hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    -aşı yan etkisi olarak 'miyokardit tanısı konulan insanların yarısı' 5 yıl içinde, %75'i 10 yıl içinde ölecek.
    --- spoiler ---

    aşıdan sonra miyokardit gecirenlerden biri de benim.

    bakın arkadaşlar, ben bunu takmam ama bunu okuyup üzülecek ve gidip hayatını karartacak bir sürü insan var.

    böyle kanıtsız anlamsız şeyleri paylaşarak insanları üzüyorsunuz ve iyi bir şey yapmıyorsunuz haberiniz olsun.

    3 5 fav için attığınız su adımlara ben hem kendim hem de diğer insanlar için hakkımı helal etmiyorum.

  • başlık: geçen abilerdeyiz namaz kılıyoruz

    1.secdeye yattık hamza abi hapşurdu kafamı kaldırdım çok sev dedim. cemaatden atıldım fotoğrafımı bütün abi evlerine dağıtmışlar şansımı birde ablalarda deniycem

  • dünya 10 sene öncesindeki gibi değil; 20 sene öncesindeki gibi hiç değil. para basmak=enflasyon 20 sene öncesinde kalmadıysa kesinlikle 12. sene öncesinde kaldı.

    küresel salgınla beraber fed'in trilyonlarca dolar bilanço genişletmesi (para basması) doların değer kaybetmesi beklentisini beraberinde getiriyor. daha önce bu konuda daha kapsamlı yazılar yazmıştım ama özetle tekrarlayayım. bundan 20-25 yıl önce para basmak=yerel para biriminin değer kaybetmesi denklemi genel kabuldü, 2008'de para basarak ekonominin desteklenmesi imkanlarının aşırı zorlanması ve 2020'nin 2008'e bile rahmet okutması sebebiyle basılan paralar 2008 veya 2000 öncesi gibi sonuçlar doğurmamaktadır.

    öncelikle en başa dönersek bir merkez bankası neden para basar sorusuna cevap vermek gerekiyor; ben basitçe para basmak olarak ifade ediyorum ama merkez bankalarının para basması veya geri çekmesi, faiz hamleleri veya diğer işlemleri ( zorunlu karşılık vs. vs.) hepsinin amacı piyasadaki kullanılabilecek paranın maliyet ve miktarını etkilemektir. piyasadaki para arttıkça paranın bulunurluğu ve maliyeti düşmesi gerekir. (arz-talep)

    basit bir örnekle ifade etmek gerekirse piyasa dediğimiz şey 50 ekmek ve 50 birim para olsun ama üretim kapasitesi 100 ekmek olsun. 50 ekmek ve 50 birim paranın bulunduğu piyasada para miktarı arttıkça ekmek üreticileri öncelikle üretimi artırırlar (üreticiler için zam, öncelikli olarak tercih edilmeyen bir yöntemdir.) ve ekmek üretimi 100 ekmeğe ulaşınca ekmek üretimini artırmak kısa sürede mümkün değildir ve ciddi bir maliyet gerektirir bu sebeple de 100 ekmek 100 birim paranın olduğu piyasa şartlarında paranın artırılması(para basmak, faiz indirmek vs.) insanlara bir refah artışı sağlayamaz çünkü bu noktadan sonra artırılan para bir refaha artışını (üretim vs.) tetiklemeyecektir enflasyona sebebiyet verecektir yani üretim değil malların fiyatı artacaktır. gerçek hayattaki işleyişi ifade etmek gerekirse artan para bazı ürünlerde ilk örnekte ifade ettiğim gibi üretim ve dolaylı olarak refah artışına sebebiyet verirken bazı ürünlerde ise enflasyona sebebiyet vermektedir yani bir noktaya kadar enflasyon ekonomiler için çok gerekli ve olumlu bir dinamiktir.

    bir diğer önem nokta paranın piyasaya nasıl aktarıldığıdır; günümüzde merkez bankalarının doğrudan ikincil piyasadan tahvil alması, (bir nevi şirketlere kredi vermesi) insanların cebine para koyması gibi mekanizmaların ortaya çıkması tuhaflığına şahit oluyor olsak da piyasaya paranın aktarılması (ifade etmiştim tekrarlayayım; alelade ifadesiyle para basma, faiz kararları vs. farklı yollardan aynı sonuçları doğurur.) bankalar aracılığıyla olur yani merkez bankaları bankalardaki paranın miktarı ve maliyeti üzerinden ekonomiyi yönlendirmeye çalışırlar. gerçek hayatta istisnai durumlar dışında para basma dediğimiz işlem aslında borç verilmesidir diyebiliriz.

