• misak-ı milli'den verilen ilk tavizdir. batum, doğu sınırını güvence altına almak için, sscb'nin isteğine uyarak moskova antlaşması -ve sonrasında kars antlaşması ile- gürcistan'a bırakılmıştır. batum, birinci tbmm'de akif sümer, ahmet fevzi erdem, ali rıza acara, imamzade edip dinç ve hahutzade ahmet nuri efendi tarafından temsil edilmekteydi ve moskova antlaşması mecliste onaylanırken, sadece batum milletvekilleri hayır oyu kullanmışlardı. hep merak etmişimdir, memleketleri elden gidince o milletvekilleri ne yapmıştır, görevlerine devam mı etmişlerdir yoksa artık bu bizim savaşımız değil deyip bırakıp gitmişler midir...
  • (bkz: laz vegas)
  • arbitraj cenneti memleket. merkezde 0.82-0.85 kurdan 1000 liraya 820-850 civarı lari alıp, o larileri sarp sınır kapısındaki dövizcilerde 0.70 kurdan türk lirasına çevirince 1100 lira civarı paranız oluyor. taksiyle 10 dakika bu mesafe, günde 10 kere gidip gelin taksi masrafı falan hariç 1000 lira kar edersiniz.

    bir başka kısa yoldan zengin olma kuşağında görüşmek üzere, esen kalın.

    14.10.2021 editi: şu an 1000 tl 340 lari yapıyor.

    14.06.2022 editi: şu an 1000 tl 171 lari yapıyor.

    12.12.2023 editi: şu an 1000 tl 91 lari yapıyor.

    02.04.2024 editi: şu an 1000 tl 83 lari yapıyor
  • doğu karadeniz turu yapan her türk vatandaşının bir fırsat yaratıp sarp sınır kapısından rahatlıkla geçerek günübirlik de olsa mutlaka ziyaret etmesi gereken, doğu karadeniz sahilindeki en en en güzel kent.

    sarp sınır kapısından kalkan dolmuşlarla onbeş yirmi dakikada ulaşılabiliyor.

    son derece düzenli, cetvelle çizilmiş bir şehir planına sahip.

    ülkenin ekonomik durumunun pek iyi olmaması nedeniyle binaların büyük çoğunluğu harap halde olsa bile yeterince görkemli duruyor. bankalar caddesi'ndeki osmanlı bankası müzesi ve kadıköy meydandaki eski belediye binasının tüm şehri kapladığını düşünün, kent böyle birşey ama tabi epey eski püskü.

    bir çok binada restorasyon çalışmaları başlamış ama kesinlikle eski binaları yıkıp yerine saçma sapan ucubik apartmanlar dikmemiş adamlar.

    evet birçok yerde sosyal konut kapsamında devasa dikdörtgen prizmalar var ve bu binalarda son derece fakir halkın yaşadığı aşikar(zira o koca binalardaki hiçbir cam bir diğerinin aynısı değil, kimi teneke, kimi tahta panjur, o kadar derme çatma ki) ama yine de geri kalan yerler son derece hoş ve albenili.

    liman haricinde sahil şeridi boyluboyunca plaj ve insanlar sokaklarda şort-terlik-plaj havlusu üçlüsü ile dolaşıyorlar. plajın arka kısmı da boyluboyunca yemyeşil park. insanlar son derece medeni görünüşlü...

    ufak ama şirin bir sanat müzesine de ev sahipliği yapıyor. gerçi çok önemli bir botanik parkına da evsahipliği de yapıyormuş ama görmeye fırsat bulamadım.

    her köşe başında açık çekirdek satılmakta ama yerde bir tane bile çekirdek kabuğuna rastlayamazsınız.

    öyle böyle değil, mutlaka görülmesi gereken bir kent, özellikle de karadenizlilerin mutlaka gidip görmesi gerekiyor, ki kent nasıl olurmuş görsünler...
  • rusya ile amerika arasında şamar oğlanına dönmüş gürcistan'ın acara özerk bölgesine bağlı 1950'lerde kalmış şehri. bir arkadaş havana'ya benzetmiş, aynen öyle. sokaklarında ağır bir sinema havası var. emir kusturica eğer batum doğumlu olsaymış, çevirdiği her film, şu an çektiklerinden çok daha iyi olurdu bence.

