hesabın var mı? giriş yap

  • oha demek istediğimdir. nasıl karıştırıyorsunuz böyle şeyleri anlamıyorum. bak mesela north. başında n var. böyle daha bi' kuzeyimsi. oysaki south'un başında s var. böyle daha bi' güneyimsi. anladın mı? anlamadıysan bi' daha anlatayım. bak north'un başında n var, daha bi' kuzeyimsi. oysaki south'un başında s var. daha bi' güneyimsi. benim yöntemim bu. saygı duyacaksınız.

  • sümer mirasımız.

    kendinizi not almanızı sağlayan kağıt kalemin, sayıların, cep telefonunun hesap makinesinin olmadığı bir dönemde hayal edin. bir tapınağın vergi toplama bölümünde görevli bir katipsiniz. ülkenin kralından "tapınaklar yöredeki çiftçilerin mahsülünden 1/10 oranında vergi alacaklar" emri geldi. ardından çevredeki çiftçiler de katırlara yükleyip getirdiler mahsülü. şimdi çiftçinin kaç balya mahsülü olduğunu sayıp uygun oranda vergiyi tapınağın deposuna indirmeniz gerek. mesele aslında basit bir sayı sayma sorunu. dikkat, hala günümüzdeki gibi "bir, iki, üç ..." diye sayılar bilinmiyor. bugün kolay sayılabilecek bu konu o dönem için ciddi bir sorun.

    mısırlılar bunu parmak hesabı ile çözmüşler. iki eli açıp, her bir balya için bir parmağı kapatarak basit bir el hesabı ile sayı saymayı biliyorlar. her iki elde de toplam 10 parmak olduğuna göre, 10'lu gruplar halinde saymayı biliyorlar. bu yüzden günümüzde 10'lu sayı sistemini kullanırız. 10'a kadar "bir, iki" diye say, sonra "on-bir, on-iki" diye bir sonraki 10'lu gruptan devam et.

    isterseniz işi büyütebilirsiniz de. bir katip ellerini açıp teker teker sayar, 10 parmağını da kapattığında yanında başka bir katip sadece bir parmağını kapatır. öncekinin bir 10 parmak sayması sonucu bir parmağını daha kapatır. böylece birinci katibin her bir 10'a kadar sayması için ikinci katibin bir parmağını saymasıyla 10x10=100'e kadar sayı sayabilirsiniz. üçüncü bir katip daha eklerseniz 1000'e kadar sayarsınız. işte basamak kavramı da budur; 1. katip birler basamağı, 2. katip yüzler basamağı, 3. katip binler basamağı vs....

    fakat sümerliler bu işi geliştirmişler (herhalde kralları daha karmaşık bir vergi oranı belirlemişti) bir sümerli sayı sayarken bir elinin parmaklarını açar, baş parmağını işaretleme olarak kullanır, diğer 4 parmağının boğumlarını (katlanan eklemlerin arasında kalan etli kısımlar) sayar. her bir parmakta 3'er boğum var; 4x3 toplam 12 boğum sayılabilir*, ardından bir 12'lik grup tamamlanınca diğer elde bir parmak katlanır. ilk elini tekrar açar ve tekrar bir 12 daha sayar, diğer elde bir parmak daha katlar. kısaca 5x12=60'a kadar sayı sayabilirsiniz böyle parmak hesabıyla. işte 60'lık sayı sistemi burdan gelir. basit bir parmak hesabı.

    60'lık sistem sümerlerin gökyüzü hareketleri konusundaki araştırmalarına da yansır. güneşin doğudan batıya hareketini 3 dilime ayırırlar, sabah, öğle, akşam*. bu dilimler sonra geometride daha hassas hesaplama gerekince 60'ar bölmeye daha bölünür. bu yüzden bütün açı* 180 derece kabul edilir. güneşin onların gözünden yer altındaki hareketi de aynı şekilde bir 180 derece'dir, bu sebeple tam çember 360 derece kabul edilir.

    ya da yine zaman tanımlaması da buna göre düzenlenir; gün 12 gündüz 12 gece dilimine bölünür; birer saat. daha hassas hesap gerektikçe bu dilimler de 60'ar parçaya bölünür ve dakika icat edilir. sonra onlar da 60'a bölünür ve saniye icat edilir.

    yine günümüzde deste (10) ve düzine (12)'nin özel isimlerinin olmasının sebebi de mısır-sümer sayı sistemleridir. kimse örneğin 11'e ya da 13'e özel bir isim vermedi.

