hesabın var mı? giriş yap

  • "hindistan m.ö. 3000'li yıllarda hijyene tepki olarak ortaya çıkmış kadim bir medeniyettir."

  • http://www.dtc.umn.edu/…lyzko/doc/internet.size.pdf
    http://www.sims.berkeley.edu/…nfo-2003/internet.htm

    adreslerindeki bilgilerden yararlanarak internetteki toplam verinin; (paylaşımda olan dosyalardan bahsetmiyoruz, sadece web bazında) 2002 yılında 532,897 terabyte olduğu, o zamandan sonra dayaklaşık 100% luk bir buyumeden bahsedebileceğimizi ve 2005 itibarı ile toplam verinin 1.000.000 tb civarında seyrettiğini söyleyebiliriz.

    e 256 adsl modemi olan bir insan evladının da saniyede 16 kb indirdiğini düşünerek,
    ve 1.000.000 tb 'ın da 210.138.654.745.600.000 kb olduğunu hesplarsak;

    sonuçta tüm interneti indirmek için gereken zaman; 6.756.000.988 yıldır
    bunları depolamak için gerekli hd fiyatı da yaklaşık: 1.000.000.000 € ya gelir (biraz daha fazla ama toplu alımda kdv'den bişeler kırparız)

    o hd blogunu soğutmak içinde 50 60 adet antonov an 225 uçak motoru gerekir.

    imkansız gibi görünse de, türk mantığımla; "upload edildiyse download'da edilir" diyorum.

  • normalde olması gerekendir. anayasa hükmü açık, kişinin cumhurbaşkanı seçildikten sonra vekilliği düşer. yani ysk sonuçları resmi gazetede yayınladığı an rte derhal istifa etmelidir çünkü artık cumhurbaşkanı secilmistir. eğer istifa etmez ise mevcut cumhurbaşkanı başbakanlık görevini bir başka akpliye vermelidir. yazdıklarıma ben bile güldüm amk, hukuk devleti mi lan burası.

  • anlama güçlüğü çeken, ikiz gebelik sahibi bir hasta. bebeklerde gelişme geriliği var. olması gereken gebelik haftasından daha küçükler. bebeklerin beslenmesini gösteren kan akımları iyi ama yine de riskli bir durum. hastaya hastaneye yatış önerdim, kabul etmedi. durumum riskli mi dedi. evet dedim. işte bebeklerin anne karnında iyi gelişemediğini, olması gerekenden küçük kaldıklarını vs anlattım. yatarak takip olmanız gerekiyor dedim. hasta, evde daha rahat ediyorum dedi. 1 hafta sonra kontrole gelmek üzere gitti. ama içim hiç rahat etmedi. çünkü hastanın durumunun ciddiyetini anlayıp anlamadığından emin olamadım.

    içim içimi yedi dayanamadım. sistemden hastanın telefonunu bulup bugün için kontrole çağırmaya karar verdim. sabah kayıtlı telefonu aradım. bir erkek açtı.
    - iyi günler, x hastanesi kadın doğum bölümünden arıyorum. ayşe hanımı aramıştım.
    + he
    - iyi günler, x hastanesi kadın doğum bölümünden arıyorum. ayşe hanımı aramıştım.
    + haaa
    - kiminle görüşüyorum acaba?
    + ahmet
    - ayşe hanımın neyi oluyorsunuz?
    + kocası
    anlattım yine. bebeklerde gelişme geriliği var. bu riskli bir durum. aslında eşinize yatış önerildi ama kabul etmedi. bebeklerin kalp atışlarının düzenli olup olmadığını görmek için nst'ye bağlamamız lazım. kontrol için bugün acile gelebilir misiniz? diye.
    + namazdan sonra gelsem olur mu?(cuma namazı)
    - olur olur. (sen yeterki gel)
    + eşimin de gelmesine gerek var mı?
    - bebekler eşinizin karnının içinde ya. onları kontrol etmek için elbette bebekleri karnında taşıyan eşinizin de gelmesi lazım.

    söyleyeceklerim bunlar hakim bey! ben bu hastayı ya yatırırım, ya yatırırım öyle görünüyor.

    edito: müjde a dostlar:) hasta dün kontrole gelmişti. 35 haftalık olması gerekiyor ama bebeklerin bazi ölçüleri 31-32 hafta civarında. gelişmeleri iyice geri kalmış. hala durumum riskli mi? diye sorarken yatırdım hastayı. bugün doğum ağrıları ve doğumu başladı. sezaryen ile canlı! bir kız bir de erkek doğdu.

  • afişi ve ismi çok yanıltıcı olan film. bunu kötü anlamda söylemiyorum ama. nitekim afişi ve isminden bağımsız olarak çok önemli bir konuyu ele alıyor ve ele aldığı konu, duygu sömürüsüne açık olmasına rağmen film, bu basit yönteme hiç başvurmuyor.

    eğer whiplash (film) gibi ya da metal müzikle ilgili bir film olduğu için uzak duruyorsanız ön yargılarınızı kenara atın ve kendinizi riz ahmed'in mükemmel oyunculuğuna bırakın. the night of ile takibe aldığım riz ahmed, bu filmde oscar'lık performans sergilemiş.

    konusundan bahsetmek istemiyorum. hem spoiler yememeniz hem de sizi şaşırtması adına, hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan izlemenizi öneririm.

  • ârifî

    bugün 11 kasım olduğunu görünce aklıma geldi. mihrimah sultan ile rüstem paşa'nın evlilik yıl dönümleri. heyy gidi be ne düğün olmuştu. ayrıca şehzade cihangir ile bayezid de sünnet edilmişti bu düğünde. yaklaşık iki hafta sürdü, istanbul'un gördüğü en muhteşem eğlence derdi nineler.
    yukarıdaki minyatür de ârifî'nin bu düğüne dair çizimi. tıngır mıngır eğlenceler, şarkılar, türküler...

    " ulan acaba ne kadar takı birikmişti? " diye düşünürken bir şey daha geldi aklıma. padişah hariç herkes sakalsız görüldüğü üzere. işte osmanlı sarayı'nda da durum böyle idi.
    sarayda padişah haricinde sakal bırakma hakkına sahip tek kişi bostancıbaşı'dır! herkesin bir tutam sakalı yoktu öyle. vezir-i âzâm dahi sakal bırakmak için padişahtan izin almak zorundaydı. evet, şeyhülislam da dahil. lâkin şeyhülislamlarınki biraz temsili izin. bostancıbaşı ise doğuştan izinliydi bu konuda.
    fakat televizyonlardaki dizilerde ve osmanlı dönemi bağlamında çekilen filmlerde ne böyle iznin alındığı sahneler görüyoruz ne de sakalsız saray erkanı.
    müneccimbaşından has odabaşına kadar herkes sakallı. garibim harem ağaları bile sakallı olacak neredeyse.

    tabii güzelim eğitim sistemimiz de sadece şehzadelerin sakal bırakmalarının yasak olduğunu söyleyip durduğu için bu bilgi de pek yaygın değil.

    kendinizi, daha doğrusu çocuklarınızı şu hâldeki eğitim sistemimize mecbur kılmayın hanımlar beyler. hep ezber hep ezber...

    ha bu arada o öndeki esmer dayı sakallı değil.