• 1956 kütahya doğumlu, boğaziçi ünv. ingiliz dili ve edebiyatı mezunu, edebiyat eleştirmeni, editör, yazar.
    defter dergisi'nde yayımlanan yazılarıyla tanındı.
    vitrinde yaşamak (1992), son bakışta aşk (walter benjamin'den derlediği yazılar) (1993) ilk kitapları.
    ahmet hamdi tanpınar, oğuz atay, yusuf atılgan ve bilge karasu incelemelerinin yer aldığı "yer değiştiren gölge" 1995'te yayımlandı.
    son kitabı "kötü çocuk türk" 90lı yılları anlatan belgesel - günlük benzeri bir çalışma.
  • uzun zamandır hakkında yazmak istediğim ama yeterince iyi bir üslubu bulamadığım için sürekli yazmayı ertelediğim ama artık istediğim kadar iyi olmayacağını bilsem de yazmaya karar verdiğim kişi. büyüyünce ne olmak istiyorsun diye eskiden sorarlardı şimdi büyüdüğümü zannederek pek sormuyorlar. sorsalar nurdan gürbilek olmak istiyorum derim. edebiyatı ve kültürü onun gibi hem tikelliği, kendine özgülüğü içinde hem de toplumsalın içinde görebilen ve bunu yapabilmek için en uygun tür olan denemede karar kılan birisi. içi boş evrenselcilik ile kısıtlayıcı yerliciliğin ikisine de prim vermeden ikisinin de aslında aynı sürecin ürünleri olduğunu göstererek geliştirmiş olduğu bir düşünce üslubu var. bize özgü olanın aslında bize özgü olmadığını, her yerde geçerli olanın da aslında her yerde farklı biçimler aldığının farkında. vitrinde yaşamak durumunda olanların yer değiştiren gölgesini takip etmeyi kendisine ev ödevi bilmiş kötü çocuk türk. biliyorum yeterince anlatamadım ama bilge karasu'dan alıntılayarak edebi metinler için söylediğini onun için söyleyerek bitireyim:"bir sözcüğe ne kadar yakından bakarsanız, o kadar uzaktan dönüp bakacaktır size." nurdan gürbilek için de geçerli bu. onu okumam onun yazdıklarını aydınlatma çabası olduğu kadar, onun üzerinde gezinen gölgeyi, onunla aramızda ister istemez var olacak uzaklığı anlamlandırma çabası.
  • aynı havayı soluduğumuzu düşünmek bile onun varlığından dolayı bana onur veriyor
  • oğuz atay'a dair yazdıklarından bir alıntı:
    ...
    "atay'in kisilerinin bugün bize en yakin gelen özelliklerinden biri, hayat karsisinda beceriksiz, "hayatin acemisi" olmalari. tutunamayanlar'da selim isik, tehlikeli oyunlar'da hikmet benol, düsünmekten yasamaya firsat bulamamis, "hayat bilgisi"nden yoksun, bu yüzden de zihinlerindeki dogrularla birlikte evde kalmis, çocuk kalmis kisilerdir. hersey çok önceden belirlenmis gibidir: "kitap kurdu, bos hayaller kumkumasi, hayatin ciliz gölgesi" selim çocukken ne futbol takimina girebilmis, ne sinif mümessili olabilmis, ne korkularini yenip çocukluk askinin pesinden dut agacina çikabilmis, ne de büyüdükten sonra,kötü yasarim korkusuyla hayata dahil olabilmistir. hikmet'in içindeki çocuk da, "yasamadigi için büyümemis"tir. o da selim gibi düsünmenin kurbani gibidir: erkeklerin pijama ve terlikle dolastigi, duvarlarina takvim asilan evleri gülünç buldugu için kendine bir hayat kuramamis, sahte olurum ya da kötü yasarim korkusuyla hiç yasamamis, bir kere böyle düsündügü için baska türlü düsünememis, sirf öyle söyledigi için bütün hayatini "kelimeler ugruna" harcamistir. içlerinden bir tek "eyyamgüder" turgut özben beceriklidir: duraklara en kisa yollardan çikabilir, dolmusa herkesten önce binebilir; erken yasta, ögretmenin gözüne girebilmeninin bagirarak siir okumaktan geçtigini kesfeder; ama o da bu beceresini, "hayat pasosu"nu selim'i anlamaya çalistikça kaybedecek, bir "deliler treni"nde bir istasyondan digerine dolasmayi seçecektir. o halde bir kader birliginden söz edilebilir: bilinç insan hayatin disina itecek; beceriksiz, tutuk, acemi ve islevsiz kilacaktir. atay bu yasantiyi acikli bir dille, tutunamamaktan yakinarak ya da tutunamayanlari hor görenlere, onlari gülünç duruma düsürenlere öfke duyarak -bir tür unutkanlikla, aci çekenin disinda herseyi unutarak- anlatabilirdi. ama bunu yapmiyor; bir sey geri çekiyor atay'i; oradaki