• freud'un "küçük bir başyapıt" diye selamladığı yapıt. bu merak duygusuyla okumaya başladım ve elimden bırakamadım. freud'un tekinsiz isimli ünlü makalesinde sözünü ettiği, aşina olanın aşinasızlaşması, tanıdık olanın yabancı formuna dönüşmesi olgusu, hadiseyi hikaye eden mrs. c'nin ruh durumunu ele veriyor.

    ayrıyeten, 20 yıl öncesini hatırlayarak bir dizi psikanaliz seansı gibi genç adama nakleden mrs. c. travmayı hatırlayarak aşma mevzusunu örnekliyor. bu yanıyla freud'un bu novella'yı neden önemsediği de ortaya çıkmış oluyor. zweig ayrıca burjuva sınıfının sahip olduğu değerlerin altının ne denli kolay oyulabileceğini kanıtlıyor.
  • bir stefan zweig öyküsü. tutkunun bir kadına neler yaptırabileceğini ve davranışlarımızın her zaman rasyonel sebeplere dayanamayabileceğini anlatmaya çalışıyor zweig. psikoloji ile alakalı kitapları okumayı sevdiğimden, insan ruhunun derinliklerini araştıran öyküler de ilgimi çeker hep. bir kadının yaşamından 24 saat bu açıdan çok etkileyici. psikolojik öykü olduğundan sıkıcı olduğu sanılmasın,aksine çok akıcı ve sonunu merak ettiriyor.

    kitaptan bir cümle,okumak isteyenlere fikir verebilir belki.

    "bir kadının,hayatının bazı anlarında istemeden ve farkında olmadan bazı gizli güçlerin esiri olabileceği gerçeğini reddetmesinin altında; insanın kendi iç güdülerinden,doğasındaki şeytanlıklardan korkmasının yattığını, bazı insanların kendilerini "kolay baştan çıkarılanlar"dan daha güçlü,daha namuslu,daha temiz hissetmekten zevk aldıklarını söyledim."
  • stefan zweig 'ın onu bir başka sevmenize sebep olacak uzun öyküsü.

    1927'de böylesi bir öyküyü yazabilmesi; bir erkek gözüyle bir kadının ağzından şehveti ve cinselliği böylesi güzel anlatabilmesi; ve kadınları bu kadar iyi gözlemleyebilmiş olması hayranlık vericidir. kitapla ilgili takdire şayan başka bir şeyse; ilişkilerin ve cinselliğin bireysel seçimler olduğu ve bu seçimlerin toplumsal ahlaka mal edilmemesi gerektiğini savunan, o dönemin ahlak anlayışıyla çok da uyumlu olmayan çağın ötesindeki bakış açısıdır.
  • hikayeyi okuduktan sonra zweig'e şaşkınlık ve hayranlık duydum. bir kadının sahip olduğu erdemleri öteleyip bir erkeğe bakışı, bir yabancıya cesareti, kazanma hırsıyla dolu bir genci dizginleyişi hatta dişi merhameti ancak bu kadar zarif anlatılabilir. kime ait olduğunu bilmeden okuyan biri öykünün, bu tutkuyu hisseden bir kadın tarafından yaratıldığını sanır.
  • bir kadın ne kadar kısa sürede tertemiz hisler büyütebilir ve bir erkek ne kadar kısa sürede her şeyi berbat edebilir, bu kitabı okuyarak öğrenmek mümkün.
  • stefan zweig'ın çok etkileyici bir uzun öyküsü
    (24 stunden aus dem leben einer frau)
  • "...size tekrar ediyorum hanımefendi, diye fikrimi savunmayı sürdürdüm, bu durumda kimseyi yargılamak ve kınamak istemem. az önce biraz aşırıya kaçtığımı size rahatlıkla itiraf edebilirim; o zavallı bayan henriette bir kahraman değil elbette, serüven peşinde koşan biri de değil, bir büyük aşık ise hiç değil. cesaretle arzusunun peşine takıldığı için ona bir ölçüde saygı duyuyorum, ancak bugün olmasa bile yarın kesinlikle çok mutsuz olacağı için onun adına üzülüyorum. kendisini tanıdığım kadarıyla sıradan, zayıf bir kadınmış gibi geliyor bana. yaptığı belki aptalca, fazlasıyla acele etmiş olduğu da kuşku götürmez, ama asla alçak ve adi biri değil, bu zavallı ve mutsuz kadını küçümseme hakkını kendinde gören herkese her zaman karşı çıkarım."

