hesabın var mı? giriş yap

  • yaptığınız işin niteliğine göre değişecek olan konudur.

    1) her ülkenin bir insan kaynakları profili var. kimi yerde insan kaynakları firmaları üzerinden gidilirken, kimi ülkelerde ise kariyer.net benzeri siteler kullanılıyor. bu konuda bir araştırma yapın (ipucu: bir ülkede mesleğinizle ilgili maaş araştırması yapın, bu konuda ik firmalarının yıllık araştırmaları varsa firmaların sitelere göre bir tık önde olduğu söylenebilir).

    2) linkedin'e laf edenin çocuğu olmaz, çok günah! doğru düzgün hazırlanmış ve anahtar kelimeleri düzgün bir şekilde yerleştirilmiş bir özgeçmiş, o konuda iştigal eden ik uzmanlarını yeni açan çiçeğe üşüşen bal arısı gibi musallat eder. efendi gibi (abartmadan tabi, uzmansanız titr olarak daire başkanı yazmayın) profil oluşturun, hedef ülkenin kariyer gruplarına katılın.

    3) önceki maddeyle ilgili olarak o ülkede bulunan türkler'den, linkedin aracılığı ile yardım isteyin. size bilgi verirler, cv'nizi arkadaşlarına ulaştırırlar, network'leri vardır. çekinmeyiniz.

    4) önceki maddeyle ilgili olarak, her önünüze gelene atlamamak koşuluyla (!), o ülkedeki ik uzmanlarından, veya aktif olarak o ülkede çalışan insanlardan yardım isteyin. ülkenin popülerliğine göre düşük geri dönüş olabilir, moralinizi bozmayın.

    5) karşılayabiliyorsanız hedef ülkede yüksek lisans kovalayın. burslu veya paralı da yapsanız, orada oluşturacağınız kontaklar işinize yarar.

    6) vaktiniz varsa iki aylığına hedef ülkeye kalmaya gidin! gözünüze bazı firmaları kestirip, elden cv bırakın. linkedin aracılığı ile birilerine ulaşıp görüşme ayarlayın, illa iş değil, illa şimdi değil, sonrası için de faydalı olur.

    7) tabi sadece yurtdışında iş bulmak için yapılır yapılmaz demiyorum ama bekarlar, evlilere göre bir tık daha şanslıdır. bekar insanın mobilitesi, evli ve çocuklu birine göre daha yüksektir. bu anlamda gerek işi kapma, gerekse maaş pazarlığında öne çıkar.

    8) yurtdışına çıkmayı çok istiyorsanız az biraz taviz önemlidir ki özgeçmişiniz öne çıksın. ücret olur, dil olur, başka bir şey olur, sizi diğerlerinden ne ayıracak bunu düşünün. bir kere çıktıktan sonra daha iyisini veya başka bir ülkeyi çok rahat gündeminize alırsınız. önemli olan çıkabilmek. amerikalılar'ın güzel bir sözü var iyi bir iş için "önce bir iş bul, sonra daha iyisini bul, gerektiği kadar bu döngüyü tekrar et".

  • uyuduğunu zanneden annen gelir, açılmış üstünü örter, bir de seni öper ya, gerisi boştur.
    sevgiliymiş, bilmem neymiş...anadır kişiye kendini en değerli hissettiren.

    haa bi de karşımdaki insan, benimle konuşurken çalan cep telefonunu meşgule düşürdü mü, çogoşuma gidiyo lan.

    o da güzel bi an. ^_^

  • google’ın ceo’su sundar pichai, hamam böceği teorisi’ni şöyle anlatıyor; bir gün, sıradan bir restoranda oturuyor ve kahvemi yudumluyordum. orada oturduğum esnada uçan bir hamam böceği aniden ortaya çıktı ve bir kadının üzerine kondu.

    kadın, böceğini görür görmez büyük bir panikle çığlık atarak zıplamaya başladı. bir yandan panik içerisinde zıplarken bir yandan da elleriyle hamam böceğini üzerinden atmaya çabalıyordu. doğal olarak onun bu halini gören arkadaş grubu da onunla birlikte paniğe kapıldı ve onlarda sağa sola sallanmaya başladılar.

    bu esnada kadın, hamam böceğinden kurtuldu ve böceği üzerinden savurdu. fakat hamam böceği şimdi de gruptaki diğer kadınlardan birinin üzerine konmuştu! şimdi de gruptaki diğer kadın için büyük bir panik ve hengame başlamıştı. ta ki garson ufukta gözükene dek. hamam böceği diğer kadının da üstünden uçtu ve yardıma gelen garsonun üzerine zıpladı. ancak garson diğerlerinden farklıydı. sakince üzerindeki hamam böceğinin davranışlarını takip etmeye başladı.