    krediler bir taraftan tüketimi destekler ama diğer taraftan gelecekteki refahın günümüzde tüketilmesidir. bir birim ürün üretmek için onlarca birim paraya ihtiyaç duyulur (yatırım) ve kredi mekanizması bunu zamana yayarak üretimdeki artışın hızlanmasını (refah artışı) sağlar ama aynı zamanda krediler sayesinde doğal ekonomik döngü içinde yok olma zamanı gelmiş işler varlığını sürdürür. (zombi)

    toparlamak gerekirse krediler ekonomiler için hayati öneme sahipken aynı zamanda bir numaralı problem kaynağıdır. sürdürülebilir bir ekonomi için kredilerin verimli alanlara aktarılması gereklidir ama dünyada olan ise bu değildir.

    krediler verimli alanlara aktarılmazsa bunun doğal sonucu olarak borç yükünün ekonomi üzerindeki ağırlığı artar yani gelecekteki refah bugünden tüketilir ama bu tüketim gelecekte bir refah artışını tetiklemez. sık sık referans verdiğim şu linkte basitçe ifade etmeye çalışmıştım dünya ekonomisinde neredeyse son elli senesinin hikayesi artan borç yükü kar topu gibi büyümesi pahasına ötelemektir.

    2008 krizi paranın ciddiye alınabilir bir maliyeti yok iken ortaya çıkmıştır ve merkez bankaları paranın maliyeti ile ilgili bir şey yapamayınca miktarı ile sorunu çözmeye çalışmıştır ama bunun sonucu evdeki sineği balyozla kovalarsanız ortaya çıkabilecek sonuçla aynı olmuştur.... akıl almaz büyüklükte kredi büyümesinin yanında çok zayıf büyümeler...(varlık alım programları)

    yeterince büyümeyen ekonomilerde ne de olsa bir şey olmuyor (enflasyon) bakış açısıyla para basma her sorunun çözümü gibi muamele görünce verimsiz kredi artışı da son on yılda çok daha güçlü ivme ile artmıştır ve bunun da doğal sonucu borç isteyen herkesin yok denecek maliyetler ile krediye ulaşabilmesidir ama temeldeki sorunlar çözülmeyince 2020 öncesinde yok denecek maliyetle bile ekonomilerdeki borç yükünün küresel ekonomiyi krize sürüklemesi riski ortaya çıkmıştı ve ardından küresel salgınla (ifade ettiğim gibi her şey muhteşemdi de ah şu salgın) beklenen kriz başladı.

    2020 krizi öncesi görünüm şuydu; paranın hiçbir maliyeti yok ama buna rağmen insanlar tüketmek istemiyorlar çünkü bir kısmı boğazına kadar borçlu, diğer kısmı ise buna ihtiyaç duymuyor. yok denecek maliyetle borçlanma ortamında bile şirketler iflasın eşiğinde iken yeni şirket kurmak çok cazip değil çünkü piyasadaki rekabet fazlasıyla güçlü. (ayıklanma gerçekleşmediği için.)

