hesabın var mı? giriş yap

  • (evde su bitmiş, misafirler gelecek, acele bakkala su için yollanıyorum)

    - abi bi büyük su alacaktım...
    - buyur yiğenim... (1 litrelik su uzatır)
    - daha büyüğü yok muydu abi?
    - onun daha büyüğü osman abi'nde eheehaha...

    (bu esnada osman adlı yaşça daha büyük olan esnaf köşede bir taburede oturup, zevkten dört köşe olmuş sırıtmakta, aynı anda da çayını karıştırmaktadır)

    nasıl bir övgü anlayışıdır hala anlam veremem...

  • annenin annesinin becerisi yanında sönük kalan.

    fotoğraf makinesi ile dışarı çıkan toruna:

    - dikkat et, gazeteci sanarlar!

    1.5 yıl sonra: haklı olabilir kadın.

  • "askerlik yapmak benim vatana olan borcumdur, onu ödemeliyim." diyemiyorum. o kadar yüksek vergiler ödedikten sonra devlete bir borcum kaldığını düşünmüyorum. beni 60 kişilik sınıflarda bok gibi hocalarla eğitmiş devletin bana bir faydası olduğunu da düşünmüyorum.o kadar eğitim aldıktan sonra hiçbir özelliği olmayan ego manyağı subayları tatmin edecek olmak bana çok ağır geliyor. askerlik yapmamak istemem ne korkudan ne cesaretsizlikten; sadece bu ülkenin vatandaşlarından böyle bir fedakarlık isteyecek yüzü olmadığını düşündüğüm için.

    mesela bugün askerlik şubesine gitmem gerekti ve bir noktada şube başkanı komutanın imzası gerekli oldu. adam dışarı çıkmış; 30 dakika bekledik bir sürü kişi. adam gelmeden önce zil çalınıyor, adamın kapısını falan açıyor erler o derece. adam odasına girdi; öyle oturdu keyif yaptı falan. bir 30 dakika sonra imza bekleyenleri içeri çağırdı. "gel", "dur", "ne var", "al", "git", "kimden aldıysan dosyaları ona ver". adamın kurduğu cümleler bu. "sen kimsin lan artist?" demek o kadar geldi ki içimden adama. altı üstü kıytırık bir askerlik şubesinde başkansın başka bir şey değilsin. ne bu artistlikler? erlerle "çay", "bana cevtel bul", "kapat" tarzı konuşmalar. azıcık saygı göstersen ölür müsün, rütben mi düşer biraz saygı göstersen insanlara! bu gibi adamların ordunun çoğunu oluşturmasından dolayı ben bu ordudan nefret ediyorum arkadaş. nerede o düşmana karşı tek yürek olan ordu, nerede bu bir özelliği olmayan heriflerin gençler üzerinden egolarını doyurdukları sözde ordu.

    itiraf ediyorum, ordunun yönetim kadrosundan nefret ediyorum.

  • uzun bir süredir aklıma gelen düşünce aslında bu, bugün debe'de olan şu entry ile de pekişti.
    peki neden böyle düşünüyorum:
    -bütün yol kendilerininmiş gibi davranıyorlar
    -sinyal kullanımı yerine bol bol selektör kullanımı yapıyorlar
    -en sol şeritten en sağ şeride (ya da tersi) bir anda geçmeye çalışıyorlar
    -orta şeritte giderken sağ dikizinizde hızla gelen bir araba görüyorsanız ya doblo ya bmw'dir (kiralık satış araçları da bu kategoriye dahil)
    -dibinize kadar girip yol istiyorlar
    -kısacası trafik kurallarını hiçe sayıyorlar

    eskiden mercedes vs. bmw karşılaştırmasında tasarımı ve spor araç karakteristiği nedeniyle bmw derdim ama yaş ilerledikçe (30+) mercedes demeye başladım, sanırım bu da türkiye'de bmw kullanan kesimden kaynaklı.

  • son derece kolay ve kedi alıştıktan sonra hızlı tamamlanan bir işlemdir, karmaşık hale getiren bizleriz. basit bir kaç ipucu vereyim.

    1- kedinize sevdiği bir yemekten bolca verin, tıksırana kadar yedikten sonraki şişkinlik ve sindirim sürecinde hımbıllaşıyorlar. fazla direniş görmezsiniz.

    2- kedinin üzerine swat timi gibi atlayıp paketlemeye çalışmayın. güzel sözlerle çağırıp öpe okşaya alın kucağınıza. hayvan bu işlemi zoraki bir eziyet gibi algılayıp strese girmesin.

    3- kucağınıza yatırmayın, oturtun. son derece sakin ve aceleye getirmeden önce ön patilerden başlayın. bu süreçte de arada bir adıyla seslenme başını okşama ritüeline devam.

