hesabın var mı? giriş yap

  • dizi oyuncularına aşı önceliği verilmesi gerektiğini savunan insancık. kendi iç dünyasına, o müko hayatına o kadar gömülmüş ki, artık bencillikten gözü bir şeyi görmez olmuştur.
    siz zaten dizilerde oynamasanız da akşama kadar yaptığınız itici reklamlarla hayatta kalırsınız pelin hanım. çocuğuna don alamayanların yaşadığı bir ülkede siz bedava giydiriyorsunuz zaten. sizin üzerinize reklam diye don atacak bir sürü marka var.

    benim kanser hastası annem daha aşı olmamış, dizi oyuncusu mu aşı olacak.

    edit: mesaj atan, iyi dileklerini ileten arkadaşlara teşekkürler, anne haftaya aşı olacak öncelikle belirtmek isterim. ben sadece pelin akil'in öncelik listesine dizi oyuncularını da eklemesine tepki göstermek istedim. sadece kanser hastaları veya kronik hastalar değil daha aşı olamayan öğretmenler, marketlerde biz evdeyken çalışan insanlar ve daha tehlike ile karşı karşıya kalan niceleri var. ben her gün insanlarla iç içe olduğum bir işim olduğu halde kendimi öncelikli görmüyorum, ama pelin akil hanım dizi oyuncusu olduğu için kendini öncelikli görüyor.

    ayrıca aşı tedarik edemiyor diye tepkimi sağlık bakanlığına göstermeyişime takılmış bir yazar var aramızda; bir kaç entry altta kendisi. ''benim annem olmadı, o da olmasın.'' diye düşündüğümü çıkarmış bu yazdıklarımdan, pes doğrusu.
    birincisi tepki göstermediğimi nereden biliyorsun? şu an bir öncelik durumu varsa uymak zorunda değil miyiz zaten her halükarda? ve evet yazar kadeşim influencer furyasından gına geldi, sen bu insanların donu bile bedavaya getirmesinden mutluysan ne mutlu sana!

  • var olun vallahi.

    sadece 112 gram çük boy olan çerazza cipsi almak isterken 5 dakika düşündüm. belki daha fazla. midem bi tuhaf oldu. baya kötü hissettim.

    nedeni tam olarak çük boy cipsin 4.50 tl olması idi.

    teşekkürler yeni türkiye..

    2 adet aldım. 9 tl. yedim bitti. bok gibi hissediyorum.

    adamlar bizi düşünüyormuş lan :/

  • toplasan türkiye'de bir kaç bin adet piyasaya çıkacak olan telefon üstünden hala kriz var mı yok mu bilmem ne muhabbeti yapan tipleri göstermiştir. hala şu bir kafe dolu kriz yok, şurda alışveriş yapan var kriz yok, bundan alan var kriz yok muhabbeti yapan. araba alıyorlar kriz yok diyorlar (arabadan toplasan 15 tane gelmiş zaten, satılmış). o aldığınız şeylerin zaten arzı çok değil hala anlayamadınız bunu, milyon tane yok lan satışta! bir kaç bin tane var.

  • uzun zamandır açmak istiyordum bu başlığı ama bir türlü fırsat bulamadım. bugüne kısmetmiş.

    yemeksepeti malum açıldığı günden beri online yemek siparişinde 1 numara. ara ara rakipleri çıksa da bugüne kadar kimse karşısında durabilmiş değil. piyasada tekel yani.

    son birkaç yılda farketmişsinizdir joker indirim diye birşey getirdiler. bilmeyenler için; yemeksepeti size bir veya birkaç restorant öneriyor ve siz bu restorantlardan yaptığınız 40 tl lik siparişe 25, 70 tl lik siparişe 45, 120 tl lik siparişe ise 70 tl ödüyorsunuz. ilk bakışta çok avantajlı bir kampanya gibi duruyor. her çıktığı vakit insan değerlendirmek istiyor. biz de tabii öyle yapıyoruz.

    sonrasında normalde sipariş verdiğimiz restoranların joker indirim verdikleri zaman ürünlerinde ciddi bir değişiklik olduğunu farkettik. yani firma normalde aldığını dönere 200 gram ekliyorsa joker indirim esnasında porsiyonu büyütmenize rağmen 100 gram döner gönderiyor size. aynı durum pizza için de geçerli. adamlar normalde hazırladıkları pizzaya ekledikleri malzeme ile joker indirim halinde verdikleri pizzaya ekledikleri malzeme arasında yarı yarıya fark oluyor.

    bu durumu ara ara farkettim ama önemsemedim. en son 2 porsiyon döner istediğim bir restoranttan yarım porsiyona yakın döner gelince eh dedim. artık yeter.

    yemeksepeti ne bu şikayetimi birkaç defa ilettim ama normalde müşteri ilişkileri oldukça iyi olan yemeksepeti joker indirim konusundaki şikayetleri sallamadığını farkettim. müşteri temsilcisine mail olarak dönerin resmini atıyorum ama nafile.

    bu şark kurnazlığını ortaya koymak lazım. yemeksepeti indirim yapıyorum kisvesi altında açıkça müşterilerinin kazıklanmasına göz yumuyor.

    edit: imla ve ay-yıl olayı.

