ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
hizbullahçı ile yapılan sokak röportajı
-
''yohk be ağbii 1. tur ince, sonrasına bağğarızz'' diyen davarların izlemesi gereken videodur. diğerlerinin izlemesine gerek yok.
dünyanın çocuk yapmayı bırakması
-
globalleşme ve internet dünyayı birbirine bağladı. eskiden insanların birbirinden haberi yoktu. küçük kasabasından, köyünden hiç çıkmadan yaşlanıp ölen insanlar vardı. hindistan'ın en dağlık köyündeki çiftçiler bile tik tok çekiyor, youtuber oluyor. insanlar başka insanların yaşantısını görüyor. refah düzeyi yüksek ülkelerin insanlarını görüyor.
türk bir kız bakıyor yaşıtı norveçli kız sırt çantasını atmış sırtına dünyayı geziyor. hayatını dolu dolu yaşıyor. türk kız haklı olarak evlense bile anası babası gibi 3-4 çocuk yapmıyor. 1 tane yapıyor kaliteli hayat sağlamak istiyor. bazıları hiç evlenmiyor kendi hayatlarını yaşamak istiyor.
insanlar artık bilinçlendi.
hastası olunan sözler
-
her zaman dogruyu soyleyin, ne dediginizi hatirlamak zorunda kalmazsiniz - mark twain
savaş çıksa yüzbaşı olarak savaşa çağrılacak olmak
-
kesin olmayan durumdur. rivayete göre, terhisten sonra sanki asteğmen arkadaşımız subaylığa devam etmişçesine arada geçen süre hesaplanarak rütbe bulunuyor imiş. yani terhisten sonraki 3 sene içerisinde savaş çıkarsa teğmen, 3-9 sene ise üsteğmen, 9-15 sene yüzbaşı gibi. yaklaşık 40 yıl önce terhis olanlar genelkurmay başkanı olarak savaşa katılıyor bu hesaba göre.
yurt dışında yaşanan dumur olaylar
-
uyku tutmadi ve madem basladik bir tane daha anlatayim ama bu seferki hikayeye inanmama ihtimaliniz yuksek. ben bile bazen bir kismi ruya miydi acaba diyorum.
abd'ye geleli 6 ay olmus. ilk kez bir konferansa katilacagim. san antonio'dayim. konferans bitmis houston aktarmali olarak nyc'ye donuyorum.
her sey san antonio-houston ucaginin 30 dakikalik rotari ile basliyor.
houston'a vardigimizda ogreniyorum ki gecenin son ny ucagini kacirmisim. havayolu sirketi hepimizin eline bir otel indirim kuponu verip sabah gelin diye yolluyor. tabii tum masraflarimi kurum oduyor ama memur cocugu oldugum icin masraflari kismaya calisiyorum. gecmiste frankfurt'ta falan havalaninda uyudugum icin diyorum ki otel masrafina gerek yok havaalaninda uyuyabilirim. gel gor ki saat 23 sularinda duruma uyaniyorum. havaalani kapanacak ve ortalikta benden baska pek kimse kalmamis. burasi amerika. bir otel bulmaliyim yoksa sokaktayim. danismaya gidiyorum ve bana bir otel ayarlayin diyorum. oradaki teyze diyor ki otellerin cogu dolu. elde kalan otellerin fiyatlari 45 ile 200 dolar arasinda degisiyor. ben de turkiye'den yeni geldigim icin 45 dolara iyi bir otele gidecegimi saniyorum (o zamanlar 45 dolara turkiye'de 4 yildizli bir otelde kalinabiliyor.). ver diyorum 45 dolarlik oteli. saniyorum ki bir taksi tutacagim. yok diyor teyze, seni otelin araci gelip alacak. oo diyorum servis bile gonderiyorlar. iyi oteldir bu. ve macera basliyor.
terminalin onune camlari siyah bir minibus yaklasiyor ve kapi aciliyor. ve kapinin acilmasi ile yuzume kesif bir insan kokusu yapisiyor. minibus tiklim tiklim asyali ve guney amerikali tipli gariban adamlarla dolu. sanirim (sanirim diyorum cunku delil yok elimde, belki de yaniliyorum) bunlar kacak. ama polise gitsem ne diyecegim, dedim ya belki de tamamen yaniliyorum. neyse otele dogru gidiyoruz. onde bir araba var sanirim ve telsizle yola dair bilgi veriyor minibus soforune. her halde diyorum polisten sakiniyorlar. bugun bile tam olarak emin degilim. ben de elimde bir adet bilgisayar cantasi, bir sirt cantasi ve koca bir poster ile altima sicacagim korkudan. bir minubus dolusu adamla bir ortadogulu ogrenci. yakalansak ne olur korkusu icindeyim.
