hesabın var mı? giriş yap

  • son yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. kişisel olarak, psikolojiye özellikle de birçoğumuzun çok yanlış bir şeklide özenerek baktığı şizofreni hastalığına özellikle ilgim olduğu için ve şizofrenin nedenleri hâlâ bir gizem olduğundan dolayı, bu araştırmayı buraya taşımayı uygun buldum. öncelikle plasenta nasıl bir yapıdır? çok kısa anlatmak gerekirse, hem fetüse hem de anneye ait bir yapı olup, hem anneye hem de fetüse yapışık haldedir.

    net bir şekilde giriş yaparsak, olayımız şu: eskiden bilinenin aksine sadece genler şizofreni de tek belirleyici etken değillerdir. genlerin yanında gebelik problemleri işin içine girdiğinde, şizofreni gelişme olasılığı önemli ölçüde yükselmektedir.

    normalde, bir kişinin şizofreni riskinin yaklaşık % 60 ila 70'i genlerine bağlıdır. çoğumuz şizofreni ile ilişkili genetik varyantların-bozuklukların bazılarına sahibiz. dna'larımızdaki tek harfli değişiklikler, ne kadar çok fazlaysa, şizofreni riskimiz aynı oranda artar. aynı zamanda, bilim adamları son çalışmada annede viral enfeksiyonlar da dahil olmak üzere hamilelik sırasında meydana gelen komplikasyonların, yani fetüsün şizofreniyi gelişme riskini, iki kat artırdığını belirlediler; ancak bilim adamlarının bunun tam olarak sebebini bilmiyorlar.

    28 mayıs'ta nature medicine 'de yayınlanan yeni bir araştırma, bu iki risk faktörünün (gen ve plasenta) ne zaman etkileştiğini ortaya çıkardı. hamilelik problemleri artı genler birleştiğinde, bir bireye şizofreni tanısı koyulma olasılığının, sadece yüksek bir genetik riske sahip olan kişilere kıyasla en az beş kat arttığı ortaya konuldu. baltimore'daki lieber beyin gelişimi enstitüsünden daniel weinberger, şizofreni ile ilişkili genlerin yaklaşık üçte birinin plasentada olduğunu keşfetti. ancak bu genlerin dna'larındaki bazı değişimler, eğer hamilelik sırasında komplikasyonlar varsa şizofreni ile sonuçlanıyor. gendeki değişimler, plasentanın çevreye karşı ne kadar stresle başa çıkabildiğini etkiliyor.

    anne veya bebek hamilelik sırasında önemli bir sağlık problemi yaşarsa, bu varyasyonlar-değişimler, plasentadaki bu genleri aktive edip, inflamasyonu tetikleyebilir veya fetüsün gelişimini etkileyebilir ve daha sonraki yaşamlarında bireylerin şizofreni riskini önemli ölçüde arttırabilir. diğer bir deyişle, beynin gelişmesi ve gelişimsel davranış bozukluklarının ortaya çıkması arasında yakın bir ilişki vardır. bu ilişki de önemli ölçüde plasentayla bağlantılıdır.

    araştırmada yer almayan columbia üniversitesi tıp merkezi'nde psikiyatri profesörü olan alan brown, bulguların çok ilgi çekici olduğunu düşünüyor ve ekliyor: “bu araştırma benim için, erken gelişimdeki çevresel faktörlerin ve doğum öncesi faktörlerin, şizofrenide en az genler kadar önemli olması bakımından büyük önem taşıyor.” kısaca, burada şizofreninin sadece genlere bağlı olmayıp, doğum öncesinde plasentaya da önemli ölçüde bağlı olduğu gözler önüne seriliyor.

    peki araştırma nasıl yapılmış? şimdi ona göz atalım.

    araştırmacılar öncelikle, preeklampsi (annede tehlikeli derecede yüksek kan basıncı-halk arasında gebelik zehirlenmesi olarak bilinir), fetüsün sınırlı büyümesi, doğum kanalında plasental tıkanıklık, acil sezaryen gibi gebelik komplikasyonlarını araştırmak için genetik verileri ve tıbbi öyküleri gözden geçirdiler. dipnot olarak; bu sorunların, tüm gebeliklerde tahmini olarak yüzde 15 ila 20'sinde görüldüğü belirtmekte fayda var.

    araştırmacılar daha sonra bu gebelik komplikasyonları ve şizofreni ile ilişkili genetik varyasyonlar arasındaki istatistiksel etkileşimleri test ettiler. gebelik komplikasyonlarının, plasentayı etkileyen fetüsteki genetik değişimler ile birleştiğinde, şizofreni ile sonuçlanma olasılığı çok daha yüksek çıktı.