    ya da o sırada yılın hangi döneminde olunduğunun belirlenmesi, buna göre ekim-hasat yapılması için bir yıl 12 parçaya bölünür, günümüzde biz bunları aylar olarak biliyoruz. bu takvim hareketlerini genç rahip adaylarına ezberletebilmek için fabl gibi hikayeler üretilir; misal güneşin her gece batacağını ama her gün yeniden doğacağını anlatmak için "prometheus uzaktaki tanrılar katından ateşi çalıp getirdi (uzakta dünyayı ısıtmayan ateş parçaları; yıldızlar ve bu ateşi yakına getirip dünyayı ısıtıp ona can veren güneş), ama ceza olarak her gece öldürüleceği, ve her sabah yeniden diriltileceği sonsuz bir cezaya mahkum edildi (güneşin batıp yeniden doğması)" gibi.

    sonrasında bu hikayeler giderek kalıplaştı ve nesiller boyunca aktarıldı. bugün de akılda kalıcı bir iddia ortaya atar ve toplumda bunu yayarsanız birkaç nesil sonra çok güçlü bir batıl inanç yaratırsınız. bu fabl hikayeler (mitoloji) zamanla toplumsal kimlik haline geldi ki günümüzde biz bunlara din diyoruz. nitekim 12 sayısının etkisi bu bölgedeki pek çok dine etki etti; musa'nın mısır'dan 12 kabileyi alıp ayrılması, isa'nın 12 havarisi, muhammed ve 12 imam vs. vs.

  • bu topraklarda bjk-gs-fb vs. gollerini izleyerek avunan yaşlı insanlar var. dokunmatik ekran, 4.5g, wifi bilmeyen insanlar bunlar. aç köpek tff-digitürk-ligtv işbirliği, önce pasolig çıkarttı şimdi de maç özetlerini tekeline aldı. maçlar oynanıyor, bitiyor, babalarımız dedelerimiz seyredemiyor. 75 yaşında adamlar stada mı gitsin, kahvelerde mi sürünsün maç seyretmek için, yoksa o yaşta akıllı telefon alıp, ligtv mi indirsin cihazına. kaldı ki wifi olmadan ligtv uygulamasında maç yayını izlenemiyor, o zaman bir de eve adsl alsın! reklamları da cabası! herkesi bıktırdılar, soğuttular. digitürk'ü de iptal ediyorum yakında. 75 yaşındaki babamın avuntusunu elinden aldılar ya, allah bunların tez zamanda belasını verir, hepsi iflas eder de, sürüm sürüm sürünürler inşallah.

  • rize iyidere belediye başkanının açıklaması tamamı şu şekilde;

    "beyinkanaması geçiren ve 20 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra sağlığına kavuşan rize iyidere belediye başkanı ahmet mete, muhtarlara verdiği iftar yemeğinde, “öbür dünyaya gittim geldim; dedeleriniz 10 ağustos’ta başbakan erdoğan’a oy vermenizi istedi” dedi."

    haber

    insan evladının bambaşka bir canlı olduğuna delalettir. sen öbür tarafa gitmemişsin dostum bonzun yan etkileri hep bunlar. ufak çaplı bir badtrip diyelim...

    gerçek...

  • pele'nin bir türk takımına karşı oynadığı ilk ve tek maçtır. inönü stadyumu'nda oynanan özel maçı santos 6-1 kazanmış, 43 bin kişi tarafından izlenmiştir. pele maçta o kadar çok ön plana çıkmıştır ki seyirciler mağlubiyete rağmen aynı coşkuyla maçı izlemeye devam etmişlerdir.

    maçın bitimine 2 dakika kala pele sahayı terk ederek direkt tünelden soyunma odasına geçmiştir.

  • az önce biri 50 metre ötemde diğeri üzermde olan patlamalardır. güncelleyeceğim.

    edit 3: arkadaşlar ne diyeceğimi bilemiyorum. allah hepinizden razı olsun. izmir'de ankara'da istanbul'da evin var diyenler, neredesin yardım lazım mı gelelim, yapabileceğimiz ne varsa söyle diyenler, adamın, hatunun dibisiniz. terapi gibi oldu mesajlarınızı cevaplamak. seviyorum sizi.

    edit 2: arkadaşın biri atatürk yazamadığım için eleştirmiş. aratürk yazmışım şimdi gelen mesajla gördüm. kusura bakma dostum, aşağıyı okursan nasıl bir kafayla yazdığımı anlarsın. artık idare et.

    edit: arkadaşlar mesajlarınız için çok sağolun, ben iyiyim. hala inanamıyorum bir tane çizik bile yok. sırayla anlatayım.

