• bir tiyatro oyununun, toplumsal etkisinin en üst seviyede nasıl hissedilebileceğini bizlere gösteren oyundur. basit bir tiyatro oyunu olmasından öte, yayınlandıktan sonra beyoğlu'nun bataktan kurtarılmasına vesile olmuştur.
    oyunun yazıldığı ve oynandığı dönemde beyoğlu, gerçekten bir batakhane vaziyetini almıştı. özellikle eski şaşaalı dönemini yaşayanlar veya kitaptan okuyanlar için ciddi bir üzüntü ve endişe kaynağıydı. insanlar "bu toplum nereye gidiyor, dün neydik bugün ne olduk, eyvah" kaygılarıyla bakıyordu beyoğlu'na ve bir zamanların o asalet vitrini, tam bir büyükşehir canavar ağzı halini almıştı. özellikle ihtilâlden sonra ülkede taşları yeniden oturtma çabası ve o sırada gerek bürokraside gerekse devlet kademesindeki tedirginlik, olaya el koymayı geciktiriyordu.
    işte bu sırada devekuşu kabare tiyatrosu beyoğlu beyoğlu oyununu sahneledi. insanların ilk tepkisi kahkahaydı ama oyundan çıkınca üzerinde düşünmeye başladı herkes. gerçekten beyoğlu'nun hali ne olacaktı?. sanırım bu düşünce birliğinden cesaret alındı,biraz bedrettin dalan'ın tarlabaşı bulvarı'nı açması, istiklâl caddesi'ni trafiğe kapaması, biraz çevre düzenlemesi ve toplumdaki "hoop nooluyoruz" uyanışı, beyoğlu'nu yeniden hayata döndürdü. dolayısıyla bu tiyatro oyunu, gişe hasılatı yapmaktan çok farklı bir iş yapmış ve koskoca bir kültürü, eski haline getirmek çok iddialı bir laf olacaksa en azından hayata döndürmüştür.
    bir tiyatro oyununun yapabileceği en önemli işi bu oyun yapmıştır. topluma birşeyler vermeyi başarmıştır.
  • oyunla ilgili bilinmeyene bir ayrıntı ; müjdat gezen'in galiba ben sanatçıyım kitabından :

    --- spoiler ---
    ... kandemir konduk ve "güm" ekibi ile birlikte yazdığımız beyoğlu beyoğlu adlı oyunumuzu zeki alasya - metin akpınar devekuşu kabare'de yönettim. çok sükse yaptı. oyun hala televizyonlarda gösterilir ve yönetmen olarak, hiç bilmediğim birinin adı yazar jenerikte. benim adım hiç geçmez. geçse ne olur, geçmese ne olur ? ama oyuna elli gün emek verdim. ankara'da otel köşelerinde prova yaptım. işimi gücümü bırakıp uğraştım o oyunla. adı geçen kişinin, oyunu televizyona çeken kişi olduğu söylendi. o öyle yazılmaz. yöneten : müjdat gezen. tv yönetmeni: falanca denir. ya da "sahneye koyan" ve "tv yönetmeni" dersin olur biter. boşver. ne ben eksildim ne kimsenin değeri arttı.
    --- spoiler ---
  • final şarkısının sözleri: (zaman zaman gözyaşlarıyla dinlenir)

    nerde çokluk olursa orda bir şey olurmuş
    şehirler de gün gelir yozlaşır bozulurmuş
    şaşıracak ne var ki köyden kente göç varsa
    bir milyonluk şehire altı milyon dolarsa
    elbet birçok aksaklık hemencik başlayacak
    boş tarlada yürüyen caddede toslayacak
    şaşıracak kimisi ilk defa gördüğüne
    kimi bin defa pişman olacak geldiğine
    bazısı uygarlığa fazla yüz vermeyecek
    dağ başıdaki gibi yaşamak isteyecek
    hızlı yaşam temposu taşıtlar gürültüler
    istiklal caddesinde çarşaflar başörtüler

    uyumsuzluk içinde belki yıllar geçecek
    ama bir gün yepyeni bir kültür yeşerecek
    bu günleri sorarsan iç içeyiz hepimiz
    kim kimi etkiliyor orasını bilmeyiz
    lahmacuna kızıyor hamburgeri yiyoruz
    sonra da kebapçıda cin-tonik içiyoruz
    türkü ile şarkının arasına sıkıştık
    bu yüzden hep beraber arabesk dinliyoruz

