hesabın var mı? giriş yap

  • gelen mesaj :
    ...
    cevabım :
    ....
    gelen cevap :
    klasizm ve klişelerden arınmış bir ruh hali yansıman var ve bu beni çekti seni detaylarınla tanımayı isterim.

    (bkz: vay anasını)

  • 1248-1254 tarihleri arasında gerçekleşti. kudüs müslümanlar tarafından alınınca , fransa kralı st. louis meseleye el atmak amacıyla haçlı ordusu toparladı. islam memleketlerinin üzerine yürüdü. ancak o sıralarda mısır’da yeni kurulan memlukler, haçlıları 1250 yılında, mansure meydan muharebesinde mağlup ettiler. fransa kralı memluklere esir düştü. haçlı ordusu dağıldı. sonunda kral st. louis, dimyat’ı müslümanlara iade edip ülkesine geri vites yapmak zorunda kaldı. fakat aynı st. louis bu mağlubiyetin öcünü almak için sekizinci haçlı seferini de düzenlemiştir. amma velakin yolda salgın hastalıktan ölmüştür. ordusu da fransa'ya dönmüştür.

  • tcdd işçilerinin kurduğu bir halk takimidir, isyankardir, gezi parkinda bayraklariyla çarşıyla beraber meydana cikan en kalabalik taraftar gruplarindan biridir.
    futbol dışında yüzme ve su topu takımlarıyla nice başarılara ulaşmıştır.
    su topunda 17 yıl hiç yenilmeden, 22 yılda da tek mağlubiyet alarak toplamda 29 kez türkiye şampiyonu olmuştur.

    manş denizini yüzerek geçen ve dönemin dünya rekorunu kıran ilk türk erkek yüzücüyü (erdal acet) çıkardığı gibi ilk kadın yüzücüyü de (nesrin olgun) çıkartmıştır.
    ayrıca güreş, basketbol, bisiklet ve voleybol'da kadın ve erkek branşları vardır.

    başakşehir, osmanlı gibi ne idüğü belirsiz kulüplerden çok daha süper lige layıktır.

    edit: takimin baskaninin ethem sancak'in kardesi oldugunu hatirlatan mesajlar aliyorum. bu kisiler gelip gecidir, kulupler, taraftarlar ve onlari var eden gecmisleri kalicidir. sancaklarin parasi salgin sebebi ile tum kuluplerin icine girdigi ekonomik darbogaz doneminde adana demirspora gidecekse gitsin. herkes akkoyun karakoyun kimler onlari biliyor zaten. demirspor, onlar gelmeden once de superlig'in kapilarini zorlayan, ama playofflarda sanssiz sonuclar almis olan, her sezon hedefi superlig olan kalburustu bir takimdi.

  • 2023'e kadar bomboş bir içişleri bakanlığı deneyimlemişiz dedirten olaylar zincirinin son halkası.

    şimdiye kadar neredeydiniz ali bey de dedirtmiştir.

    mesaj yoğunluğuna binaen zorunlu edit: arkadaşlar bakanımızdan allah razı olsun, önceki bakanlarda iş yokmuş demek istiyorum yukarda. saygılar.

  • nobel ekonomi ödülü sahibi maurice allais'in adıyla anılan paradoks. beklenen fayda kuramıyla insanların gerçek davranışları arasındaki tezatlığı ortaya koyar. burada beklenen fayda kuramı 1738 yılında daniel bernoulli tarafından ortaya atılan ve 1944 yılında kon von neumann ve oscar morgenstein tarafından geliştirilen bir teoridir. kişilerin rasyonel hareket ettiği varsayımı altında beklenen fayda, belirsizlik altında verilen bir kararın sonucu olan olası faydanın, olayın gerçekleşme olasılığı ile çarpılmasıyla elde edilen sonuçtur. işte allais paradoksu da buradaki tezatlığı ortaya koyar.

    allais istatistikçi leonard jimmy savage'i sıkıştırıp, tuzağa düşürmek için kendisine birtakım sorular sorar:

    hangisini tercih edersin?