    4- patilerini üstten hafifçe bastırarak ileriye doğru itelediğinizde tırnakları sustalı gibi çıkıverecektir.

    5- arada direniş gösterir veya huysuzluk ederse sakın ses tonunuzu değiştirme veya patilerini sıkıp sıkıştırma hatasına düşmeyin. o anda kedi masum bir işlem yapılıyor düşüncesinden sıyrılıp defansa geçecektir. sabırlı olun.

    6- tırnak kökünden kesilmez, cellatlaşmayın. tırnağın ölü keratin dokusunun ardından köküne doğru beyazlaştığı bir bölge vardır. işte o beyaz kısma kadar gelmeden ölü doku kısmını keseceksiniz.

    7- tırnak makası ile yanlamasına keserseniz daha az çatlama riski doğar.

    bu işlemi sabırla bir kaç defa kavgasız bitirebilirseniz kediniz artık size ve işlemin zararsızlığına güvenecek, sonraki seanslarınız 1.5-2 dakikada (mubalağasız) tamamlanır hale gelecektir.

  • mutluluğuna imrendiğim ve krallığının devamını dilediğim adamdır.
    bu başlığa da hemen damlayan, para için ruhunu satabilecek, başkasının mutluluğunu küçümsemeyi marifet sayan dallamaları kale almamasını dilerim.

