hesabın var mı? giriş yap

  • sabahları camdan aşağı tükürüp duran, beni her gördüğünde "sen ezgi misin? senin bende mektubun var. *" diyen çılgın üst komşumuz 90 yaşındaki himmet dede kapıda kalmıştı. kapının üstünde anahtarını unutmuş, cebinde de yedek anahtarı kapıyı açmaya çalışmış ama başaramamış. tam kahvaltıya oturmak üzereyiz, gelmiş bizim kapıya elleriyle dizini dövüyor, "ne yapacağım ben!" diye.

    çıktım yukarı. kapıyı biraz zorlayıp, sarstım. sanırım bir süre sonra arkadaki anahtar geriye kaçtı ve ve diğer anahtarla kapı açıldı. nasıl mutlu oldu, ne dualar etti canım benim. neyse, aşağı indim. oturdum kahvaltıya. o sırada evde şekerin bittiğini fark ettim. "neyse çayı şekersiz içeriz" diye düşünürken kapı çaldı. himmet dedem elinde bir kase küp şeker "evde bir tek bu vardı. teşekkür için getirdim" diyor. o sırada evdeki herkes şok.

    sanırım o zamandan sonra kimimiz allah'a, kimimiz karmaya inandı. kimimizin de sikinde bile olmamış olabilir olay. emin olamadım.

    edit: himmet dedem 2 hafta önce vefat etmiş lan.

  • dinin bug'ını buldum, artık çok rahatım;

    geçen gün tüm işlerimi bitirmiş evde boş boş otururken, yine acayip kötülük yapıp, delicesine günah işleyesim geldi. içimden bir ses "git tapu dairesine, görevli memura rüşvet ver" derken, başka bir ses de "konu komşunun kızına iftira at" diyordu. bu sorunlu içgüdüme sebep olan unsuru sorgulamak için mahalleden oldukça feyizli bir abimizin yanına gittim ve sohbete başladık.

    + feyizli abi, ben niye böyleyim, niye devamlı kötülük yapmak istiyorum?
    - bak canım kardeşim, şeytanla allah arasında asırlardır süregelen bir tatsızlık olduğunu biliyorsun di mi?
    + evet abi, biliyorum.
    - bu tatsızlık sebebiyle şeytan kendi gücünü gösterebilmek amacıyla insanları dinden, imandan çıkarmak için devamlı mücadele eder, imanlarını zayıflatmak için uğraşır. unutma ki şeytan devamlı seni kötülük yapman için kışkırtacaktır. bundan dolayı iradeni her daim güçlü tutmalısın.
    + peki şeytan neden benim kötülük yapmamı istiyor?
    - dinden çıkaramadıklarına en azından günah işleterek, cehennemin nüfusunu arttırmak istiyor.
    + peki ya dinden çıkanlar?
    - onlar sonsuza kadar cehennemde yanacaklar zaten.
    + bu durumda ateistler sonsuza kadar cehennemde yanacaklarsa, şeytanın ateistleri kötülük yapmaları için kışkırtmasına gerek kalmıyor.
    - evet lan!
    + bu durumda ben de ateist olursam şeytan yanıma bir daha uğramaz ve ben de asla kötülük yapmam.

    evrenin sırrını bulmuşçasına sevinçten birbirimiz sarıldık ve dakikalarca halay çektik. akabinde ikimiz de derhal ateist olduk. ne bir rüşvet verme isteği, ne de kafa kesme arzusu kaldı içimizde. planımızın son aşamasında, ölmeye yakın kelime-i şahadet getirerek, günah işlememiş müslümanlar olarak direkt cennete girmeyi garantilemiş olacağız. allah ne kadar süper bir şey lan.

  • baska okullari bilemiyorum, amma bizim okulda ortaokul ve dahi lise boyunca ceketleri cikarmak icin hocalardan izin almak gerekiyordu. ondandir ki yaz gelip de sinif isinmaya basladiginda "ceketlerimizi cikarabilir miyiz" sorusu ve onu sormaktan sorumlu birileri olurdu. bu soruya cogunluk olumlu yanit verilse de, olumsuz yanit verildigi de oluyordu. bu tip yanitlari veren hocalarin ogle teneffusunde ogretmenler odasina kendisini kabul ettirememis, okul bahcesinde tek basina gezen tuhaf tiplerden ya da (ifrada kacmak gibi olmasin ama) okul mudurlerinden olusmasi tesaduf olmamali.

    neyse, ceketi cikarabilince bir rahatlama, kisa sureli de olsa otoriteden yirtma hissi geldigini cok net hatirliyorum. ve fakat o seneler icinde "neden ceketimi cikarmak icin bu dudukten izin almam gerekiyor?" sorusunu irdeledigimi, dert edindigimi hic hatirlamiyorum. bunlar bana o zaman dert olaydi, ergenligi bu denli gec yasta yasayip, sinir ve asabiyete rotarla ulasmis olmazdim sanirim. zamaninda yasardim fak di sistim'i, zamaninda alirdim hirsimi. kismet buguneymis.