    1- garanti 1 milyon
    2-100 parçalı bir çarkıfeleği çevirdiniz. bir milyon tl kazanma olasılığınız % 89, 2.5 milyon tl kazanma olasılığınız % 10 ve hiçbir şey kazanmama olasılığınız % 1.

    işte allais burada çoğu insanın garanti 1 milyon seçeneğini seçeceğini söyler. savage de bunu onaylar.

    o zaman bir soru daha sorar:

    1- 1 milyon tl kazanma olasılığım yüzde 11
    2- 2.5 milyon tl kazanma olasılığım yüzde 10

    allais burada da ikinci şıkkın seçileceğini söyler. ve savage de kendisine katılır. ve allais üçüncü bir soru sorar:

    önümüzde mühürlü bir kutu var. hangisini tercih edersiniz.

    1- kutunun içinde ne kadar para varsa yüzde 89 ihtimalle onu kazanacaksınız ya da yüzde 11 ihtimalle 1 milyon tl kazanacaksınız.

    2- kutunun içinde ne kadar para varsa yüzde 89 ihtimalle onu kazanacaksınız ya da yüzde 10 ihtimalle 2.5 milyon tl kazanacaksınız. ve yüzde 1 ihtimalle de hiçbir şey kazanmayacaksınız.

    savage üçüncü soruda bocalar. bu noktada insanlar karar alırken seçeneklerdeki ortak unsurları görmezden gelip farklı unsurlara göre tercihlerini yaparlar diye düşünür. kutunun içinde ne olduğunun bir önemi yoktur. çünkü hangisini seçerseniz seçin kazanma olasılığınız yüzde 89'dur.

    ancak allais bunun kusurlu bir düşünce olduğunu öne sürer.
    ve 3. sorunun cevabının ikinci soruyla aynı olması gerektiğini söyler. kutuyu açtığınızda eğer bir milyon tl çıkarsa, bu durumda üçüncü soruyla birinci soru da aynı olmuş olur. sonuçta mantıklı olabilmek için bütün sorularda aynı şıkkı seçmemiz gerekir. işte allias paradoksu budur. allias insanların tercihlerinin duruma göre değiştiğini ve insanların belirsiz sonuçlarla ilgili nasıl hissedeceğini açıklayabilecek tek bir rakamın olamayacağını söyler. daha sonra aynı testi friedman'a yapan allais, freidman'dan oldukça tutarlı cevaplar alır.

    harvard'lı richard zeckhauser de konuyu anlaşılır kılmak için daha değişik bir versiyon öne sürer. ve aşağı yukarı şöyle der:

    rus ruleti tarzı bir yarışma programında yarışmacı olduğunuzu düşünün. mesela 6 parçaya bölünmüş bir çark çevriliyor. çarkı çeviriyorsunuz ve çarkta gelen rakam silaha kaç kurşun konulacağını söylüyor.

    çarkta çıkan sayı kadar kurşunu silaha yerleştirdiniz. ve silahı şakağınıza dayadınız. işte size bu noktada bir anlaşma öneriliyor. kurşunlardan birisini satın alabilirsiniz. eğer fiyatta anlaşırsanız kurşunlardan birini çıkartma hakkınız var.

    çarktan bir sayısının geldiğini kabul edelim. işte bu noktada bu tek kurşuna en çok parayı ödemekte tereddüt etmezsiniz. çünkü kurşunu çıkardıktan sonra hayatta kalma olasılığınız yüzde yüz olur.

    ancak silahta 4 kurşun olursa bunu 3'e indirmek için ödemek isteyeceğiniz para daha az olur. hatta bu tek kurşunu satın almadan şansınızı 4 kurşunla bile denemek isteyebilirsiniz.

    bir de silahta 6 kurşun olduğunu düşünün. ölme olasılığınız yüzde 100. bu durumda tek bir kurşun sizin için paha biçilmez bir hale gelebilir. bütün servetinizi yatırabilirsiniz.

    yani bütün bu olasılıklardan çıkan sonuç yüzde 100 olasılığa sahip bir durumla yüzde 99 olasılığa sahip bir durum arasında çok büyük bir öznel fark var. bu fark yapılan tercihleri ve ödemek isteyeceğiniz fiyatları belirliyor. ancak yüzde 10 ile yüzde 11 olasılıkları arasında bu fark ortadan kalkıyor.

    paradoksun kısaca özeti bu.

    kaynak: priceless- the myth of fair value(and how to take advantage of it), william poundstone, 2010

  • uzucu bir hadisedir.... hele ki ben bilmem esim bilir adli programda topuklu ayakkabi giyen kocasinin pesinden kosarken gorurseniz aci verir ,ama uzulmeyin bir sonraki yarismada 30 adet biber yerken cektigi aci sizin acinizi hafifletebilir ....

