hesabın var mı? giriş yap

  • oysa türkiye'de eğitimsiz bir çomar olup, "mülakatla girdiği" işlerden -üç-dört yerden- maaş alıp halkın parasına, ihaleleri usülsüz alıp halkın malına çökmek daha evladır.

  • kendisini ilk defa yalan dünya'daki orçun rolüyle izlerken gevşek, itici ve ağzına ıslak odunla vurulası bir karakteri çok iyi canlandırdığını düşünüp yetenekli bir oyuncu sanmıştım. meğer herif rol yapmıyormuş, zaten kendi kişiliği gereği dayak manyağı yapana kadar dövülesi insan tipi varmış..

  • reklam afişlerini ilk gördüğümde şaşırdığım, sonra birisine anlatırken "3 yaş olmasın" dediklerinde "ya belki de 3 yaştı hakkaten yanlış mı okudum acaba dediğim, gidip tekrar bakıp 3 ay yazdığından emin olduğum kurs.

    yabancı bir firma. afişte "3 ay - 12 yaş arası çocuklarınız için ingilizce" yazıyor.
    internet sayfalarına girdim şimdi, evet 3-22 ay arası için bir sınıfları var.

    3 aylık bebeği bıraksam kurs süresince anca kıçını temizleyebileceklerini düşünüyorum.
    onu da ingilizce yaparlarsa çocuğun ilk kelimeleri çok hoş olmayacaktır.
    (bkz: oh shit)

  • ı. dünya savaşı'nın en büyük muharebelerinden biri: meuse-argonne taarruzu

    meuse-argonne taarruzu (bkz: meuse–argonne offensive) 26 eylül - 11 kasım 1918 tarihleri arasında gerçekleşen, batı cephesi'ndeki alman hatlarını yarmayı ve nihayetinde çatışmaya bir son vermeyi amaçlayan müttefik taarruzuydu.

    taarruzun en önemli amacı, manş denizi'nden isviçre sınırına kadar uzanan, alman savunma pozisyonu hindenburg hattını delmekti. bir milyondan fazla amerikan askerinin katıldığı bu harekat, general john pershing tarafından yürütüldü ve takviye olarak 1.2 milyon kadar fransız askeri de katıldı.

    taarruz ismini de aldığı meuse nehri boyunca, kuzeydoğu fransa'da bulunan argonne ormanı'nın engebeli ve yoğun ağaçlık arazisinde gerçekleşti ve birleşik devletler askeri tarihinin en büyük muharebesiydi. zorlu arazi koşulları ve güçlü alman savunması, bu taarruzu ı. dünya savaşı'nın en kanlı muharebelerinden biri haline de getirdi. tahminler değişmekle birlikte 28.000 alman, 26.277 amerikalı ve sayısı belirlenemeyen çok sayıda fransız askeri olmak üzere 350.000'den fazla kayıp olduğuna inanılmaktadır. taarruz aynı zamanda, savaşa katılan askerin yetersiz beslenmesinden, kimyasal silahlara maruz kalmasından ve cansız bedenlerin defnedilememesinden dolayı şubat 1918’deki ispanyol gribinin yayılmasına da ön ayak olmuştur.

    müttefik kuvvetler bu zorluklara rağmen taarruz sırasında istikrarlı bir ilerleme kaydedip alman ordusunu geri püskürterek kilit mevzileri ele geçirmesi, alman ordusunun çöküşüne ve müttefiklerin nihai zaferine sebep olmuştur.

    kaynak

  • `reisçi almancılarla türkiye'de yaşayan laik türklerin nüfus mübadelesi` şeklinde olacaktı karakter sınırına takıldı.

    almancı dediysem, tanım olarak söyledim. hollanda, fransa, belçika'daki reisçiler de bu tanıma dahil.

    fikir çok basit. adamlar türkiye özlemi ile yanıp tutuşuyor, ee zaten rte hastası bunlar, adam yol yaptı bi kere, ayrıca adam dünya lideri. alıyoruz bu reisçi topluluğu, türkiye'ye getiriyoruz. türkiye'den de kafası çalışan ama bulunduğu sosyal/siyasi ortamdan artık bıkmış ne kadar kişi varsa avrupa'ya taşıyoruz.