    sonunda hiçbir heyecan emaresi göstermeden hamam böceğini parmaklarıyla tutarak restoranın kapısından dışarı atmayı başardı. kahvemi içerken izlediğim bu garip olay aklımda tilkilerin dolaşmasına yol açtı ve başladım düşünmeye. yaşanan tüm olayın ardından, acaba ufacık ve bilinçsiz bir canlı olan hamam böceği tüm bu çılgınlığın sorumlusu olarak gösterilebilir miydi?

    eğer bu doğruysa garson neden diğerleri gibi rahatsız olmamış, sakinliğini korumuştu?

    diğer herkes paniğe kapılıp olayı çözemezken, garson sakinliğini hiçbir şekilde bozmadan olaya sakince yaklaşmıştı. hayır, problem hamam böceğinde değildi. problem, insanların hamam böceğinden duydukları rahatsızlığı yönetmekteki başarısızlığındaydı. problem insanlardaydı. o zaman bunun sadece bu ilginç ve basit olayla sınırlı olmadığını, hayatın her alanında benzer durumların yaşandığını fark ettim.

    babamın, patronumun ya da karımın davranışları değil, bu davranışlardan duyduğum rahatsızlıkları kontrol altında tutamıyor olmamın beni rahatsız ettiğini anladım. trafik sıkışıklığından yaşanan rahatsızlık da aynıydı. trafik sıkışıklığı aslında beni rahatsız etmek için tek başına yeterli değildi. ben trafik sıkışıklığının yarattığı rahatsızlık hissiyle baş edemediğim için bu olay canımı sıkıyordu. aynı trafikte sıkışmış olmalarına rağmen “mutsuz” olmayan insanları başka ne açıklayabilirdi ki?

    problemin kendisinden ziyade benim probleme olan yaklaşımım, problemin hayatımda yarattığı kaosun gerçek sebebiydi. başımdan geçen bu hikayeden anladım ki hayatta önüme çıkan olaylarda tepki vermeden önce durumu anlamaya çalışmalı, ardından tepki değil, anlamlı bir yanıt verebilmeliyim.

    o gruptaki kadınlar sadece tepki gösterdi, garson ise anladı ve bir “yanıt” verdi.

  • hayallerini kaybedince hayatta tutunacak baska bir dalı olmadıgını fark eden ve kendisini derinliğe salıveren saplantılı, hırslı, marazi duygusallık icerisinde kıvranan, potansiyeli cok yüksek bir roman kahramanı...

  • gücünün yettiği takımlara çirkeflik yaparak maç alan brezilya'nın karşısına dikilip kafasına vurmuş über takım.

    şu an gözümde hırvatistan ve kolombiya'yı yanına almış, "sen bu çocuklara artislik yapmışsın??" diyerek brezilya'dan hesap soran delikanlı bir mahalle abisi konumundalar.

  • hakkında çok şey yazılabilir, az daha bilgi için kasım 2012'de verdiği şu röportaj okunabilir.

    röportajı yayınlandığı zaman beni en çok etkileyen ise şu iki soruya verdiği cevapları oldu;

    muhabir - yazdığınızı biliyoruz, bunları okuyabilcek miyiz?

    üstad - 2004’te (bkz: bölük pörçük) diye bir kitap çıkardım. iki bin bastı, hâlâ bitmedi, çoğunu ben sattım üstelik (gülüyor).

    muhabir - ezel’den sonra da mı satılmadı?

    üstad - ramiz dayı diye kitap çıkarmıyorum ki…

    daha da bilgilenmek için, hatta; üstadın kendi ağzından anlattığı "tuncel kurtiz'i" okumak için; bu otobiyografiyi okumak lazım.

  • özgüven problemi yaşayan bir öğrencim var. ödevini öğle arası inceledim, mükemmel hazırlamış. tesadüfen koridorda görünce yanına gidip ödevini çok beğendiğimi söyleyip "seninle gurur duyuyorum" dedim. allahımm bu sözümü duyunca elindeki koca resim çantası ve sırtındaki birkaç kiloluk okul çantasıyla sektire sektire mutluluktan bir koşuşu vardı koridorda unutmam mümkün değil. küçük bir cümle büyük bir iş başardı sanırım.