• semt kültürünün, mahalle gerçeğinin, sokağın yazılı olmayan kurallarının manifestosu. bakkal önünde, sokak arasında, ücra parklarda, düşleri, usları, umutları kırık bir ruh haliyle bira içen, hepsi farklı tutkuların aleviyle yanmış sokak filozofları tarafından suratımıza atılan tokat. inan temelkuran, zeki demirkubuz sinema ekolünde görmeye alıştığımız; sıradan insanların, büyük hayallerine ulaşamayan küçük dünyaların, mahalle arkadaşlarımızın, korkusundan sevdiğimiz kızın adını söyleyemediğimiz mahalle abilerinin, okul kırıp dumanına sığındığımız sigara kokulu bilardo salonu kaçamaklarımızın, lise yıllarından beri zihinsel kodlarımıza işlenmiş yapay statülerle parçalanan ruhumuzun hikayesini anlatıyor bize. inan temelkuran; kısıtlı mekan kullanarak, uzun diyaloglarla zaman zaman monolog şeklinde ilerleyen tiradlar yardımıyla kuruyor filminin olay örgüsünü. şeytanın gör dediği ayrıntılara gizliyor derdini. oyuncuların tümü harika. uzun/ikili diyaloglar kullanmak, bunu kısıtlı mekanda gerçekleştirmek büyük bir risk ama hem yönetmen hem oyuncular bu riskin altından başarıyla kalkıyorlar. film oldukça tutarlı. oyuncular; öner erkan,damla sönmez, kadir çermik olmaktan çıkıyorlar, hakan, salih, özlem, murat gibi karakterlere adeta can veriyorlar. rol yapmaya kasmıyorlar. oyuncular film boyunca; yapmacık mimikleri, jestleri, kamera hilelerini bir tarafa bırakıp sokağın kendisini izletiyorlar bize.

    bornova bornova yerine beyoğlu beyoğlu olarak izleseniz filmi yine aynı tadı alırsınız. mikro ölçekli hayatları anlatır gibi yapan film aslında mekan ve zaman kısıtlaması olmaksızın makro ölçekli bir sonuç doğuruyor. 12 eylül, özal, apolitik gençlik gibi kaygıların ötesinde filmin ana eksenine sokak kültürü, mahalle geleneği oturuyor.

    korkudan yanında sigara içmeye bile çekindiğimiz, ergenlik çağımızda rol model olarak ortalarda dolaşan, mahalle eşrafı tarafından ''aman x abiden uzak dur onda her yol var'' diye uyarılıp, o bakkalın önünde beraber bira içtiğimiz için kulağımız çekilen, ağzından ters bir laf çıkmasın diye yanında vurgun olduğumuz kızdan bahsetmediğimiz, sigara gibi kötü olduğunu bile bile bırakamadığımız hatta o halimizle ''aslında çok kral adam baba adam'' diye düşünüp toz konduramadığımız, çok can yaktıklarını gördüğümüz, bizim canımızı yakacaklarını hissettiğimiz halde ''abi 10 dakika daha otur bir sigara daha iç'' demekten kendimizi alıkoyamadığımız, mahalle abilerini buldum ben bu filmde. kulağıma eski cezayir sokağının merdivenlerinde fısıldanan kerhane öykülerini buldum. pera'nın arka sokaklarında, cehennem sıcağının vurduğu tarlabaşı bulvarı kaldırımlarında, geçirilen yaz akşamı cinnetlerinin, kahvehane tuvaletlerine zulalanmış kanlı emanetlerini buldum. biz kendi halimizde, kimseye salça olmadan, amaçsızca oturmuş bira içip hayatı/hayatlarımızı sorgularken ansızın yanımıza gelip akşam istiklal caddesi üzerinden aldığı müşteriyle yaşadığı bıçaklı mevzuyu anlatan taksici abileri hatırladım bornova bornova'yı izlerken. bize ''oku adam ol'' nasihati çeken, bizim onlara cevap olarak ''abi sen okudunda ne oldu burda bizle bira içiyorsun'' dediğimiz ve o kadar okumuşluklarına rağmen neden aç gezdiklerini anlamadığımız, semtte filozof lakabıyla çağrılan, ne fiziksel ne ruhsal olarak hiç benzeşmeseler bile o piskopat abilerle çok yakın arkadaş olmayı başarmış abileri gördüm bu filmde.

