• ne zaman dinlesem babamı hatırladığım şarkı.

    sen eşrefpaşada saçlar omuzda, paçalar ispanyol, akşamları kumarhane geceleri pavyon pavyon dolaş, en yakın arkadaşlarının yarısı kırkına gelmeden aşırı süratten ya da aşırı solculuktan veda etsin, ömrünün bir kısmında çiçek çocuk olarak dağlarda çadır kurup şarap ve ekmek ile yaşa, annene laf attılar diye odunla dövdüğün adam beni karakola teslim et diye yalvarsın, ardından 80lerle birlikte tüm bunlardan vazgeç muhasebe müdürü mazbut aile babası olarak hayata karış. bir zamanlar fırtınalar estirmek bu olsa gerek.
  • enfes bir şarkı. sabah şarkısı, komple keyif. güne iyi bir başlangıç denen nane, benim için kulaklıkta bu şarkı repeat mode on çalarken işe gitmektir. temposu, karışık kafalı sözleri, zevzekliği, yeni uyanmış sabah sarsaklığının tadını bütünüyle veriyor. alnımda loading yazısıyla durağa yürüyen halime daha uygun bir fon müziği düşünemiyorum. hiç mi bıkmaz insan? bıkmıyorum arkadaş.
  • mfö'nün en underrated şarkısı. vokalleri, sözleri, melodisi, sözleri bittikten sonra en sonda giren gitarıyla...

    iyi ki varsın mfö.
  • bazı şarkıların yeniden düzenlenmesinin, bunu yapan şarkının sahibi olsa dahi, şarkıyla gönül bağı olanları nasıl üzebildiğini bir kere daha anlamama vesile olmuş şarkıdır.

    en temiz duygularımla sormak istiyorum ben buradan kendilerine. yani mazhar fuat özkan abilerime. belki sadece mazhar abimize.

    şimdi bu şarkı “her şey çok güzel olacak” filminin film müzikleri kapsamında yapılmış bir şarkıdır. sözlerinin filmdeki genel hava ile uyuşmasının yanında, tek başına bir şarkı olarak bakıldığında da çok yerli yerinde, şukela bir mazhar alanson şarkısıdır aynı zamanda. tanımam etmem peter schön isimli müzisyen tarafından yapılan düzenlemesi, artık günümüzde anlamı daralmış bir tanımlama olduğunu düşündüğüm “avrupai” denen kavramı bana yeniden hatırlatacak kadar da güzeldir. mazhar alanson’un tasavvufa olan bildiğimiz merakından dolayı muhabbeti olacağını düşündüğümüz sami özer’in sesi de şarkıya bambaşka bir hava vermektedir. bu anlamda çok güzel bir doğu-batı sentezi gibi bir klişe lafı bile kullanmaya zorlamaktadır beni hatta. sözün özü benim algılamamda bu şarkı bir projenin bir parçası ve hatta kendi içinde de bir projedir ve çok özel ve güzeldir.

    peki mfö grubunun 10 yıl aradan sonra çıkardıkları, merakla beklenilen albümünde hem ismi hem de tüm kimliği değiştirilerek yer verilmesinin açıklaması ne olabilir? önce direk ben cevabımı vereyim de sonradan yumuşatacağız nasılsa. şarkı bulunamamış, eldekiler “olduramadım” ile birlikte kullanılma yoluna gidilmiştir.

    böyle durumlarda olaya sanatçı duyarlılığıyla yaklaşmak gerekir aslında bu tip beyin cimnastikleri için. farzediyorum ki şarkıyı özkan ve fuat’da çok sevmiş, bir mfö albümünde yer vermek istemişlerdir. ama bu durumda şarkının yeni halini dinlediğimde (ki çok fazla değildir) hiçbir şekilde bir mfö tarzı da göremiyorum. ne özkan ne de fuat abilerim eğer şarkıya kendilerinden de bir şey katmak isteselerdi yapacaklarının bu tür bir iş olduğuna inanamıyorum. orijinal düzenlemesi ve ruhunun yanında bu yeni hali, hilkat garibesinden başka bir şey değildir bu şarkının. sadece bu anlamda en azından ismini değiştirme inceliğini gösterdikleri için teşekkür etmek isterim yine de.

    biraz kaba yontulmuş olabileceğimden dolayı yeteri kadar hassas düşünemiyor, kendilerinin bu şarkıyı albüme koyarken ki ruh halini yakalayamıyor olabilirim tabi. ben yine “ne bileyim ben”i görmezden gelerek “ağğğşıklar kaçaaamaaazz” demeyi sürdüreceğim sami özer’in yanık sesiyle beraber. zira bazı şeylerin izahını yapmaya çalıştıkça alacağım zevkin azalmasından korkuyorum.
  • dün akşam ingiliz bbc televizyonunun türkiye'deki seçimlerle ilgili olarak hazırladığı türkiye tanıtımı videosuna fon olarak koyduğu şarkı. türkiye hakkında birbirinden yüzeysel tespitlerin sunulduğu program için her kim bbc'ye türkiye danışmanlığı yaptıysa doğru dürüst becerebildiği tek şey şarkı seçimi olmuş.
  • net tarih veriyorum, bu şarkı bildiğin 98 eylülüdür. hatta eylülün başı. ilk hafta falan*
  • bir zamanlar fırtınalar estiren, şimdiyse "lan yarın işe yarım saat geç gitsem müdür kızar mı" diye düşünen;

    müdürün, amirin, şefin, servis şöförünün, kapıdaki güvenlikçinin, yemekhanedeki kepçecinin, evde karının, apartmanda kapıcının, haftada bir kere verecek diye metresinin, araba tamircisinin, kantincinin, cep telefonu operatörünün, kaskocunun, hayatta hemen hemen herkesin orospusu olanlara koyan şarkıdır.

    zoruna mı gitti? *
  • "simdi benim adim n'olur n'olmaz
    bu isler artik bana inan ki koymaz
    birinde az muhabbet birinde naz
    sende ne var bende biraz "

    kısmı super otesi dile pelesenk olan sarkı.. hele bir "ne bileyim beeeeen" kısmı vardır ki umursamazlık damara işler.
  • genctik, gozlerimizin ici gulerdi, zamani su gibi akitip geciridik zevkle, sevgiyle, dostlukla..bazi seyleri sadece belli zaman araliklarinda yasayabiliyorsunuz ancak. zaman akip giderken oyle bir yoguruyor ki sizi, ister istemez siz de degisiyorsunuz. gozlerinizi kapayip yasadiklarinizi dusundugunuzde, eger hayatimi yazsam roman olurdu diyebiliyor, her kareden baska bir aninizi hatirliyorsaniz, o karelerdeki dostlariniz hala sizi gormeyi ozluyor, sevildiginizi hissettiriyorsa, siz onlari ne kadar ozlediginiz dusunup tekrar bu guzellikleri paylasabilsem keske diye aklinizdan geciriyorsaniz, anilariniz defterlere yazilmayacak kadar kiymetli ise, bir araya geldiginizde eskileri yad ediyor ve bu yad etmelerde eskiye donebiliyorsaniz bir zamanlar firtinalar estirmişsiniz demektir.*
  • asktan eli kolu bagli zavalli adami anlatan sarki, kendi de farkinda durumun : "gene bir davet cikarsa senden, donerim bilirsin asigim, asiklar kacamaz". yine de bir umitle ugrasir ama izi zordur, cunku ne akli kafasindadir ne de sozlerini sececek durumu vardir, ne bileyim ben..
hesabın var mı? giriş yap