    2008'de paranın maliyeti işlevsizleştirildi; 2020 öncesinde paranın miktarı işlevsizleştirildi. en başta verdiğim örnekle ifade etmek gerekirse hep tekrarladığımız örnek şu: 100 ekmek ve 100 birim para olan piyasada 1 ekmek 1 liradır piyasaya 100 birim daha para eklenirse ekmek 2 lira olur ama bahsettiğim bu piyasada insanlar ekmek almak istemiyorsa (kredi talebi yok veya 2019 sonbahar'da gördüğümüz gibi para bolluğu ortamında kredi vermeyen/veremeyen bankalar) piyasaya 3243432423423 birim para girse de bir enflasyon ortaya çıkmaz yani para değer kaybetmez. kısacası basılan paranın yerel para birimine değer kaybettirmesi için talep artışına sebep olması gerekir, bunu da takip edebileceğimiz en önemli verilerden biri paranın hareket hızıdır. esnafın sık sık ifade ettiği piyasada para dönmüyor ifadesi teorikte de çok önemli bir olgudur. sık sık dillendiriyorum, tekrarlayacağım: nasıl ki merkez bankaları 343536343 trilyon para üretip bunu kasalarında tutarlarsa bunun ekonomi için bir anlamı yoktur aynı şekilde bu paranın kişi veya kurumların hesaplarında/kasalarında kalması durumunda da bunun ekonomi için bir anlamı yoktur. basılan paranın talebe doğrudan etki ettiği yani bir nevi para arzı=enflasyon denklemi 2008'den öncesinde kalmıştır. 2008'de büyük yara almıştır, 2020'de para arzının enflasyon üzerindeki etkisinden söz etmek zorlaşmıştır. konunun başına dönersek dolar neden düşmüyor sorusunun en temel cevabı budur.

    abd'de para bastıkça paranın hızı yavaşlamaktadır, bu sebeple de enflasyon ortaya çıkmamaktadır yani doların değeri düşmemektedir. (ayrıntısı için)

    benim geniş çerçeveden açıklamaya çalıştığım durum, kısa vadede ise gerçeği yansıtmıyor. uzun yıllardır abd'de enflasyon ortaya çıkmıyor iken geçtiğimiz ay son zamanlardaki en hızlı enflasyon artışı ile karşılaştık, çekirdek enflasyon bayağı güçlü bir görünüm sergiliyor bunun sebebine gelince ki bu aynı zamanda dolar nasıl düşer sorunun da cevabı olur. anladığım kadarıyla uzunca anlattığım gibi paranın önce maliyetinin düşmesi daha sonra miktarının artması insanları tüketime teşvik edemeyince dünya ekonomisi yeni bir aşamaya geçti: basit ifadesiyle tüketicilerin ceplerine para koyma...(helikopter para nedir) bu yöntem bütün dünyada uygulanıyor ve insanların cebine para koyma harcamaların artışına dolaylı olarak enflasyona sebebiyet vermektedir fakat öte yandan o çok istenen enflasyonun ortaya çıkması da günümüzde sorundur, sebebine gelince enflasyon bir taraftan yılların borç yükü için ilaç gibi gelecek bir faktör iken (enflasyon arttıkça geçmiş borçların yükü azalır) diğer taraftan enflasyon bir noktadan sonra toplumun refahını tehdit eden bir faktöre dönüşecektir/ dönüşür bu da faiz beklentilerini beraberinde getirir ki bu da aynı borcun yükünü artırmaktır. sonuç olarak dünyada sorun öteleme geçmişte olduğu gibi kolay olamamaktadır yapısal sorunları çözmeden sadece merkez bankaları marifetiyle yol almak son derece zorlaşmıştır.

  • sınava girenin kazandığı denilen bölüme, 15bin doktorun aylarca çalışarak girdiği bir sınavda taş çatlasa 1500. girebiliyor.

    tus öyle devlet kadrolarına, kpsslere benzemiyor canlar, tüm uzmanlık dalları toplamında 400-500 kadro olursa öpüp başımıza koyuyor ve türkiyenin en inek popülasyonuyla birlikte sınava giriyoruz.

    tus'a yönelik özel olarak en az 1 ay sıkı çalışmadan, okul birincisi olsa barajı geçemez hiçbir tıbbiyeli. çünkü hekimlik sorulmuyor, ayrıntı bilgi soruluyor. istediğin bölümü kazanabilmen için de hayatının en az 6-7 ayını tamamen vermen ve 10-15 bin tl arası da dersaneye bayılman gerekiyor.

    tus puanına göre iyi doktor kötü doktor ayrımı yapmamamız gerektiğini öğrendiysek; konu doktorluk değil bilim adamlığı ile ilgili hale geliyor. okumayı en çok sevenler ve başarabilenler, ilgileri olan ve çok başarılı olabilecekleri alanı değil, rahat ve parası iyi branşı seçmek zorunda kalıyor. çünkü saçma politikalar neticesinde temel bilimler para kazanmıyor, cerrahi bilimler davalarla ve hayati tehlikelerle boğuşuyor, dahili branşlar ise hasta ve iş yoğunluğundan başını kaldıramıyor.

    doktor bulamayacaksınız derken ne dediğimizi sanıyordunuz kuzum? kritik alanlarda, kritik anlarda doktor bulamayacaksınız. çünkü kimse elini taşın altına koymacak kendinden vazgeçip.

    dövdüğünüz doktorlar, öldürdüğünüz sağlık çalışanları, saygınlığını yok ettiğiniz bu meslek, gözünüzü boyadıkları bu sağlık sistemi en çok halka zarar verecek, en başından bağırdığımız gibi.

    fakat siz hiç dinlemediniz.
    kendi düşen ağlamaz umarım.

