hesabın var mı? giriş yap

  • bu ibneler f. gülen'i yalama olimpiyatları düzenlerken, çölaşan eski hürriyet gazetesi döneminde dahi "cemaat devlet içinde kadrolasiyor" diye kendini parcalıyordu..

    sizden ve maşalarınızdan bir gün hesap soracaklar, o günleri görmek dileğiyle.

  • shounen denen, aksiyon dolu animelerde, bir adet hiçbir şeyi sallamayan, sürekli uyuyan ya da yemek düşünen, diğer karakterlere pek yardım etmeyen ancak ciddi olduğunda ortalıkta düşman bırakmayan aşırı güçlü bir karakter vardır. bu karakter genelde olaylara pek karışmaz, ana karakter kan ter içinde mücadele ederken bu karakter etrafta olmaz ve savaşın son anına kadar da kendisini göstermez. iş kendisine kadar geldiğinde ise bıkkın bir ifadeyle ortaya çıkar, ana karakterin bölümler boyu uğraştığı düşmanı takribi iki üç dakikada yere serer, bilgece birkaç söz söyledikten sonra da yine ortadan kaybolur.

    bu karakterler de genelde izleyici tarafından çok sevilir. mesela bleach'teki urahara kisuke ve one piece'teki shanks bu konuya örnek gösterilebilir. bu karakterler de sanjuro kadar rahat ancak tehlikelidir. ben de bu filmi tekrar izlerken önce animeleri, daha sonra bu filmin yapıldığı tarihi düşündüm ve sanjuro'nun bütün bu karakterlerin atası olabileceğine karar verdim. şimdi animelerde de önemli yer tutan bu karakterlerin özellikleri nelerdir sanjuro üzerinden bir inceleyelim.

    --- spoiler ---

    1) rahatlık: bu konu, karakterimizi tanımlayan en önemli noktalardan biri. ayrıca yazılan karakterlerin karizmasına karizma katan da bir özellik. mesela bu filmin hemen başında sanjuro, bedava diye bir shrine'da kalıyor. daha sonra bir takım insanlar olduğu için uyanıyor ve bir bakıyor ki kendisini klan ve yöneticilerin dahil olduğu büyük bir komplonun içinde bulmuş. burada diğer insanlar gibi panikleyebilir çünkü kendisinin durumla hiç alakası yok ve sırf uyumayı tercih ettiği yer nedeniyle hayatı tehlikede. ancak sanjuro o kadar rahat ki dışarı çıkıp biraz konuşarak, biraz güç gösterisi yaparak ekibin hayatını kurtarıyor.

    sanjuro'nun rahatlığı sadece yalan söylemesi gereken durumlarda ortaya çıkmıyor. kendisi hep böyle. oturabiliyorsan ayakta durma, yatabiliyorsan oturma felsefesini hayat görüşü olarak benimsemiş. mesela diğer samuraylar baston yutmuş gibi sırtları dümdüz otururken sanjuro'yu sürekli bir yerlere yayılmış şekilde görüyoruz. ancak sanjuro'nun bu rahatlığı gamsızlıktan değil, olayların nasıl gelişeceğini adım adım bilmesinden geliyor. çünkü kendisi de eski bir samuray ve muhtemelen bu tip klan içi politik çatışmaları gördü daha önce. düşmanını çok iyi tanıması da bu rahatlığına ayrı bir etkileyicilik katıyor.

    2) roninlik müessesesi ve umursamazlık: feodal dönem japonya'sında her samuray bir daimyo'ya bağlıdır. ve bir samurayın amacı daimyo'ya hizmet ederken ölmektir. çünkü tüm hayatını bağlı olduğu lorda adamıştır. ancak bu süreç her insan için aynı şekilde işlemez ve bazı samuraylar efendisiz kalır. samurayların görevi daimyo'sunu her koşulda desteklemek olduğu için bir samuray efendisiz kaldıysa burada ortaya iki ihtimal çıkıyor. ya samuray efendisini terk etti, ya da daimyo öldürüldü ancak samuray onu koruyamadı. bu ihtimaller nedeniyle de insanlar ronin'lere pek iyi gözle bakmıyor.

    ancak bu durum sanjuro'nun umurunda değil. zaten filmin başındaki dövüş sahnesinde gördüğümüz üzere yeteneklerini azıcık gösterdiğinde hemen kendisine yeni bir efendi bulabiliyor. ki burada da iyi para kazanıp rahat yaşayacağı ortada. ancak sanjuro, artık bir efendiye bağlanmayı istemiyor çünkü bu filmde de gördüğümüz üzere daimyo'lar ve klan liderleri kendi çıkarları için onlarca insanın hayatını tehlikeye atan kişiler. bu yüzden sanjuro'nun roninliği tercihli bir durum ve kazanacağı paraya sırtını bu kadar kolay dönebilmesi de etkileyici bir hareket.