neyse otele geliyoruz. otele gelmemle yeni bir koku ile tanisiyorum. oteli hintliler calistiriyor ve her yerde yogun kori, ter, sidik karisimi bir koku var. elemanlari arka tarafa goturuyorlar. beni bir odaya cikariyorlar. koridorlar suc filmlerindeki izbe otelleri andiriyor. los bir isik, koku ve her yerde toz. saat gec olmus yorgunum ama sabah 5'e kadar hic bir seye dokunmadan yatagin ucunda oturuyorum. carsaflara dokunmaya bile korkuyorum.
neyse sabah oluyor. ilk servis 5'te. hemen servise atiyorum kendimi. kurtardik gotu. havalanina gidiyoruz. hedefim ilk ucagi yakalamak.
havalanina gidiyorum. her sey normal. ucaga biniyorum. nihayet dinlenebilirim. gozlerimi kapiyorum ki bir takim gurultuler basliyor. uuu heeyy ooo sesleri. sonradan ogreniyorum ki houston'dan bir lise nyc'ye gezi duzenliyor ve ucakta 99 liseli var (bunu nasil ogreniyorum birazdan anlarsiniz).
99 liseli.
neyse yolculuk basliyor ve birazdan pilot bir anons geciyor. kuzey dogu abd'de bir kar firtinasi var ve havaalanlari bir bir kapaniyor. nyc'ye inemeyebiliriz. bir sure sonra guney carolina'ya inecegimizi duyuruyor. ancak cok sayida benzer ucak oldugu icin havaalani park etmemize izin vermiyor. benzin alip hemen havalanmak zorunda kaliyoruz. belki nyc kapanmadan ulasabiliriz. tabii birazdan haber geliyor nyc de kapanmis.
bu sefer istikamet kentucky. saatlerdir havadayiz. yavastan yandaki teyze ile sohbete basliyoruz.iste ne is yapiyorsun falan filan. kendisi o lisenin kutuphane sorumlusu imis ve oglu da o okulda ogrenci imis. gozetmen olarak gidiyormus hem de oglu engelli oldugu icin ona goz kulak olacakmis vs. ucakta 99 liseli varmis.
ben de teyzeye diyorum ki bugun benim dogum gunum, ne acayip seyler oluyor vs.
kentucky'ye iniyoruz. ancak orada da ayni hikaye. park edemiyoruz. benzin alacagiz ve ucacagiz. biraz tirsmaya basliyorum.
bu arada kiz ogrencilerden aglamaya baslayanlar falan var. ogrenciler cok aciktik diyorlar ve ucaga mcdonalds'dan servis getiriliyor. aksamki kokular yetmezmis gibi simdi de ucakta keskin bir mcdonalds kokusu var. abd'de bulunmus olanlar bu kokunun nasil igrenc oldugunu bilir.
tekrar havalaniyoruz. fakat bir sey seziyorum. ucakta bir kagit dolastiriliyor. ve esas olay burada kopuyor. bir kac dakika sonra butun ucak hep birlikte sarki soylemeye basliyor.
happpyy birthdaaay kokomiraaaam. bir sure bu gidiyor ve benden konusma yapmam isteniyor.
ben de kalkip butun ucaga kisa bir konusma yapiyorum.
"tis is may most interesting birtdey, ay am veri happi. tenk yu."
ucakta koca bir alkis kopuyor. amerikalilar iste. yeeeaahh falan diye bagiranlar var. sonra okulun korosu cikip kisa bir sarki soyluyor dogum gunumun serefine.
neler oluyor ulan boyle.
la guardia havaalani'ndaki karlar temizleniyor. yere iniyoruz. sehre inceden bir kar yagmaya devam ediyor. sirt cantami aliyorum ve tek basima yasadigim tek goz evime dogru yola koyuluyorum.
bir kadından duyulan en iyi iltifat
-
"başım omuzunda olsun. ne ekmek isterim, ne su.."
evlendik sonra. sözünün eriymiş.
istemedi.
