• brian depalma bir nevi deneysel bir yönetmendir, bir yönüyle yaptıkları bu zamana ait değildir, bilinçli değil bilinçsiz bir adamdır, kendisi sinemasal deney yapmamakta, sinema kendi deneylerini onun aracılığıyla yapmaktadır. (ne diyor lan bu diyor iseniz, buyrunuz devamını okuyunuz).

    bu brian de palma, seyirciye film yapmamakta, bir nevi yapamamaktadır. zira seyirciye film yapmak, seyirciyi hesap etmektir. hitchcock seyirciyi hesap ederdi, de palma hitchcock'u hesap etmektedir. kendisi entelektüel film de yapmamaktadır, zira entelektüel filmin bilinçli sanatsal tasaları, kaygıları vardır, de palma'nın ise kaygısı sanatsal değil, biçimseldir.

    hitchcock'un filmlerini daha çekmeden baştan aşağı plan plan tasarladığı bilinir, izleyenin bunu görememesi imkansızdır. her saniye, her plan önceden hesaplanmış gibi takip eder birbirini. bu hitchcock'un bilinçli tercihi değildir, olamaz. bu janr'dan kaynaklanır: gerilim adım adım, her şeyin planlanmasıyla oluşur. komedi de doğaçlamaya yer vardır, dramda kamerayı omzunuza alıp oyuncu kafasına göre ne yapıyorsa takip edebilirsiniz; eğer gerilim çekecekseniz bu böyle olmaz. yapısı gereği olmaz: çünkü gerilim neyi göstereceğiniz, neyi saklayacağınız ve ne zaman göstereceğiniz ile ilgilidir, seyirciyi manipüle etmekle ilgilidir.

    de palma hitchcock'un bu felsefe üzerine kurduğu gerilimi alıp, biçimsel açıdan olabilecek en uç noktalara götürmüştür. yanlış olmasın, de palma filmleri en gerilimli filmlerdir demek istemiyorum; de palma neyin ne zaman gösterileceği hususundaki hitchcock düsturunu öylesine uç noktalara taşımıştır ki, filmleri tamamen bununla ilgili olmuştur. oyunculuklar genelde çok kötüdür, eğer daha mainstream filmlerindeki kral aktörleri saymazsak. senaryo içler acısıdır, bakınız misal raising cain veya body double gibi filmler. ama bunların önemi yoktur çünkü de palma'nın size sunduğu başka bir şeydir: size katıksız, hitchcock'un bile çekemediği hitchcock filmleri sunar.

    ve bu da hakikaten görmeye değerdir. evvela aynı olayın değişik öğelerini aynı anda sunma konusunda erişilmezdir. carrie'deki split screen bunun klasik örneği, ama sonradan split screen gibi yabancılaştırıcı efektlere ihtiyaç duymaksızın kelimenin tam anlamıyla dudak uçuklatan sahneler çekmiştir. raising cain'in final sahnesi misal: aşağıda arabada bekleyen adam, asansörden çıkmakta olan katil, katilin kadına silah tutmuş babası, yukarıya koşturan polisler, katilin babası kendisini vurmadan evvel onu oyalamak için konuşan kadın, ve babanın yine kucağında esir aldığı çocuk. sayması bile yorucu bunca aksiyon öğesi aynı anda hareket eder, brian de palma yavaş çekime geçer. aynı anda olan tüm bu olaylar zincirini o derece müthiş bir açıklıkla sahneler ki, insan ayakta alkışlamak ister. bu ustalığın bir diğer doruk noktası da snake eyes'ın neredeyse tamamıdır.

    ama işte, de palma bu hitchcockvari sinemasıyla işin aslı seyirciden uzaktır, sinema tarihinde de ayrıksıdır, meraklısınadır.
  • sinemadan anlamayan andavalların gelip bok attığı yönetmen. o rezil film dediğin the untouchables, her açıdan geçtiğimiz yüzyılın en iyi mafya filmlerinden biridir. sen git marvel filmlerini yorumlamaya devam et. sinema sanatına falan hiç bulaşma.
  • hitchcock filmlerinin belirgin etkisini taşıyan imitasyon yapıtlarıyla de palma çoğu kez kıyasıya eleştirilmiş, hatta intihalle suçlanmıştır. filmleri derinlikli altmetinlerden yoksundur. akademisyen robert phillip kolker onu açık bir biçimde kadın düşmanlığıyla, taklitçilikle damgalar:

    "brian de palma, hitchcock stilinin en yüzeysel taklitlerinden oluşan bir kariyer yaptı."

