• dil öğrenimi / edinimi üzerine genelleme yapmaktan en çok imtina edilmesi gereken konulardan biri çünkü burada bahsedilen şey hala birçok noktada bilimsel açıklamaların ve çalışmaların yetersiz olduğu bir konu olan insan zihninin dil edinimi sırasında nasıl çalıştığı.

    bu konuda ortaya birçok hipotez atılmıştır; bunlardan en önemlileri chomsky'nin innatist yaklaşımıdır. kendisi insanların doğuştan bir dil öğrenme yetisi ile doğduklarına *, ikinci bir dili de anadillerini öğrendikleri gibi öğrendiklerini söyler.

    ayrıca krashen'in monitor theory ve comprehensible input'u da içeren 5 teorisi bu konuya farklı yaklaşımlar eklemiştir. krashen, öğrenme ile edinimi ikiye ayırır; öğrenmenin bilinçli, edinimin ise bilinçli olmadan (natural) bir şekilde gerçekleştiğini savunur.

    bu konuda daha bir çok akademisyenin farklı görüşleri var fakat asıl bahsedilmesi gereken ve birçok kişinin üzerinde durduğu noktalardan biri de bilingual - multilingual olarak insanları neye göre ayırmamız gerektiği. yani "birden fazla dili mükemmel düzeyde bilmek" mümkün mü? bilmek'ten kasıt nedir? "derdimi anlatacak kadar ingilizce biliyorum" mu? "annem-babam gürcü, kulak aşinalığım var konuşulanı anlıyorum ama konuşamıyorum" mu? "üç ay almanya'da kaldım, az çok anlayabiliyorum" mu? "akademik düzeyde konuşma, yazma, dinleme ve okuma becelerilerim ingilizce'de yüksek ama fransızca'da orta seviyede" mi? "ortaokulda lisede görüğümüz ingilizce işte" mi? hatta ve hatta "kuran kursuna gitmiştim, kuran arapçası okuyabiliyorum ama anlayamıyorum" mu?

    bu yukarda saydığım özelliklerden en az birine sahip olan bir kişiyi (ebeveyn dilinin türkçe olduğunu varsayarsak) biligual hatta birkaçına sahipse multilingual olarak kabul edenler var. bu kişiler için önemli olan şey dil öğrenme sisteminin bilişsel olarak devreye girmesi. yani, eğer minimum düzeyde bir ikinci dil bilgisine sahipseniz, siz artık monolingual (tek dilli) değil, biligual (çift dilli) olarak kabul edilebiliyorsunuz bu görüşe göre çünkü zihniniz artık bir sistemle bir dile değil, iki dile göre çalışmaya başlamış.

    bu noktada tartışılması gereken nokta bilingual olma dereceleri veya sınıflandırmaları. birçok kişi ikinci bir dilde sadece adını, yaşını söyleyebilen kişilerin bilingual kabul edilemeyeceğini savunabilir. bu noktada dilin hangi fonksiyonuna ne kadar hakim olunduğu daha büyük bir önem kazanıyor. yani bir kişi compound bilingual * mı yoksa co-ordinate bilingual * mı? weinreich'e göre bu ayrımda compound bilingual kişilerin tek bir dil öğrenme sistemi vardır ve iki dili de bu yolla öğrenirler. misal, almanya'da yaşayan türklerin hem almanca hem türkçeyi öğrenmeleri veya iki resmi dili olan kanada'da hem ingilizce hem de fransızcanın aynı anda öğrenilmesi gibi. co-ordinate bilingual kişiler ise her dili ayrı ayrı öğrenir, bir türkün ingilizceyi türkiye'de öğrenmesi gibi. buradaki asıl konu, kişinin dili kullanırken işleyen bilişsel mekanizmaları ayrı ayrı mı yoksa aynı anda mı kullandığı. örneğin, türkiye'de ingilizce öğrenmiş kişilerin konuşurken yazarken önce türkçe düşünmesi fakat diğer grubun iki dilde de aynı şekilde düşünüp dili kullanabilmesi. burada durum sadece kişisel becerilere bağlı değil tabi, ailenin konuya yaklaşımı, sosyo-ekonomik durumu..vb faktörler de dilin gelişimini önemli ölçüde etkiler. eğer siz türkiye'de ingilizce öğrenip tek mekanizmayla dili kullabildiğinize inanıyorsanız, ebeveyn diline yakın bir yeterliliğiniz var diyebiliriz.