  • kornerden gol attım, kendi paramı kazandım ev geçindirdim, kamyon sürdüm, yükseklik korkumu yendim, fakat bu başaramadığım bir eylem. çok zor çok.

    gözlerim hafif şehla ise sebebi bu dekolteler.

  • 2002 sonları , serinin ilki olan felsefe taşı'nın filmini ağzım açık izledikten sonra yana yana serinin ikinci kitabını arıyorum. o zamanlar gaziantep'in yeni yerleşimlerinden fakat mahrumiyet mahallelerinden olan bir yerde oturduğum için güncel kitaplara ulaşmak mesele. semt kütüphanesi de yeni kurulmuş fakat orda da bulamıyorum.

    derken okulun yılbaşı çekilişi geldi , herkes çekilişte kendine kim çıkarsa ona hediye alıyor. şansıma çekilişi yapan türkçe öğretmeni benim adımı çekti ve hediye ne istersin dedi , haftalardır bu anı bekliyormuşçasına "sırlar odası kitabını istiyorum" dedim. hoca haftaya elinde kitabın korsan versiyonuyla geldi , kitapçıları gezmiş bulamamış , kitap sevgimi bildiği ve sanıyorum sevdiği öğrencisi olduğum için de sahafları arşınlamış , temiz bir ikinci elini bulmuş bana verdi.

    sömestr arasına girer girmez de her tatilde olduğu gibi tekstil atölyemizde çalışmaya başladım. işimi hızlıca bitirip yarım saatte bir kapı önündeki harabe tekli koltuğun içine çöküp sırlar odasını okuyordum. patronun oğlu olduğum için kalfam söylenir fakat pek de bir şey diyemezdi. okulda yeterince kitap yok mu boşver ne hikaye kitabı okuyorsun der dururdu. birkaç gün sonra baktım benim kalfa ortalarda yok , bir baktım iplik cuvallarının arasına çökmüş , bir elinde sigara bir elinde kitap dalmış okuyor. ilkin öylesine ilgisini çekti herhade diye umursamadım , ama baktım ki her mola verişimde kitap okumaya yelteniyorum , adam bana vermiyor .bir hafta içinde kitabı bitirdiğinde sigaranın dumanını ağzına doldurup havaya üflerken kurduğu cümleyi unutmuyorum

    " bu hermiyon çok akıllı kız la , diğer kitabı varsa getir de okuyak "

    ilkokulu bitirememiş bir işçiyi bile kendine bağlayan harikulade bir seridir harry potter.

    (bkz: çiriş otu/@serbronze)

    #109772983

  • ... "ölümüm birden olacak seziyorum"* demiştin.

    "çocuklar gibi sevdim devler gibi ıstırap çektim
    damarlarımda dünyanın bütün rüzgarları
    harplere açlıklara yalnızlığıma rağmen
    anamdan yolcu doğmuşum"* demiştin.

    "yeryüzünde çok fazla bir yalnızlığım
    başka yalnızlıklara hak tanımayan
    biliyorum kuralları bozduğumu
    yerimi uysal birine bırakmalıyım"* demiştin.

    "bütün trenleri kaçırdım
    saatin kaç suna su
    yarın öleceğiz ha"* demiştin.

    "korkacak bir şey yok hesap tamam
    sıram geldi mi hatta güleceğim
    kendimi hazırladım biliyorum"* demiştin.

    ve daha nicelerini demiştin.

    şimdi biz ne diyelim.

    tut ki pia'nın elinden,
    "çocuk gözleri büyük büyük
    üşümüş ürpermiş soluk"*
    ölümün eksiksiz olsun.

    güle güle. *
    amin.