• ibrahim tatlıses'in body'ci bir hatunu "bende isterem" yazılı kartonla tavladığı ve fakat niyeyse aydemir akbaş'ın bu olaya ibo'dan daha çok sevinir gibi göründüğü bir klibe sahiptir.
  • aklimda arkaplanda duran bir malin elinde tuttugu "bende isterem" (aynen boyle yazilmisti) pankartiyla kalmis bir sarki. ibrahim tatlises'in yaratici dunyasindan bize el sallayan (bkz: hareket cekmek) baska bir eser. bu vesileyle ibrahim erkal'a da bir kere daha hayat boyu basarisizliklar diliyorum.
  • "bende isterem elma yanaklardan
    bende isterem hurma ancuklardan
    öksüzmüyem , çüksüzmüyem"

    diye çarpitilmişti bir lemanyak macerasi içinde. orjinali kadar kötüydü evet.

    ilkokulda biraktiğimiz "ali , ahmet , mehmet" üçlüsünden ahmet ve mehmet in sonunda mala vurmaya başladiklarini ama zavalli alinin hala milli eğitim neferi olarak çaliştiğini ve ibrahim tatlises kiliğina girerek isyan ettiğini anlatir bu şarki ayrica..
  • oksuz ve/veya yetim olsam istemeye hakkim olmazdi
    ama degilim
    dolayisiyla istiyorum
    demek isteyen sarki

    ne guzel (!)
  • melodisi eski ve underground bir fenerbahçe tezahüratında kullanılan şarkı.

    klasik "fenerbahçe sen çok yaşa" diye başlayan tezahürat (nakarat değil) enstrümanlı melodiyle okunur, sonraki kısım da "oo oo o" diye bağlanırdı.

    şarkı olarak da ibrahim erkal yorumu kemençe ve sazla türkü formatındayken ibrahim tatlıses düzenlemesi daha askerî bando ve türkü karışımı. trampet-borazan ve yaylı-zurna sırayla çıkıyordu.
  • klibi de çok güzeldir bunun.mesela ibrahim tatlısesle, kızı kapan adamın tipleri açısından tek farkı birinin bıyığı kesmiş olmasıdır.
  • nurdan gürbilek'in kötü çocuk türk adlı kitabındaki denemelerden birinin adı.

    arabesk müzikte orhan gencebay'ın talepkâr olmayan şikâyet içerikli pasif tepkisel şarkılarından ibrahim tatlıses'in elindeki imkânlarla yetinmeyip taleplerini feryat figan dile getiren aktif tepkisel şarkılara geçişi, sosyoekonomik hayattan bir pencereyle etkileyici bir biçimde aktarmış.

    bahse konu denemeden ilgili kısım:

    ***

    1970'ler mahrem olanın kamusal âlemde apaçık görünmediği, aşk acısının aleni bir şikâyetle, böyle bağırarak dile getirilmesinin yakışıksız kaçtığı yıllardı. oysa mahremolanla kamusal olanı iç içe geçirmiş, aşkı zulmün metaforu haline getirmişti gencebay. aşkı bir zulüm olarak tarif ediyor, ama toplumsal zulmü de bir âşık söylemiyle anlatıyordu. dahası, insanları bu acılı yazgıyı aşmaya değil, bundan düpedüz zevk almaya,garipliğin ötesine geçmeye değil, garipliğin içine yerleşmeye, bu karşılıksız aşkta oyalanmaya çağırıyordu. bu yüzden de bütün bu şarkıların, mağdurların karanlık yazgısının kültürel bir aydınlanmayla aşılabileceğine, siyasal bir terbiyeyle dönüştürülebileceğine, kurumsal bir dayanışmayla değiştirilebileceğine inanan insanlara müstehcen gelmesi kaçınılmazdı. öyle de oldu: o yıllarda orhan gencebay dizginlenmemiş bir arzunun, terbiye edilmemiş bir çığlığın, ipini koparmış bir taşranın sesi olarak algılandı. dinleyenlerine hint çayırlarını ya da mısır çöllerini hatırlatan bu kederli şarkılar, bütün kurgusallığına rağmen doğulu olan bir mağduriyet duygusunda, bu dünyadan nasibini alamamışlara seslenen bir garibanlık söyleminde, yana yakıla çatılmış bir bahtsız delikanlı imgesinde ısrarın ifadesiydiler birçoğumuz için.

    aradan geçen yirmi küsur yılda türkiye'de birçok şeyle birlikte gencebay'ı o yıllarda o kadar önemli kılan kültürel ortam da değişti. bugünün daha arzulu ikliminden geriye baktığımda gencebay'ın şarkılarında bu kez bir refleksten çok, bir fren olduğunu fark ediyor olmam tesadüf değil. ısrarla arzudan söz ediyordu söz etmesine, ama aynı zamanda bu arzunun bastırılması gerektiğini vazediyordu gencebay. dinleyicilerine arzu oyununda baştan yenik olduklarını, o halde arzuyla doyumu arasındaki gerilimden pekâlâ haz da alınabileceğini, doyumsuzluğun kendisinden bir ruhsal enerji çıkartılabileceğini söylüyordu. aşkı zulmün metaforuna dönüştürdüğünden söz etmiştim.şöyle de söylenebilir: zulme karşı yükseltilecek şikâyetle bunun hedefini hiçbir zaman bulamıyor olmasının getirdiği gerilimden, bu gariplik halinin kendisinden zevk alınabileceğini söyledi dinleyicilerine gencebay. "benim de her şeyde bir hakkım vardır," diyordu demesine, ama "hakkımı hemen ver!" yerine, ısrarlı bir talepten ziyade,"istemem namertten bir yudum çare" diyordu örneğin. "dertleri zevk edinmek”ten,"acının tiryakisi" olmaktan, "aşka hasret kalmak"tan söz ediyordu.