    şehir yıllarca sscb çatısı ve baskısı altında kalmaktan yılmış sanırım, bütün insanlar da bir boşvermişlik, bir tembellik havası mevcut. çalışmak kesinlikle hoşlarına gitmiyor, kısa yoldan voli vurma peşindeler. restaurantlarında, barlarında eğer türkseniz fiyatlara çok dikkat edin, taksilerle mutlaka binmeden önce pazarlık yapın, eğer bir otel'de kalacaksanız, çat kapı yerine mutlaka gideceğiniz yerden telefon açıp fiyatlarını sorup pazarlık yapın. aksi halde kapıdan direkt içeri daldığınızda fahiş fiyat çakıyorlar.

    polislerin bile 'efendi hanım lazım, orospi lazım?' sözü efsane değil, direkt cep telefonlarından numarayı veya fotoğrafını gösteriyorlar.ayrıca herhangi bir olay yüzünden polisle münakaşaya girmemeye çalışın, zira biraz fazla hödükler. kendi memleketlerinde olduklarından ve sizin de yabancı olduğunuz için müthiş bir egoya sahip oluyorlar.

    alışveriş merkezi, market yok, eczane çok az var. hastaneleri bitik vaziyette. her yerde döviz bürosu.hatta bazı gürcüler arabalarının bagajlarının üzerinde döviz bürosu işi yapıyorlar.

    hemen hemen her sokak başında bir arabanın kaputunda veya bagaj üstünde kumar oynayan insanlara rastlıyorsunuz. kumarı, içkiyi ve kadını seviyor buranın erkekleri. çalışan kadınların çoğu büyük çoğunluğu rus. o da sanırım bu adamların biraz maço olup hanımlarını çalıştırmak istemediklerinden kaynaklanıyor.

    burada rus işgali bitip, amerika ile ilişkiler gelişince müthiş bir para akımı oluşmuş.rus işgali zamanında ve öncesinde şehre yatırım yapan rusya yanlısı iş adamları, işgal bitince bir gecede bütün herşeylerini geride bırakıp ülkeden kaçmışlar. hepsi tehdit edilmiş, sabaha kadar ülkeyi terketmezseniz öldürüleceksiniz denmiş. bu yüzden havalimanından, botanik parka doğru olan sahil kısmında ki bulvarın yanında bitmemiş devasa binalar mevcut. tümünün sahibi bu iş adamlarıymış ve şu an acara özerk bölge yönetimine kalmış.

    kumar oynamak için gidenleri biraz hayal kırıklığı bekleyebilir, zira kıbrıs'ın onda biri etmeyecek düzeyde tüm casinolar. örnek vermek gerekirse şehrin şu an en büyük casino su sheraton otel'de bulunan casino'dur fakat burası da kıbrıs mercure otel'in casino'sunun yarısı kadar büyüklükte ve makinalar çok az, toplasanız 15 makina belki var belki yoktur. daha çok poker ve rulet masaları mevcut, tabi bunları da toplasan 10 masa etmiyor.

    botanik park'ı mutlaka görmeniz gerekli.tertemiz pırıl pırıl ve çok bakımlı, parkın orta yerinde dev havuzlar, akşamları su gösterileri düzenleniyor.