  • gelin sizlere bu uygulamanın nasıl çalıştığını oldukça basite indirgeyerek anlatmaya çalışayım.

    bu uygulama teknik olarak "machine learning" yani "makina öğrenmesi" kullanıyor. spesifik olarak ise "generative adversarial network" ya da kısaca gan kullanıyor. adı üstünde gan'lar sıfırdan veri üretiyor ve ürettiği verileri orjinal veri setindeki verilere benzetmeye çalışıyor.

    peki nasıl oluyor da bu kadar doğal fotoğraflar üretilebiliyor?

    gan ağları 2 farklı ağdan oluşur. 1. ağ veri üretir, 2. ağ ise bir verinin gerçek mi yoksa yapay mı olduğunu ayırt etmeye çalışır. bu 2 ağ, birbiriyle kıyasıya bir yarış içinde eğitilirler. veri üreten ağ gerçeğe yakın veri üretmeye çalışıp 2. ağı kandırmak üzere eğitilirken 2. ağ da tahmin yeteneklerini güçlendirip kendisine verilen verilerin gerçek mi yoksa sahte mi olduğuna daha iyi anlamak için eğitilir.

    belli bir süre geçtikten sonra 1. ağ veri üretmede o kadar iyi hale gelir ki 2. ağ üretilen bu verinin gerçek mi yoksa sahte mi olduğunu anlayamaz. bu noktada ağların eğitimi tamamlanır ve 1. ağ artık oldukça gerçekçi veriler üretmeye hazırdır.

    işin etkileyici yanı ise, bir gan oluşturmak için uygulama alanına dair teknik bilgi bilmeye gerek yoktur. tek gereken yeterli sayıda veridir. faceapp uygulamasında ise tek gereken yeterli sayıda ve çeşitte yüz resmidir. kapsamlı bir veri seti oluşturduktan sonra yeni yüzler yaratmak için başka hiçbir bilgiye veya veriye ihtiyaç duymazsınız.

    "peki madem gan dediğimiz şey resim üretiyor, nasıl oluyor da faceapp sıfırdan resim yaratmak yerine bizim verdiğimiz bir resmi alıp onu değiştiriyor?" diye sorabilirsiniz. yukarıda anlattığım algoritma gan ağlarının genel çalışma mantığıdır. nispeten yeni bir teknik olduğu için yoğun olarak araştırılan ve yüzlerce çeşidi olan bir ağdır gan. faceapp gibi bir uygulama yapabilmek için mevcut algoritmayı biraz değiştirmeniz yeterli olacaktır. örnek olarak aşağıdaki gibi bir süreçle faceapp gibi sonuçlar elde edebilirsiniz.

    1- örneğin yaşlılık filtresini ele alalım. güzel bir gan için yüzbinlerce, hatta milyonlarca yaşlı insan yüzü içeren veri setimizi oluşturduk.

    2- sıfırdan yaşlı üretebilen bir gan ağı eğittik.

    3- eğittiğimiz ağı biraz değiştirerek verilen bir resmin üstünde oynama yaptırarak yaşlandırmaya çalışacağız. bunun için 2 kritere bakarak eğitebiliriz:
    a) resmi değiştir ama değişen resim orjinal resme mümkün olduğu kadar benzesin, bu sayede üretilen resimler resmin sahibine benzemek zorunda olacak.
    b) değiştirilen resimi gan'ın 2. ağı yapay olarak algılamasın, gerçek olarak algılasın, yani yaşlandırılmış resim doğal dursun, yapay durmasın.
    3- bu ayarlarda 2 ağı karşılıklı eğitip yeni bir tür gan elde edelim.

    bu şekilde faceapp gibi sonuçlar alabiliriz. ama fark ettiyseniz sadece yaşlılık filtresi yaptık. diğer filtreler için ayrı veri setleri ve ayrı ağlar eğitmemiz gerekecek. o yüzden yeni bir filtre eklemek biraz zahmetli bir işlem.

    gan dediğimiz ağların diğer kullanım alanları için ise aşağıdaki linke bakabilirsiniz
    https://machinelearningmastery.com/…arial-networks/

  • geçmiş zaman tam hatırlamıyorum, emniyete gitmiştim. artık pasaport işi miydi, uyuşturucu mu kaçırmıştım bilmiyorum. bahçede duruken bankta oturan bi genç gördüm, herif kardeşmin aynısı neredeyse. gizlice fotosunu çekip yolladım kardeşime.