    (bkz. yalnızlık sineması, "mekanik insanın mimarisi" (içinde), robert phillip kolker, çev. ertan yılmaz, öteki yayınları, 1. basım, kasım 1999, ankara, s. 190 ve "silahı bırak cannoli ye" (içinde), s. 249)
  • 11 eylül 1940 doğumlu yönetmen.

    yok yok olmadı bu. 11 eylül 1940 doğumlu dahi. bu da fazla abartı mı oldu? hayır olmadı efenim.

    de palma herkese hitap etmez. hitchcock vari olduğu doğrudur, yukarıda da fazlasıyla bahsedilmiştir zaten.

    bu adamı, scarface, untouchables (touchable sahnesi nasıl bir sahneydi öyle...) ve carlito's way ile sınırlayamazsınız.

    bu adam body double'dır. dikizlenmeyi, arzulanmaktan kaynaklanan ego tatminini ve karı koca ilişkisini anlatır.
    bu adam dressed to kill'dir. iyi veya en azından huzurlu yaşamak için öldürmeyi anlatır.
    bu adam femme fatale'dir. hayatta kalmaya çalışan bir kadını anlatır.
    bu adam blow out'dur. gerçekleri ne pahasına olursa olsun anlatmak gerektiğini anlatır.
    bu adam snake eyes'tır. bakış açını değiştirmen gerektiğini anlatır.

    daha yazmaya devam edebilirim ama mesajımı verdiğimi düşünüyorum. gerek casualties of war gerek black dahlia olsun hepsinde bir tema görebilirsiniz. bir defa daha izleyip hepsini iyice anlayıp hayran kalabilirsiniz. blow out ve black dahlia dışında size mesajını açık açık verir. al ben bunu anlatıyorum der. illa bir son yapmayalım düşüncesi yoktur. ne zaman anlatacağı şey bittiyse, mesajı tamamen verebildiyse o zaman bitirir filmi. gereksiz uzatmaz.

    o da etkilenmiş ve etkilemiştir.

    keşke daha genç olsa da bir kaç blow out veya snake eyes tarzı filmler yapsa.

    tarzını, uzun diyalogsuz bol gerilimli bazen tek sekans sahnelerini, ekranı ikiye ayırıp her ikisinde de önemli şeyler anlatmasını, biraz daha fazla görebilsek.

    favori yönetmenlerimden birisi. seni seviyorum de palma. ha ama sizin sevmenizi sağlayacak bir kaç ilginç şey söyleyebilirim.

    de palma, 70'lerde yakın bir arkadaşına karşılıksız ve uncredited bir yardım yapar. oyuncu seçmelerinde ve aktörlere sahneler çekilirken yardım eder. film çekilir ve arkadaşı bir şeylerin eksik olduğunu fark edip de palma'dan tekrar yardım ister. de palma güzel bir açılış sahnesi yazar, seyirci mesajı anlasın diye bir kaç ek sahne yazar. arkadaşı george lucas'tır. film mi? evet. star wars a new hope.

    steven spielberg'in çocuğu max'in vaftiz babasıdır.

    tarantino'nun favori yönetmenlerinden ve tarantino'nun favori de palma filmi blow out'dur. hatta john travolta'yı bu yüzden pulp fiction'da ister.

    taxi driver'ı en başta kendisi çekecektir ama zaman bulamaz ve martin scorsese'i yönetmenlik için önerir.

    filmlerinin dvd versiyonlarında, yönetmen konuşması tarzı şeyleri yapmaz. kendisi yerine yapmış olduğu iş konuşsun ister.

    çok yaşa de palma.

    ayrıca yukarıda kadın düşmanlığı falan denmiş. ironiden anlayan nesile aşina değiller herhalde. açık açık yazmam gerekirse bu kişi dressed to kill ve femme fatale izlemeli.
  • ikinci sınıf sinema seyircisine kesinlikle hitap etmeyen adam, aklında ne varsa ne biliyorsa taviz vermeden işliyor, siz bakmayın fimlerinin 5 ila 6 arasında dolaştığına snake eyes filmi bile başlı başına bir efsanedir.
  • geçenlerde çok sevdiğim mug kırıldı. normalde takmam böyle şeyleri, hemen atarım ama onu atamadım. hemen annemin efsanevi silikon tabancasıyla yapıştırdım. halen kullanıyorum. çatlaklar belli oluyor tabii ki. gözüme batıyor, rahatsız ediyor bazı bazı. ama kahvelere, çaylara ve ıhlamurlara doyamıyorum. gene kırılsın, gene yapıştırırım. yine kırıl, daha iyi kırıl!

    de palma da böyle işte. her filmini en az beş kere seyretmişimdir ben arkadaş!
  • çalmıştır, esinlenme değil, niyetlenme, "baz alma" değil ve bir de "para" vardır işin içinde, belki izleyip "eh" rahatlarız ama televizyon filmlerinden öteye gitmemiştir bence filmler... her filmine kılıfım war da, scarface bu adamdan nasıl çıkmış onu çözemedim sadece...