    şehir bu arada temiz değil, hatta sahil kısmından, limana kadar olan bulvar temiz sadece, bu bulvardan bir arka sokağa geçtiğinizde ortalık leş vaziyette. evler bizim tarlabaşında ki evlerden hallice bakımlı durumda. tarlabaşında ki evlerden tek farkı, evlerin her sokakta tek tek bina olarak değil, geneli her sokak boyunca devam eden sosyalist dönemde yapılmış bütün bina. bu binaların ortasında da genişçe bir avlu. ama mimari müthiş, orta avrupa ülkesindeymiş gibi hissediyorsunuz. sovyet binaları gibi tek düze değil.

    sanayi kuruluşu adına maalesef hiçbirşeyleri yok. sovyet döneminden kalma, demir çelik fabrikası, kömür madenleri ve işleme fabrikaları, kağıt fabrikaları gibi belki de 30'a yakın büyük fabrikaları mevcutmuş, fakat siz sadece şu an harabe ve yıkıntılarını görebiliyorsunuz. gürcistan bağımsızlığını kazandığında bu fabrikalar sahipsiz kalmış, batum sakinleri'de bu fabrikaları çivilerine kadar söküp hurda olarak satmışlar.

    kalınması en mantıklı yer sheraton oteli, bütçe anlamında fazla gelirse intourist seçenek olabilir, zaten yan yana durumdalar aşağı yukarı. ama intourist'ten aşağı olmamasına dikkat edin, zira diğer oteller tamamen fuhuş yuvası durumundaymış.

    halk cuma-cumartesi-pazar ve türkiye'ye göre olan resmi tatillerde bayram ediyormuş. şehre türk akını başlarmış bu zamanlarda.

    yemeklerinde de sadece haçapuri var, 1 kilo peynir ile yapılan peynirli pide diyeyim ben size hayal edin, birde üzerine yarım kilo tereyağı döküyorlar.birde armut suyu tadılmaya değer. gürcistan şaraplarını çok methederlerdi ama o da eskidenmiş, bundan 10 yıl önce çok güzel şaraplar yapılırmış fakat artık o kalitede değilmiş, bende bir kaç örneği tattığımda ortalama bir boğazkere'den daha iyi olmadığı kanaatine vardım. öküzgözünü saymıyorum bile.
  • yakın zamanda gürcistan ve batum turu yapan bir tanıdığıma göre, bu şehirdeki pek çok kişi 10-20 kelimelik bir türkçe haznesine sahipmiş. tanıdık şöyle anlatıyor:

    büfeye gidiyor:
    büfeci: gürcistan güzel.
    tanıdık: güzel.
    b: batum güzel.
    t: güzel
    b: kadınlar güzel.
    t: güzel (????)
    b: orospi var (hemen çağırayım senin için anlamında)
    t: (hönk)

    taksiye bindiğinde, taksiciyle, otele gittiğinde resepsiyonistle aynı diyalogu yaşamış. durum buymuş maalesef. tabi bunun asıl nedeni sınırların kalkmasıyla bizim türk erkeklerin batum'u seks turizmi amaçlı su yolu yapması. her gördükleri türk erkeklerine potansiyel müşteri gözüyle bakıyorlar. türk erkekleri de zaten her gittiği yerde kadın var mı diye sorup, biraz dekolte giyinen genç ve güzel kadınlara ne zaman boşsun diye sorunca durum eşitlenmiş oluyor.

    bahsettiğim son vakıa bir türk kadınının başına gelmiş. batum'da oteldeyken odasına gidiyormuş, arkasından hiç tanımadığı bir türk ona dokunup "ne zaman boşsun" diye sorunca kadın afallamış tabi, kadının verdiği ilk tepkiyle erkek de mosmor kalmış. erkek özür dileyip affını istemiş, baya da kalburüstü bir kişiymiş. kadın ise baya bi kendine gelememiş, e tabi ne de olsa orospu muamelesi görmüş.