    avrupa'da bu soru işretlerini en aza indirgemek için bir çerçeve planlaması yapıldı; adı da: common european framework of reference for languages, yani, ortak avrupa dil ögretim çerçeve plani, başka bir deyişle avrupa dil portfolyosu. bu çerçeveye göre bazı seviyeler belirlendi ve kişiler bu testleri geçtikleri ölçüde seviyelerini söyleyebilir, "derdimi anltacak kadar biliyorum"u belirlenmiş bir taslak üzerinden ifade edebilir oldular. buna göre a1, a2, b1, b2, c1 ve c2 şeklinde gruplamalar yapıldı. böylece insanlar yabancı bir dil öğrendiklerinde seviyleri sorulduğunda c2 derlerse anlayabileceğimiz şey şudur: "dinleme: ister canlı ister yayın ortamında olsun, hiçbir konuşma türünü anlamakta zorluk çekmem. sadece normal anadili konuşma hızında ise, aksana alışabilmem için biraz zamana ihtiyacım olabilir. okuma: kullanım kılavuzları, uzmanlık alanına yönelik makaleler ve yazınsal yapıtlar gibi soyut, yapısal ve dilbilgisel açıdan karmaşık hemen hemen tüm metin türlerini kolaylıkla okuyabilir ve anlayabilirim. karşilikli konuşma: hiç zorlanmadan her türlü konuşma ya da tartışmaya katılabilir; deyimler ve konuşma diline ait ifadeleri anlayabilirim. kendimi akıcı bir şekilde ifade edebilir, anlamdaki ince ayrıntıları kesin ve doğru bir biçimde vurgulayabilirim. bir sorunla karşılaşırsam, geriye dönüp, karşımdaki insanların fark etmelerine fırsat vermeyecek bir ustalıkla ifadelerimi yeniden yapılandırabilirim. sözlü anlatim: her konuda bağlama uygun bir üslupla ve dinleyenin önemli noktaları ayırt edip anımsamasına yardımcı olacak şekilde konuşmamı etkili ve mantıksal bir şekilde yapılandırabilir, açık, akıcı bir betimleme ya da karşıt görüş sunabilirim. yazili anlatim: uygun bir üslup açık, akıcı metinler yazabilirim. okuyucunun önemli noktaları ayırt edip anımsamasına yardımcı olacak etkili, mantıksal bir yapılandırmayla bir durum ortaya koyan karmaşık mektuplar, raporlar ya da makaleler yazabilirim. meslekî ya da edebî yapıt özetleri ve eleştirileri yazabilirim.

    diğer seviyeler için ayrıtılı bilgi;
    http://adp.meb.gov.tr/nedir.php

    birden fazla dili mükkemmel düzeyde bilmek, sadece tek bir faktörle anlaşılabilecek bir olgu değildir. burada mükemmel düzeyde bilmekten kastımızı açık bir şekilde belirlememiz lazım. şimdiye kadar yapılmış birçok araştırmanın sonucunda kişilerin ebeveyn diline yatkın bir yeterliliği kazanabildiği fakat aynı yeterliliği telaffuzda kazanamadığını biliyoruz. her almanya'da doğup büyüyen kişinin de almancaya olduğu kadar türkçeye da aynı "mükemmellikte" hakim olamadığını da biliyoruz, yoksa sözlükte de almancı türkçesi diye bir başlık olmazdı zira.
  • bacak kadarken matematiği ilk öğrendiğim zamanlarda kıskançlıkla nefret beslediğim tiplerin eylemi.. kümelere doldururduk bunları hem ingilizce hem fransızca hem almanca hem italyanca bilenler kesişirdi falan tey gidi gunler.. boş küme kafalılar, boşluklarda kesişesiceler..
  • epey zordur. ama daha zoru, bunun zor olduğunu, "filancanın kızı 4 üniversite bitirmiş; ingilizce, fransızca, almanca, portekizce, sanskritçe ve latinceyi ana dili gibi konuşuyormuş, " şeklinde fantastik cümleler kuran annenize anlatmaya çalışmaktır.
  • sene başında 9 dil bilen ve gözümüzün önünde bir dili daha öğrenen* üniversite hazırlık sınıfındaki hocamız ile farkına vardığımız kavram. sanırım kullanıyorsanız ve dille beraber kültürü de edinebilecek konumdaysanız işler daha kolay yürüyor.

    (bkz: metin yurtbaşı)
  • ebeveyninin dili ile yaşadığı ülkede konuşulan dil farklı olan okul çağı öncesindeki bir çocuk için dil edinimi vasıtasıyla gayet mümkündür.
    (bkz: ikinci dil edinimi) (bkz: yabancı dil edinimi)
  • birden fazla dili duzgun konus(a)mayanlarin sozde bilimsel hipotezlerle hakkinda atip tuttugu konudur, bir soluklanin. hayatini farkli ulkelerde, 3-4 seneligine yasayarak gecirmis olan, dile yatkin, ilgili, tutkulu ve akilli olanlarin biraz caba ile gerceklestirebilecekleri bir seydir. eger konusulan farkli dilleri cocuklarina tanitip konusmalari konusunda gayret ediyorlarsa, (istisnai olsa da) ailelerinin karisik uyruklardan olusmasi ise koskocaman bir artidir.

    mesela ingiltere'ye tasinip turkcesinin tumunu unutan ve unutulmasina izin veren ebeveynlere sesleniyorum: yaptiginiz gurur duyulacak bir sey degil. yeni bir dil ogrenirken de ilkini unutmaniz sart degil. cocugunuz ingilizce mufredatli bir okula gidiyorsa, eve gelince turkce konusulmasi konusunda gayret gosterilmelidir. sonra da avrupa niye turk'leri sevmiyor cevabina ulasiyoruz: mesela almanya, turkceyi ve almancayi duzgun konusamayan turk'lerle dolu. bu iki kulturden (alman ve turk) faydalanip benimseyebilecekken, ikisini de siktir edip argodan ileri gitmeyen bir lugatla hayatlarina surdurenler maalesef cogunlugu olusturuyor. bu bir saygi ve kultur meselesidir, kapasite ile ilgisi yoktur.