    3) gerekmedikçe saldırma: bir samurayın ünlü olmasını sağlayan şey dövüşteki kabiliyetidir. bu nedenle samuraylar olabilecek her fırsatta birilerine saldırıp kendilerini kanıtlamaya çalışırlar. mesela bu filmin merkezindeki 9 samuraya bakarsanız, en ufak bir fırsat bulduklarında hemen saldırıya geçmek istediklerini görürsünüz. ancak bu kana susamış insanlar oldukları için değil. çünkü olabildiğince çok dövüşe girip "nam salmak" samuraylığın bir gerekliliği.

    sanjuro ise dövüş konusunda ne kadar yetenekli olursa olsun gerekmedikçe asla kılıcını çekmiyor. bunun da nedeni aslında sanjuro'nun bundan çekinmesi değil. evin hanımıyla konuşmadan önce mesela gözünü kırpmadan savaşa giriyordu ve insanların ölüyor oluşunu çok kafaya takmıyordu. dövüşe girmemesinin asıl sebebi ise sanjuro'nun "kanıtlayacak" bir şeyinin olmaması. bunu da ancak kendini gerçekleştirmiş bir insan başarabilir. mesela diğer samuraylar yeni kimonolarla gezerken sanjuro, kimonoyu reddedip yırtık çoraplarıyla yollara düşebiliyor. çünkü üst baş gibi ilk seferde fark edilebilen statü göstergeleriyle ilgilenmiyor.

    4) bilgelik: sanırım bu bir insanı karizmatik yapabilecek en önemli özellik. bir şeyleri bilmek ve üzerine bildiği şeyler ile ukalalık yapmamak. zaten üçüncü maddede bahsetmiştik sanjuro'nun kendisini kanıtlamak gibi bir amacı yok. bu yüzden düşmanının her bir adımını bilse de asla ukalalık yapmıyor ve bilgeliğini ölçülü bir şekilde kullanıyor.

    5) hevesli karakterle dalga geçmek: bu da yine bir anime klasiğidir aslında. her şeyi bitirmiş olan güçlü karakterimizin en önemli sorunu motivasyon eksikliğidir. çünkü zaten kazanacağını bildiği için savaşlar artık ona heyecanlı gelmiyordur. bu yüzden karakterimiz kariyerine yeni başlamış aşırı motive ana karakter ile sürekli dalga geçer. muhtemelen burada kendi gençliğini görür ama fark ettirmez.

    bu filmde de komik olarak görülebilecek pek çok an var. bunların bir kısmında sanjuro, seri olarak ekiple dalga geçiyor. hatta ekipten birkaç kişi buna bozuluyor ama sanjuro'nun niyetinin kötü olmadığı anlaşılıyor bir süre sonra.

    --- spoiler ---

    gördüğünüz gibi saydığımız beş madde urahara kisuke gibi karakterlerin hepsinde mevcut. her ne kadar bütün anime ve sinema arşivini incelemeden böyle bir çıkarıma ulaşmak zor olsa da tarih nedeniyle sanjuro'nun bu karakterlerin çıkış noktası olduğu varsayımı gerçeğe çok da uzak değil sanırım. zaten aynı ülkede üretim yapıp toshiro mifune'nin bu filmdeki karizmasından etkilenmemek ya da yakalandıktan sonra hayatını kapatıldığı dolapta sürdüren, arada sırada dolaptan çıkıp grupla konuşan hatta onlarla birlikte sevinen ne yaptığı fark edilince de sakince dolabına dönen adamın yarattığı mizahtan esinlenmemek çok kolay değil.

  • aralarında başka bir konu vardır bunların, benim bildiğim polis anca şikayet olursa onda da yarım ağız müdahale eder böyle şeyler, bana kalsa karışmazdım da emir geldi mecburen geldik izlenimini beden diliyle karşı tarafa vermeye uğraşır. eğer gerçekten huzuru sağlamak için müdahale etmişlerse helal olsun.

    edit: polisler terörle mücadeledenmiş, muhtemelen kendileri de düğün konvoyunun yolu kesmesinin oluşturduğu trafiğe takıldıkları için bunlara bilenmişler (iyi de olmuş) ama yolun karşı şeridinden geçiyor olsalar, trafiğe takılmasalar, yani kendileri rahatsız olmasa bu şekilde bir müdahale edeceklerini de sanmıyorum. yolunda giden bir polisin durup da bir suça müdahale ettiğini ben bugüne kadar görmedim. en fazla ekiplere söyler ilgilenin şunlarla der ama kendileri de yolu kesilenler arasında olunca orada zurnanın zırt dediği yer denk gelmiş düğün konvoycularına. ne yani devletin koca yolu defalarca kesildi hiç mi polis denk gelmedi? ama bu sefer hem de terörle mücadele ekipleri mağdur edilince yol kesenler yaş tahtaya basmışlar.