    ----

    ismiden pek belli olmasa da amerikalı bir emektardır brian de palma. fransız yeni dalga'sından etkilenmiş ve filmlerinde sık sık gönderme yaptığı alfred hitchcock sinemasıyla adeta kader birliği etmiştir. lakin hitchcock sinemasını, bayağılaştırdığı, kabalaştırdığı, pornografikleştirdiği ve içerikten yoksun bir hale getirdiği gibi sebeplerle eleştirilmiş, hatta suçlanmıştır.

    erkek kahramanların cinsel kaygıları (güç arzusu ve güç kaybı, iktidar ve kastastrasyon korkusu), röntgencilik, romantik tutku, kadın cinselliği, cinsiyet belirsizliği, bastırılmış cinsellik, gibi hitchcock temalarını ve hitchcock filmlerinin senaryo çatıları, kimi sahneleri bire bir benzerliklerle kullanmıştır. bu yüzden ününün, hitchcock temalarına ve anlatım tekniklerine bağlı olduğu söylenebilir. fakat brian de palma'ya dair suçlamaların, vaktinde hitchcock'a da yapıldığı hatırlanmalıdır.

    filmlerinde izleyici ana karakterle özdeşleşir; onun gücünü ve kaygılarını taşır, genellikle de palma sinemasının gereği olarak izleyici, "huzur"a ana karakter kadar yaklaşır, fakat izleyici de kahraman da, huzuru yakalayamaz. de palma filmlerinin kahramanları, tanrı olmaya niyet etmişçesine, dinmez bir "daha fazla" arzusu içinde olur ve daha sonra de palma veya filmin kendi dünyası içindeki tanrı tarafından cezalandırılırlar; inandıkları, uğraştıkları herşeyi, güçlerini kaybeder veya bizzat kendi ölümlerine tanık olurlar (carlitos way).

    genellikle bir rüyayı yaşayan de palma filmi karakterleri ya da bir rüyayı yaşatan de palma sinemasında, gerçekten ayrılması mümkünsüz hayaller, yer değiştirmeler ve fantezilerle karşılaşılır. perdeden izleyiciye yansıyan filmin gerçekliğini, izleyiciye göstermek için uğraşır. hatta sırf bu yüzden, body double'da izleyici, baştaki sahnelerde tam filme ısınmışken, görüntülerin bir korku filmi çekimine ait olduğu gösterilir ve izleyiciye izlediğinin film olduğu unutturulur. carlito'nun yolu (carlitos way)'nda ise, izleyici sonunu bildiği bir filmi izlemektedir. filmin ilk sahnelerinde ölmek üzere olan carlito, buraya nasıl geldiğini anlatmaya başlar ve daha sonraki sahnelerden birinde carlito'nun sevgilisi, "bu filmin sonunu biliyorum charlie, cennet falan yok. filmin sonunda seni hastanenin acil servisine taşıyor olacağım. sabahın üçünde. ve sen kanlar içinde ölürken, orada durup aptal gibi ağlıyor olacağım." diyerek, filmin başını bir an yok sayarsak, ortada hiç bir aksi durum yokken, mutlu bir ikili ilişki anında, filmin sonundaki ölümün haberini vermektedir. derken işten çıkıp eve diyorum, sonra devam edilecek. 06.10.2002
  • brian de palma gibi bir yetenegi impossible mission filmiyle hatirlamak ne derece yanlistir, ne derece fuzulidir belli degildir.keza kendisi bir korku filmi klasigi kabul edilen carrie, tarantinonun gelisini haber veren ve hazirlayan scarface, the untouchables, carlito s way gibi guzide filmler cekmis, kaliteli yonetmenler arasinda yerini almistir.

    ayrica klasik ahlakli, paraya-para filmler soyleminin aksine amerikan film ratingleme(sansurleme) kuruluslarina karsi en buyuk savasi gostermis scarface ve dressed to kill filmleri sirf ficinde "fuck" kelimesi geciyor diye x rating i aldikca yapimci/dagitimci sirketle papaz olmak pahasina mucadele edip, amerikanin ic sikici konservatifligine delebilen/alt edebilen ender yonetmenlerden olmustur.sadece bu sebepten "asil porno olsun da gorun" diyerek cektigi body double diye kotu bir filmi bile vardir.bu cihetle yanlis malum olunduguna inaniyorum kendisinin.
  • sevdiği sahneleri çalarken, esinlendiğini belli etmemek için kuntiz numaralar yapan kokuşmuş bir sanatçı bozması gibi değil, komşusu olan yaşlı amcanın evine gidip hatıra bir eşyasını isteyen, izin verse de vermese de alıp bütün arkadaşlarına adamcağızı överek anlatan bir çocuk gibi davranır. hoşlandığı sahneleri birebir çeker, ama saygı duruşu gibi değil de sahnenin asıl sahibinin yanına oturmuş "nasıl çekmişim ama" der gibi izler bırakır ustalardan. filmlerinde neyi nasıl anlatmak istediğini çok iyi bilen bir usta kendisi de aynı zamanda. carriedeki bölünmüş ekranla verilen kanlı balo sahnesi mesela, veya geç dönem klasiklerinden snake eyesdaki binbir çeşit kamera açısı. her türlü de palma fetişini eksiksiz barındıran bunun yanında dizinin havasına da sadık kalan mission impossibleın ise neden bu kadar çok eleştirildiğini bir türlü anlamam.
hesabın var mı? giriş yap