    köşebaşı mesken pusu atıp, önünü kestiğimiz ve ''sana hastayım'' demek için uğruna uykusuz geceler geçirdiğimiz mahalle aşklarını, tutkularını hatırladım bornova sokaklarını izlerken. bir bakışmayla uğruna hayatımızı vereceğimiz platonik ergenlik çağı yangılarımızı gördüm bornova bornova'da. bakkalın önünde fütursuzca bira içen adamların filminde kendi mahallemi yaşadım. piçlik yapmak istersek lafa tutup, en peşin satan esnafı veresiye tufasına düşürdüğümüz, artık nostalji olan, naifliği tarihe karışmış, mahalle bakkalı gerçeğini hissettim o duvarın üstünde açılan kutu biraları izlerken. yazları semte gelen, babalarının izni bitince yurtdışına dönen çocukların o çok kıskandığımız, özendiğimiz kalite bisikletlerini anımsadım, apartman kapılarında adam öldürmeye karar veren çocukları izlerken.

    --- spoiler ---
    kenan evren, demet akalın ikilisinin sözleriyle başlayan açılışa gizlenen vurgu, zaman zaman bariz örneklerle çıkıyor karşımıza ama asla sloganlaştırılmıyor, karikatürize edilerek gözümüzün içine sokulmuyor. iktisat fakültesi mezunu bakkal figürü 12 eylül sonrası our boys'ların oluşturduğu toplumsal yapının üzerine tuz biber niyetine eklenen özalizmin doğurduğu değersizlik ortamında güç kazanan salih abi tipi insanların öyküsünü anlatırken aslında bilardo salonunda, salon sahibine dolar uzatarak ödeme yapan, sırf anadolu liseli diye sevmediği erkeklerle sevişen, meslek lisesinin verdiği ''üniversiteyi asla kazanamayacağım'' buhranına kapılıp, hapla esrarla kafa kırarak, kendine yeni bir dünya yaratmaya çalışan çocukların öyküsünü anlatıyor. biraz daha büyüdükleri zaman bakkalın önüne gidip boş oturarak, ulaşılamayacak hayallerin peşine düşecek çocuklar bunlar. salih abiyle hayatlarını ikame edecek çocuklar.

    felsefe doktorası yapan insanların aç kaldığı bir ülkenin sokaklarında gezdiriyor bizi bornova bornova. kilit adam salih. salih doktoralı çocukluk arkadaşı murat'la konuşurken saygı beklediğini söylüyor ama doktoralı murat bu memleketin kendisine sunduğu tek çıkış yolunun, 3.sınıf porno dergilere kurmaca hikaye satmak olduğunu biliyor. bunun için ne salih'e ne kendine saygı duyabiliyor. saygı duyduğu tek kavram çocukluk yıllarının temiz sayfaları.

    salih sokağı iyi tanıyor. taksici esnafının başından geçenler, çocukluğa dair bisiklet peşinde geçirilen temiz yıllar, boyacı çocuklara tokat ve amin karşılığı verilen ekmek, kendisinden korktuğunu hissettiği an birisini ezmeye çalışması, kime emanet teslim edip etmeyeceğini bilmesi, kir,pas,çamur dolu arka sokaklara giremeyen ama rantın büyüğünü yiyen kodamanlarla kurduğu bağlantılar, sokağın yazılı olmayan ritüellerinden beslenen tecrübeler. farkında olan bir adam salih. piskopatlığın, göz korkutmanın, kendinden güçsüzü ezmenin özalizm sonrası şekillenen; ''güçlü olan yaşasın zayıf olan ölsün'' türkiye'sine ait bir kural olduğunu biliyor. zayıfı ezmezse, göz korkutmazsa, fırsatını bulunca bıçaklamazsa, kendisine terslik çıkaranı dövmezse o sokaklarda yaşayamayacağını biliyor bu adam. annesi ve babası gibi toplum adına düşünüp, bir ideoloji peşinde koşturup, idealistlik için gelecek/kariyer yakıp sürünmek istemiyor çünkü 12 eylül sonrası özalizminin türkiye'si; idealistliği, okuyup yazmayı, fikir üretmeyi, çalışmayı, aptallık sayan çalmayanı kınayan, dürüst yaşamayı sürünmek olarak gören bir türkiye. salih bıçaklamazsa bıçaklanacak, dövmezde dövülecek, sikmezse sikelecek bu kadar basit. seçtiği yol bu. sınıf atlamak kaygısı var ama aslında sınıf düşmüş bir insan. ailesini yaralamak için elinden geleni yapıyor çünkü sınıf düşmesinin sorumlusu olarak okumuş/solcu ailesini görüyor.