    uçuşa gitmek için havaalanına dış hatlar terminali güvenlik kontrol noktasından girdim. kontrolden sonra eşyalarımı toplayıp çantama koydum ve ekip odasına doğru yürümeye başladım. 15-20 metre gitmiştim ki insanların iç hatlar terminalinden bana doğru koştuklarını gördüm. öncesinde silah ya da bomba sesi duymadım. kavga oluyor sanırım diye düşündüm ama koşan insan sayısı o kadar fazlaydı ki silah ihtimalini düşünmeye başladım. derken dış hatlar araç kiralama kiosklarının olduğu çıkış kapısında bir patlama oldu. 20-25 metre kadar önümde. burada gördüklerimi yazmak istemiyorum. sonrasında giriş yaptığım güvenlik noktasına doğru koşarken bi ara gözüm dışarı kaydı ve yerde yatan 5-6 kişi görebildim. bu sadece benim kısıtlı görüş alanımda görebildiğim kadarı. koşarken kendimi atacak bir yer aradım, çünkü bu tip saldırılarda bir tane bomba patlamaz. bir kaç yerde eş zamanlı ya da arka arkaya bomba patlatılır. bunu düşünürken o binada her yerin bomba ile tuzaklanmış olabileceğine artık o sersem kafayla karar verip geldiğim yerden çıkmaya karar verdim. ama dışarıda yatan insanları görünce dışarısının da güvenli olmadığına karar verip kendime en çok nerede korunak sağlayabilirim diye düşünerek xray cihazlarının oradaki polis kulübesine girmeye karar verdim. sonra xray cihazlarının oraya vardığımda orada kolu bacağı yaralanmış insanları gördüm ve hemen oradaki polis kulübesine sığındık. içinde polis yoktu. güvenlik görevlileri zaten fena halde panik, ağlayanları mı ararsınız, amaçsızca koşuşanları mı... sırtımızı kulübeye dayadıktan sonra herkesin bavullarını ve çantalarını toplayıp önümüze yığınak yaptım olası bir diğer patlamada kalkan vazifesi görmesi için. hemen sonra bir kabin memuru arkadaşımı daha gördüm bacağından yaralanmış. siper aldığım yerden çıktım onu getirmek için, iyi olup olmadığını sordum, kocam almaya geliyor dedi. iyi hadi gel geçelim kocan gelene kadar şuraya diyecektim ki cümlemi bitiremeden bir bomba daha patladı dibimizde. tam patlama yerini kestiremiyorum, ya 4-5 metre arkamızdaki xray cihazında ya da sırtımızı dayadığımız polis kulübesinin duvarının arkasında oldu ama dibimde patladığını iliklerime kadar hissettim. ortalık birden toz duman oldu zaten, kulübedeki bütün sandalyeler xray cihazı ve etrafındaki bütün edevat darmadağın bir şekilde etrafa saçıldı.

    bakın arkadaşlar, bu kısmı açıklamakta gerçekten zorlanıyorum. orada bulunan bütün insanlar yara almadan sağlam bir şekilde dışarı attık kendimizi. kimseye bir şey olmadı hala inanamıyorum. bende bir tane çizik bile yok. yemin ederim, bombanın patlamasının değil, benim oradan sağ salimi de geçtim çiziksiz kurtulmama inanamıyorum. dışarı çıktığımda yerde yatan insanları gördüm ve kapalı otoparka attım kendimi. bu entryi de orada yazdım alelacele. sonrasında da geçen bir arabayı durdurup atladım (çok teşekkür ediyorum o duran arkadaşa da, allah razı olsun) ve havaalanından çıktım. şimdi evdeyim.

    mesaj atan tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum, hepinize cevap yazacağım. kusura bakmayın, kendime gelmem biraz zaman aldı, güncelleme o yüzden bu kadar geç geldi.

  • nasa mars'a adam gönderecekmis. sadece bir kisi gidebilecek, giden de geri dönemeyecek.

    ilk aday olan mühendise bu is icin ne kadar isteyecegini sormuslar:
    - 1 milyon dolar demis ve eklemis - kızılhaca bagislayacagim.

    ikinci aday olan doktora da aynı soruyu sormuslar. doktor:
    - 2 milyon dolar demis. - bir milyonunu aileme bir milyonunu da tibbi arastirmalara bagislayacagim.

    ücüncü aday olan temel ayni soruya
    - 3 milyon dolar diye cevap verince yetkililer digerleri bu kadar az isterken kendisinin neden 3 milyon dolar istedigini sormuslar.
    temel yetkililere dogru egilmis, kisik bir sesle:
    - 1 milyonunu ben alirim, 1 milyonunu size veririm, mühendisi de mars'a göndeririz.

  • gereksiz bir eylemdir.

    kaç yaşında insanlara anlayamayacakları şeyler anlatıp canlarını sıkmayın arkadaşlar. dinle ilgili bi konuşma olduğunda he he der geçersiniz en fazla nedir yani.