***
arkadaşlar bu mesajı artık editlemem gerekiyor. şöyle ki boşanma aşamasındayız. istemediği bir tek eflak ve boğadan kaldı. bir de kulağımın arkası.
anadolu lisesi almancası
-
butun sinifin babasinin terzi oldugu almancadir.
- was ist dein vater von beruf? (baban ne is yapiyor)
- mein vater ist ein schneider. (babam terzi)
butun sinifin fix cevabi buydu bizim anadolu lisesinde. *
ayrica yine herkes yillar sonra bile sorulsa, bu dili ilk ogrenmeye basladigi yastadir.
- wie alt bist du? (yasin kac?)
- ich bin dreizehn jahre alt. (13 yasindayim.)
ayrica bu almanca'da kahvaltida yenen seyleri yillar boyu hic ogretmezler ama;
- um wie viel uhr fruhstuckst du? (saat kacta kahvalti yapiyosun?)
- ich fruhstucke um sieben uhr. (saat 7de kahvalti yapiyorum.)
kahvalti saatini sormayi sular seller gibi ogrenirsin.
ve yine butun sinif ayni saatte yapar kahvaltisini. *
per un pugno di dollari
-
sergio leone'nin "a fistful of dollars", "for a few dollars more" ve "the good the bad and the ugly"den olusan spaghetti western uclemesinin ilk ayagi. clint eastwood'u sinemaya kazandiran film olarak da bilinir. cagdasi olan italyan western yonetmenleri hollywood'u kopyalarken her zaman ilginc fikirleri olan leone uzakdoguya yonelmis ve hikaye olarak akira kurosawa'nin "yojimbo"sunu yeniden yorumlamistir uclemenin bu ilk filminde. basrol clint eastwood'dan once henry fonda, james coburn, charles bronson (ki kendisi filmi daha sonra "gordugum en boktan senaryoydu ama o zaman onemli olanin senaryo degil, filmi leone'nin yonetmesi oldugunu anlamamistim" demistir) ve richard harrison gibi aktorlere teklif edildiyse de eastwood leone'nin icine cok sinmis, nedenini sorduklarinda da bir anektodla "michaelangelo'ya yuzlerce mermer blok arasindan sadece bir tanesini nasil sectigini sorduklarinda onun icinde musa'yi gordugunu soylemis. benim de clint'te gordugum sey bir mermer blok. clint patlamalar ve kursunlar arasinda bir uyurgezer gibi dolasiyor, hic degismiyor, ayni mermer blok" seklinde yanit vermistir.
filmin bir baska ozelligi yapimcilarinin bile montaj bittikten sonra gormeyi reddettigi, kimsenin umitli olmadigi bir film olmasidir. piyasaya ciktiginda kendine sadece floransa'da bir istasyon kenarindaki sinema salonunda yer bulabilen bu filmin ingilizce konusulan dunyayla tanismasi 3 sene sonra kurosawa'nin filmi fikir hirsizligi sebebiyle dava etmesi sayesinde olmus, sonra onu alinamamistir.
sinemanin ilk anti-kahramanlarindan birini de yine bu filmle goruruz karsimizda, clint eastwood'un oynadigi ismi olmayan* bu karakterin (gercekten de film boyunca gringo, amigo, americano disinda baska sekilde cagirilmaz) ne kadar "kahraman" oldugu tartismalidir zira film boyunca ikili oynar, yanlislikla da olsa bir kadina yumruk atar (hollywood'daki gibi tam atacakken farkedip durduramaz) ayrica olduresiye dayak yemisligi de vakidir. (ki bu "esas oglanin bir ara ami gotu dagitmasi" temasi muteakip iki filmde de baska formlarda karsimiza cikacaktir.)
velhasil konusunun ozgunlugu, uclemenin ilk filmi olmasi ve clint'i bize kazandirmasiyla "a fistful of dollars"in ya da " bir avuc dolar"in gonlumuzde ayri bir yeri vardir.
