ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yaran diyaloglar
-
yillar once ssg'nin evi...
ortamda tamami eksi sozluk yazari yedi kisi vardir, askerlik konusu acilir, yedi kisinin tamaminin askerlik ile soyle veya boyle sorunu vardir.
- ssg: olm su an evi polis bassa, asker kacaklarindan t.c. yazar
hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
-
herşey güzel giderken hiçbir sıkıntımız olmazken ,sene 2000 türkiye nin mali kriz geçirdiği, doların alıp başını gittiği, esnafın kepenk kapatmaya başladığı bir dönemdeyiz. babamda dolarla bir araba almış dolar birden artış gösterince de onu ödeyemez hale gelmişti işler iyi gitmemişti. ben o sıralar öğrenciyim daha yeni gelmişim eskişehir e yurtta kalıyorum işte derslere gidip geliyoruz okuyoruz ediyoruzz . ben tabi yeni bir şehre gelmişim ortama daha yeni alışmışım kendimi yalnız hissediyorum sevdiklerimi özlüyorum böyle bir bocalama devresindeyim falan herşey ilk başlarda güzel giderken babam yurt parasını ödemekte ve bana harçlık göndermekte zorlanmaya başlıyor. öğrencilikte idare ediyosun bi şekilde sadece yumurtayla beslen, sadece makarnayla beslen farketmiyor. ama zamanı gelince yurt sorumlusu ödemenin geciktiğini her ay tekrarlayınca sende de motive kalmıyor . sonra bir gün telefonla konuşurken anneyle eve haciz geldiğini öğreniyosun başka problemlerin olduğunu öğreniyosun. kalkıp memlekete gittiğin bir gün yine haciz memurlarıyla karşılaşıyosun hatta aynı gün babam kredi alacak bankadan, eve de exper gelecek annem haciz memurunu exper zannedip buyrun buyrun diye içeri davet etmişti (sonradan buna çok güldük) baktım olmuyor 1 sene sonra ben okuldan ayrıldım. toparlanmak zorundaydık o sene annem emekli oldu mecburen çünki emeklilik parsını borçlara vermek zorundaydık. sağlık problemlerimiz çıkmıştı ortaya ve de üstüne üstlük 5 senelik sevgilim benden ayrılmıştı kısacası hayatın dibinde olduğumuz bir dönemdeydim.markete gittiğimizde elimizde hesap makinasıyla alışveriş yapardık sadece temel ihitiyaçlar alınırdı. öyle her beğendiğimizi sepete atamazdık artık. bu süreci geçirmek uzun zaman aldı herşeyi düzene sokabilmek, tabi bu ailemizin birliği beraberlği sayesinde oldu. sonra ben tekrar başka bir üniversiteye girip okudum hayatıma yeni bir yön verdim işlerimizde düzeldi çok şükür şimdi eskiisnden de daha iyiyiz. ama şunları öğrendim paralı da parasız da nasıl yaşanabildiğini, dipten nasıl çıkılabildiğini, beraber olmanın güç kazandırdığını en önemlisi sabretmeyi ve savaşmayı öğrendim.
kızım 23 gün acı çekti kedi eros kadar konuşulmadı
-
%100 haklidir gunlerce burda bagirdiniz cagirdiniz..
hadi bu baba icinde yapsaydiniz
zaten bizim milleti anlamak zor ag
yabancıymış gibi duran türk markaları
-
(bkz: t-box)
sauron gitse yerine kim gelecek diyen orta dünyalı
-
aynı adam:
-rohan gondor koalisyonu bu ülkeyi krize sokar. sauron yiyor ama ekonomimiz de bir yandan büyüyor.
kış lastiği
-
sevgili kış lastiği, adam 150 bin tl' ye mercedes alıyor, ama seni almıyor.
ne yapacaksın işte. türk halkı böyle
edit: 2020 de fiyat güncellemesi 450 bin tl ye mercedes alıyor
edit : 2021 biterken en ucuz mercedes 800 bin galiba değil mercedes, lastiği alacak para kalmadı
ev arkadaşının uyutarak sevgiliye tecavüz etmesi
-
"silahımı kutusundan çıkardım."'dan sonrası okumadığım hikaye.
silah kaç ekrandı kardeş? 37?
aspirin
-
bilinen en eski yöntemlerden biri olarak eski mısırlılar ve asurlular söğüt özünü ağrı kesici olarak kullanmışlardır.