    *
    unutalım artık giden gelmiyor
    kaybolan o günler geri dönmüyor
    haydi kalk gel beyoğlu'na
    aklıma başka çare gelmiyor
    unut dostum unut maziye bakma
    kafana tokadan başka şey takma

    uyumsuzluk içinde belki yıllar geçecek
    ama bir gün yepyeni bir kültür yeşerecek
    bu günleri sorarsan iç içeyiz hepimiz
    kim kimi etkiliyor orasını bilmeyiz

    işte anlatmak için zavallı istanbul'u
    dedik ki: beyoğlu!

    20 yıl öncenin durumuna yakılmış bir ağıt. bir de bugün için düşünürsek, kentliliğin durumu kafasına takan için intihar nedeni bile olabilir.
  • metin akpınar'ın hastane skeçinde söylediği uzun havanın sözleri, söylediği kadarı ile şudur; uzun hava iclal hemşireye adanmış ama maalesef hep kısa kesilmiştir. aynı melodinin 1965 altın mikrofon yarışmasına katılan iki parçanın melodisi olması ise ayrı bir ironidir.

    hele benim başı karlı dağlarım
    gurbetinden ah çekerek ağlarım

    öte yandan kendisi ile ilgilenilmediği için "senin karlı dağlarına sıçarım" diyen hasta ise karnına kılıç yemiş bir kılıç kalkan oyuncusudur. suat sungur tarafından canlandırılmaktaydı.
  • finalinde artık allah mı söyletti/yazdırdı, içe mi doğdu bilinmez ama zeki alasya'nın metin akpınar'dan önce hayata veda edeceği esprili bir şekilde anlatılır:

    https://youtu.be/vxcz44sr0f4?t=3m56s
  • bahsekonu uzun hava aşağıdaki gibi başlar:
    "hele benim başı karlı dağlarım"

    ilgi isteyen acil bir hasta tarafından şöyle devam ettirilir:
    "senin karlı dağlarına sıçarım"

    ayrıca (bkz: mösyö lavabo)
  • kasetlerini o kadar cok dinlemistik ki kardesimle, nerdeyse ezberlemistik. hala telefonda birbirimizin hatirini, kerhanede fenalasan riza beyin nasil oldugunu pezevenk metin akpinar'a soran, vaktiyle nisantasi musiki cemiyetine etmis (bkz: #5888386) ama simdi evinin kadini olmus karisinin sorusuyla acariz.

    k- riza bey nasiil
    m-bisicii yok, aslanlar gibi yatoor

    ardindan kadina adresi verir metin akpinar
    -adresi verorum, asmali mescit sokak, asma apartmani, asma kat
  • zeki alasya metin akpinar ikilisinin bir eseri, arka arkaya tiyatrolar yazdiklari ,video kasetlerinin falan satildigi zamanlarda , reklamlar, deliler falan gibi bir kac tane daha oyunlari vardi
  • tam 30 sene evvel beyoğlu üzerinden ıstanbul un bozulmasının başarıyla ve aslında biraz da üzüntüyle anlatıldığı leziz eser.
    zeki ve metin 30 yıl önce 6 milyonluk iken hicvettikleri kentin şimdiki hali için ne düşünüyorlardır acaba.
  • eser içinde benim en sevdiğim oyun “onnik’in kerhanesi”dir. çocukluğumda, giriş şarkısından en sonuna kadar ezbere bilirdim. hoş, devekuşu kabare’nin çoğu oyununu ezbere bilirdim de bunun yeri nedense ayrıydı. hatta diyebilirim ki sanırım ben metin akpınar’ı bu karakterle tanıyıp sevmişim.

    oyunda geçen ermenice sözcüklerden birinin* daha anlamını öğrenmenin sevincinden midir nedir bilinmez, o sözcüğün geçtiği bölüm sabahtan beri kafamda dönüp duruyor. bilirsiniz bir şarkı dilinize dolandığında, kurtulmanın en iyi yolu onu sonuna kadar söyleyip sisteminizden atmaktır. işte biraz da bu maksatla, oyunun ilgili bölümünü buraya yazmak istiyorum izninizle.

    orta yaşın üstünde bir adam - hakkı rıza (bkz: ali yalaz) - onnik’in randevuevinde bayılır. yardıma, komşuları olan ayyaş doktoru (bkz: cihat tamer) çağırırlar. onnik bir taraftan da hakkı rıza’nın evini arayıp haber vermeye çalışmaktadır.

    onnik’in konuşmasında geçen sözcükleri, söylendiği şekliyle yazacağım. l’leri kalın e’leri dar okumanızı öneririm. diyaloğu ezberden aktarmaya çalışacağım için yanlışım olursa kusura bakmayın lütfen.

    onnik -> aloo… hakkı rıza beyin evidir? siz refikası oloorsunuz? efenim raxatsız edoorum, beyfendi geberoor…
    doktor -> ha gözün kör olmasın be!
    onnik -> e o kadar da kibar söyledik be!
    doktor -> e öyle mi söylicektin
    onnik -> ne diycektim?
    doktor -> gelemiyor filan de
    onnik -> efendim beyefendi gelemoor… yok, bize geldiyse, dönüşü yoktur… sade geliş almışlar. (doktor’a) otobos gibi soroor karı, ne deyim karıya ben şindi?
    doktor -> neler saçmalıyosun, böyle şeyler alıştıra alıştıra söylenir!
    onnik -> efendim fazla raxatsız etmeyeyim, malumualiniz xayat fanidir. hepimiz geldik göçeceğiz. kimse buralara kazık kakamaacak. e sizin beyfendinin de kazığı yoktur, demek o da kakamaacak. yani alıştırın kendinizi diye söyloorum, yolcudur abbas, bağlasan durmaz. (doktor’a) iyi bağladım.
    doktor -> çok iyi bağladın, çok iyi bağladın bok ettin bıraktın! öldürdün herifi… telefonda kadına bişey olmuştur şimdi.
    onnik -> (doktor’a) bişey olmamış alo door aloo…
    doktor -> hah, diyosa sen şimdi benim söylediklerimi tekrar et…
    onnik -> (doktor’a) söyle bakayım.
    doktor -> beyefendi hafif bir rahatsızlık geçirdi…
    onnik -> efendim beyefendi xafif bir raxatsızlık geçirdi…
    doktor -> şimdi (iki elinin avucunu yere bakacak şekilde açıp yatıyor işareti yapar)
    onnik -> şindi…? (doktor’a) ne diyeyim? karı beni görmoor ne diyeyim adam? bu odoodur odoo, vidoo değildir. aksiyon istemoorum laf söyle bana laf!
    doktor -> anladık, “yatıyor” diyceksin!
    onnik -> (doktor’a) e öyle desene!
    doktor -> ne işareti bu?
    onnik -> (doktor’a) ne bileyim ben? pestil… çarşaf… sütliman! (telefona) efendim beyefendi xafif bir raxatsızlık geçirdi. şindik sütliman yatoor.
    doktor -> bağla bağla… (onnik kordonu ahizenin etrafında çevirir) telefonu değil lafı bağla!
    onnik -> (doktor’a) ha gözün kör olmasın!
    doktor -> “başucunda doktor” de…
    onnik -> başucunda doktor…
    doktor -> güzel…
    onnik -> güzel… (doktor’a) ayy vorumun kenarı neren güzel!
hesabın var mı? giriş yap