hesabın var mı? giriş yap

  • üst edit: çok sayıda destek mesajı, benim için endişelenen insanların mesajları, konuyu haber yapanlar, öneriler, benzer durumda kalan insanların durumuyla ilgili mesajlar aldım. herkese çok teşekkür ederim bunun için... ev sahibi konuyla yakından ilgilendi, ve benim haklı olduğumu kendisine gerekli uyarının yapılacağını belirtmişti sabah... sanıyorum onun konuşması etkili oldu ve normalde akşam 7-8 gibi başlayan kaos şu anda yerini sakinliğe bırakmış durumda

    üst edit 2: benim için endişelenenlere tekrar tekrar teşekkür ediyorum. "uğraşma" sonuç alamazsın" diyenler de çok olmuş yine benim can sağlığımı düşünerek. haklı olabilirler. ancak bu olayda ben hem hukuki, hem insani hem de etik olarak yüzde yüz haklı olduğum için, tacizci ve rahatsız edici tavır son bulana kadar "mücadele" edeceğim... ve sanırım sonuç alıyorum...

    üst edit 3: apartman şişli harbiye'de

    türkiye'deki "ortadoğulu" sorununu şahsen tecrübe etmemi sağlayan olaydır.

    saldırı1
    saldırı2saldırı3

    olayı kısaca anlatmaya çalışayım:

    istanbul şişli'deki dairemde, 22 mart sabaha karşı saat 1.'de evin içinde yoğun bir duman ve yüksek gürültülerle uyandım. dumanın alt kattan geldiğini, mangal yaptıklarını fark ettim. gürültüler de aynı yerden, türlü böğürtüler-haykırmalar şeklinde geliyor.

    uyumak istediğim için gidip uyarmayı düşündüm ancak saat nedeniyle bundan vazgeçip polisi aradım.

    yaklaşık yarım saat sonra bir bekçi gelip şahsın zilini çaldı. ben de konuşmaları dinlemek için kapıyı açtım.- alt katta kapı açılınca daha fazla duman ve gürültüyü apartmana yayıldı- ancak buna rağmen mangal yapmadığını ve gürültü de çıkarmadığını evinde misafir olduğu için normal şekilde konuştuklarını söyledi. bekçinin "dumanı ben de alıyorum ve bu saatte yüksek sesle konuşamazsınız" demesi üzerine de "tencerede yemek yaptık" dedi...
    bekçi, kadına "ben sizi uyarmakla görevliyim bu yasak" deyince kadın iyice gemi azıya aldı ve sesini daha da yükselterek vergi verdiğini, oturma izni olduğunu söyledi; benim sorunlu olduğumu da bağıra bağıra söyledi. bekçiye benden şikayetçi olduğunu söyledi "hadi birlikte onun kapısına gidelim" dedi. bekçi de "böyle bir şey yapamazsınız bir şikayetiniz varsa karakola gidin" dedi.

    bütün konuşmaların sonunda bekçi tekrar "ben sizi uyarmakla görevliyim" diyerek gitti. bekçinin gitmesiyle birlikte kadın hışımla üst kata, yanında bir erkekle kapıma geldi ve bana hakaretler yağdırmaya başlaması bir oldu.

    beni rezil edeceğini, benim alçak olduğumu ve kendisinin bana göstereceğini arada sürekli olarak "sen kimsin" diye bağırarak tekrarladı. üzerime yürüdü ancak yanındaki erkek (ve daha sonra gelen iki kişi) onu tutup uzaklaştırdı.

    bağırmalarından apartmandaki başka insanlara da uyandı.

    ben de hakaretlerinin ve üzerime yürümesinin bir kısmını çektim. ve tekrar polisi arayıp olayı anlattım. onlar da ilgileneceklerini söylediler. (olayı takip edeceğim)

    sonuç olarak önce gürültü ve ızgara dumanına sonra da hakaretlere ve üzerime saldıran bir kadına maruz kaldım.

    bu kadını tanımadığım için tehditlerinin ne anlama geldiğini, bana zarar verip vermeyeceğini bilemiyorum tabii...

    sadece kendi adıma değil ülkem adına da endişeleniyorum.

    rahatsız ettiği için özür dileyeceğine "neden polisi aradın" diye üzerinize saldıran bir anlayışın şehirlerimizde yayılması maalesef bu tip olayları sıradan hale getiriyor, getirecek.

    edit:imla

  • flört aşamasında herkes kendini belli ediyor aslında ama o duyguların en yoğun olduğu an farkedilmiyor herhalde. örnek veriyorum; illaki bilmem nerede bilmem ne yüzükle evlenme teklif edilecek diye sanki allah’ın emriymiş gibi olmazsa evlilik yürümeyecekmiş gibi tutturan kızla evleniyor adam. düğün günü gelin arabasındaki çiçek yolda uçmuş aynısı bulunup takılmazsa evlenmem diye tutturup o çiçeği taktıran gelin tanıyorum. hala vazgeçme şansı olan damada hayret etmiştim. bunlar hep bu kişilerle bir ömür geçmez işaretleri.
    erkekler için de aynı durum. sevgiliyken iki çift sohbet edemediğin erkek evlenince de aynı erkek. daha sevgiliyken giyimine, arkadaşına karışıp asker arkadaşıyla konuşur gibi kız arkadaşıyla konuşan erkek evlenebiliyor yani düşünün. her şeye karışan erkek sahiplenen erkek gibi görünüyor herhalde.
    sonra evlilik tü kaka oluyor.
    eşimle baktık sohbete, geyiğe doyum olmuyor. birlikte geçirdiğimiz saatler yetmiyor. ben onun sevdiği yemekleri pişiriyorum, o benim sırtımı kaşıyor. sohbet ede ede kilometrelerce yol yürüyüp farketmiyoruz. e ozaman biz evlensek ya dedik. evlenirken de saçma isteklerle birbirimizi üzmedik. her şeyimizi kendimiz halledip kimseyi müdahil etmedik. 10 senedir evliyiz bir kızımız var. doğru kişiyi bulup onun için doğru kişi olduğunuzda bu iş tamam.

