hesabın var mı? giriş yap

  • adamın attığı tweet burada:

    https://twitter.com/…kins/status/502106262088466432

    haberin içeriğinde tweetler gerçek çevirisiyle verilmiş.

    "bir kullanıcının, “dürüst olmak gerekirse, down sendromlu bir bebeğe hamile kalırsam ne yapardım bilmiyorum. gerçekten ahlaki bir ikilem” şeklindeki ifadelerine “kürtaj yaptırıp yeniden denersin. seçeneğin varsa, onu dünyaya getirmek ahlaksızlık olur” diyerek yanıt verdi."

    dawkins'in görüşü size yanlış gelebilir ancak, "down sendromlular ölsün" demek ile "down sendromlu olacağı bilinen birini hayata getirmek yanlış olur" demek arasında dağlar kadar fark olduğu da bir gerçek. yalan yanlış başlık atmanın/açmanın insanları provoke etmek dışında bir anlamı yok.

    edit: habertürk haberin başlığını "ingiliz profesörden tartışma yaratacak öneri!" olarak değiştirmiş. dün "down sendromlular ölsün!" yazıyordu.

  • -1976 yılında ronald shusett ve dan o’bannon, philip k. dick’in 20 sayfalık kısa hikayesi we can remember it for you wholesale’i filme uyarlamak için anlaşmışlar. aynı yıl hikayenin telif haklarını satın almışlar. bu kısa hikayeyi film için kurgularken çok zorlanmışlar. senaryo son haline gelinceye kadar 40’tan fazla kez revizyona uğramış.

    -ilk başta yapımcı olarak dino de laurentiis ile yönetmen olarak da david cronenberg’le anlaşmışlar. cronenberg ilk başta bu profe için the fly’ı reddetmiş. ancak cronenberg proje üzerinde bir süre çalıştıktan sonra yaşanan anlaşmazlıklar yüzünden projeden ayrılmaya karar vermiş ve the fly'ın yönetmenlik koltuğuna oturmuş.

    -david cronenberg, philip k. dick’in orijinal hikayesine bağlı kalmak istediği için projeden ayrılmış olsa da, sinema salonuna total recall olarak ulaşan filme kendisinden bazı miraslar bırakmış. marslı mutantlar ve liderleri kuato gibi.

    -senaryo ve yönetmen karmaşalarının yaşandığı bu süreçte projeden haberi olan arnold schwarzenegger filmdeki role talip olduğunu dino de laurentiis'e bildirir fakat reddedilir. orjinal hikayeye bağlı kalmak istediği için cronenberg’le anlaşamayan laurentiis, douglas quaid karakterinin ise orjinal hikayedeki gibi olmasını istemektedir. douglas quaid, philip k. dick’in eserinde karısı tarafından aşağılanan, daha heyecanlı bir hayat düşleyip mars'a gitmek isteyen sıradan memurdur. bu bir rol için düşünülen ilk oyuncu richard dreyfuss olmuş. daha sonra william hurt ve patrick swayze gibi isimler düşünülmüş.

    -bir süre sonra laurentiis’in yapım şirketi de laurentiis entertainment group iflas etmiş. bunu fırsat bilen arnold, red heat filminde birlikte çalıştıkları carolco pictures'ı total recall'un haklarını alması için ikna etmiş. douglas quaid rolü artık arnold'un olmuş. sadece bununla da yetinmeyen arnold, hayranı olduğu robocop filminin yönetmeni paul verhoeven'in total recall'un yönetmeni olmasını sağlamış.

    -filmin ilk versiyonu aşırı şiddet ve kan içerdiği için x rated kategorisine girecekmiş, r rated olabilmesi için bazı sahneleri yumuşatılmış.

    -metro istasyonundaki kovalamaca sahneleri meksika'nın başkenti mexico city'deki metro pantitlan istasyonunda çekilmiş.

    -bilgisayar destekli görsel efektlerin kullanıldığı ilk filmlerdenmiş

    -filmin mars'da geçen sahnelerinde muhafız olarak kullanılan oyuncular amerikan deniz kuvvetleri askerleriymiş.

    -filmin çekimleri yapılırken oyuncu kadrosu ve prodüksiyon yemek firmasının yemekleri yüzünden gıda zehirlenmesi geçirmiş. yanlızca kendisine yapılan özel yemekleri yiyen arnold zehirlenmemiş. meksika'nın kirli havası yüzünden hastalananlar da olmuş. yine çekimler sırasında arnold schwarzenegger'in parmağı kırılmış.

    -tam olarak bilinmese de aşağı yukarı 65 milyon dolara mal olmuş ve muhtemelen o tarihe kadar yapılan en pahalı filmmiş.

    filmin yapım süreci part 1 part 2

  • fight club'a döndü lan ülke sayende. sabah takım elbise kravat, akşam biber gazı barikat.

  • sinemada da brecht epiği yapılabileceğini gösteren film. tiyatro oyunu gibi akar. anlatıcımız mahkemeye çıkarılmış olan feyzo'dur. anlatır anlatır... bütün bu anlatının arasında ekrandan sloganlar izleriz. "işçiler kardeş patron kalleş", "kahrolsun faşizm" gibi. sonunda da feyzo ağalık düzenini hakime şikayet eder. son bölümde "sen devletsin, sen bilirsin, sen söyle babam, suç kimde?" dediği anda, hakimin biz olduğumuzu, bir yargıya varmamız gerektiğini, bu yargı ışığında kendi hayatımızda bu tür sorunlar gördüğümüzde müdahale etmemiz gerektiğini anlarız. brecht mumla arasa kendi teoremini özetleyebilecek ancak bu kadar güzel bir film bulabilirdi.

    bu film 88'lere kadar yasaklıydı. o tarihlere kadar aynen şimdiki gibi kemal sunal'ın filmlerine ezber olan bizler, 88 senesinde (yanılmıyosam) bu filmin yasağının kaldırılmasıyla, yepyeni bir film gibi izlemiştik. ancak filmin yasağının kaldırılması benim hep canımı sıkmıştı. çünkü 80'lerden beri süren apolitikleştirme sürecinin tamamlandığını, artık tam anlamıyla apolitikleştiğimizi, bu filmin artık "zararsız" hale gelmesi suratlarımıza çarpmıştı. sonuç? filmin zamanında yasaklanmasına neden olan tüm bu göndermeleri ve laf sokmaları, dürtmeleri "gülerek" izlemiş, ağzımızın kenarından sızan "apolitik" salyaları silmiş, yaşantımıza aynen devam etmiştik. zararsızdık artık. ne güzeldi...