    kısa zamanda ve kısıtlı mekanda bir neslin kuşatılmışlığını en güzel bilardo salonu sahnesinde anlatıyor film. ülkücüleri görünce saklanan che kolyeleri, bilardo salonunda içilen kaçak sigaralar, kıvrılan eteklerden gösterilen bacaklarla tavlanmaya çalışılan iyi okulların şanslı çocukları, dolarla yapılan bilardo ödemeleri, ''adam piskopat kızım cüzdanımı aldı vermiyor'' sözleriyle kaybedilen gurur, tüm semtin en korkulan adamı olupta duvar dibinde ereksiyon olamayıp, gözyaşlarıyla kaybedilen erkeklik, spor medyası fillerle uğraşırken alt liglerde çimen misali ezilen, mazi sahibi takımların içinde dönen entrikalar, kırılan dizler sonrası yitip giden futbolculuk hayalleri, sendikal hareketi takip ederken, grevlere destek vermek isteyen felsefecilerin kira ödemek için yazdıkları porno hikayeleri döktükleri word formatlı fantazi alemi, apartman kapısı önünde ilanı aşk edip yönü tamamen değişen hayatlara savruluş, en iyi gözükenin bile şantaj yapma ihtimali, en sakin efendi duranın bile tutku uğruna 3-5 saat içinde beraber bira içtiği adamı öldürebilme hırsı, hepsi çok önemli ayrıntılar.
    --- spoiler ---

    ''insanın kurdu insan''. masum değiliz hiçbirimiz.
  • süper oyunculuklara sahip güzel bir türk filmi

    --- spoiler ---

    bilardocudaki cüzdan isteme sahnesi o kadar doğaldır ki izleyeni bile gerer

    --- spoiler ---
  • o gece karanlığındaki titrek ve flu gündoğdu meydanı sahnelerini saymazsak, nihayet kordon'un görünmediği bir izmir filmi olması itibariyle oh be dedirtmiştir. hattı zatında bir izmir filmi de değil ya...

    izmir'de geçen, izmir'in sembollerini, çaktırmadan, tadında bırakarak gösteren, karşıyaka-göztepe çekişmesinin arasından sıyrılıp altay'ın itibarını teslim eden, dünyanın her hangi bi yerinde izlense de derdini rahatlıkla anlatabilecek bir film.

    bir kuşağın niye böyle kafayı yediğini, bu kafayı yeme mevzusunun nasıl da sıradan bir hal aldığını, bir duvarın üstüne çömmüş üç mahalle delikanlısının ve bir liseli kızın kısıtlı diyaloglarıyla anlatmak kolay değil. bu film o açıdan sehl-i mümteninin zarif bir örneği olmuş.

    film bittikten sonra insan şu soruları soruyor? bir liseli kız niye orospu olmak ister? düzgün bir solcu babanın oğlu nasıl piç bir kriminal tipe dönüştü? felsefeci ve solcu bir doktora öğrencisi niye porno hikayeler yazıyor? hayata 3-0 yenik başlayan adamın yerinde ben olsam trajedi eşiğim daha da düşük olur muydu?

    bir de tabii, karşıyaka'da geçmiş bir çocukluğun mirasçısıyım. aynı nasihatleri duyduk, aynı kalleşlikleri gördük, duvarlarda tepecik kerhanesi muhabbeti yapan abilere kulak kabarttık. kendi otobiyografik malzemesini bu kadar samimi ve gerçekçi filme yedirdiği için de yönetmene bir teşekkür borcum var.

