hesabın var mı? giriş yap

  • üniversiteye giriş sınavında aldığı puanla, ciddi bir devlet üniversitesinden mezun olan avukatların aldığı puan arasında 3-5 değil 30-50 puan fark vardır.

    dipnot: özel mesajdan felaket çemkirenler var, beni özel okullar birliği tarzı bir yere mi şikayet ettiler nedir anlamadım mesaj yağıyor,
    istatistik istiyorlar, bir ortalardan bir de tepelerden karşılaştırma vereyim de rahatlayın

    2013-2014 taban puanlarına göre:

    dokuz eylül hukuk: 420,55
    bilgi üniversitesi hukuk: 339,71 fark 81 puan

    galatasaray hukuk: 524,63
    koç hukuk: 415,09 fark 109 puan

  • az önce başbakan ünye'de sordu.

    keşke baştan söyleseydi bütün bu soruşturmalar falan hiç olmaz, yargımız hiç böyle antin kuntin işlerle uğraşmazdı. acayip ikna edici bir soru.

    ben apışıp kaldım şahsen.

  • kısa boy ya da seçim şansınızın olmadığı başka herhangi bir özelliğiniz yüzünden sizi kendilerine layık görmeyen insanlardan uzak durun.

    hatta kısa boyunuz bu tür gereksiz insanları sizden uzak tuttuğu için kendinizi şanslı sayın.

  • önce web tasarım şirketi kurup, sonra tasarım kursunda öğrenmeye gelen adam gördüm ben.

    soruyordum; ''abi iş geliyor mu?'' diye, ''arada geliyor'' diyordu. ''e nasıl yapıyorsun?'' diyordum, ''kurs bitince yapacağız inşallah'' diyordu. sonra battı o abi...

  • bunun bir açıklaması vardı hala gülerim:

    “recep ivedik internasyonal bir karakter; tüm dünyaya hitap etiyor. bakın kızım fransız kolejine gidiyor, fransız kültüründen ama recep ivedik hastası”

    garibim zannediyor ki çocuğu fransızca öğreten özel okula verince çocuk ailenin kültürünü bir anda bırakıp şap edith piaf olacak.

    kızın recep ivedik seviyor çünkü annesi sensin.

  • kamp ateşi yakarken şu noktalara dikkat etmek faydalıdır:

    * en önemli nokta ateşi doğru kurmaktır; ince dallar aşağıda ve içte, daha kalın dallar bunların üstünde olarak (tercihen kızılderili çadırı tarzında) dizerek, tutuşturucuyu (çıra) tam merkeze yerleştirerek kurulacak bir kamp ateşi için harcanacak zaman; daha sonra yansın diye, ateşi üfleyerek geçirilecek zamandan çok daha az olacaktır.

    * kamp ateşine konan dalların mümkün olduğunca düzgün olması faydalıdır; böylece dallar bibirine daha yakın duracak ve birbirlerinin ısısından faydalanarak daha hızlı tutuşacaklardır.

    * eğer karlı bir bölgede ateş yakacak kuru malzemeyi bulduysanız; önce karın üstüne 2-3 kat odunu zemin yaratacak şekilde dizebilir, ateşinizi bu zemin üzerinde yakabilirsiniz.

    * karlı bir bölgede ateş yakarken asla üstünde kar birikmiş dalların altında ateş yakmayın; aksi takdirde ısıyla eriyen karlar yerlerinden kurtulacak ve ateşinizin üstüne düşeceklerdir. (bkz: jack london - ateş yakmak)

    * ateşe yaş (yeşil, kuru olmayan) dallar atmak kamp ateşinizin is yapmasına neden olacaktır.

    * kalkıp da ateşinize yaş dal atmışsanız; bunların kırık/kesik uçlarından ısının etkisiyle fokurdayarak çıkan özsularını "aha bak suyu çıkıyor" deyip parmaklamak hatırı sayılır yanıklara neden olacaktır.

    * eğer topladığınız odunlar ıslak ise; yanan ateşinizin etrafına dizerek kurumalarını sağlamak yararlı olacaktır.

    * bunları evde yapmayı denemeyiniz.

  • basit matematik.

    (bkz: bir milyon afgan erkek tehdidi)

    bir milyon "erkek" afgan. 18-30 yaş arası. yanlarında eşleri olmadan geldiler.

    bu kadar başı boş, işsiz, amaçsız erkeğin şehir merkezlerinde, kadınlara, küçük kızlara, bunları yapmaması mümkün mü sizce?

    bence artık bu ülkede hiçbir kadın güvende değil. "zaten değildi." şimdi bu bir milyon tacizci potansiyeli ile x100 kat daha güvende değil.

    bu tür haberler katlanarak artacak.