    zweig okurken bi bakarsınız sonuna gelmişsiniz, bu hikayede de aynı şey yaşanıyor.
    empati ve ahlaklı duruş nedir sorusunun cevabı çarpıcı bir şekilde önünüzde.
  • okuduğum yazarlar arasında zweig, psikolojik romanları en iyi yazan ustadır bana göre. bu kitabında yeniden harikulade bir estetik ile sizi sıkmadan sonra doğru sürüklüyor.

    kitabın da adından anlaşılacağı üzere, bir insanın hayatını 24 saat çok köklü bir biçimde değiştirebiliyor. o 24 saat, hayatınızın diğer kısımlarından daha önemli, daha hoş, daha kötü, daha gizemli, daha heyecan verici olabiliyor. işte bu kitap da tam da adına yakıştığı gibi, belki de bir yıl boyunca öğrendiğim şeylerden daha fazla şey öğretmiş, daha fazla ders vermiştir bana. zaten kitapları kitap yapan şey de bu değil midir? kitabı bitirdikten sonra kendi yaşlılığımı, bir yazlık evinde gözlüğüm ve içkimle birlikte kitapların arasında hayal ettim. dilerim bu hayalim gerçek olur, yüce zweig.
  • oykulerini okudukca zweig’ a olan hayranligim artiyor. bir kadinin duygularini bu kadar guzel anlatabilmesi cok etkileyici.
    --- spoiler ---
    * insanlarin cogu sinirli bir hayal gucune sahiptir.
    * degerli olan her zaman icin gercegin yarisi degil, tamamidir.
    * katlanilmaz bir sey bu; insanin yasadigi muddetce hayatindaki tek bir olaya, tek bir gune kilitlenip kalmasi. aklimi oynatmak pahasina, kendime defalarca telkinde bulundum, insan bir kez olsun, bir an olsun aptalca davransa ne olur sanki diye. ama fazlasiyla belirsiz bir sozcuk olan vicdan denen seyden kacamiyorsunuz.
    * dis dunyanin cazip araclariyla kendini doyurmak isteyen ic dunyamin aci veren, mide bulantisi gibi kabaran boslugu yuzunden yaptim. icimde duygularimi harekete geciren seyler azaldikca, yasam carkinin en hizli dondugu yerlere gitme ihtiyaci duyuyordum.
    *kendimle hic barisik degildim, zaten belli bir amaci olmayan her sey bir yanilgidan ibarettir.
    *bu benim icin bir hayal kirikligiydi... kendime ne o zaman ne de sonra itiraf edebildigim bir hayal kirikligi; oysa bir kadinin duygulari, soze dokmeden ve bilincinde olmadan da her seyi bilir. zira... artik kendimi daha uzun sure kandirmayacagim; o adam bana o zaman sarilsa, beni o zaman istese, onunla dunyanin obur ucuna giderdim.
    --- spoiler ---
  • hayatimda gordugum en iyi 56. sayfaya sahip kitap. bence bu kitabin adi bir kadinin yasamindan yirmi dort saat degil, her kadinin yasamindan yirmi dort saat de olabilirmis, cunku en ince detayina kadar betimlenen duygulari her kadin yasamistir hayatinin bir kenarinda diye dusunuyorum. 56. sayfadaki neredeyse butun satirlarin altini cizdim. en can alici yeri:

    “…oysa bir kadinin duygulari, soze dokmeden ve bilincinde olmadan da her seyi bilir…o adam bana o zaman sarilsa, beni o zaman istese, onunla dunyanin obur ucuna giderdim…insanlarin dedikodusuna aldirmaz, mantigimin sesini dinlemez…nereye, ne zamana kadar diye sormaz, onceki yasamima bir an bile donup bakmazdim…” ve daha nice betimlemelerle bu sayfa boylece akmakta.

    stefan zweig yine bir kitabinda psikolojik analiz harmanli betimlemelerle okuyucularini basarili sekilde buyulemis. ve mrs. c.’nin yasadiklarina iliskin olarak “…kim bilir, belki de insanin bunlari anlamasi icin agriyan bir kalbe gereksinimi vardir” seklinde aciklamasi da beni buyuleyen diger nokta oldu. ve yine olaylarin bas rol oyuncusu olan mrs. c. yasadiklarinin uzerine yaslanmayi “gecmisten artik korku duymuyor olmaktan baska bir sey degil” olarak tanimlamasi da cok zarifti. mrs. c. benim, sensin, o; icimizden herhangi birisi.
hesabın var mı? giriş yap