    almanya zaten bunu direk kabul eder. reisçi almancıların çoğu almanya'nın istediği entegre topluluk değil, çoğu kalifiye değil. rte de bunu direkt hoş karşılar. milyonlarca sevdalısı geliyor lan, ayrıca pis laiklerden kurtuluyor. türkiye'deki laik-kalifiye kesim de bunu hemen kabul eder.

    ama ortada bir tek tepkisinden emin olamadığım avrupa'daki reisçiler var. lafa gelince hepsi türkiye ve erdoğan sevdalısı ama hepsi avrupa'da yaşamaya devam ediyor. samimiyetsiz bir durum var yani.

    onları da ikna edebilirseniz oldu bu iş.

    mali/ekonomik kısımları ile de başka arkadaş ilgilensin onu da ben mi yapacağım?

    not: almanya'da yaşayan reisçi olmayan bir türk

    debe editi: (bkz: elmalık ortaokulu kitap kampanyası)
    debe editi 2: (bkz: oyuncaklar otostopta)

  • dandik olsun olmasin, istisnasiz her markayi over gibi yapiyor, en ovmedigi videoda dahi tek kelime kotu laf etmiyor, cunku alimallah ya beles cihaz incelemesi gelmezse, ya lansmana cagirmazlarsa, ya arasi bozulur da arpa kesilirse.. yani boyle degilse de daha kotu, cunku en boktan cihazlari bile kotu tek kelime etmeyip sozde incelemesinin baska sebebi olamaz.

    tabii hakki ozelinde aslinda butun sozum ona teknoloji incelemesi yapanlara sitemim. ulan bir seye de kotu deyin, bir seye de "su seyi baya baya kotu, bes para etmez" deyin arkadas. yok. her incelenen sey illa ki bir yonleriyle mukemmel, 3 liralik bok versek "arkadaslar simdi bu bir bok ama fiyatina gore bence performansi kabul edilebilir bir bok" diyecekler.

    haa. ama is donup dolasip ibb baskaninin muhtarlara dagittigi telefona gelince cosmus hakki, normalde gocek'te lansmani olsa kosa kosa gidip, ballandira ballandira anltacagi telefonlara bok atiyor, parasini elestiriyor.

    hakkicim birak sen 1000 liralik tableti mableti.. yeri gelince araba incelemeleri de yapiyorsun, devletin essegin orekesine su kacirircasina yaptigi makam arabalarinin fiyatlariyla ilgili de yapsana koc bi video.

    cok meraklisin ya bu devletin kaynaklarinin yonetime. hadi bakayim, gorelim omurgani.

  • tarihten günümüze demişler de olayların hepsi 1913 - 1928 arası amk.

    abd' ye saldırdığınız için 20 yıldır ülkenizi işgal eden koalisyondaydık demenin kardeşçe bir yolunu bulamadılar herhalde.

  • annem babam işsizdi. bir evden başka bir şeyimiz yoktu. aylık gelirimiz 300 lira oluyor belki olmuyordu. cidden yarı aç yaşıyorduk. ve sevgili devlet bana ve kardeşime kredi verirken babası kuyumcu olan arkadaşıma bursu layık görmüştü. neyin ülkesi, neyin adaleti. pırıl pırıl 10000 lira borcum var kendisine.

  • tarih, haziran 2012. yer, istanbul veliefendi hipodromu...

    dalamar kişisi arkadaşları ile 86. gazi koşusunu izlemek için yollara düşmüş, bülteni elinde, kuponu cebinde, hayalleri aklının bir köşesinde hipodroma varmıştır. güneşin altında uzun bir yürüyüşten sonra tribünün önüne gelmiş ve basamakları artık nefes nefese çıkmaktadır. o sırada telefonu çalar, arayan babadır. diyalog şu şekilde gelişir:

    dalamar: alo?
    baba:...
    d: baba?
    b: oğlum? nerdesin sen? arkadan gelen o sesler ne?
    d: hipodromdayım baba, kalabalık burası.
    b: kaçıncı oldun?
    d: efendim?
    b: ne bileyim lan, nefes nefese açtın telefonu, seni koşturdular sandım.
    d: ...

    böyle bir adamdır kendisi...