hesabın var mı? giriş yap

  • "hayal kırıklığı yaratan film"miş.

    daha düzgün teaseri bile çıkmayan film için hayal kırıklığı diyen tipler var, allah akıl fikir versin.

    belki ben affleck harika bir iş çıkaracak, gitmeden nasıl karar veriyorsun ki birader buna?

    al işte çok uzağa gitme, heath ledger resmen döktürdü joker rolünde, daha filmi izlemeden jack nicholson'dan sonra hayal kırıklığı olur diyen sizin gibiler, filmden sonra oscar adaylığını konuşuyordunuz heath ledger'in.

    düzün eleştiri yapmayı bir türlü öğrenemiyoruz maalesef, anladığım bu...

  • kaliteli bir öğretmen sınıfındaki öğrencilerden hediye beklemez, zaten zor geçinen insanların masraf yapmasına izin vermez. nerde cicili bicili hediyeler ile mutluluk pozu satan öğretmen varsa işini layıki ile yapmayan gösteri budalası tiplerdir. hediye konusunda çok değerli bir hocamız "aileleriniz sizi maddi olarak güç bela okula gönderiyor bu yüzden bana sakın hediye almayın bana en büyük hediye sizlere bir şeyler katmak, vatana millete faydalı bir insan yetiştirdiğimi görmek derdi. "

  • (bkz: gürültü)

    ("ama onlar daha çocuk" savunmasıyla estirilen çocuk gürültüsü terörü, trafikte gereksiz korna gürültüsü, hele hele apartman, hastane (yatan hasta bölümleri), yurt gibi ortamlardaki vurdumduymaz gürültüler)

  • başlık: kemerde sahile gelen ruslari kovaliyorum beyler

    1.ben osmanlı torunuyum o kevaşelerin sıcak denizlere inmelerine izin veremem

    2.@1 sebepsiz güldüm piç şuku

  • tarzı olanlardan.

    güntekin onay: hocam bjk çok sakatlık yaşıyo. ?????
    önder özen:bakın sakatlığın nedenleri belllidr. 1) antrenman programı yanlıştır. 2) futbolcu kendine bakmıyordur. 3) darbeye bağlı sakatlık. .........

    güntekin onay: slaben bilic'e öyle böyle diyolar. iyi teknik direktör değilmiş.
    önder özen:iyi bir teknik direktörün parametreleri bellidir 1) taktik2)teknik 3) team management 4) fizik. bakın bilic de bunların hepsi var.

    güntekin onay: hocam pilav böyle tane tane olmuyo neden?
    önder özen: bakın bunların nedeni bellidir. 1) osmancık pirinci değildir. 2) iyi kavurmamışsındır. 3) kesme şeker koymamışsındır..
    bunların hepsi bilic de var.
    vsvsvsvsv.....

  • 'son olarak mutfak bölümüne giren imamoğlu, çalışanlara, "yemekte ne vardı" diye sordu. "musakka var. sizin için de antrikot" yanıtını üzerine imamoğlu, "olmaz, yanlış. birine musakka, birine antrikot olmaz. bir dahakine aynısı olacak" talimatını verdi'

    eko başkan'ın ilk icraati

    başkan yeter artık göz pınarlarımız kurudu...

  • çağlar boyu "verba volant, scripta manent." değişiyle anlatıldı yazının kaderi. söz uçtu, bir kuş gibi kulaktan kulağa kondu, mesafeleri, rüzgara tutunmuşçasına aşıp geçti. vakarlı yazı ise olduğu yerde çağları aştı; kimi zaman bir taşın yahut tabletin üzerinde bir yara izi gibi, kimi zaman bir kâğıt ya da parşömenin üzerinde bir desen ya da dövme gibi. bazen yıpranmaya yüz tutmuş sayfalara hapsoldu, bazen de gezgin bir fermanı yazı. hepsinde insanlara bilginin ve duygunun özgürlüğünü sundu.