    yanisi sınırın öte tarafı baya kirli, bu taraftakilerin kafaları ordan da kirli.
  • doğuya geldikten sonra fazlasıyla ismini duyduğum şehirlerden biri. herkesin ağzında bir batumdur gidiyor. türkülerdeki batum burası olsa gerek. gidelim mi diye diye gittik sonunda. arabayla geçtim. evet, herkesten duyduğum "ben geçtim ama sen geçme" laflarına rağmen ne olacaksa olsun dedim ve geçtim. sarp sınır kapısında arkadaşı arabadan indirdiler. yanımda eşim vardı, arabadan elimizi uzata uzata memurlarla sürekli kağıt-para alışverişi yaptık ve geçtik. çok kolay oldu. neden arabayla geçme dediklerini geçince anladım. bizim kasaptan bakkaldan aldığımız ehliyetler varya hani; bunlara gökten yağmış. bu kadar dengesiz sürücü topluluğu görmedim ben. gidiş geliş yolda bir anda solunda araba beliriyor, karşıdan araba gelmesine rağmen, sonra zart diye önüne kırıveriyor direksiyonu. sürekli kontrol halinde olacaksın. yoksa gümletirler. çoğu arabanın ön tamponları düşmüş halde. arabalar full bmw-mercedes. ama kaç model diye sormayın. baya eski, döküntü arabalar var. lüks yok mu, fazlasıyla. bizim türkiyede gördüğümüz jiplerin bir üst kasaları var, türkiyeye girmeyen, benzin içicilerden. adamlarda benzin su fiyatına. 2.25 lari 95 oktan süper benzinin litresi. 1 lari = 1.22tl idi girdiğimizde. yani 2.74tl litre benzin. bizde 5.10tl olan benzinden bahsediyorum. tabiki depo boş girdim, her araçla giren gibi ben de depoyu fulleyip çıktım. wissolden doldurdum. en çok ondan vardı. opettir,shelldir, bpdir vs. yoktu geçtiğim yollarda. yalnız dikkat edin normal benzin var, ondan koyacaktı. uyardık süper koydurduk.
    sarp sınır kapısında kapattığım telefonumu otelde açmak zorunda kaldım. booking.com'dan ayırdığım otel parayı çekti mi diye. trabzondaki otel çekmişti çünkü. gürcü kardeş tekrar para isteyince kontrol etmek için mecburen açtım telefonu. anında avea karşıladı gürcistana hoşgeldin diye. giren girdi mi bilemiyorum şu an. editlerim daha sonra. uçuş moduna aldıktan sonra otelin wi-fi'sine bağlanmaya çalıştım olmadı. dil problemi olunca da verdik 150 lariyi. çarşıda gezinirken bulduğum beleş wi-fiden baktım, çekmemişti booking. sanırım sadece aynı ülkede çekiyor ya da otelden otele değişiyor.
    ne yesek ne içsek diye düşünürken yol üzerinde gördüğümüz mc donald's tabelası aklımıza geldi. oteldeki amcaya sorarak tarzanca türkçe-ingilizce-gürcüce karışımıyla bizi bir yola yönlendirdi. gittik gittik bulduk. çok da zor değilmiş. zaten ilk gün botanik parkı bulmak için baya dolandık, şehri az-çok öğrendik. neyse girdik mc donald's. bina süper. bina bu. içerideki menüler türkiyedekinden çok daha az. ete güvenemediğimiz için sorduk porkmu diye. yes dedi kız. without pork dedik. tamam dedi, yaptırdı tavuklu hamburgeri. ketçap-mayonez sordu. evet der demez 6x0,75 lariyi kitledi bize. bizdeki gibi 2 sostan fazlası paralı değil. hepsi paralı ve bizim tatlardan farklı. menüler de ciddi pahalı. 43 lariye doyabildik. türkiyede 2 kere doyardık. ama diğer yerlere de güvenemedik. mecburiyetten artık
    botanik park dedik. adamın teki peşime takılın götüreyim tarzı bir şey söyledi. takıldık kırmızı splinterin arkasına. götürdü götürdü, burası dedi. arkamızda hilton inşaatı. yanımızda park. evet bildiğimiz park. çimenler var, süslü bitkiler var, havuz var falan. belamızı okuduktan sonra gittik mc donald'sa ve wi-fi açtık. google map'ten botanik parkı bulduktan sonra yol tarifi aldık. wi-fi kapandıktan sonra da gps nerede olduğunu gösteriyormuş. bunu da öğrenmiş olduk. oku izleyerek gittik parka. 53 plaka rizeli abimizi görmenin sevinciyle sorduk nasıl giriyoruz diye. park o kadar büyük ki, adamlar yukarıdan bırakıyorlarmış getirdikleri insanları, onlar aşağıya fotoğraf çeke çeke iniyormuş, aşağıdaki otoparktan geri toplayıp bir sonraki hedefe gidiyorlarmış. korktuk inip çıkmaktan, abiyi takip ederek aşağı indik ve otoparka parkettik. kişi başı 8 lariden girdik içeri. tırmana tırmana değişik bitkiler, ağaçlar gördük. ortalarda çok güzel deniz manzarası da var. petrol taşıyan tren geçiyor ara sıra aşağılardan. bitki severler için güzel bir yer. sevmeyenler için söyleyecek bir şey yok. bu arada unutmadan söyleyim, aşağıdaki otopark 5 lari.