    turkiye'de buyuyup 10-12 yaslari arasinda turkcesinin 95%'ini unutup da geri dondugunde bildigi ingilicenin "like, uh, oh yeah, cool"'dan olusan kelime haznesiyle dolasanlar da var. bu tarz insanlar sizin burada ornek olarak vereceginiz tipler degildir; potansiyel ve kabiliyet herkese esit dagitilmiyor.

    kisaca, isteyen ve onemseyen at kosturuyor, bazilarina da bunlara inanmamak dusuyor.
  • buna ingilizcede like this diyoruz biz.

    - abi kac dil biliyosun?
    - like this: pscheewwwwww
    - ne duzeyde?
    - like that: phwwrrrreeeehhhhhhhgg

    edit: erken bosalmisim
  • hayatinin yarisini turkiye'de, diger yarisini yurtdisinda gecirmis bir insan icin mumkun olabilir, ama burada onemli olan bahsedilen mukemmel duzeyin ne kadar mukemmel oldugudur. bir dilin grameri, vurgusu, noktasi, virgulu ne kadar onemliyse, argosu, esnekligi, ve bir insanin dusunce yapisindaki yeri de o kadar onemlidir. mesela, ingilizce bilen bir insan eger bu dili anadili gibi konusabildigini iddia ediyorsa, hem toplum icinde dili bozmadan esnetebilmeli, hem de gerektiginde universite duzeyinde bir kompozisyon yazar gibi duzgun konusabilmelidir. eger bir insan bunlari anadilinde yapamiyorsa zaten kendi dilini bahsedilen mukemmelikte kullanamiyor demektir. bir dili mukemmel duzeyde bilmek onu sadece konusabilmek degil ona her alanda hakim olabilmek demektir.

    genc yasta, daha turkce'ye yeni hakim olmaya baslarken ingilizce konusulan bir ulkeye tasinan biri icin anadilin unutulmasi neredeyse kacinilmazdir. insan ister istemez gunun buyuk bir bolumunde ingilizce konusmak ve ingilizce dinlemek, sonucta beynini ingilizce calistirmak zorunda kalir. yillar gectikce birey kendini anadiline vermezse ve gelistirmeye calismazsa, turkce konusurken dort kelimenin birinde tekleyip kaldigini, hatta cumlenin ortasinda sacmalayip grameri rezil ettigini, ve kuralli cumle kurmakta cok zorlandigini farkeder. insan bulundugu ulkenin diline tamamen alisana kadar, yani hem textbook ingilizecesini, hem de sokak ingilizcesini sorun yasamadan kullanabilene kadar iki tane dili ancak yarim yamalak konustugunu anlar. yurtdisinda yasayan biri icin ogrendigi dili unutmak sozkonusu degildir, cunku etrafinda 24 saat o dil konusulmaktadir. anadil icin boyle birsey yoktur, cunku turkce sadece evde ve turkce konusan arkadaslarla konusulur; oturulan yer turklerin cok oldugu bir yer degilse gunun ancak 1-2 saati boyle gecer.

    yurtdisinda oturan bazi insanlar cocuklariyla evde sadece ingilizce konusmaya calisiyorlar, ve boylelikle o cocuklarin ikinci bir dili ogrenmelerine mani oluyorlar. "aman, turkce ogrenip ne yapacak, ingilizcesi iyi olsun yeter" mantigiyla, veya konu komsuya entel gozukmek ugruna cocuklarin turkce ogrenmesine engel olan bu insanlar, o cocuklarin zaten sokakta, okulda, evde televizyon izlerken ingilizce'yi yeterince kavrayacaklarinin bilincinde degiller. hicbir cocuk buyudugu ulkenin dilini sirf evde 4-5 saat konusmadigi icin unutmaz. boyle takintilari olan ebeveynler hem cocuklarinin ogrenmeleri gereken kulturu ellerinden almis olurlar, hem de ileride cok lazim olacak olan bir dilden mahrum birakmis olurlar. bir dil dunya capinda ne kadar az kullanilirsa kullanilsin, o dili iyi bir sekilde konusabilen insan her zaman tek bir dil bilen insandan daha avantajlidir. en azindan formlarda bilingual secenegini isaretleyebilir, ki bu bazen bir is gorusmesinin sonucunu belirleyen bir unsurdur.
  • dili mukemmel duzeyde bilmek gibi gayet muglak bir kistasa gore, insanlarin dil/ifade/dusunce aginin bir kac degisik sekilde orulup, orulemeyecegini gizlice sorgulamak. ben yapamadim, o yuzden olamaz tarzi bir dusunce ise, kompleks alametidir.
hesabın var mı? giriş yap