    şizofreninin, beyin kimyasındaki bozulmalar sonucu ortaya çıktığına işaret eden çalışmalar bulunsa da, bu araştırma bu hususta bir devrim niteliğinde olabilir.

    bu arada bir ayrıntı olarak; yeni çalışmada, şizofreni ile ilişkili genlerin, dişi fetüslerden ziyade erkeklerde plasentada yer alma olasılığı daha yüksek bulundu. bu araştırmacıların, cinsiyetin durumu nasıl etkilediğine dair cevaba bir adım daha yaklaştırabilir.

    aslında araştırmadan ortaya çıkan önemli soru, bu tip ciddi hamilelik komplikasyonlarının nasıl önleneceği veya plasentanın çevresel strese karşı nasıl daha dirençli hale getirileceğidir. weinberger'e göre önleyici tıp, çok önemli bir husustur. dolayısıyla, bu bahsedilen gelişimsel bozuklukların ortaya çıkmasından çok daha önce bunların olma olasılığını azaltmaya çalışmak ilk stratejimiz olmalıdır.

    kaynak: https://www.scientificamerican.com/…zophrenia-risk/ 'den derlenerek oluşturulmuştur.

    ayrıca (bkz: #40256255) (ek olarak, bu yazıyı okumanız da tavsiye edilir, yazan yazarın emeğine sağlık)

  • kendisi ile birlikte toplamda bölgede 12 benzer yapının bulunduğuna dair haberler yayınlandı geçen sene. birbirlerine oldukça yakın megalitler bunlar. kazılar hala devam etmekte ve muhtemelen yıllarca daha sürecek. şuana dek çıkarılan bulgularda (bkz: karahantepe) ve (bkz: sayburç) dikkat çekiyor. özellikle karahantepe'de bulunan ana kayaya oyulmuş insan başı hayret verici. görsel üstelik bu yapının göbeklitepe'den birkaç bin yıl daha eski olduğu oraya çıkarıldı. yani artık en eski diye adlandırılan yapı göbeklitepe değil karahantepe gibi gözüküyor.

    buradaki t şeklinde sütunların göbeklitepe'den farkı üzerindeki oymaların insan figürleri barındırması. göbeklitepe'de çok detaylı hayvan figürleri ve süslemeleri var. burada ise kaftan giydiği düşünülen insan figürleri söz konusu. t harfli sütunların yanısıra fallus yani erkek organı şeklinde yine ana karadan oyulmuş dik sütunlar da var. görsel ve bu odaya "akıtılması" için kullanıldığı düşünülen bir de oyuk var görsel akıtılan şey su mu, kan mı? bilinmez.

    sayburç'ta ise durum daha farklı, henüz çok küçük bir kısmı kazılabildi çünkü modern bir yerleşimin yani köyün tam ortasında bina yapımı aşamasında temel atılırken fark edildi burası ve burda da yine ana karaya oyulmuş kabartmalar mevcut. kabartmada bir eliyle yine fallusunu tutan bir adam mevcut - insan figürü. ve iki tarafında da hayvan figürü var. görsel

    dediğim gibi bunun gibi kazılmayı bekleyen toplamda 12 tepe söz konusu.

    işi daha da ilginçleştiren şey ise günümüz teknolojisi kullanılara yer altına bakıldığında daire şeklinde ortaya çıkan odalardan 10-15 oda kadar daha olduğu bulundu. fakat bunu daha da ilginçleştiren şey o dönemde insanların aniden bu yapıların üstünü örtmeye karar verip çakıl taşları ve toprakla hepsini doldurup üzerlerini tepe şeklinde kapatmaları. böyle bir kararı neden verdiler henüz kimsenin bir fikri yok.