  • kimse kusura bakmasın ama öğrencileri için kılımı bile kıpırdatmam. bi kere de fazla manita var desteğini bekliyorum desin biri. nerede hamallık işi var hemen yardım çağırın.

    şaka lan şaka! dualarım sizinle, artan ve artık fahiş miktarlara varan shuttle fiyatları düşürülsün hatta bedava olsun. ne sikimse artık bu shuttle.

  • tıp fakültelerinde "damar yolu açmoloji" diye bir ders olmadığı içindir.

    ve evet herkesin bir görevi vardır. bekleyeceksin.

    nasıl ki doktorun görevini hemşire yaparsa isyan ediyorsan hemşirenin görevini de doktor yapmadı diye vıdı vıdı etmeyeceksin. doktor hastayı değerlendirir, tanısını koyar, tedavisini düzenler. hemşire ve diğer yardımcı sağlık personelini yönlendirir, ne yapmaları gerektiğinin karar ve sorumluluğunu alır. damar yolu açmak, tansiyon ölçmek, iğne yapmak, hemşirenin işidir. rutininde bu işler olduğu için de doktordan daha iyi yapar. hemşire ilaç yazamaz, tedaviye karar vermez, tanı koyamaz. onun da işi bu, zoruna mu gitti?

    yürü git şimdi !

    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    debe sonrası gelen mesajlar ve başlık altında girilen cehalet dolu doktor nefreti içeren saçmalamalar üzerine edit
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    bunlar pratik el sanatı gibidir bir yerde. örneğin bir anestezi ya da kalp damar cerrahisi uzmanı şak diye kateteri alır damara girer. pratisyen giremez. adı üzerinde "pratisyen", işin teorik kısmını öğrenip diplomasını almış ve pratiğini uygulamaya çalışan yeni mezun demektir. fakülteden yeni mezundur, pratiği yoktur. görevi acilen gelen hastanın gerçekten acil bir durumu olup olmadığını anlamak, uzman bilgisi gerektirmeyen hastalıkları tespit edip tedavisini planlamak ve acil servis şartlarında verilecek tedaviyi yönlendirerek yardımcı sağlık personeli ile birlikte uygulamaktır. bilgi ve mesleki becerisi "pratisyenlik" noktasını aştığında konu ile ilgili uzmandan fikir alır ya da hastayı daha üst merkeze sevk eder. pratisyenin tüm görev ve sorumluluğu budur.

    belli bir dalda uzmanlaşmış hekimin de eğer uzmanlık konusu içinde cerrahi girişimsel bir öğe yoksa bu işlemleri uygulama sorumluluk ve zoru yoktur. kendi uzmanlık alanı dahilinde görev ve sorumluluklarını yerine getirerek hastanın tanısını koymak ve tedavisini yönlendirmekle mükelleftir.

    primum non nocere : tıbbın prensibidir. fakülteye girişte önce bu söylenir. anlamı : "önce zarar verme !" demektir. bir hekim eğer yapacağı eylem hastaya zarar verecekse bunu yapmaz. yapmak zorunda olup zorla deneyince, onu daha iyi uygulayacak el alışkanlığında bir hemşire yerine hastaya zarar vermiş olur. bu da tıbbın ilk prensibine aykırıdır. siz de zaten "doktor üzerimde kendisini denedi uğraştı beceremedi" diye çamur atmak için pusuda bekliyorsunuzdur zaten.

    tıbbi müdehale bir ekip işidir. bu ekip içinde herkesin sorumluluğu farklıdır. tıpkı bir bedenin sağlıklı olarak işleyişinde her organın kendi sorumluğunda olduğu gibi. beyin diğer organların faaliyetlerini yönetir ama kalp olmazsa dolaşım olmaz, böbrek olmazsa idrar süzülmez, karaciğer olmazsa metabolizma olmaz v.b. beyin kalkıp idrar süzüp mesaneye idrar göndermek zorunda olmadığı gibi doktor da hemşirenin görevini yerine getirmek zorunda değildir.

