ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
pet şişeye evden su doldurup çantasına koyan kız
-
sürekli pet şişeyle su alıp yeni yeni "çöpler" çıkaran insandan (kadın-erkek fark etmez) çok daha bilinçli kızdır. en azından daha az çöp çıkarır.
sırf abd'de 3 haftada atılan pet şişelerle ucuca konsa ay'a varacak zincir oluşturulabileceğini biliyor muydunuz?
"fakir kızdır ehere mehere" diye aklınca süper espirikler yapan trolleri, çevre kirliliğinden ötürü aç susuz geberme noktasına geldiklerinde de görmek isterim.
dolar düşünce ekşicilerin ortadan kaybolması
-
dolar 2 ay icinde 3.7 den bugun itibariyle 4.01 e dustu.
yerli aşıyı dünyayla paylaşacağız
-
bir gün dursun temel’ e sorar;
-“temel senin iki tane atın olsa birini bana verir misin?”
-” veririm.”
-” peki iki tane araban olsa birini bana verir misin?”
-” veririm.”
-” iki tane evin olsa birini bana verir misin?”
-” veririm.”
-” canımsın… peki iki tavuğun olsa birini bana verir misin?”
-” vermem.”
-” haydaaa..! neden?”
-” çünkü iki tavuğum var…
kanada'nın türkiye'yi iltica listesine alması
-
http://www.irb-cisr.gc.ca/…sing-refugee-claims.aspx
kanada'nin turk vatandaslarinin iltica taleplerini mahkeme yapmadan degerlendirmesi olayi.
--- spoiler ---
countries that are eligible for the expedited process (as of january 1, 2018)
afghanistan
burundi
egypt
eritrea
ıraq
syria
turkey
yemen
--- spoiler ---
yani bir yolunu buldunuz kanada'ya giris yaptiniz, iltica talebinde bulundugunuz zaman mahkemeye gitmek yerine, basit bir sorusturma sonrasi siginmaci olarak kanada'da yasayabileceksiniz demek bu.
sevinsem mi uzulsem mi bilemedim simdi.
edit: link değiştirilmiş, düzelttim.
edit2: kanada'da falan yaşamıyorum.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"çin'de 8.7 şiddetinde deprem olmuş 1 tane bile ev yıkılmamış. adamların depremleri bile dandik mk -.-"
bir seçim vaadi olarak cardozo'yu sınıfa getirmek
-
vay be fenerbahçe bile getiremedi lan cardozo'yu.
ocak 2023 memur zammı
-
erbakan zammıymış. %100 de zam verseler oy moy yok.
oyunu parayla satan, her şeyini satar. her şeyini.
yüzde yüz yerli whatsapp kurduk
-
hem yerli hem de milli
inşallah seneye de amerikayı keşfederiz
türkiye'de saat takma kültürünün olmaması
-
bütün kültürler tam bir o eksik. bu millet 15 senedir metroya nasıl binilir onu öğrenemedi ne saati ne kültürü.
edit; başlık başa kalmış.
nükleer caydırıcılık
-
uluslararası ilişkiler ve siyaset alanındaki hemen her şey gibi fazlasıyla tartışmalı, civcivli ve olası yeni gelişmelerle hakim görüşlerin de değişebileceği bir konu.
mesela on yıl öncesine kadar rahat rahat nükleer silahlara sahip iki ülkenin doğrudan karşı karşıya gelemeyeceğini söyleyenler vardı, ciddi bir itibarı da vardı bu görüşün. işi daha da abartarak nükleer silahların görece dünya barışına katkı sunduğunu iddia edenler de vardı. ki, tamamen haksız sayılmazlar ama bu noktada tek başına nükleer silahlar mı bu caydırıcılığı sağlıyor, yoksa genel olarak savaşların hem maddi, hem insani olarak aşırı derecede maliyetli olması yüzünden mi böyle oluyor onu kestirmek zor.
aslında bu nükleer caydırıcılık meselesinde şöyle bir sıkıntı da var, eyleme geçildikten sonrasıyla alakalı çok bir şey söylemiyor bize. yani tamam, nükleer savaş ihtimali aklı başında insanların göze alabileceği bir risk değil ve bu yüzden haklı olarak tarafların bu korkunç riski göze alamayacakları varsayımında bulunuyoruz bir taraftan. ama diğer taraftan da çok manyak bir canlı türüyüz, kollektif olarak her türlü aptallığı yapabiliriz.
