hesabın var mı? giriş yap

  • yüreğimi en çok yakan diyalogu;

    snape: madem ölmek umrunda değil, neden bunu draco'nun yapmasına izin vermiyorsun?
    dumbledore: o çocuğun ruhu henüz o kadar zedelenmiş değil, benim yüzümden paramparça olmasını istemem.
    snape: ya benim ruhum dumbledore? ya benimki?

  • ülkemizin ne kadar gerilerde olduğunun göstergesidir.
    dün marinada lüks lokantadaki çatışma görüntülerini düşünün.
    lokanta lüks ama görüntüler tarih öncesi siyah beyaz kamera ile çekilmiş.
    oysa güney amerikada sıradan sokak çatışmaları hd kalitesinde.
    daha almamız gereken çok yol var.

  • "ben yalana, haksızlığa gelemiyorum abi" benzeri sözler. bir de bunları, kendilerinden bahsederken inanılmaz özelliklermiş gibi satmıyorlar mı. aynen canım kardeşim bir tek sen gelemiyorsun böyle şeylere. mesela bizler yalan söylendiğinde ya da hakkımız gasp edildiğinde karşımızdakine bizi kandırdığı için plaket veriyor ve çok mutlu oluyoruz.

  • arabînin birisi atlı olarak yola çıkar. uzun yol aşılır, arabî bevl etmek için atından iner. bu arada at, ordaki bir bahçenin ağaçlarının yapraklarından yer.
    bunu gören bahçe sahibi öfkelenir ve yerden aldığı taşı ata atar, at ölür.

    öfkesine yenilen arabî de yerden bir taş alır ve o kişiye atar, eceli gelmiş olan adam o taş sebebiyle ölür.
    adamın mirasçıları arabîden davacı olurlar ve kısas isterler.

    durum resullullah'a intikal eder ve hükmetmesi istenir.
    halk, ölen adamın mirasçılarını kısas değil de diyet istemek hususunda ikna etmeye çalışır, ancak başarılı olamazlar.
    kısas yapılmasını yani arabînin öldürülmesine karar verilir.

    ancak arabî der ki:
    - bana 3 gün müsaade edin. geride bıraktığım yetimlerim ve onlar için sakladığım altınlarım var. izin verin gideyim, altınları ve yetimleri birisine emanet edip, geri geleyim der.

    rıza gösterilmez zira adamın geri döneceğinden kimse emin değildir.
    arabî halkın içinde bakınır ve bir sahabeye yönelerek:

    - sen benim yerime vekil olur musun? der.

    bu sahabe ebu zer'dir ve teklifi kabul eder.
    arabî yola çıkar, şayet geri dönmezse öldürülecek olan ebu zer olur.

    aradan 3 gün geçer ve arabî geri gelmez.
    ancak günün tam olarak tamamlanması için akşam olmasını beklerler.
    bu esnada halk ebu zer için hayıflanmaktadır.

    derler ki ebu zer'e:

    - neden bilmediğin bir kimseye vekil oldun?

    cevap verir mübarek:

    - kabul etmeyip, "müslümanlar arasında yardımlaşma kalmamış mı dedirtseydim?" der.

    akşamın son saatlerinde ilerden bir toz bulutu görülür.
    gelen o arabîdir.

    - sadece bir atım vardı. çatlatırcasına koşturdum ve gelirken öldü. geri kalan kısmı yürümek zorunda kaldım, bu yüzden geç kaldım diyerek durumu izah eder.

    bu sefer halk arabîye sorar:

    - gitmiş, ölümden kurtulmuştun. neden geri geldin?
    - geri gelmeyip "müslümanlar arasında ahd e vefa kalmamış mı dedirtseydim?"

    olan biteni izleyen davacılar, elbette ki durumdan etkilenir ve diyete razı gelirler. hatta akabinde diyetten de vazgeçerler.

    ve derler ki:

    - biz onu affetmeyip, müslümanlar arasında mürüvvet kalmamış mı dedirtseydik?