tutuklugu, beceriksizligi abartmayi, daha komik, daha kirilgan, daha korumasiz kilmayi seçiyor. tehlikeli oyunlar'da hikmet, hayattan kaçip sigindigi gecekonduda, kendisi gibi yasamasini bilmeyenler için büyük bir boslugu, "hayat kadar büyük bir boslugu" dolduracak yüzlerce ciltlik bir "hayat bilgisi" ansiklopedisi çikarmayi tasarliyor. bir insanin günlük hayatta yolunu bulmasi için bilmesi gereken her sey; soyunurken nasil bir sira takip edecegi, pijamalarini nasil katlayacagi, "bakkal riza'ya gitmek meselesi" dahil günlük hayatta karsilasabilecegi bütün durumlar ayrintilariyla, mümkün olan bütün çözüm yollari aydinlatildiginda kimse kararsiz kalmayacak, kimse kendini yalniz hissetmeyecek, kimse delirmeyecektir. kitaplardan edinilmis bilgiden, kitabilikten, bilincin karsiliksizligindan, zihinde kurulana tekabül eden bir gündelik hayat olmamasindan kaynaklanan yalnizlik, bu kez bu soruna da karsilik verecek dev bir kitapla asilmaya çalisiliyor. bir türlü hakim olunamayan günlük hayata dahil olmanin, sürekli bir korku kaynagi olan esyayi denetlemenin tek yolu, hayati hep bir hayat bilgisi kitabina danisarak, bir talim olarak yasamaktan geçecek: kapinin kilidi iki kere çevrilmeli, anahtarlar vazonun içine konmali, dis firçasi yikandiktan sonra lavabonun kenarlarina vurularak sulari silkilmeli, sevisirken iyi oluyor, iyi oluyor diye tekrarlamali, tabiati sevme talimleri yapilmali... hikmet'in yaptigi gibi: "bütün kötülükler dalginliktan çikiyor. insan nerede oldugunu, ne yapmakta oldugunu her an bilmeli. mesela sen simdi kahvedesin dedim kendime, çayini içtin dedim, parasini ödeyeceksin dedim. disarida yagmur yagiyor, sen yagmurun dinmesini bekliyorsun. mevsimlerden sonbahardir ve içindeki bu yavas hüzün sonbahar yüzündendir. ilkbahar olsaydi böyle hissetmezdin. mevsimlerin degistigini gözden kaçirmamalisin. kahvede oturup sevgi'ye gidecegini durmadan düsünüp, sonra da çayini parasini verip vermedigini bilmez bir duruma düsmemelisin. hizla kapidan çikip, yürümege karar vermis oldugun halde yalinayak otobüse binmemelisin. hiçbir zaman, birdenbire kendini bilmedigin bir yerde bulmamalisin. bütün kötülükler hazirlikli olmamaktan doguyor."
  • yer değiştiren gölge isimli kitabı ve kitabın arkasındaki resmiyle kalbimizi fethetmiştir.
  • kalpleri fethetmeye victoria r. holbrook'a armağan kitabındaki "bitmeyen çıraklık: benjamin ile tanpınar'da kayıp ve kurtarma" adlı deneme/makalesiyle devam edecek yazar:

    "...birbirini hiç tanımamış bu iki yazarın yazdıkları arasındaki benzerlikler, insanı bir karşılaşma sahnesi üzerinde düşünmeye kışkırtıyor. tanpınar'la benjamin paris'te karşılaşsaydı eğer, birbirlerinden etkilenirler miydi acaba? benjamin tanpınar'a "berlin günlüğü"nden, "19. yüzyılın başkenti paris"ten; tanpınar benjamin'e "kerkük hatıraları"ndan, ruhsal saltanat merkezi "istanbul"dan, osmanlı'nın köken şehri "bursa'nın daveti"nden söz eder miydi? benjamin'in baudelaire'le paris arasında kurduğu ilişkinin bir benzerini, kendisinin yahya kemal'le istanbul arasında kurduğunu yahya kemal'in istanbul'u tıpkı baudelaire gibi "şahsi bir macera" gibi yaşadığını anlatır mıydı tanpınar? benjamin'le tanpınar paris'te karşılaşsaydı eğer, ikisinin de önemsediği bir geçmiş zaman imgesinden, nesli tükenmiş şeylere duydukları ilgiden, ölülerin de bugün üzerinde söz hakkı olduğundan, geçmişin gücünü bugüne aktarabilmesi gerektiğinden konuştuktan sonra, tartışma daha sert konulara, devrim ve isyan fikrine doğru genişler miydi acaba?..."
  • ev ödevi adlı kitabında tezer özlünün çocukluğun soğuk geceleri adlı kitabını yeniden yaratmıştır....
  • eğer bu topraklarda varoluşçuluğun izi sürülecekse, nurdan gürbilek kesinlikle yılmaz bir yol göstericidir. kitaplarının yanı sıra ayrıca defter dergisinde, onun öncülü akıntıya karşı tartışma dizilerinde ve de virgül dergisinde yazılarıyla yer almıştır.
hesabın var mı? giriş yap