hesabın var mı? giriş yap

  • şu adama dalgıç pompası muamelesi yapılması acilen yasaklanmalı. ya bu yasaklanmalı ya da aktroller asılmalı.

  • bugün ölüm yıldönümü olan ve tüm dünyada modern hemşireliğin kurucusu olarak kabul edilen nam-ı diğer “lambalı kadın”.

    florence nightingale, ailesi kendisinden daha farklı şeyler umarken 1837’de tanrının kendisine ‘ilahi bir çağrı’ yolladığını ileri sürerek kendisini hasta bakımına ve sağlığına adadı.

    17. yüzyıl ve 19.yüzyıl arası dönem, tıp tarihçisi fielding garrison tarafından “hemşireliğin karanlık çağı” olarak tanımlanır. bu dönemde hemşireler deneyimsiz, yeteneksiz olmakla ve hatta “hemşireliğin amacına aykırı davranış”larıyla anılıyordu. hemşirelerin çalıştıkları hastaneler de kirli ve düzensiz olduğundan, salgın hastalıkların hızla yayılmasına olanak sağlıyordu. hastaneler, o dönemin insanları için “ölüm yeri” olarak biliniyordu. florence nightingale’in köklü ve refah içinde yaşayan ailesinin, kızlarını böyle bir yerde çalışmaktan alıkoymak istemesi de doğal karşılandı.

    florence nightingale 1859’da kaiserwerth’te kırım savaşı boyunca hemşirelik hakkında öğrendiği ne varsa derlediği “hemşirelik üzerine notlar” isimli kitabını yayınladı.

    orijinal adı “notes on nursing” olan kitap, yardımcı ipuçlarıyla hasta bakımı hakkında bilgi veriyordu. nightingale’e göre hijyen, temiz hava, uygun ışıklandırma ve iyi bir diyet programı her hastane için temel gereksinimlerdi. tavsiyeleri birçok hastaneyi “ölüm yeri” olmaktan kurtaran nightingale’in 200 kitabı daha bulunuyor.
    hayatının geri kalanını yatağa bağlı bir hasta olarak geçirse de, kurduğu bağlantılarla fikirlerini tüm dünyaya yaymaya devam etti.

    sözlerinden biri: “ilerleyen bir dünyada iki çeşit insan bulunması gerekir ki bunlar; orada bulunan en iyiyi benimseyen ve bundan hoşlanan ile daha iyiyi dileyen ve onu yaratmayı deneyenlerdir.”*

    dipnot: kendisine lambalı kadın lakabının takılmasının nedeni, geceleri kanlı sargı bezlerini değiştirmek için kışla koridorlarında sürekli lambasıyla gezmesiymiş.

  • grevde hekimlerin işyerinde olduklarını bilmeyen gerizekalılara dert olmuştur. bu gerizekalılar doktorların bu 3 gün sırasında kapıya grev var tabelası asıp antalya'da güneşlendiğini düşünüyor sanırım. gerizekalı işte.

  • köprünün adını mimar sinan koy ve o köprü göçsün. öbür tarafta yakanıza yapışır ismimi lekelediniz diye.

  • alkolün hala siyah poşetle satıldığı ülkemde iç çamaşırlarının da siyah poşete konulması gerektiğini bilmeyen kadındır.
    ama bilmez ki aslında bu yaptığına değişik anlamlar yüklemek isteyen magandaların asıl siyah poşeti hakettiklerini.

  • bunu çok yakınlarım hariç kimseye anlatmadım. burada zaten kim olduğumuz belli olmadığı için yazmamda bir sorun yok.

    yıl 2010, amerika'nın alaska eyaletindeyim*

    orada yaşamaya başlayalı yaklaşık iki ay olmuştu. şehrin yaşam tarzına artık alışmıştık. mesela sokakta yürüyen bir tek insan yoktu. sadece biz türkler yaya idik, herkes arabayla geziyor.

    birgün marketten çıktım bisikletimi bağladığım yere doğru ağır ağır yürüyorum. arabanın birinde şoför koltuğunun yanında bi tane yaşlı adam oturuyordu, adam aynı dedem. ama bukadar benzer yani. kendimi ona bakmaktan alamadım çünkü aşırı benziyor. o da bana bakıyor. artık o kadar uzun bakıştık ki adam elini yavaş yavaş kaldırıp bana selam verdi. yavaş yavaş diyorum çünkü galiba adam felçliydi, felçli tanıdığı olanlar bilir, hani ilkokulda hoca parmak uçlarımıza cetvelle vururdu ya, parmaklarımızı birleştirirdik, hah işte eli öyleydi. o şekildeki elini yavaşça başına kaldırarak selam verdi ve gülümsedi.

    ben iyice heyecanlandım çünkü benim dedem de felçli. adamın yanına gitmek istedim ama hasta olduğu için birileri adama zarar vereceğimi düşünür diye çekindim ve gitmedim. arkama baka baka gittim ve adam da hiç gözünü benden çekmedi.

    türkiye ile aramızda 11 saat var. yani alaskada sabahken türkiyede akşam oluyor. ben ertesi gün sabah yani türkiyede akşamken bizimkileri türkiyeyi aradım, normal konuştuk ettik. dedemin öldüğünü söylediler. ne zaman dedim dün dediler. yani benim o markette dışarıda o adamla selamlaştığım an.

    dedem yaklaşık 25 sene felçli yattı, yatalaktı yani. çok zor yıllar geçirdi. ben dedemin normal halini hiç göremedim. bir kere bile sohbet edemedik yani adam zaten yatalak. ama hep sıcaklık hissederdim adamcağıza. severdim yani.

    lafın özü bu olay bana pek tesadüf gibi gelmedi. dedemin zaten hayatımızda bir yeri yoktu ki hatırladım özledim aklıma geldi ölümü de ona denk geldi desem. adamın öldüğü anda benim birini ona sanki oymuş gibi benzetmem, elin amerikalısıyla vedalaşır gibi selamlaşmamız bana gülümsemesi kaybolana kadar birbirimize bakmamız..

    dedemin kafamdaki görüntüsü hep o adamın görüntüsüdür, diğer hallerine dair gariptir ama hiç bir anı yok. hep o gülümseyip bana selam verdiği anı hatırlıyorum.

  • üç kuruşun hesabından ziyade egzoz emisyonu, hava kirliliğini azaltma, küresel ısınmayı yavaşlatma ve fosil yakıt tüketiminin azaltılmasına ciddi oranda katkı sağlayacağı için üretilmiştir.

    üretiliş amacı; mehmet bey bugün 50 kuruş az yakıt yaksın değil, milyonlarca aracın günde 50 kuruş az yaktığını düşünün sığ ve sığır arkadaşlar.