    orhan gencebay 70'lerde popüler olan şarkılarıyla şehrin yeni sakinlerini, sürekli ihtiras pompalayan büyük şehir karşısında, şehrin kadınla özdeşleştirildiği bu arzu oyununda, geri çekilmeye çağırmıştı. istek kipinde değil, sitem kipinde konuşmaya; doyumsuzluğun, kalp kırıklığının, hatalılığın içine yerleşmeye; âşık olunan kişidense aşkın kendisini, arzu duyularındansa arzunun kendisini arzulamaya davet etmişti. şehre neden söz geçiremediklerini, neden garipliğe mahkûm olduklarını, yeni ve yabancı bir dünyada neden hep bir hata olarak kalacaklarını ("hatasız kul olmaz"), dünya nimetleriyle aralarında neden kapatılamaz bir mesafe olduğunu anlamlandırmaları için onlara dinsel söylemin; adanmışlığın, tahammülün, tevekkülün sözcüklerini önermişti. fren diyorum, çünkü her şeyden önce feragat ("vazgeç gönlüm") ve sabra ("sabret gönlüm sabret") dayalı bir gariplik teklifiydi bu. gerçi teklifte "gelin birlik olalım", "sen de bizdensin" ya da "sevenin halinden sevenler anlar" gibi bir mağdurlar cemaati kurma, insanları bu cemaate üye kaydetme isteği yok değil. ama bu aidiyetin gücünü yoklukla barışmaktan, açıkçası bağrına taş basmaktan aldığını da baştan açık açık söylemişti gencebay.

    ...

    şurası doğru: türkiye'de 80'lerin ikinci yansında başlayan, etkisini kısmen de olsa bugün hâlâ sürdüren bu değişim, bu toplumun modem olabilmek için o güne kadar dışarıda bıraktığı, modem kültürel kodların dışına ittiği birçok içeriğin (bastırılmış taşranın,ama aynı zamanda bastırılmış cinselliğin de) büyük şehrin imkânlarıyla buluşmasını,kendini piyasanın sunduğu sınırlar içinde daha özgürce ifade etmesini içeriyordu. bu dönemin yıldızı, arzuyla doyumu arasındaki imkânsızlığı vurgulayan, insanlara sabır ve tevekkül vazeden orhan gencebay olamazdı. yeni dönemin yeni arzusunu ancak daha taşralı, daha tensel, daha iştahlı bir ses dile getirebilirdi. öyle de oldu: orhan gencebay'ın yerini, yabancı topraklarda kendine güvenmeyi öğrenmiş, o güne kadar "bozuk" olarak horgörülmüş şivesinden olduğu kadar kendi sevme kapasitesinden de büyülenmiş ("allah allah bu nasıl sevmek”), zaman kaybetmeden hedefe ilerleyen ("ben sana dolanayım"),uzaktaki ulaşılmaz soyut sevgiliye değil de adı sanı belli bir sevgiliye seslenen ("oy oy emine") şarkılarıyla ibrahim tatlıses aldı. uzun yıllar ağabeyinin arzusu, onum, ağırlığı altında ezilen, onun adaletine sığınmak zorunda kalan, başkasının onura uğrana dünya nimetlerinden mahram kalan küçük kardeş sonunda basmıştı çığlığı: "ben de isterem."

    kuşkusuz "ben de ısterem" yalnızca ibrahim tatlıses'in mahrumiyetten imkâna açılan hayat hikâyesini değil, aynı zamanda tüm toplumun, kendine artık yalnızca bir külfet olarak gelen bir feragatin yükünden kurtulma isteğini de dile getirdiği için bu kadar popüler olabildi. ibrahim tatlıses başkalarının kendisinden daha imkânlı olduğunu gören herkesin pekâlâ içinden geçireceği bu cümleyi pişkin ama aynı zamanda muzip bir ses tonuyla uluorta dile getirebildiği için, orhan "ağabey"inden boşalan yere onun "kıro"kardeşi olarak oturmayı seve seve kabul ettiği için bu kadar önemli olabildi. nitekim türkiye'nin, ağabeyinin vicdanında figüran olmaktan sıkılmış bütün çocukları ibrahim tatlıses'i çok sevdi. onun şarkıları sayesinde göğüslerini gere gere konuşmayı, yakın zamana kadar sırt çevirmek zorunda kaldıkları dünya nimetlerinden paylarını istemeyi, inleyip sızlanarak da olsa sonunda hep frene basan tok sesli ağabeyin yardımı olmadan, yabancının aracılığı olmaksızın kendi seslerini duyurmayı öğrendiler."

    ***
  • ibrahim erkalin yazdigi ibrahim tatlisesin soyledigi abuk bir sarki...

    ahmedin, mehmedin sevgilisi var
    benim kollarım neden bomboş kaldılar
    onlara sevdanın çiçekli dalları
    bana da sevdanın dikenli yolları
    ey ben anlamam anlamam
    ahmet, mehmet dinlemem

    ben de isterem elma gibi yanaklardan
    ben de isterem kiraz dudaklardan
    yetim miyem öksüz miyem
  • ibrahim tatlıses'in telaffuzu sebebiyle nakaratında "excuse me yeahm" dediği şarkı.
  • sabahtan beri dilime dolandı ipne şarkı. ben de isterem diye dolanıyorum ortalıkta.

    klibiyle ilgili bir şeyler diyelim.

    - ibo'nun tuttuğu kağıtta -de ekini bitişik yazmışlar.

    - bildiğin adamın sevgilisini çaldı.

    - puro yanında rakı iyiymiş.

    o değil de tgif.
hesabın var mı? giriş yap