  • meclis lokantasına girdiğinizde garip bir ruh haline bürünürsünüz. çünkü lokanta yıllardır aynı dekora sahiptir. masalar, sandalyeler, duvarlar her şey. zaman tüneli misali bir mekandır. bürokrasinin o ağır ve resmi havası her yönüyle hissedilir o salonda, bir kasvet, bir resmiyet vardır.
    fakat daha önce de belirtildiği gibi çok lezzetli yemekler çıkar. ortalamanın çok üstünde bir kaliteye sahiptir lokantanın menüsü ama bu da gereklidir, öyle olmalıdır. nitekim orası bir ülkenin yönetildiği merkezin lokantasıdır. fiyatlar ucuz olmalıdır; oraya çiftçisi de gelir, büyük elçisi de. her kesim için uygun bir standarta sahip olmalıdır, bu da anca yüksek kalite ucuz fiyatla olur.karlı mıdır? değildir. zaten kar amacı da yoktur.

  • yusufcuğun çırpınışıdır.

    islamcılara teşekkür borçluyum. muhafazakar kökten gelen ve bir zamanlar sizin gibi dinci çomar olan benim bile dinden çıkmama neden oldunuz. o bataklıktan kurtuldum. ağlamaya devam edin. azalarak biteceksiniz.

  • bu bana oldu lan. yıllar boyu arkadaşımdı, sonra bir şeyler oldu, yakınlaşmaya başladık, konserlerde sarılmalar falan. ama her zamanki kekoluğumla bir adım ileri atamıyorum, gözlerine bakıp da durumlar böyle böyle nazlı yarim, üstüme öküz oturdu, elini elime alsam geçiverecek diyemiyorum. neyse, bir gün balkonda ev arkadaşım ve onun diğer arkadaşlarıyla mangal yaparken bunu da çağırdım, geldi. eve ilk defa geldiği için gittim aldım. ev sahibiyim ya, masada yanına oturdum mutfağa sıkça gidip gelirim ayağına. yemekler yendi, balkondan aşağı çamaşırların üzerine közler düşürüldü. sonra herkes dağıldı, kimi içecek almaya gitti kimi komple evine gitti. kaldık bununla başbaşa, içeri geçip oturduk kanepede, kaykıldım ben biraz kucağına doğru falan, konuştuk ettik. sonra sustuk.

    sonra kafayı çevirdim buna baktım ama nasıl güzel. bal rengi gözleri var bunun tamam mı. böyle ağlamaklı olunca iyice büyür, dolu tanesi gibi olur, ağlama diyemezsin biraz daha izleyeyim diye. baktım gözlerine, lan dedim kendi kendime, bu kadar güzel kızın ne işi var yanında, hiç yakışıyor musun, bir de neyine güvendiysen çağırdın hatunu. yıllar boyu arkadaşımdı ama yine de kekoluğumdan, çekinirdim işte böyle. ben böyle yine kendimi gömerken bu eğdi kafayı, laaaps diye öptü lan. sonra bir açtım gözlerimi, üç yıldır öpüyor.

    beklemeye değmez hacı, varsa içinde kıpraşan bir şeyler, öpülmeyi beklemeden öpmen lazım. dediğimi yap yaptığımı yapma gibi oldu biraz ama valla böyle.

    edit: evlendik biz :)

  • sayın mercedes-benz yetkilileri,
    sizden rica ediyorum, yalvarıyorum, ayağınıza kapanıyorum, nolur ama nolur istanbul için ürettiğiniz otobüslere, özellikle de metrobüslere standart klimalardan koymayın. biliyorum siz bunları avrupalı kafasıyla şu kadar insan biner diye tasarlıyorsunuz ama burada işler öyle yürümüyor. ha daha güçlü klima koyacaksanız da bunun için ekstra ücreti açık açık talep etmeyin, bizim yöneticilerimiz vermez o parayı. bir kılıfına uydurun alın ne bileyim. ya da normalin üç katı para isteyin, o zaman alabiliyorlar bak. elin hollandalıları sattı böyle bize, sizin ne eksiğiniz var. bir de eğer bu klimalar manuel falan çalışıyorsa o özelliği kapatın, otomatik çalışsın. bizimkiler az yaksın diye kapatıyorlar onu sanki. ya da şoförün ordaki açılır camı iptal edip havalandırma ızgaralarını azaltsanız da olur. bir de o arkadaki köşe koltuk var ya, neyse bir şey demiyorum ona da.