    neden yapıldığına dair ibadethane ya da ritüel alanları fikri ilk başlarda mantıklı gelmiş olsa da kazılar devam ettikçe şöyle bir durum çıkıyor ortaya:

    bugüne dek tarih hep avcı toplayıcılıktan tarıma/yerleşik hayata ve dolayısıyla hayvancılığa geçildiği bununla birlikte ibadethane/inanç kavramlarının daha sonra oluştuğu yönünde bir kronolojik bakış açısına sahipti. fakat göbeklitepe ve diğer tepeler incelendiğinde daha eski ve erken gelişmiş bir medeniyetin avcı toplayıcı topluma bilgilerini aktarmış olabileceği daha mantıklı bir yaklaşım gibi görünmekte. yani inanç, inanış, ibadet, mesaj, bilgi aktarımı için yapılmış olabilen bu megalitleri birileri avcı toplayıcı insanlara öğretti. uzaylılar vs demiyorum tabii ki - fakat yerel insan topluluklarından daha ileride/zaten erken gelişmiş bir medeniyetten gelen insanların aktarım yapması durumu akla yatkın. hali hazırda o bölgede yaşayan toplum bir sabah uyanıp böyle bir yapı inşaa etmeye karar vermiş olamaz diyor konuyu inceleyen uzmanlar. bu da hem tarihsel kronolojik bakış açımızı tamamen değiştirecek bir buluş gibi duruyor; hem de sandığımızdan çok daha gelişmiş medeniyetlerin çok daha eski zamanlarda var olmuş olabileceğine işaret ediyor.

    diğer bir konu da özellikle göbeklitepe'de şuana dek yüzeye çıkarılmış 4 daire şeklinde odanın birbirleri arasında da birkaç bin yıllık zaman farkı olması. ilk yapılan daire ile 4.daire arasında binlerce yıl çıktı karbon testlerinde. insanlar yeni odalar yapmaya bin yıllar içinde devam etmiş yani. mevcut olanı kullanmak ya da geliştirmek/üzerine koymak yerine yeni odalar yapmaya karar vermişler. hemen yanlarında toprağın altında duran 10-15 oda daha gün yüzüne çıkarıldığında onların yapılma zamanı ve yeni bilgileri aç gibi bekliyorum ya.

    kazıların yapılması keşke daha da hızlandırılsa dedirtiyor insana.

  • ilk ifadesinden daha dehşet vericidir.

    ilk ifadesinden anladığımız kadarıyla suphi tecavüz etmek amacıyla kızı kaçırmış, kız biber gazı sıkıp direnince öldürmüş. dna'sının bulunması korkusuyla ellerini kesmiş. ceseti yok etmek için yakınlarına haber vermiş, ortak akıl sonucu yakmaya karar vermişti.

    değişen ifadeye göreyse kaçırıldığı korkusunu yaşayan müşterisini sakinleştirmek yerine ona vurmuş, dakikalarca işkence etmiş, canlı canlı ellerini kesmiş. bir sinir harbiyle kızı darp ettiğini düşünsek bile saatlerce süren eve gidip gelmeler, telefonda görüşmeler, birilerini beklemelerin sonunda dahi içi soğumamış (olay da kaçırıldığını, kötü muameleye maruz kalacağını düşünen bir kızın savunması) cesete kötü muamele ederek onu yakmıştır.

    bu ifade gerçek ifade varsayalım. şayet adalet bu ifadeye daha az ceza verecekse ben artık bu ülkede yaşamak istemiyorum. ya da ben de derhal yola çıkıp işime gelene bu tarz işkenceler yapmayı planlıyorum. işsiz güçsüz adamım. her türlü dexter'lığa gönüllüyüm. amacım tecavüz değil, sadece böyle insanlar beni tahrik ediyor. sinirleniyorum. onları dövüp, hırıltılar çıkarırken ellerini kesip cesetlerini yakmak istiyorum. kötü bir niyetim yok.