  • aşırı yalakaların savunacağı olay. kılıçdaroğlu mu okutuyor teröristbaşının mektubunu mitingde?

  • 2 sene boyunca her gun okul cikisi, uskudar iskelesindeki bufelerden 2 liraya tavuk doner-ayran yedim.

  • iki açıdan kısaca değerlendirmek istiyorum, biri öznel deneyimime dayanıyor, diğeri daha çok sosyokültürel anlamıyla ilgili. ancak temelde ikisi iç içedir.

    türk, espresso, americano, filtre vb. kahvelerden bir ya da birkaçını içmeden günü geçmeyen biriyim, bunun yanında farklı kafelerin kendilerine has farklı kahve sunumlarını da deniyorum. istanbul'un farklı semtlerinde, hatta istanbul dışında farklı birçok kafeye girmiş çıkmışlığım var. temel gözlemim şu:

    starbucks'a dönük temel eleştirilerden olan "çok para veriyorsunuz, altı üstü bir kahve" tespiti esasında starbucks ve benzer kahveci zincirlerinin (nero, kahve dünyası ve caribou coffee ilk aklıma gelenler) hepsini kapsamak durumunda, aralarında bahsettiğim kahveler bağlamında büyük bir fiyat farkı yok, sadece ziyadesiyle malzemeli, sütlü, şuruplu ürünlerin (normal bir kafede "altı üstü bir kahve" sayılmayacak ürünler bunlar) büyük boyutlarında fiyat daha fazla gibi ama diğer zincirlerde de muadil ürünler ilgili tespitin sahibine ucuz görünmeyecek ölçüde. kaldı ki, üçüncü dalga kahvecilerde de durum farklı değil, kadıköy ve karaköy ağırlıklı olmak üzere gittiğimiz bu tür kahveciler de kendilerine has özel ürünler için nispeten az para alıyor değil. fiyat politikası bağlamında genel bir eleştiri yapılabilir, starbucks özelinde böyle bir eleştirinin haksız olacağı kanaatindeyim. elbette iş hanlarındaki çaycılarda 2 liraya nescafe içmek mümkün, ancak aynı mantıkla 50 kuruşluk nescafeye de 2 lira verilmez ya da insanlar nescafe içmek istemeyebilir.

    kimi insanların starbucks'a girip çıkarken, hatta içindeyken tuhaf davranışlar sergilemesi, havaya girmesi, vb. durumların senelerdir herhangi bir örneğini görmedim, ki dediğim gibi, birçok kafeye ama özellikle de starbucks şubesine girmiş çıkmış biriyim. belki ilk dönemlerinde olan bir durumdu, birileri böyle bir mekanı statü kanıtlama aracı olarak gördü ve buna göre davrandı, ancak ne starbucks'ın artık böyle bir araç olabilecek kapasitesi ne de buna "düşebilecek" insan kalmış olmalı. neticede bir yerde en az 4.50 liraya yüksek statü sahibi olunduğunu göstermek mümkünse, bu gösterimden etkilenecek insanın tüm bu yaşam tarzından tümüyle uzak olması ve bir o kadar ona öykünmesi gerekir, ki bunun karşılığı 4.50 lira olabilsin. mümkün değil. ilgili tespitin bir önyargıdan ya da eskimiş uğursuz bir trendden kaynaklandığını düşünüyorum. kaldı ki birileri starbucks kahvesi ile yüksek statüsünü göstersin, bunda ne sakınca var? herkes statüsünü herhangi bir şekilde belli etsin, ekşi'ye entiri bahanesi olur.

    starbucks'ın sosyokültürel tarafına geçeyim. bir yere gittim, acil kahve içmem lazım, starbucks ve başka kahveciler var, hangisini tercih ederim? kişisel olarak cevaplıyorum: diğer kahvecilerle ilgili olumlu deneyimim yoksa her koşulda starbucks'ı tercih ederim, moda'daki mambocino ve nero'yu aksi duruma örnek olarak gösterebilirim, zira bilhassa ilkinin mekanı dar olmasına rağmen kahve çekirdekleri ve sunumları gerçekten iyi. peki, niye starbucks'ı tercih ederim? birçok şubesinden edindiğim tecrübeye göre, temel gerekçem starbucks'ta belli bir ölçünün tutturulmuş olması ve kahve konusunda macera istememem. fiyat, tat ve mekan bakımından üç aşağı beş yukarı neyle karşılaşacağımı biliyorum.