    o portakalların hepsi helâl olsun.
  • başka türlü bir filmdi.
    çok beğendim, üstüste iki kez seyrettim.
    30 yıllık bornovalı olarak diyebilirim ki bu filmdeki kişilerin hepsi gerçek
    ayrıca diyaloglar da çok gerçek

    filmin bornova'da izleyici bulamaması konusuna gelince;
    bu filmdeki bornovalılar 10 lira verip bu filme gider miydi?
    (ben de gitmedim)
  • bir sanat yönetmeni mektubu daha yazmama neden olan film. sayın sanat yönetmeni. seksen kuşağı, üniversite mezunu olmuş bir bakkal abi diplomasını şeffaf dosyayla rafa asmaz. o diploma o kadar yeni olmaz. onca yıllık bakkal, diplomasını asmışsa bunu yıllar önce yapmıştır. ve çerçeveletip asmıştır. başka türlüsü mümkün müdür diye son 24 saattir an be an düşünüyorum. hayır olamazzzz. o.la.mazzzzz.
  • heyecan verici bir deneme, ümit vaad eden bir yaklaşım, yakın hissettiğim bir ses, ustalığa manyel öyküleme ve dramatik kurgu, 'yeni' aktörlerin hemen hemen hepsinden fışkıran sıradışı oyunculuk. iyi yani.

    ama iyi yazdın mı fanboy oluyon, o yüzden kötüsüne de gireyim: mavi yeşil reklam filmi tonlu kötü kalır korekşın, kendini sık sık tekrar/ihbar/izah eden ve mükemmel bir hassasiyetle yakalanmış 'yerel ağız-argo'ya yetişemeyen kimi kimi diyalog sakilliği, montaj-kurgu'nun yeni yönetmen tarzı sarkmışlığı.

    ama son tahlilde de, muhasebede de, izlediğime (kişisel sebeplerle de olsa) çok sevindiğim bir film oldu. inan, benle temasa geç, emailımı bul, buluştur. konuşmamız lazım.
  • ispanya'da "vicky cristina bornova " adıyla gösterime girmiştir.
  • bir zamanlar anadolu'da ile birlikte son zamanlarda izlediğim en iyi, en gerçek, en doğal, en olması gerektiği gibi olmuş türk filmidir.

    bir de salih karakterini her gördüğümde aklıma istemsiz olarak barış falay geldi. ezel'deki ali karakteriyle özdeşleştirdim sanırım.
  • ulan bu coğrafyada anlatılcak böle birsürü mevzu var daha, yapsanıza amk böle filmler izleyelim. doyamıyorum resmen, çok acaip.
  • filmde iyi olan oyunculuklar değil, repliklerdi bence. o kadar doğal, ağızdan o kadar kolay kayan, günlük hayatımızdan repliklerdi ki; bir oyuncunun kötü canlandırması çok zordu. adeta olaylar gerçekten yaşanmış da, senarist dinlerken sesleri kaydedip senaryolaştırmış gibiydi. oyunculuklar ve çekimler biraz sönük kalsa da diyaloglar filmin türk filmleri arasında özel bir köşe kapmasına yetti benim için.

    çok steril bir çevrede büyümemiş her insanın ergenliğinden, gençliğinden kesitler bulduğu bir film. mahallenin serserisi taksici abinin adam bıçaklama veya seks hikayelerini dinlerken 'vay be, ne adammış' demelerimiz, yıllar geçtikçe 'lan acaba sallıyor mu, abartıyor mu bu pezevenk?' diye içten içe düşünmelerimiz o kadar gerçek ki. futbolcu olacakken sakatlanıp kariyeri biten o çocuğu da tanıyoruz hepimiz, üniversite mezunu bakkalcıyı da. kendi okulundaki kızlardan pek yüz bulamayıp sınıf atlama çabasındaki ağzı bozuk düz liseli kızla takılan da biziz. felsefe mezunu, miskin ama hep bir projesi olan abiyi de tanıyoruz.

    ayrıca salih karakteri bana da ilk andan itibaren barış falay'ı hatırlattı. o oynasa da çok güzel olurmuş.

    bir de anadolu liseli çocuk karakteri bir bornova anadolu lisesi mezununun çok yakından tanıyacağı türden. benim o. sınıf arkadaşım veya. inan temelkuran da bir bal mezunu olarak çok güzel yansıtmış. delikanlılıktan taviz vermek istemeyen, ama korkak.
hesabın var mı? giriş yap