ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım." *

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    kitabın özeti hatunların efendi adam yerine piç tercihidir.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap