• öğretmenevi ile aşti arasında yer alan, konya istikametinde giderken sağ kol üzerindeki bölgedir. içerilere doğru olan sınırı ise tobb ekonomi ve teknoloji üniversitesi'nde biter. o noktada söğütözü ile birleşir.

    küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk bir mahalledir.
  • bütün sokakları m harfiyle başlayan güzide bir ankara semti.

    ve işte o sokaklar... :

    mertebe sk.
    merhale sk.
    mucize sk.
    mertler sk.
    meriç sk.
    mavna sk.
    misket sk.
    mutlu sk.
    mecnun sk.

    edit: n'ler de eklenmiş.
  • (bkz: beleştepe)
  • adını frigler döneminden kalan beş tane tümülüsden alan ankara semti. tümülüsler şimdiki beştepe semtinden daha geniş bir alanı kapsamaktadır.
    1- alparslan türkeş caddesi'ne cepheli olan beştepe tümülüsü
    2- anıtkabir'in olduğu rasattepe
    3- gençlerbirliği ilhan cavcav tesisi'nin olduğu yer
    4,5- konya yoluna cepheli ankaray emek durağı karşısındaki iki tepe
  • kadrolu bir deliye ev sahipliği yapmaktadır. beştepe'ye gelenler kendisini aoç yolu üzerinde ekseriyetle görebilirler. şahsen 4 senedir burdayım, hep görüyorum bu amcayı; saç-sakal karışmış*, sürekli ağzında sigarası* ile. pek sinirli, pek sitemkar... sabit bi noktaya bakarak* küfürler eder kendi kendine. politik takıldığı da söylenebilir sitemlerinde. kim bilir geçmişinde neler yaşadı da bu hale getirdi hayat onu...
  • gençliğimin geçtiği bu güzide semtin yakın tarihini hatıralarımda demleyerek anlatmak istedim. çünkü bunlar mahallede iz bırakmış kimselere dair ve anlatılmaya değer.

    merhum evsahibemizin anlattığına göre beştepe, eskiden (aşağıda anlatacağım) beş adet tepenin yer aldığı, kuzuların otladığı, atatürk orman çiftliğine nazır bir bozkırmış.

    kendisi dikiş yaparak kazandığı parayla bugünkü mertebe sokağın üzerinde bir evlek yer satın almış. dul kadıncağız küçük çocuklarını oynamaları için bu arsaya getirirmiş. buraya kayısı fidanları dikmiş. zamanla üzerine bir temel atmış, para biriktirdikçe inşaatı ilerletmiş. sanırım mahalledeki çoğu eski evin hikayesi aşağı yukarı böyledir.

    semt adını buradaki beş frig tümülüsünden alır. bu tümülüslerden ikisi halen görülebilir: bunlardan biri neşe, mertler ve nalan sokak arasında kalan bölgede; diğeri ise alparslan türkeş caddesi, misket ve merhale sokak arasında kalan bölgededir. diğer tepelerin yeri hakkında rivayet muhtelif. örneğin, mertebe, merhale ve neşe sokağın buluştuğu kavşağın da eski tepelerden biri olduğu söylenir.

    beştepe semti eskiden iki “mahalle”den oluşurdu: bahçe içinde tek katlı evlerin yer aldığı beştepe ve daha "modern" apartmanların yer aldığı şenyuva. şenyuva'daki sokakların çoğunun adı "m" ile başlardı (halen de öyledir), beştepe’de ise sokakların numarası vardı.

    günümüzde "beştepe mahallesi”ndeki evler tamamen yıkıldı ve yerine yüksek katlı siteler yapıldı. oysa burası ortaokul çocuklarının pastel resimleri gibi güzeldi: bahçelerinde pembe-beyaz çiçek açmış kayısı ağaçları, bacası tüten tek katlı evler, sokaklarında dolaşan kediler ve top oynayan çocuklar vardı.

    semtin çocukları genellikle mahalledeki sofuoğlu ilkokulu, sonra emek'teki bahçelievler ortaokulu ve ardından cumhuriyet veya deneme lisesi'nde okurdu.

    80'li ve 90'lı yıllarda mahallenin efsanevi bir muhtarı vardı: hasan sarı. hasan amca herkesin sevdiği, mahallesiyle ilgilenen, beyit düzmeyi seven tonton bir ihtiyardı.

    şu hikayeyi kendisinden dinledim: zamanında, yeni göreve başlayan kaymakamın huzuruna çıkmış ve "ben senin görev bölgende yaşça en kıdemli mülki amirim. ama göreve başladığından beri bir kez olsun hatrımı sormadın!" diye çıkışmış. kaymakamı taşlayan beyitler düzerek yayımlatması üzerine de davalık olmuş.

    bugün çamlığın kenarındaki muhtarlık binasını da hasan amca yaptırdı. kulağıma şöyle fısıldamıştı: "özellikle bu boş arsayı seçtim ki, birileri burayı kapatıp bina dikmesin."

    beştepeliler, çamlıklarına düşkündü. burası jandarma il alay komutanlığı’nın (şimdi jandarma genel komutanlığı) alanı olduğu için korunuyordu, dışarıdan pek gelen olmazdı. mahalleli de burada piknik yapar, gezintiye çıkardı. çok sevdiğim kedimin ve elime doğup büyüyen yavrusunun mezarı buradadır.

    sonra jandarma ormanı telle çevirip tamamen kapattı. belki de böyle daha iyi oldu.

    mahallede herkes birbirini tanırdı. bu yönüyle biraz perihan abla veya mahallenin muhtarları dizisindeki gibi bir hava vardı. öyle ki, seyyar satıcıları, eskici ve kalaycı bile mahalleye aşinaydı.

    çocuk parkları gençlerin buluşma yeriydi. delikanlıların, bugünkü muhtarlığın olduğu bölgede akşamları toplanarak hoşbeş etmek gibi bir huyu vardı.

    hır gür, bağırıp çağırma, kavgaya müsamaha edilmezdi. serseriler barınamazdı. yalnız bir seferinde şöyle bir olay yaşandı: mahallede bir kız yurdu vardı. bir gün yurdun önünde dolaşan ve binayı kesen bir yabancı dikkat çekti. mahalleli: "birini mi arıyorsunuz? buyrun, yardımcı olalım" deyince adam bunları kaba bir şekilde tersledi. hatta saldırganlaşması üzerine temiz bir sopa yedi.

    buna mendil, su falan verdiler. mesele o zaman anlaşıldı: meğer yurtta kalan kızlardan birinin ağabeyiymiş. kardeşinin kaldığı yeri merak edip gelmiş. dayağı yedikten sonra: "valla sağ olun. kardeşimin emin ellerde olduğunu anladım" diye teşekkür etmesi trajik olmuştu doğrusu.

    torun bakkaliyesi (yusuf amca), harput tuhafiye (erman abi), benzin pompası tamir atölyesi (ali abi), erdağı gıda (çetin abi), nilay elektrik, marmara taksi gibi tanınan esnaf vardı. bu esnaf mahalleye göz kulak da olurdu.

    “mahallenin namusu bunlardan sorulur” demek istemiyorum, çünkü öyle kabadayılık olmazdı. sadece mahallenin huzurunu bozabilecek şüphelilere fırsat verilmezdi (aşti’nin faaliyete geçmesi semtin huzuruna gölge düşürdü. hırsızlık vakalarında artış yaşandı. eskiden güvenlikli çelik kapı yaygın değildi örneğin).

    mahalledeki en çatlak ses, laz fırıncı ve mertebe sokak üzerindeki dükkanında tüpçülük yapan yaşlı amcaydı ama onları da hemen yatıştırırlardı.

    hasan amca yeni muhtarlık yapılana kadar işlerini bu tüpçü yazıhanesinde yürüttü. aksi ihtiyar onun sözünü dinlerdi. laz fırıncı ise yalnızca bir defa baltayı taşa vurdu. o da polise atarlanmaktı. ama mahalleli devreye girerek tatlıya bağladı.

    bakkal yusuf amcanın arada gençleri sınamak gibi bir huyu vardı. kasten fazladan verdiği para üstünü iade edip etmeyeceğimizi imtihan ederdi. “yanlış verdin” diyerek fazladan verdiği parayı uzattığımızda ise duygulanır, “aferin!” derdi. bir gün dalgınlıkla para üstünü saymadan cebimize atmaktan korkar olmuştuk.

    o da baltayı yufkacıyla taşa vurdu. aynı imtihanı mahalleye yeni dükkan açan yufkacıya da uygulamış. adamın parayı cebine sokup gitmesini müteakiben, yusuf amca bir kaç hafta para üstü bekledi.

    erman abinin diksiyonu düzgün, mikrofonik bir sesi vardı. sunuculuk yaparak ek gelir elde ederdi.

    şöyle bir anısını da araya sıkıştırayım: erman abi bir gün: "justus orgunu al, ali'nin atölyeye gel!" dedi. atölyede, telefonda rastgele bir numara çevirerek, sunucu ses tonuyla "efendim, ptt'den arıyoruz. siz değerli müşterilerimize bir şarkı armağan etmek istiyoruz!" diye anons etti, ben de peşinden çalmaya başladım.

    böyle bir iki kişiyi işlettik. absürd şekilde epey de beğeni topladık.

    fakat son aradığımız adam müziği dinledikten sonra: "gardaaş, bah oraya gelirin, o aleti bi tarafığa soharın!" dedi, kapattık. erman abi daha sonra adamın "kanlı bilal" lakaplı bir p.venk olduğunu söyledi.

    eskiden her mahallenin bir “delisi” vardı. bizimki kendini araba sanırdı. asmadan yaptığı direksiyonla sokakları turlar, yayalara yol sorardı.