  • bakanlıklar - meclis - akay kavşağı'na alt geçit yapılmayan yıllarda saatlerce kırmızı ışık beklediyseniz,
    eskişehir yolu'ndaki tivoli'den hamburger yediyseniz,
    kendinizi bildiniz bileli eskişehir yolu'nda metro inşaatı varsa,
    kanal a ve başkent tv'deki sokak röportajlarını sırf tanıdık görürüz belki diye izliyorsanız,
    la bebe ya da la sözleri size içten içe çekici geliyorsa,
    birisi ımmmmm dediği zaman hemen ardından megasite diyebiliyorsanız,
    normal bir günde bir anda kendinizi eylem/protesto/miting gibi bir vavelyanın içinde bulabiliyorsanız,
    "oraya girersek çıkamayız, kızılay'da eylem varmış" lafını haftada iki kez kullanıyorsanız,
    dolmuşla kızılay'a gelirken ışıklara kadar çökmeniz gerektiğini artık kabullendiyseniz,
    balgat dolmuşuna binince şöföre "hocam" diye hitap etmeniz gerektiğinin bilincindeyseniz,
    adı a ile başlayan alışveriş merkezlerini artık birbirine karıştırıyorsanız,
    kızılay'da metropol , megapol ve ankapol hangi sokaktaydı diye her seferinde tereddüt ediyorsanız,
    mithatpaşa ve meşrutiyet caddelerini karıştırmanıza rağmen herkes nerden bahsettiğiniz anlıyorsa,
    lise hayatınızı konur, karanfil, selanik, sakarya , izmir caddesi gibi ortamlarda geçirdiyseniz,
    ankara döneri diye bir olayın varlığından haberdarsanız, ama bu olguyu başka şehirden arkadaşlara inandıramıyorsanız,
    alışveriş merkezi ve yürüyen merdivenler ile yeni karamürsel, soysal pasajı, onur çarşısı gibi ortamlarda tanıştıysanız,
    bakanlıklar'daki beğendik olması planlanan devasa yapının yanından her geçtiğinizde "burası da mahkemelik miymiş neymiş" diye hayıflanıyorsanız,
    migros konsepti ile demirtepe'de, metro konseptiyle etlik'te tanıştıysanız,
    orası demirtepe mi yoksa maltepe mi sorusu hep bir çelişki ise,
    bakanlıklar'da açılan ilk mc donald's ve içindeki kendi kendine çalan piyanoyu hatırlıyorsanız,
    kocatepe camii'ni beğendik olmadan da hayal edebiliyorsanız,
    kızılay'da buluşmak için kendinizi vakko'nun önü, ptt, dost kitabevi ve ykm'den başka koordinat vermekten aciz hissediyorsanız,
    belediyecilikte fıskiye ve su birikintisi ekolü size hiç yabancı gelmiyorsa, döner kavşaklarda fıskiye görüp küfretmişseniz,
    bakanlıklar'da karşıya geçerken, halkın gücünü kullanarak critical mass theory'i boşa çıkartmıyorsanız,
    kızılay tüp geçitlerinden geçtiğinizde ortalıkta kaval çalan kimse olmadığı zaman kendinizi tuhaf hissediyorsanız,
    telefon söz konusu olduğunda aklınıza ilk gelen yer ısrarla maltepe pazarı ise,
    elektronik bir şey lazım olduğunda konya sokak'ta kesin vardır diyorsanız,
    su, tesisat,mutfak-banyo malzemeleri için ilk bakılacak yer rüzgarlı ise,
    amerikan malı bir şey ararken amerikan pazarı'na baktın mı diye lafa atlıyorsanız,
    sizin için ankara'nın en dev yapıları, sabancı kız yurdu ve işbankası ise,
    şehrin en uzak noktasına bile yaklaşık 15-20 dakikada gidebiliyorsanız,
    kızılay-demirtepe bölgesinde belediye otobüsleri için ayrı şeritten yollar olduğu zamanı hatırlıyorsanız,
    alp billuriye izdihamlarına bizzat malzeme olmuşsanız,
    zihninizdeki tunalı hilmi trafiği bazen yukardan aşağıya doğru akabiliyosa,
    reşit galip, nenehatun, esat caddesi aslında ters yöne gidiyorsa,
    eskiden gölbaşı'na, ümitköy'e, batıkent'e gitmek başlı başına uzun yol gibi geliyordu ise,
    kuğulu park kavşağı henüz fayanslar ile döşenmemişken, köşedeki dikiş tutturamayan devasa disko'yu hatırlıyorsanız,
    hassas bölge'deki aspava sizin için daha güzelse,
    edessa duvarlarındaki ünlülerle çekilen fotoğraflara bakmaktan yemeğinizi soğuttuysanız,
    kolej semtinde gerçekten kolej olduğunu hatırlıyorsanız,
    96'lar, ahmetler, eski et-balık kavşağı, türkeş'in mezarı, aydınlık sapağı, bülbülderesi merdivenler, bahçelideki eski gima, eski sampi denince nereden bahsedildiğini anlıyorsanız,
    bentderesi denildiğinde aklınıza tek bir olay geliyorsa,
    çinçin ya da yenidoğan denilince içten içe geriliyorsanız,
    papazın bağı denildiğinde hep "bir gün gidelim ya" diyorsanız,
    dikmen'e çıktığınızda ankara'nın dikmeni diye espri yapmıyorsanız,
    balgat'ı siyasetin merkezi olmadan da hayal edebiliyorsanız,
    milli kütüphane'yi sadece otobüs durağı olarak kullanıyorsanız,
    hiç bir yerde bulamadığınız bir şeyi bulabileceğiniz son adres hep ulus ise, "kesin ulus'ta vardır" diyorlarsa,
    ulus'a dair yol tarifleriniz daima heykel'den başlıyorsa,
    etimesgut sizin için etimesut ise,
    pizzatek hamsisinin tadını hala unutamadıysanız,
    chevrolet taksilerin bahçelievler-kızılay arası dolmuş olarak kullanıldığı zamanlar hala aklınızdaysa,
    size göre bahçeli yedinci cadde, hatta komple bahçeli bir zamanlar sadece yaşlıların, emeklilerin takıldığı nezih bir ortamsa,
    tunalı hilmi ve bahçeli cadde/sokaklarının santim santim her köşesinde türlü hatıralarınız yatıyorsa,