  • çocukken yunus eğitmeni olmak isterdim, yunus parklarının bir işkence merkezi olduğunu öğrendiğimde, beden eğitimi öğretmeni olmaya karar verdim.

    ama babam bu hedefin çok küçük olduğunu bildirdi. şimdi iktisat mezunuyum. işsizim.

  • final kağıdına yazdığım cümle. 18 aldım, 3 gundur evden cikamiyorum. buradan profesöre sesleniyorum su egolari bi kenara birakalim. bütünlemede diyelim 40 olmadı 35 oldu o da olumlu. ılk vizede aldığım 39'u yedirtmem ben kimseye. pazartesi görüşecegiz.

  • öğrenciler içsin diye gönderilen sütlerden, yıl sonunda artmış olanlar kullanılarak yapılmış yoğurttur. aynı olay çalıştığım okulda da başımıza geldi. son haftalarda devamsızlık yapan öğrencilerin çokluğundan dolayı, gönderilen sütler kalıyor. bu sütleri milli eğitim'e gönderme durumunuz yok; sütleri bitirin, diyorlar. taşımalı öğretim yapılan bir okul olduğumuz için, okul çevresinde dağıtacağımız çocuk ya da ev de fazla yok. zaten son gün okula gelen öğrencilerden, isteyenlere sütler dağıtıldı ama yine de kolilerce süt kaldı. bizim idare de, öğretmenlere "istediğiniz kadar alıp, evde çocuklarınıza verebilir ya da etrafınıza dağıtabilirsiniz." dedi. aksi takdirde, sütler depoda bozulacaktı. adana'daki olay da, büyük ihtimalle bundan ibaret. ama siz yine de bu olay üzerinden öğretmenlere saydırma niyetindeyseniz, canınız sağ olsun.

  • tolstoy'un erkek kardeşine evin köşesinde ayakta durup beyaz ayıyı hiç aklına getirmemesini istemesi üzerine kardeşi tüm çabalarına rağmen beyaz ayıyı düşünmeden edememiş, klinik psikologlar tolstoy'un bu deneyine ithafen insanın bir türlü denetleyemediği ve kendi kendine tekrar ortaya çıkardığı saplantılı düşüncelerine beyaz ayı sendromu adını vermişler. (1)

    düşünmemeye çalıştığımız şeylerin aslında buna programlı olduğumuzdan sık sık düşünüp düşünmediğimizi kontrol ederek bir nevi o düşünceleri tekrar canlandırma olayı.

    tolstoy'un kardeşi beyaz ayıyı düşünmemesi gerektiğinden aklının bir köşesinde bunu daima canlı tutmuş, tıpkı olumsuz duygularımızdan veya rahatsız edici saplantılarımızdan kaçmamız gibi. ama arada yapıp yapmadığımızı kontrol ederken de o düşünceler tekrar bir canlılık kazanarak taze kalıyor ve döngü devam ediyor.

    bu kimi yerlerde olumsuzluklardan kaçarken aslında onlara bağlı kalmakla da açıklanabiliyor. yani kişi ne kadar olumsuzlukları veya bu takıntıları ertelemeye veya düşünmemeye çalışıp üstünü örterse artarak devam edebiliyor. bu sebeple de o olumsuzlukları/saplantıları düşünmemek yerine kabullenip ilerlemek bu olayı hafifletecek çözümler arasında.

    (1)-psikeart/obsesyonsaplantıtakıntı murat kemaloğlu

  • içeriden biri bile sızdırıp satmış olabilir.
    ben bu ülkenin insanlarından herşeyi bekliyorum.

    para için anasını avradını satacak milyonlar var bu ülkede aq.

  • karşılıklı bir aşkın filmi değildir. kırmızı alarm verildiğinde en yakın sığınağa koşarsanız aşık değilsiniz. mermiler üzerine yağarken dimdik duran bir adam ve onun arkasına sığınıp kurşunlardan kaçan bir kadının hikayesidir. sadece fazla gerçektir, aşk değildir. film iki farklı enkazla bizi bırakırken bir atasözünü daha garantiler*.

    (bkz: yağmurdan kaçarken doluya tutulmak)