  • aramaya inandım fakat sözlükte bulamadım. hatta internette türkçe bir kaynak da bulamadım. hikayeyi eurosport'ta katalonya bisiklet turu'nun takım zamana karşı etabını izlerken dinledim. anlatan sanırım inan özdemir idi. kendisine buradan teşekkür ederim. sadece bisiklet hakkında konuşmayıp yöre hakkında böyle şeyler anlatmalarını takdir ediyorum.
    başlığı bu şekilde açmamın sebebi ise olayın ingilizce'de "negro of banyoles" şeklinde geçmesinden kaynaklanmakta. "zenci" kelimesini bir aşağılama sıfatı olarak kullanmadığımı belirtmek isterim.

    19. yüzyılda ispanya'dan afrika'ya turistik amaçlarla giden insanlar bu seyahatlerini belgelemek, döndüklerinde çevrelerine göstermek ve kanıtlamak için, tabi biraz da övünmek için afrika'dan gelişlerinde içi doldurulmuş hayvan getiriyorlarmış. bunu tabi afrika'ya seyahate gidebilen zenginler yapıyorlarmış. içi doldurulmuş hayvan getirmek adeta bir moda, bir akım haline gelmiş. en sonunda bu çılgınlık öyle artmış ki birisi, san kabilesi ya da milletine ait, içi doldurulmuş 27 yaşında bir insan vücudu getirmiş. şaka gibi, ama değil. yazının devamında kendisinden san diye bahsedeceğim.
    kimin getirdiğini, ne kadar süre nerede sakladığını bilemiyorum. sonra içi doldurulan san'ın bedeni 1916'da banyoles'un darder müzesi tarafından satın alınmış. uzunca bir süre 1991'e kadar orada sergilenmiş. bu tarihte, cambrils'de yaşayan haiti kökenli bir doktor olan alphonse arcelin, banyoles belediye başkanına, san'ın kalıntılarını sergilemeyi bırakmasını isteyen bir mektup yazmış. bu taleple birlikte olay basında yer almaya başlamış. san'ın botsvana'ya dönmesine yönelik ilk adım 1991 yılında unesco'nun o zamanki sekreteri, banyoles belediye başkanıyla yaptığı toplantıda atılmış. daha sonra, birleşmiş milletler genel sekreteri olan kofi annan konuya ilgi göstermiş ve banyoles belediye başkanıyla konuşmuş. san'ın bedeni 1997'de önce madrid'e gönderilip vücudun içine eklenen yapay maddeler çıkarılmış. daha sonra da memleketine -sanırım botswana'ya- gömülmek üzere gönderilmiş.
    banyoles'deki darder müzesi halen san hakkındaki tartışmalara atıfta bulunmaktan kaçınmaktaymış. san'ın müzedeki tek kaydı, küçük bir plazma ekranında siyah beyaz görüntüler içeren sessiz bir video imiş.

    https://en.wikipedia.org/wiki/negro_of_banyoles

    konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olursam editlerim.

    (bkz: tarih /@lonelycowboy)

  • bu ülkede 5'te kalkıp 800 metre yer altına inip güneş görmeden en ağır şekilde çalışan ve belki de "kaza!" sonucu hayatına veda etme ihtimali olan, maaşını alamadan patrondan tekme yiyen birisini aklıma geliyor reklamda.

    futbolculuğu çok emek sarfedilen çok kutsal bir meslek gibi gösteren sermaye babaları ancak kendileri çalar kendileri oynar.

    halk sizin ne bok olduğunuzu çok iyi biliyor. dünyayı kurtarana verilmeyecek miktarda büyük paralar ile bir futbolcuya veriliyor. çünkü sermayenin asıl amacı toplumların gerçeği görmek yerine maç izleyerek tahtlarına saldırmamaları.

    bir maçta 40 tekme yiyormuş. halkın suratına nasıl bakıyorsunuz lan!

  • maç sonrası röportajıyla beni güldürmüş genç yetenek.

    spiker: türk milli takımını seçme süreci nasıl gelişti?

    hakan: ben zaten u16-u17'de de milli takım forması giydim. sadece 1 defa almanya milli takımında oynadım. orada da kendimi hiç iyi hissetmedim. arkadaşlık yoktu, kimse birbiriyle konuşmuyordu.

    "insan yemekten sonra bir çay-kahve içer, sohbet eder."

    sen istesen de yapamazmışsın orada, iyi ki geldin.

    edit:facia yasadim uyarmış, imla.