diyelim ki ok yaydan çıktı, ilk nükleer füzeler ateşlendi. sonra? artık ortada bir caydırıcılık yok, tersine karşı tarafın misilleme yapma zorunluluğu doğuyor bir bakıma. ve insan gerçekten çok acayip bir yaratık, hemen koşullara adapte olabiliyor. bugün “allah korusun” diyoruz ama yarın başımıza geldiğinde bu sefer karşı tarafı neredeyse tamamen yok edene kadar durmamak konusunda hezeyana kapılabiliriz kolaylıkla. bu konuda kubrick’in dr. strangelove filmi benim anlatabileceklerimden çok daha fazlasını anlatıyor, o yüzden geçiyorum.
ama bir yandan da şu aklıma geliyor. bizim için bu nükleer silah illeti yeni bir mesele sayılır. abd denek olarak japonları seçtikten sonra çok kısa bir süre tek nükleer güç olma ayrıcalığına(!) sahip oldu. neyse ki sovyetler kısa sürede abd’yi yakaladı da bir denge oluşmuş oldu.
peki tamamen varsayım olarak, yakın gelecekte bir şekilde tek bir nükleer hegemon olursa ne olacak? böyle bir durumda elinde böylesine önemli bir gücü tek başına bulunduran bir devletin bu gücü kullanmasını sınırlandırabilecek çok az mekanizma var aslında. dediğim gibi, böyle bir dönemi çok kısa bir süreliğine yaşadık ve bu kısacık süreçte iki japon şehri yerle bir oldu. öte yandan denge kurulsun diye nükleer silahlara sahip ülkelerin sayısının artmasını desteklemek de çok saçma geliyor bana, çünkü basbayağı içinde yaşadığımız dünyayı bir barut fıçısına çeviriyoruz bu şekilde.
o yüzden bu nükleer caydırıcılıkla ilgili tüm varsayımları her seferinde yeniden gözden geçirmek lazım. robotların ve yapay zekanın insanların önüne geçmesinden de, uzaylı istilasından da çok daha korkunç ve çok daha yakın bir tehdit bu insanlık için. uçan otomobiller nerede kaldı diye yakınırken kendimizi kısa bir süre içinde nükleer serpintilerden korunmak için mağaralara sığınırken bulabiliriz yani.
sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar
-
karadeniz’in bi ilçesinde okul müdürü olarak görev yapıyordum. aynı okul bahçesinde iki okuluz. ilkokul ve ortaokul aynı bahçeyi kullanıyor fakat müdürlükler ders giriş çıkış saatleri vs farklı.
yıl 2017 ya da 2016 sonları. hava inanılmaz rüzgarlı. öğretmen arkadaşlar dersteyken gruba mesaj atma gereği duyuyorum tenefüste öğrenciler dışarı çıkmayacak çok rüzgar var diye. ağaç kopar dal uçar ne bileyim evlerdeki çatılardan biri sökülür tedbiren yani.
gruba mesajı attıktan sonra odamın camını açıp sigara yakıyorum. nöbetçi şurda durur ben şurda dururum falan. o sırada bizim binanın köşesinde oynayan çocukları görüyorum. 10-15 çocuk derste olmaları lazım ama öğretmen falan da yok başında serbest etkinlik saati dedikleri saatlerden. çocukların başında niye öğretmen yok diye sinirleniyorum nedensiz yere. ilk kez bas bas bağırıyorum çocuklara okulda fiziki olan bir sınır varmışcasına bahçeyi bölen gidin kendi tarafınıza oynayın diye bağırıyorum. normalde okula girerken paçama yapışan el kadar bebeler korkuyla kaçıyorlar kendi okullarına doğru. ulan niye bu kadar çok bağırdın hayvan herif diye kendi kendime dellenirken gözümün önünden beyaz bi sütün geçiyor. yere düşmesiyle birlikte paramparça olup okulun duvarlarına çocukların oynadığı alana kadar yayılıyor.
gerizekalı müteahhit bozuntuları tükürük kadar yapıştırıcı ile okulun çatı sırtını mermer döşemiş. 50x100 ebatlarında mermer bi blok şiddetli rüzgarda uçup okulun bahçesine düşüyor. kopan mermer parçalarına baktığımda şunu gördüm bahçede öğrenci olsa bileklerinde kopartırdı. öyle büyük öyle keskin. 5 kat yükseklikten yere çakıldığı an gitmiyor gözümün önünden. sebepsiz yere çocuklara bağırmam da.
akabinde hizmetli ile birlikte belimize urganları bağlayıp çatıya çıktık o bir tarafı ben bir tarafı hemen hemen hepsi kopmak üzere olan 2011 yapımı sözde yeni okulun çatıya yapılmış mermer sırtlıklarını söktük.
not: okul bu sene depreme karşı dayanıksız diye yıkıldı. 9 yıllık okul binasının yıkılması hakkında kimse soruşturma geçirmedi kimse ceza almadı.