  • hakkinda bbc2'nun hazirladigi mukemmel bir belgesel var. hakkinda yapilan diger belgesellere oranla belgesel sadece abd'nin uzay programindaki yaptigi isleri degil de cocukluktan olumune kadar butun hayatini anlatiyor.

    belgeselin tam adi neil armstrong - first man on the moon bu arada.

    bu belgeselden ve digerlerinden hatirladigim kadariyla;
    > havaciliga ve pilotluga ilgisinin olmasinin esas sebeplerinden biri 5 yasinda babasiyla bindigi ford trimotormus. o zamanlar* ohio'da bir turluguna da olsa ucaga binip gezmek baya populermis.

    > yine cocuklugunda yaptigi motorsuz maket ucaklari* daha iyi ucurabilmek icin kendi basina evde ruzgar tuneli yapmis.

    > ailesine haber vermeden 15 yasinda ucus dersleri almis. daha *ehliyet almadan once pilot lisansi almis. yine ayni yil tek basina* ucmus.

    > kore savasinda *gorev alirken ucak gemisindeki platformda kaza *olmus. kazanin oldugu yerdeki yanginin hemen altindan* zor kurtulmus.

    > yine kore'de gorev yaparken ucaginin kanadi kuzey korelilerin gerdigi kabloya takilmis. ucagi cakilmasina ragmen, dusman hattindan sag salim kurtulmus.

    > ailesindeki ve cevresindeki insanlarla roportaj yapmislar yine bu belgeselde. roportaj veren herkes agiz birligi yapmiscasina ayni seyi soylediler. herkes "cok konusmayi sevmez ama konustugunda da cok iyi laflar ederdi" diyor.

    > kore savasindan sonra abd'ye geri dondugunde test pilotu olarak ilk sesten hizli * ucaklari denemis. daha sonrasinda* da nasaya katilmis. 1960-1962 yillari arasinda x-15 ile ucan seckin pilotlardan biriymis.

    > 1962 yilinda 2 yasindaki kizini beyinindeki tumorden dolayi kaybetmis. kucuk kizini kaybettiktek hemen sonra kendini ise vermis.

    > gemini 8 siranda ciddi anlamda olum tehlikesi atlatmis. yanindaki astronot david scott ile icinde bulunduklari uzay gemisi kendi etraflarinda spin atarken* bayginlik gecirmeden hemen once soguk kanlilikla uzay gemisinin kontrolunu geri almis.

    > 1968 yilinda lltv** denilen araci(?) kullanirken olumden donmus. kazayi sadece dilini issirarak atlatmis.

    > ay'a inis sonrasinda olusan unden dolayi ailevi ve psikolojik olarak ciddi problemler yasamis. her sorun yasadiginda da daha da cok iskolik olmus.

    > 1979 yilinda chrysler'in reklamlarinda oynamis. [#1] | [#2]

    ne kadar istedigini elde eden, basarili birisi olsa da hayatinin buyuk bolumunu yillarca depresyon ve problemlerle mucadele ederek gecirmis.

  • erkan can'la dandik bi pastanede sigara içtim.

    adamla sadece fotoğraf çekilelim istedim.

    "gel şurada bi yerde çay içelim" dedi.

    kral adam.

  • granada valencia maçının başlamasına yaklaşık beş dakika varken;

    "arkadaşlar şuan granadadayım ispanyaya erasmusla geldim .maçı izlemek için sahayı görebilen yüksekçe bi apatmana çıktım sizlere elimden geldiğince dilim döndügünce maçı anlatmaya çalışacagım."

  • "işin zor gökhan..."
    "valla işin zor hadise..."
    "işiniz çok zor mazhar abi..."
    "ebrucum işin çok zor, kolay gelsin sana..."

    sanırsın canlı yayında atom parçalıyorlar.

  • imkansızlıklar içinde inanılmazın başarılmasını anlatan film. christy brown'u canlandıran daniel day lewis için ne söylenilse azdır. ama en azından şunu söyleyebilirim, sanırım oyunculuk diye buna diyorlar! film gerçek bir yaşam öyküsünü anlatması dolayısıyla herhangi bir filme oranla fazlasıyla etkileyicidir. özellikle filmdeki anne, oğluna olan sonsuz inancı nedeniyle kendine hayran bırakır.
    bu film hakkında benim burda yazabileceğim hiç bir şey filmin güzelliğini anlatmaya yetmez.. ne diyebilirim ki izleyin ve bol bol ağlayın..