18. yüzyılda ise (aslında tam yılı 1763 ama 18. yy deyince kulağa daha güzel geliyor) ingiltere'de edward stone isimli din adamı tanrı'nın bir hastalığın devasını, o hastalığın yaygın görüldüğü yerde bir bitkiye saklandığını düşünerek sıtmanın tedavisini söğüt ağacında aramıştır. stone söğüt ağacının (bkz: salix alba) kabuğunu ezip suya karıştırır ve hastalara içirir. böylece salisilat* tedavisinin temeli atılır. hastalığın hafiflemesiyle ağaç kabuğundan ilaç yapımı yaygınlaşır. bu durumu ticari bir fırsat olarak gören bazı kimyagerler salisilatları doğrudan sentezlemeye başlar.
---
*salisilat kelimesi söğüt familyasının adı olan salicacae'den gelmiştir.
---
19. yüzyılın sonuna doğru (bunun gerçekten yılını bilmiyorum) malburg üniversitesi profesörlerinden herman kolbe salisilik asit sentezini ağaç kabuğunun onda biri fiyatına satmaya başlar. fakat kolbe'in asiti uzun süreli kullanımda sindirim sorunlarına neden olur.
bu sorunlardan biri de friedrich bayer & company adlı alman boya şirketinde kimyager olan herr hoffman'ın midesinde baş gösterir. baba oğul hoffman'lar asetilsalisilik asiti sentezleyerek günümüzdeki aspirin formunu oluştururlar. henüz ilaç üreticisi olmasa da bayer şirketi asetil'in a'sı ile salisilik asitin kaynağı spirea ulmaria (keçi sakalı) bitkisinin ilk dört harfi birleştirilerek türetilen aspirin ticari adıyla 1 şubat 1899'da tescil ettirmiştir.
ve bonus;
migren için aspirin; migren ağrısı kafa bölgesindeki damarların büzülmesi ve genişlemesine bağlı olduğu için vasküler ağrı olarak da bilinir. aspirinin ağrı kesici özelliğinin yanında pıhtılaşma önleyici (antikoagülan) özelliği de kan dolaşımını kolaylaştırarak bu ağrının giderilmesine yardımcı olur. aynı şekilde kahve de antikoagülan özellikte olduğu için bazı kişilerde migren ağrısına iyi gelmektedir. migren çok konu dışı oldu (bkz: entrynin ucunu kaçırmak) neyse aspirin diyordum bebe aspirini var ya sırf tadı güzel diye içtim bir dönem itiraf ediyorum. eğer büyük gri ve kırış kırış olsaydı fil olurdu iyi ki aspirinken içmişim (bkz: filler küçük ve beyaz olsalardı aspirin olurlardı)
tanım: 1904 yılında tablet olarak piyasaya çıkmış ve günümüzde dahi hâlâ en çok tüketilen ilaçlardan biridir.
nsaid olarak aspirin; prostaglandin e adlı temel yangı sitokininlerinden birinin sentezlenmesini önleyerek ağrı, kızarıklık ve şişliğin kontrol altına alınmasına yardımcı olur.
not: bayer sirketinin binlerce doktora aspirin hakkında bilgiler yollamasıyla ilaçta kitlesel pazarlama çağı başlamıştır. hatta bugün ilaç mümessilleri varsa onların yüzünden/sayesinde denilebilir.
edit: imlâ (aslında yıl, hesaplama)
6 ocak 2016 kuzey kore depremi ve nükleer patlama
-
koskoca ülkeyi sikindirik bir adam yönetiyor. ne isterse yapıyor. biri gırtlağını sıksa hırtın hepsi rahatlayacak ama yok işte. nasıl bir akıl tutulması, nasıl bir öğrenilmiş çaresizlik lan bu?
edit: tanıdık geldi mi? *
her öpüşmede bulaşan 80 milyon bakteri
-
vucudumuzda bulunan toplam bakteri sayisinin milyonda birine tekabul eder.
bu yuzden pratikte hepimiz bokuz.
bratislava'da türklerin kalmasını reddeden otel
-
en azından "türkiye ve arap ülkeleri" diye ayırarak türkiye'in bir arap ülkesi olmadığını bildiklerini belli eden otel.
(bkz: vizigotlar ve örümcekler giremez)
yaran diyaloglar
-
based on a true story..
gencimiz birleşik devletlere henüz gelmiştir. hava değişimi bir yandan, jetlag bir yandan, bünye mavi ekran vermeye başlar. büfenin birine yanaşır:
- can i have a selpak please?
ulan bi dakka, ne dedim ben, diye düşünmesine fırsat kalmadan büfeci bir adet kleenex uzatır:
- burda ona öyle demezler yeğenim..
(bkz: markanın malzeme adı gibi benimsenmesi)
(bkz: yurt dışında türk ile karşılaşmak)