    bir gün bana da yol sordu. “fazla gelmişsin, buradan geri dön, neşe sokaktan sola sap” dedim. teşekkür etti, geri vitese takıp bir süre geri geri giderek yönünü değiştirdi, vitesi bire takıp tarif ettiğim yöne devam etti.

    bir de sokakta pijamayla dolaşıp kendi kendine konuşan bir amca vardı. “eskiden saygın bir avukatmış, sonra böyle olmuş” diye anlatırlardı. saygı duyardık kendisine.

    mahalleye kızılırmak ailesinin taşınması bir dönüm noktasıydı. erzurumlu varlıklı bir aileydi. hayvancılık ve et işleme işi ile iştigal ediyorlardı. üç katlı bir apartman inşa edip sülalece taşındılar. ailenin en büyüğü ve reisi ömer amcaydı. torunları dahi ona “ömer baba” diye hitap ederdi. kendisi ve eşi çok muhterem insanlardı. kızılay’da marketleri vardı. ömer baba koyu beşiktaşlıydı. beşiktaş şampiyon olduğunda kızılay’da bedava döner dağıtırdı.

    bugünkü karakolun olduğu yerde, yüksek gerilim hattı direğinin dibindeki tek katlı evinde musa amca yaşardı. musa amca uzun yıllar dış temsilciliklerimizde kavas olarak görev yapmış, türkçe’yi zeki müren gibi incelikle konuşan zarif bir beyefendiydi. mahalleli kendisini çok severdi. konya yolu'ndan emek tarafına geçerken trafik kazasında vefat ettiğini üzülerek öğrendim.

    zaten bu konya yolu mahallenin en büyük sıkıntılarından biriydi. çünkü çocuklar okula gitmek için bu yolu günde iki kez geçmek zorundaydı. ayrıca, emek'teki salı pazarına gitmek için de bu yolu aşmak gerekiyordu.

    ankaray emek durağı bulunan yerde (nalan sokak'ın konya yoluyla buluştuğu yer) eskiden trafik lambalı bir kavşak vardı. fakat hızlı trafik nedeniyle burada çok kaza meydana geliyordu. hasan amca muhtarlığı süresince buraya üst geçiş yaptırmak için çok uğraştı.

    enerji ve tabii kaynaklar bakanlığı da eskiden buradaydı. şimdi aynı binada maden ve petrol işleri genel müdürlüğü var. bakanlığın bugünkü bahçesinin olduğu yerde ise (marmara taksi durağı'nın alt kısmında) oduncu vardı. mahallede iki mandıra vardı: güven ve üç yıldız. güven sanırım hala duruyor ama diğeri kapandı.

    buradan her süt aldığımda, yazıhane masasının arkasındaki çentikli fotoğraf dikkatimi çekerdi: arnavut kaldırımda, omzundaki askıyla yoğurt satan genç bir adamın resmi. mandıra sahibinin işe seyyar yoğurtçu olarak başladığının siyah beyaz hatırası.

    seksenli yılların sonuna doğru beştepe’de bir "orloncu furyası" başgösterdi. bu işte iyi para olduğunu fark eden neredeyse tüm esnaf orlonculuğa başladı. öyle ki, bir dönem nalan sokak neredeyse baştan sona yüncü olmuştu.

    mahallenin en kısa sokağı neşe sokaktı. devamında, konya yoluna inen dik yokuş topraktı. bahçelievler ortaokulu öğrencileri için kestirme olan bu yokuş yağmur yağdığında çamur olurdu. çocuklar “keşke burası asfalt olsa” diye iç geçirir ama bu kadar dik bir yolda asfalt makinası ve silindirin yol döşeyebileceğine de ihtimal vermezlerdi. ama o çocuklar büyüdükten sonra neşe sokak konya yoluna kadar uzandı, kenarına ise yayalar için merdiven yapıldı.

    buradaki tümülüs çocukların oyun yerlerinden biriydi. nalan sokak tarafındaki düzlük top oynamak için elverişliydi. tepesinden ise yenimahalle, hüseyingazi, mamak, elmadağ, dikmen, yalıncak, beytepe, velhasıl tüm ankara görünürdü. bu garip yazar da çoğu günler bu manzaraya bakıp hayal kurmak için bu efsunlu tepeye çıkardı.

    aşti inşa edildikten sonra tepenin eteklerinde serseriler türediği için tümülüsün etrafını telle çevirdiler.

    konya yolundan her geçişimde, gençliğimin üzerinde güneş saati gibi yükselen bu tepeyi selamlarım.

    bu ovada filizlenip serpilen her çınara ve kurulan şehrin tüm öykülerine, sokaklarında yeşeren ve kırılan tüm hayallere sessiz bir bilgelikle tanıklık ettiğini düşünür, iç geçiririm.
  • jandarma genel komutanlığı ek binası da bu semtte bulunmaktadır.
  • çankaya'nın göbeğinde olmasına rağmen ilginç bir şekilde yenimahalle belediyesi'ne bağlıdır.
  • (bkz: #48363311)
  • ankaranin bir semti.
hesabın var mı? giriş yap