veterinerlerin acımasız fiyat politikası
-
3 gün önce köpeğimi bir sokak köpeği ısırdı. acilen gece açık olan bir veterinere gittim, haşırt 1.500 tl, aslında 1800 istedi, pazarlık ve nakit ödeme karşılığı 1.500 tl ye düştü, aynı veterinere bir gün sonra kontrol amaçlı gitme gafletinde bulundum, haşırt 640 tl. bu kez d e 775 tl istediler, nakit olursa 640 olurmuş, her ikisinde de hayvanı bırakıp gidip atm den para çektim
sıkı durun tedaviyi yanlış yapmış, hayvanın ayağı enfekte oldu. bugün insan evladı namuslu başka bir veteriner beni bu girdaptan kurtardı. daha çok iş yaparak sadece 250 tl aldı. 250 tl aldı diye yazarlardan bu durumu da eleştiren biri çıktı, niye az almış diye, o na da helal olsun
gerçek şu ki veterinerlerin çoğu insanları zayıf noktalarını yakalayıp acımasızca geçiriyorlar.
ablamin aynı gün ayak bileğinde 2 kırık oluştu. özel bir doktora gitti, 4 tane film çekildi, 1.100 tl para verdi
nedir bu veteriner terörü, lütfen sizde yazın..
edit: kazıklayan veterinerin ismi kartal atalar da bulunan vet34. google yorumlarında puanı 4.9, sanırım yorumlar fake, sakın bu google yorumlarına aldanmayın, google a da yazdım durumu…
yardımcı olan, övdüğüm veteriner ise kozyatagında, marmara caddesin de calışan pet way. ayça hanım.. düzgün bir insan. ben burayı eskiden o semtte oturdugum için biliyordum. diğerine paçayı kaptırmamın nedeni kartal uğur mumcu da oturmam, gece yarısi panikle açık veteriner aramamdan kaynaklanıyor
orhan şam
-
uzun saçlı hâli kubat'a benziyordu. kısa saçlı hâli de kısa saçlı kubat'a benzemiş.
halinize şükredin avrupa bildiğiniz avrupa değil
-
doğru diyor. avrupa bildiğiniz avrupa değil. siz ne hayal ediyorsanız 10 katı daha güzelini hayal edin. öyle bir avrupa
cihan devletinin doğuşuna şahit olacağız
-
başbakan ahmet davutoğlu'nun ertuğrul gazi'yi anma ve yörük şenlikleri'nde halka seslenirken kullandığı ifadedir. sanıyorum doğum sezaryenle olacak, kesip çıkaracaklar devleti.
kaynak: haber türk
milli piyango'da hile iddiası
-
bir vatandaşın ispatladığını iddia ettiği, herkesin bildiği olay.
https://www.youtube.com/watch?v=4u-tos1c17k
edit: bazılarınız derse ki "adam kendi tasarladığı bileti koymuş, silindi diye de sallıyor"
@buzluktakibira kurcalamış ve iddiaların doğruluğunu teyit etmiş: https://web.archive.org/…asters/documents/bilet.pdf
özet: mpi bileti gerçekten siteden kaldırmış.. badem bıyıklılar fena mat..
edit 2: saati karalama olayı bu bilete has bir olay diyor @too much radiation. saat ile bayi no'dan bayi tespit edilip kamera kayıtlarından oynayan tespit edilebilir. kişiyi korumak için karalansa, başka biletlerde neden karalanmamış? örn:
http://www.mpi.gov.tr/…documents/superlotobilet.pdf
ve diğer duyuru cache'leri
edit 2,5 videodaki muğla - yatağan bayine 13 kere ardı ardına çıkan ikramiye cache'i (pdf'in 9. sayfasında)
edit 3: @13thlegion ise biletin siteden kaldırılmadığını, duyurulardan kaldırıldığını söylüyor. o da hazırlanan bu videodan önceymiş.
http://www.mpi.gov.tr/…emasters/documents/bilet.pdf
öğrenciyi döven öğretmenin hastanelik olması
-
ahmakların güzel haber diye servis ettiği de öğretmenin hastanelik olması.
olur, herkes kendi adaletini sağlasın, güzel haberler çıkar.
edit : altlardaki kendini thor sanan embesilleri de sanırsın kendi adaletlerini kendileri sağlıyor. en ufak bir şey olsa karakola gelip zırlayan tipler bunlar. bakın oğlanlar, öğrenci dövmek yanlış, öğretmen dövmek yanlış, sabah sabah buna sevinecek kadar gerizekalı olmak yanlış, gelip burada bunu övecek kadar ibrikçilik yapmak yanlış. şimdi kendi adaletimi sağlayıp alayınıza gireyim mi.