    seğmenler parkı'na pazar günleri köpeksiz girenlere ezik gözüyle bakıldığı zamanları hatırlıyosanız,
    atakule'yi matah bir şey zannetiğiniz zamanlar, atakule'nin tepesi gerçekten dönüyor mu diye test etmeleriniz hala aklınızdaysa,
    atakule'nin tepesine çıkıp evinizi bulmaya çalıştıysanız,
    cinnah caddesi'nden otobüslerin ve yukarı ayrancı dolmuşlarının iniş yapabildiği, akabinde fren patlatarak kitle imha silahına dönüştükleri günleri acıyla anıyorsanız,
    kimi zamanlar canınız, a.o.ç. dondurması ve kokusunu çekiyorsa,
    şehirdeki ilk kumpiri atakule'de tattıysanız,
    siteler esnafı, aşti taksicilieri ve seyran gençliği diye bir topluluktan haberdarsanız,
    siteler denildiğinde aklınıza ilk gelen yer ismet möble ise,
    karayalçın dönemindeki kömür karası hava kirliliğini anımsıyorsanız,
    eski terminal ve izdihamlarını dün gibi hatırlıyorsanız,
    aşti ilk açıldığında gerçekten büyük bir şehirde yaşama psikolojisine büründüyseniz,
    ülkede ilk metroya binenlerdenseniz, test sürüşü için yok yere ailecek aşti-dikimevi seyahatine çıktıysanız,
    ankaray ile metro arasındaki farkı yabancılara anlatmakta zorluk çekiyorsanız,
    ankaray ve metro hattında atatürk kültür merkezi dahil kullanmadığınız tek bir durak bile kalmadıysa,
    araba arızası ile alakalı gidilecek ilk adres ya şaşmaz ya da iskitler oto sanayi ise,
    taksici sorduğu zaman, "kâzımkarabekir'den gidelim abi" gibi bir cümle kurabiliyorsanız,
    köroğlu işkembecisi'nin önünden alkollü araç kullanarak geçilmeyeceğini biliyorsanız,
    sokaklarda umarsızca eğlenen insanların ankaralı olmadığını şap diye anlayabiliyosanız,
    karum, gençlerin süslenip püslenip "balkon yaparak" piyasaya çıktığı yegâne yer olarak zihninizde yer ettiyse,
    cumhurbaşkanıydı, başbakandı trafikte rahat ilerlesin diye yeşil ışıkta öle boş yere beklediyseniz,
    anıtkabir ya da ankara kalesi ile aynı şehirde olmanıza rağmen en son ortaokulda gittiyseniz,
    işe giderken her sabah aynı insanları görüyorsanız, otobüs beklerken muhabbet edebilecek birilerini mutlaka bulabiliyorsanız,
    3 katlı apartmanlar size garip gelmiyorsa,
    sağda solda gördüğünüz her ankara panoramasında sik gibi bir atakule görmekten artık hicap duymuyorsanız,
    34 plakalı araçların ani hareketlerinden tırsıyosanız,
    ultra lüks araçlara aşina değilseniz, ara ara gördüğünüz ulta üst sınıf araçlar da zaten 34 plakaysa,
    gölbaşı yolunda sarhoş sürücülere yönelik temkinli gidiyorsanız,
    bilkent yolunun neden ölüm yolu diye anıldığını biliyorsanız,
    enka'da araba kapıştırmak diye bir konsepte aşinaysanız,
    "kırmızı ışıkta sağa döneceğin zaman yol müsaitse kırmızı yansa bile dönebilirsin" gibi bir trafik kuralının başka şehirlerde olmadığını fark ettiyseniz,
    istanbul trafiğinde kargaşaya sebep oluyorsanız,
    vapur, minibüs, dolmuş jargonuna sahip değilseniz, istanbul'da dolmuşa bincem diye sora sora, sarı gubidik bir şey ile karşılaşıp afalladıysanız,
    televizyon'da gördüğünüz anda işte burası ankara diye doğru çıkan tahminlerde bulunabiliyorsanız,
    şehrinizde can güvenliğinize güvenerek sokağa çıkabiliyorsanız,
    pavyon, tombala, gazino kültürüne aşinaysanız,
    sokaktaki herkesi dış görünüşüyle anında sınıflayarak, kim olduğunu az çok kestirebiliyorsanız,
    devlet dairelerini en verimli ve pratik şekilde nasıl kullanabileceğinizi artık bellediyseniz,
    e5 'miş, tem'miş, sürekli karıştırıyorsanız, yoğun akıcıymış, ana arterler tıkalıymış falan sizi hiç ilgilendirmiyorsa,
    her dışarı çıktığınızda tanıdık görme olasılığınız 100de 90lara vuruyorsa,
    sizin için ankara sembolu hala hitit güneşi ise,
    bir gördüğünüz insanı mutlaka bir gün bir yerde bir daha görebileceğinizin bilincindeyseniz,
    dolmuş'a dolmuş, simit'e simit, çekirdeğe koçlar gibi çekirdek diyorsanız,
    "beuuuu bu şehirde gidilecek, yapılacak hiç bi yer yok, deniz yok, grisiniz hepiniz, memursunuz, bık bık bık" diye sizinle dalga geçen bünyelere içten içe kin besliyorsanız,
    ve bu şehirde hakikaten gidilecek ve yapılacak hiç bir şey yoksa ve buna rağmen şehri olduğu gibi kabulleniyorsanız,

    gerçekten ankaralı olmuşsunuz demektir efem. tebrikler.

  • üzerinde manasız bir yapılaşmaya gidilen yassıada için "neresi yaslı be, canına okumuşsun demek" suretiyle yanlışlıkla iyi gazetecilik yapan spiker.

  • zımba gibi beyanat. yemin ediyorum başlığa tıklarken birisi başbakanı övmek için "dünyayı güneş değil adeta başbakan aydınlatıyor" dedi sandım.

    işin kötüsü de şu: böyle olsa şaşırmayacaktım.

  • kullanılan 80x120 euro palet 20 tl civarında, tekerlek takılmış, tahta araları sıklaştırılarak ve altı doldurularak modifiye edilmiş. zımpara ve cila da cabası. maliyeti 40-50 tl olmuştur. işçilik, lojistik, depolama hariç.

    10 lira maliyetli tişörtü 100 tl'ye satanlara göre bence fiyatı uygun. tarz duruyor.
    almam ama alana da avanak demem.