    "insan neden yazar?" sorusuna birçok cevap verilmesi mümkünken, insanın özgürlük istenci de bu cevaplardan biridir. insan, başlı başına duygulardan ve düşüncelerden oluşan bir dünya. bu dünyanın içinde hapsedilmiş fırtınalar, taşkınlar, depremler ve gelgitler insanı içten dışa tüketmeden dış dünyaya salınması gerekir bazen. kendinde hapsolmuş insanın kendinden bir parçayı dışa aktararak özgürleşmesidir yazmak; yazı da bu özgürlüğün belgesi. yoksa sözler uçar gider; belki yaşar kalplerde, zihinlerde. hâlbuki yazı, insana ait olanın abidesi gibi kalır. bu şekilde bir özgürlüğün getirilerinden biri olarak, bir çeşit varoluşu da tatmak mümkündür. insan yazı aracılığıyla, bir anını, zamanın ve mekânın ötesine taşıyabilir ve o anıyla varlığını yaşatır. bir bakıma yaşamaktır, yazmak. aynı zamanda özgürlüğüne kavuşturduğu her anını dış dünyada anıtlaştırırken, içinde öldürebilir insan —bu bir seçim meselesi. yazı, yok etmek istediğimiz parçalarımızın katili olurken kullandığımız bir cinayet aletidir kimi zaman.

    bunlara ek olarak, paraya olan ihtiyaç, günümüzde biz avam tabakasının aksine, entelijansiyada, yazmak için nedenlerin arasında kendine önemli bir yer bulmuş gibi görünüyor. yazıyı uzatmadan bir örnek vermek gerekirse, 1964 yılında nobel edebiyat ödülü'nü reddeden (ve yanılmıyorsam tarihte nobel ödülü' nü geri çeviren) ilk kişi, beş parasız kaldığı bir dönemde "freud üzerine yazması" teklif edildiğinde hiç düşünmeden kabul etmişti ki, kendisi de bilinçaltının üstadı üzerine bilinçaltını ömrü boyu reddeden birinin yazmasını komik bulmuştu. bana sorarsanız, yazmak için sebeplerin sayısı, insanların dünyalarının çeşitliliği kadardır. insan neye ihtiyaç duyuyorsa onun için yazar ve bu gereksinime giden yolda yazı bir araçtır.

    peki, kullanılan iletişim ve ifade araçlarının içinde yazıyı olduğu yere taşıyan neydi? insanlar arasında en etkili iletişim ve ifade aracı olan dile tutunmasıydı; sesin sembolleşmiş hali olması. yazı, seslerle gelen manayı da taşır ve bilinç düzeyinde dil ile birlikte var olur. müzik de bir nevi dildir, fakat varlığa ve manasına tutunmadığı için, ne kadar notalarla yazılabilse de, soyut bir evrene mahkûm kalır. bu ona duygular dünyasında sınır tanımaz bir özgürlük tanısa da, o da insanın kendi özünü yansıtabilmesinde yetersiz kalır. yazmak basittir ayrıca. dil, insanın varlığıyla neredeyse bütünleşmiş bir araçken, yazmayı öğremek için sıradanlığın ötesinde bir yetenek yahut yüksek seviyede bir eğitim gerekmez. tabii, imla kuralları konusunda kimi zaman eğitim bile işe yaramıyor, orası ayrı. neyse. bir diğer ifade yöntemi olarak resim düşünülürse, bu sefer kalıpların içinde sıkışmışlık söz konusu olacaktır. bir kurşun kalemle bir doğa manzarasını resmetmek yahut sözcüklerle bu manzarayı tasvir etmek mümkün. yapılan resme bakan izleyicinin içinde hoş duygular uyansa da, resimde hayal gücü çizgilerle sınırlandırılmış olacaktır. hâlbuki sözcükler ve onların manalarının değişkenliği ve çeşitliğiyle zenginleşmiş bir betim karşısında okuyucu, o manzarayı hayal dünyasında kendisi çizecektir. hâl böyle olunca, etki alanının ulaşabildiği evrenin sınırlarının büyüklüğü ve bir araç olarak hitap edebildiği insanların sayısı düşünülünce, yazının, bulunduğu yeri fazlasıyla hak ettiği kanaatindeyim.