    batumda nerede durursanız durun otopark parası veriyorsunuz. ara sokaklara dururum derseniz dar sokaklarda tamponu düşmüş taksilerin size sürtme oranı çok yüksek. çünkü çok dar ara sokaklar. araba zor ilerliyor.
    botanikten dönerken teleferik gördük tepede. baya yüksekte ama. binmeye karar verdik. güneş batımına denk geldik. baya yüksekten tırsa tırsa dağa çıktık. tüm batumu gören bir yerde güneşi batırdık. görüntü mükemmel. fotoğraf çekmek için birebir. bir süre şehri izledik ve şehrin ışıkları yandıktan sonra geri dönmek için teleferiğe geldik. önümüzde 4 sap vardı. biz bunlarla binmeyiz dedik ama gürcü kardeş sert çıktı. el hareketleriyle soktu bizi kabine. meğerse o saplar batumu avcunun içi gibi bilen türk abilerimizmiş. motorla gelmişler. çok kez gelmişler. nereye gidelim dedik. türklerin az oldukları yerlere gidin dediler. hiçbiryeri bilmediğimizi söylediğimizde sazandari adında bir yeri söylediler. gorki caddesinde olduğunu olduğunu söylediler ve tarif ettiler. dolana dolana gittik. tarkan filmlerinde "bana şarap ve kadın getir hancı" sahnesinin çekildiği yer tarzında bir yere girdik. masalar kendi halinde. ara sıra ayağa kalkıp kadeh tokuşturuyorlar, kızarmış tam keçi boynuzlarıyla birlikte önümüzden geçiyor falan, o tarz bir yer. menü istedik, geldi. bakıp bakıp durduk. et konusu yine devdeye girdi. bilgimiz olmadığı için bira-patates istedik. evet bunu yaptık. abla güldü bize. gitti yanımızdan. patateslerimizi beklerken teleferikteki abi geldi. durumumuzu anlatınca bize yiyebileceklerimizi söyledi. biz de direkt garsona söylemesini istedik. bize gülen ablayı çağırdı, meğer kankasıymış, siparişleri verdi. khachapuri, dana şiş, gürcü salatası ve peynir tabağı geldi. khachpuri dediği şeyden çok bir şey beklemeyin. large boy peynirli pizza düşünün. gürcü salatası dediği domates-salatalık-biber. bol maydonozlu. dana şiş deneyebilirsiniz. güveçte kıtır kıtır gelen bir et. bizim abi gerçek dana olduğunu, güvenebileceğimizi söyleyip istedi. peynirler de değişik değişik. birinden birini seversiniz. bira beş para etmez. bir efes-tuborg-bomonti değil. skolle belki yarışabilir. mekan güzel. tavsiye edilir gideceklere. ama bozmayın ambiyansı. bu arada 1 bira içerim, arabamla evime giderim demeyin. abinin söylediğine göre sistem farklıymış. üfletiyorlarmış, var ya da yok şeklinde muamele yapıyorlarmış. arabayı bağlatmayın gavur ellerde.
    kumar dedi birileri. casino reklamları var her yerde. sheraton batum'a girdik. girerişte güleryüzlü türkçe bilen kızlar sizi karşılıyor güvenliklerle birlikte. daha önce kaydınızın olup olmadığını sorarak yeni kayıt alıyorlar kimliklerle. kayıt alırken fotoğrafınız da çekiliyor. girmek ücretsiz. isterseniz oynarsınız. makineler 20 lariden başlıyor. 21, rulet ve poker de var. gezdik çıktık.
    ritsa diye bir otelde kaldık. booking.com'da akıllı fiyatta ismi vardı. yorumlar iyiydi. gittik gördük, suit odası çok hoş. görünüm olarak tabiki. yataklar berbat. 150 kiloluk adamlar kalmış, yatakta yuvalar açmış gibi. nasıl yatarsan yat o yuvada uyanıyorsun. banyo-tuvalet temiz gayet. fön makinesi yok. bulması da baya zor oldu. otel merkezde, gideceğiniz yerlere yakın.
    döneceğimiz gün müzelere gidelim dedik. arkeoloji müzesine gittik. giriş 2 lari. yeni açılmış gibi ahşap kokuyor. bir sürü şeyler bulmuşlar ama altlarında-üstlerinde hiçbir açıklaması yok. nerede bulundu, kimler kullandı vs. boş boş bakıp kendi yorumunuzu yapıyorsunuz. ordan nobel kardeşlerin müzesine gittik. giriş 3 lari. sesli anlatım var. türkçe anlatım da var. o da 5 lari. dinleye dinleye gezdik.
    sokaklar change officelerle dolu. para sıkıntısı yaşamazsınız. anında çeviriyorlar. parayı verin yeterli.
    bir de yoğun istek üzerine teknoloji merkezine girdik. iphone+ adı aldında bir appleshop var. içeride türkçe de bilen satış personelleri var. fiyatları türkiyeye göre ucuz. lari olarak satıyorlar tabiki. gümrükte verdiğimiz paranın %18ini geri alabileceğimiz söylendi. ne kadar doğru bilemiyorum.
    bütün buraları nasıl bulduk peki. tabi ki mc donald's wifi. çok işimize yaradı. gideceklere tavsiyemdir. mc donald'sa mutlaka uğrayın. wifiniz yoksa da binayı görün, gezin.
  • yıkık dökük yolları ve binalarıyla savaştan çıkmış gibi görünse de, ilk gidişte insanı kendisine hemen ısındırabiliyor. en güzel yanı, şehirdeki hemen herkesin karadeniz aksanıyla türkçe konuşması.