    bazı ekonomist-psikologlar bu durumu genel olarak "starbucks güveni" şeklinde özetliyormuş. ne yiyip içtiğimize, ne zaman çalıştığımıza ve eğlendiğimize, paramızı ve zamanımızı nasıl harcadığımıza dönük genel yaşamsal tercihler silsilesinin bir parçası olarak starbucks kendi rolünü oynamaktadır. koltuk rahatlığı, beleş internet ve tuvalet (her şubede yok) gibi avantajlar, mekanın çekiciliğini arttırabilir, ancak asıl önemli olan, yukarıda da belirttiğim gibi, starbucks'ın bir macera olmaması, kendi kültürünü bir güven unsuru olarak sunuyor görünmesidir.

    bunun kapitalist bir aldatmaca olduğunu düşünebilir ve savunabilirsiniz, muhtemelen haklısınızdır, ancak bu, rakipleriyle kıyaslandığında starbucks'ın bulunduğu kulvarda başarılı olduğu gerçeğini değiştirmez. nitekim batıda starbucks'a dönük, aynı aldatmacaya dayalı olarak, rakiplerini yuttuğu yönünde bir eleştiri de vardır. ferrel's - fraedrich'in "business ethics. ethical decision making and cases" çalışmasına baktım batıdaki starbucks değerlendirmeleri için, orada diyor ki, "starbucks'ın düşüncesi şu: eğer kahvemizin tadını seviyorsanız, bizim pop kültürdeki tadımızı da seveceksiniz." bu tat, yukarıda da dediğim gibi, genel yaşamsal tercihler silsilesinin bir parçası. bir noktadan sonra bir davranış tarzı olarak kişisel karakterin de bir parçası, evet, youtube'dan da müzik dinleyebilir, mp3 indirebilirsin ama bazı insanlar spotify'a aylık para veriyor. kahveni çekirdek olarak alıp evde çekerek bir ay boyunca işe gitmeden önce kendi kahveni içebilirsin ama bazı insanlar işe giderken starbucks'a uğrayıp para veriyor, bu anlamsız bir tercih değil, kurulu ekonomik sistemde konfor ve güvene dayalı, muhtemelen aldatmaca dolu, anlamlı bir tercih.

    son olarak, 10 sene önce de ekşi'de böyle konular tartışılıyordu, hala tartışılıyor, kalırsa, on sene sonra da tartışılır. bunda hiçbir sorun yok, sorun starbucks'ta artislik yapanların olduğunu düşünenlerden çok "altı üstü kahve lan, amma çok tartıştınız, isteyen alır, istemeyen almaz" yılgınlığına gömülmüş insanlarda. bu tür yılgınlar beraberiyet kurulamayacak insanlardır, kahveyi sütle içerler, çaya şeker atarlar.

  • ümit özdağ twitter'dan erdoğan a türk milletine yakışır bir şekilde cevap vermiştir

    "sayın erdoğan, türkiye babanın çiftliği değil. vatanımızı paylaşmayacağız. paramızı paylaşmayacağız. ülkemizi daha fazla soydurmayacağız. gelecek seçimler bir referandum olacak. tek soru, erdoğan ve sığınmacılar gitsin mi? zafer partisi hem sizi hem sığınmacıları yollayacak."

    twit

  • fiyatı bu yıl 60 usd civarında seyreden petrol türü.

    brent ham petrol, iskoçya’nın shetland havzası adıyla tanınan kuzey denizi’nde brent petrol sahası’nda denizden çıkarılmaktadır. royal dutch shell şirketi tarafından işletilen olan bu petrol sahası günümüzde kullanım ömrünün sonuna yaklaşmaktadır. bölgede yaşayan bir kuş türü olan ingilizce’de brent goose (yosun kazı) olarak adlandırılan kuşun adı tüm bu petrol arama sahası için kullanılan ortak isimdir. ayrıca “brent” adının petrol arama sahaları olan broom (oseberg), rannoch, etive, ness ve tarbert isimlerinin baş harflerinin kısaltması olduğuna dair de kaynaklar bulunmaktadır.

    petrol piyasasında geçerli olan ve rafineriler tarafından kullanılan petrol türleri üçe ayrılmıştır. bunlar brent, wtı ve umman petrolüdür. dünya üzerindeki petrol anlaşmalarının üçte ikisi brent petrol üzerinde gerçekleşmektedir.

    aslında dünyada yüzlerce petrol fiyatı vardır. her ülkenin çıkarttığı petrolün özellikleri farklı olduğu farklı fiyatları olduğu gibi teslim noktalarına göre de fiyatalr çeşitlenir.

    örneğin bugün 'kuwait export blend' petrolünün fiyatı 57,62 usd iken meksika isthmus petolünün abd batı sahili teslimat fiyatı 56,34 usd ve hardisty light isimli kanada petrolüyse 48.01 usd.