    ilgili olayda görev hemşirenindir. görev yerinde olmayan hemşireye suç bulmaktansa "vay niye doktor açmadı" demek sadece en hafifiyle "cehalettir". görev bilinci ve dağılımı gereği doktor damar yolu açmak zorunda da değildir bilmek zorunda da değildir. bunun hangi kısmını anlamıyorsunuz?

    ben 15 yıllık hekimim. bunun da 10 yılı uzman olarak. ama bir hemşire gibi damar yolu açmam, açamam, açmak zorunda da değilim çünkü benim görevim değil. 15 yıl önce intörnken birkaç kez yaptığım şeyi şimdi pratik olarak denesem yaparım belki ama bir hasta üzerinde "deneme yapıp" zarar vermektense işin ehlini beklemek daha doğrudur. neden hastaya eziyet edeyim? bir de böyle düşün?

    insanlar bilmeden ahkam kesiyorlar ve her doktor damar yolu açmayı hemşireden iyi bilmek zorundadır gibi aptalca bir önyargı var.

    mahkemeye gittiniz. kapıda mübaşir yok diye beklerken neden hakime "bir kapıya gelip tanıkları çağırmıyorsun ille mübaşir mi lazım" diye çemkirin bakalım neler oluyor? ya da "neden sekreteri bekliyoruz söylediklerini sen oturup yazsana" diyebiliyor musun? üstelik hakim için bunu yapmak bir risk taşımaz, tanığın adını seslenerek ona zarar verme ya da mübaşirden daha kötü seslenme gibi bir durumu da yoktur. sadece onun görevi değildir. yiyorsa hakime de söyle "elin armut mu topluyor anca otur orada" diye.

    inşaat mühendisinin eline kazma alıp inşaat yapması, ya da mimarın amele yok diye eline mala alıp duvar örmesi gibi bir şey bu. doktor hastanedeki her işi yapan kişi değildir. olmamalı da zaten.

    acildeki pratisyen arkadaşım, o hastaya damar yolu açmaya çalışsa hemşirenin yapacağından daha iyisi yapamayacağını bilir. çünkü onun görevi de değil bilmek zorunda da değil. kör cahiller gibi doktora yüklenip" yapsaydı, bilseydi" diyemezsiniz. damar yolu açmak doktorun bilmesi yapması gerekli bir şey değil. bilmeden konuşuyor ahkam kesiyorsunuz. dediklerimi okuyun hala anlamıyorsanız o zaman sorun anlamamakta ısrar eden beyinlerinizde.

    hepinizi ilber hocaya emanet ediyorum.

  • geleneksel bir adamım sanıyorum. çocukken evde pide veya lahmacun içi hazırlanırdı. babamla pideciye giderdik. babam sosyal becerisi yüksek biriydi ve pideci ustaların onu hemen tanımaları, sohbet etmeleri ve bana ilgi göstermeleri hoşuma giderdi. pidelerimizi alır, eve dönerdik ve evde ayranı, turşusu, salatası ile muhteşem bir sofra bizi beklerdi. dumanı tüten pideleri yerdik. o günler zihnimde baya yer etmiş. seneler sonra ben de bu geleneği devam ettiriyorum baba olarak. hemen hemen her pazar içimizi hazırlar, oğlumla pide yaptırmaya gideriz. ustalarla sohbet eder, hamurun açılışından pişmesine kadar tüm aşamaları oğluma yakından gösteririm. ikimiz için de anlamlı bir rutine dönüştü artık. evde de o yıllardaki gibi ayran, turşu ve salata bizi bekler. dediğim gibi geleneksel bir babayım ve çocukken iyi hissettiğim anlara dair aklımda ne kalmışsa oğluma da yaşatmaya çalışıyorum. çünkü bir çocuğa gelecekte iyi hatırlayacağı hoş anılar bırakmanın kıymetini en çok kendimden biliyorum.

  • gömüldüğü yerden çıkarmaya geldim.

    bugün galibiyet için gereken her şeyi yaptı. tüm değişiklikleri yerindeydi.

    adam altıpastan gol atamıyor. virajı yapamıyorsak bunun suçlusu slaven bilic değildir.

  • hangi mesleği yaparak mutlu oluyorsa o meslek. eve geldiğinde yaka silkiyor olmasın, mutsuz gelmesin. gerisi de halledilir.