    şehre girerken yaşanan bir diyalog:

    sınır polisi: abiii, abiii.
    ben: buyrun?
    s.p: nereye abiii, orospiye miii? sikişe miii? (elinin ayasını ileri geri sallayarak evrensel sikiş işareti yaparak?)
    ben: ahahaha. (aksana gül) yok yok. sikişe değil gezmeye.
    s.p: abiii, gelirken bi paket kisa parlament al bana daa.
    ben: alim abim. sen iste.
  • bir ay boyunca batum'u görmek 59 ytl. istanbul - batum uçakları vergiler dahil 100 liraya gidiş dönüş bileti veriyor batum havalimanının açılışı yüzü suyu hürmetine.

    şimdi vize istemeyen gürcistan'ın batum'unu perşembe uçağına atlayıp görmek, ardından iki satte tiflis'e geçip tekrar batum'dan pazar günü istanbul'a dönmek mümkün. toplam 250 liraya bile bu iş kotarılır.

    fena mı olur yani, tek başına bile atlar gider insan. sümüklü brüksel'e gitmek için bin bir takla atacağına bir devir karadeniz'in en kozmopolit şehri sayılan batum'u görmek, güzel bir gürcü şarabı içmek mümkün.
  • resmen arada kaynayan şehir.
    kurtuluş savaşı sırasında ruslara bırakılmıştır. ancak aradan 80 küsür yıl geçse de tamamen unutulmuştur bu olay.
    ilginç olan 40 küsür yıl rus işgalinde kalan kars ve ardahanın geri alınıp, batumun bırakılmasıdır.
hesabın var mı? giriş yap