    -napıyosun lan emniyette? yabancılar şubesine mi getirdiler hehehehe.

    şööle bi cevap geldi...

    +abi insan bi selam verir.

  • mantık hataları içinde inanılmaz mesajlar verir. bir şah'ın aslında bir piyon kadar vasfı olduğu, ülkeyi genelde vezirlerin yönettiği, atların kulağına fısıldadığımizda saçma hareketler yapabileceği, kalelerin çapraz saldırılarda top atmak suretiyle karşılık veremeyeceği, gibi...

  • iki sıra normal merdiven arasında yer alan rampadır. yani engelli bir vatandaşın bu rampaya ulaşması için önce normal bir merdiveni kullanması ardından da dışarı çıkabilmek için bu rampanın ardından bir normal merdiven daha kullanması gerekmektedir.

    şimdi hangi aklı evvel bunu tasarladı, kim buna onay verdi diye sormanın gereği yok. burayı tırmanıp özdilek avm'nin önüner çıkınca sizi hemen saray muhallebicisi karşılamıyor mu? işte o zaman anlıyorsunuz kimin işi olduğunu.

    belediyelerin engelli vatandaşlar için yaptığı göstermelik icraatların sonu gelmeyecek sanırım. boşa harcadığınız paralar haram olsun amk.

  • bu aslında 50'lerde 60'larda çekilen fütüristik filmlerin bir yansıması, o zamanlarda çekilmiş filmleri incelerseniz dönemin fütüristik tahminlerinin 21.yy'da retrofütürist olduğunu görürsünüz. bu eski filmlerin kendine has tasarımları daha sonra estetik bir algıya dönüşmüş ve bir akım haline gelmiş, aslında post apokaliptik filmlerde kullanılan derme çatmalık durum tam olarak retrofütürist yaklaşımdır diyemeyiz. retrofütürizm bir sanat anlayışıdır. 1930'larda geçen stramline akımının izlerini bolca taşır retrofütürizm.

    mesela retrofütürist bir ütü yapmak istersek günümüzün rezistanslı ütü teknolojisini kullanarak eski kömürlü ütülerin estetik anlayışını uygularız. ortaya baloncuk şekercik gibi ürünler çıkar, atalarımız geleceğin tasarımlarının bugün uyguladığımızdan çok daha amorf olacağını düşünmüş, konseptleri inceleyin bu konseptler kendilerine has estetik çizgiler taşır ancak üretim teknolojimiz bunların çok ötesine gitti ve bu konseptlere hiç benzemeyen şeyler tasarladık bunun sebebi artık plastiğe çok daha hakim olmamız, çok daha kompleks formlar yaratabilmemiz ve tabii otomobil güvenlik yönetmeliklerinin çok değişmesi.

    peki bu kendine has estetikle ne yapabilecektik? belli bir grup çoktan bu tasarımları sinemada görmüş ve benimsemişti, eninde sonunda bu neonpunk, cyberpunk, steampunk gibi akımların ortaya çıkmasına sebep oldu.

    peki post apokaliptik filmlerde niye böyle oluyor? dünyada bi boklar dönmüş, milyonlar ölmüş, sanayi yok, yeni şarkılar bestelenmiyor, yeni evler yapılmıyor anlayacağınız bir şey çalışır hale gelecekse kendin yapacaksın. elindeki lazer silahın bozuldu mu? gideceksin müzede bulduğun pompalı tüfekle birleştireceksin, arabayla gezmek çok mu zor? gideceksin her yerini otla bokla kaplayacaksın.

    ha genelde distopya filmlerinde retrofütürizm kullanılır mesela vizyona yeni giren blade runner 2049 bir cyberpunk filmidir. bunun sebebi ise mesela 1966 yılında çekilen fahrenheit 451 filmi gibi filmlerdir, artık öyle bir algı var, distopik filmlerin estetik anlayışı budur.