hesabın var mı? giriş yap

  • biz bugün bunun hikayesini anlatalım..

    1969 yılında prof. nicholas kurti’den, aşçılık ile ilgili bir araştırma yapıp bunu sunması isteniyor. (bu arkadaş aslında atom bonbası üzerine araştırma yapan ama diğer yandan yemek pişirmeyi çok seven cinslerden biri) mutfak ile bilimi bir noktada birleştirme teklifi gelince kaçırmıyor tabi.

    araştırmayı sunarken ilk cümlesi de şu oluyor: "bilim olarak yıldızların içindeki ısı derecesini biliyoruz ama ne yazık ki bir suflenin içindeki ısı derecesini bilmiyoruz." yani şimdiye kadar süregelen tariflerin sorgulanmadan uygulandığın belirtiyor. işin garip kısmı yıl 2017 ama birçok şef bunu hala bilmiyor.

    daha sonraki yıllarda, kurti’yi tanımayan başka bir bilim uzmanı, (bkz: herve this) "mutfaktaki kocakarı masallarının ve atasözlerinin yemek tarifleri üzerindeki bilimsel geçerliliği" isimli tez konusu üzerinde çalışıyor. araştırmak istediği konular arasında örneğin şunlar var: "yeşil sebzeleri, tencerenin kapağı kapalı olarak haşlarsanız kararır" görüşünün bilimsel bir temeli var mıdır? gerçek midir, yoksa palavra mıdır gibi biz fanilerin pek ilgilenmeyeceği konular üzerine bilimsel olarak eğiliyor.

    sonunda, aynı konu üzerinde birbirlerinden habersiz çalışan this ile kurti, 1986 yılında paris’te tanışıyorlar. bu iki arkadaş yeni bir akım keşfettiklerini biliyorlar ve keşfettiklerini kendilerine saklayıp, bir restoran açıp sıradışı yemekler yaptıgını iddia ederek dünyanın en iyi restoranı ve şefi olmak yerine cinslik yapıp, ’yemek bilimi’ ile ilgilenen dünyanın dört bir yanındaki bilim adamını bir konferans etrafında düzenli olarak bir araya getiriyor ve böylece çalışmalarını bu arkadaşlara göstererek geliştirmelerini istiyorlar.

    ilk kongreyi 1992 yılında "uluslararası moleküler ve fiziksel gastronomi çalıştayı". ismi ile yapıyorlar.
    işte bu ilk kongre, ’moleküler gastronomi’ adının dünya şefleri arasında tanınmasına yol açıyor. ve bu sayede ilk kez şeflerle bilim adamları arasında bir iletişim başlıyor. sonuçta bu kongre art arda tekrarlanıyor ve giderek daha fazla sayıda restoran şefi ve bilim adamı bu çalıştaylara katılıyor. böylelikle de moleküler gastronomi konusuna ilgi her gün hızla artmaya devam ediyor. bu konuyla ilgilenen amerikalı şefler ise, 1995 yılında ’araştırmacı şefler derneği’ isimli bir birlik kuruyorlar ve aralarında araştırmacı şeflik olgusunu yaymaya çalışıyorlar (www.researchchef.org). bu konuya ’culinology’ ismini veren de zaten bu dernek oluyor. bunlar da her yıl kongre ve fuar düzenlemeye başlıyorlar.

    okudugunuz üzere moleküler gastronominin çıkış noktası kavun spagettisi yapmak ile uzaktan yakından alakalı değildir. zamanla ana amacından sapan bu akım yerini şu anda doğal ve adil ürüne bırakmış durumda.

  • "hayatta iki şey sınırsızdır. birincisi evren, ikincisi de islamcının aşağılık duygusu. birincisinden emin değilim."

    albert anştayn.

  • yılmaz güney'dir. şöyle bir hikâye var, ne kadar doğrudur bilmiyorum.

    "bir gün nereli olduğumu sordular.

    - babam sivereklidir dedim.
    siverek adına şaştılar, hiç duymamışlar.
    - nerdedir bu siverek? dediler.
    - siverek napoli'nin kazasıdır dedim.
    düşündüler bir süre, birbirlerine bakındılar.
    - biz italya'yı çok iyi biliriz. yanlışınız olmasın. napoli'nin böyle bir kazası yoktur.

    siverek italya'da olsa bileceklerdi. siverek urfa'nın bir kazasıydı. urfa da türkiye'nin bir şehriydi.

    bizim memleketin insanları iyidir, akılları çoktur; italya'yı bilirler, fransa'yı bilirler. çinistanı, falanistanı bilirler, lakin kendi yurtlarını bilmezler. dünyanın öte ucundaki ülkelerin yardımına koşmak için can atarlar. onlar için şiirler yazar, onlar için ağıt yakarlar. falanistan köylüsünün acısını anlatan kitaplar kapışılır, benim memleketimin insanlarına sırtları dönüktür, onları görmezler, göremezler."

    yılmaz güney

  • böyle net olayları seviyorum.
    “napıyon la” yok
    “itiş kakış” yok
    “sen kimsin lan, asıl sen kimsin lan” yok
    “bak döverim seni vs” yok
    olayı görüp anında müdahale, süper işte.

  • türk kızlarının videolarını çeken mültecilerden hiçbir farkı olmayan bir yavşağın röportajıdır. kadın da otel deyince muhtemelen anlıyor, ama haklı olarak bu davarla muhatap olmak istemiyor.

    bu ahlaksız kişi hakkında derhal soruşturma başlatılmalıdır.

  • duygusal fakirdir.

    bu tür konularda yorum yapmayı pek haz etmesem de; ironi yapmadığı aşikar olanlara bir çift sözüm var:

    güzel kardeşim, alışveriş merkezine evden ışınlanıp gitmiyoruz. 50 kiloluluk paltoyu elimde mi taşıyayım? kıçıma mı sokayım? sırtımda duruyor işte sana ne zararı var. amık!

  • rüyalar güzel buluşma alanları olabiliyor bazen. ben de babamı çok özlüyorum 30 ağustos’ta iki sene oldu. en son 3 gün önce eski evimizin banyosunda yüz yıkama sesi duydum. bakayım dedim bir baktım babam.

    güldü bana… baba sen öldün ama dedim. evet öldüm biliyorum dedi. ağlaştık ve birbirimize sarıldık. hatta doya doya sarıldık. sonra eşim uyandırdı ağlarken rüyamda…
    beynimiz bize çeşitli sınırsız oyunlar sergiliyor. öyle de olsa güzeldi.. çünkü başka yolu yok maalesef…

    debe editi: birkaç gündür girmemiştim ve mesaj kutumu dolduranlardan anladığım kadarıyla debeye girdiğimi fark ettim. buradan tüm mesaj atan arkadaşlara hisselerimi paylaştıkları için çok teşekkür ediyorum.