hesabın var mı? giriş yap

  • emin olun olimpiyatları biz kazansaydık aynı durum japonya'da bizim başımıza gelmezdi.

    her yerden pislik akıyor artık bir şey diyemiyorum.

    ayrıca henüz sebebini bilmesek de ben olimpiyatlarla ilgili olduğunu da hiç sanmıyorum.

    iğrenç olay. başka tanım yapamıyorum...

    edit: "emin olun olimpiyatları biz kazansaydık aynı durum japonya da bizim başımıza gelirdi" de, sonra yazdığını sil, bir daha yaz, eğip büküp kıvırmaya çalış. he canım he müslüman anadolu halkına saldırıyorum. bir müslüman olarak müslüman anadolu halkına saldırıyorsam sen de bi düşün ne bu tepki diye. masum bir turisti, bir "insan"ı, sırf canın öyle istedi diye öldür, adına da müslüman de. hangi kitapta yazıyor ulan! işiniz gücünüz her olaydan mağduriyet çıkarmak, hem de bir cana kıymışken!

    rezil ülkemin rezil vatandaşına saldırıyorum ve utanıyorum artık! japon arkadaşlarımın yüzüne bakmaya utanıyorum! ben türk'üm demeye utanıyorum!

  • internetin tamamen çökmesi neredeyse imkansızdır. internet, açma/kapama düğmesi olan sihirli bir kutu değildir. fiziksel bir şey bile değil. fiziksel şeylerin bir koleksiyonudur ve sürekli değişmektedir. internetin herhangi bir anı diğer anı ile aynı değildir. makineler sürekli olarak internete katılır veya internetten ayrılır ve internetin sürekli değişmesine neden olur.

    internetin bazı bölümlerinin çevrimdışı olması mümkündür. hatta bu her zaman olan bir şeydir. ister çöken ve yeniden başlatılması veya değiştirilmesi gereken belirli bir sunucu olsun, isterse okyanusun altındaki bir kablo bir geminin çapası tarafından zarar görsün internet hizmetini aksatacak şeyler mevcuttur ancak bunlar izole ve geçici sorunlardır.

    internet bir omurgaya (okyanus altındaki iletişim kabloları) sahip olsa da merkezi değildir. bir prizden çıkarabileceğiniz bir fiş veya interneti tamamen çöküntüye uğratmak için kesebileceğiniz bir kablo yoktur. internetin küresel bir çöküş yaşaması için, ya makinelerin iletişim kurmasına izin veren protokollerin bir nedenle çalışmayı durdurması gerekir ya da altyapının kendisinin büyük hasar görmesi gerekecektir.

    protokollerin kendi kendine çalışmayı bırakması pek olası olmadığından, bu olasılığı ekarte edebiliriz. büyük hasar senaryosuna gelince (bu mümkündür) bir asteroit internet altyapısının önemli bir bölümünü yok etmek için yeterli güçle dünya ile çarpışabilir. güneşten gelen aşırı gama radyasyonu veya elektromanyetik dalgalanmalar da işe yarayabilir. ancak bu senaryolarda, dünya'nın kendisi cansız bir dev haline gelecektir. bu durumda da instagram hesabınıza giriş yapıp yapamayacağınız pek önemli olmayacaktır.

    internetin tasarlanmasına ve geliştirilmesine yardımcı olan insanların çalışmaları, internetin olağanüstü derecede istikrarlı bir araç olmasını sağlamıştır. internetin bazı bölümleri teknik aksaklıklar yaşasa bile kalan kısımları her zamanki işlevine devam edecektir. internetin tamamen çöküşü feci bir olay olsa da endişelenmemizi gerektirecek kadar mümkün değildir.

    kaynak: science focus

  • 1885-1957 yılları arasında yaşamış, hitler'in en sevdiği fotoğrafçı. babası gibi fotoğrafı seçmişti hoffmann. 1908'de doğru yerde, doğru zamanda olması ve çektiği bir kaza fotoğrafı ününün pekişmesine sebep oldu. bundan sonra, en azından uzunca bir süre, yürü ya kulum hikâyesi...
    ertesi sene kurduğu atölyesi ile basına fotoğraf sağlamaya başladı. tematikleri arasında savaşın eşiğindeki almanya'nın politik yaşamı, figürleri, bilim adamları, modacıları sayılabilir. birinci dünya savaşı'nın kopması ile birlikte önceleri münih'te çalışmaya devam eden sin, savaşın son yılında fransa'da cepheye sürülmüştü. savaşın bitimi ile birlikte tekrar eski işine döndü. yavaş yavaş aşırı sağ eğilimli oluşumlarda yerini almaya başladı. dietrich eckart ve völkischer beobachter eksenine yaklaştı.
    1920 yılında nsdap üyesi oldu ve giderek sivrildi. birkaç sene sonra almanya'da yükselen bir adamın, portrelerini çekiyordu. bu adam, ileride çok yakın dostu da olacak, adolf hitler idi. hoffmann, partinin yayın organlarında, propaganda metinlerinde hep imzası olan isimlerden biri olmuştu. büyük bir servete kavuştu. führeri ile olan yakın ilişkisi, kızı henriette'nin baldur von schirach ile olan evliliğinde iyice ayyuka çıkmıştı; hitler, şahit olduğu düğünde, genç evli çifte bir de köpek hediye etmişti.
    1937'de açılan grosse deutsche kunstausstellung sergisi için hitler tarafından eser seçmekle görevlendirildi. bu arada bir de kendisine profesör ünvânı bahşedilmişti. entartete kunst sergisi için oluşturulan komisyonda da yer aldı; nazilerin sanat terminatörlerinden biri oldu.
    ikinci dünya savaşı bittikten sonra hapse konan ismin arşivi bir manada, olanların ya da bir tarihin vesikalarıydı. yargılandı, 1950'de tutukluluk hâline son verilen hoffmann, 1957 yılında münih'te ölmüştü.

  • fuarlarda ingilizce, fransızca vb dillerde tercüman arayan bir firmaya başvurulmuştur. iş görüşmesine gittiğinizde sizinle birlikte mülakata girecek başka biri daha olduğunu görürsünüz. o da sizin gibi üniversite öğrencisi 22 yaşlarında bir erkektir. ikinize de bir form verirler, hangi dili hangi seviyede konuştuğunuz, aldığınız sertifikalar, çalıştığınız şirketler tarzı. ikinizi de mülakata aynı anda alırlar. mülakatı yapan ik biraz gıcıktır. önce sizle yaparlar ardından diğer çocuğa geçerler.

    ik: fransızcayı çok iyi seviyede bildiğinizi yazmışsınız?
    -evet
    ik: fransız lisesinde mi okudunuz?
    - hayır
    ik: fransızca bir üniversitede mi okudunuz?
    - hayır ama
    ik: fransız kültür'de ders mi aldınız
    - hayır ama şey
    ik: sertifikanız var mı fransızcayla ilgili
    - hayır
    ik: tamamen meraktan soruyorum, fransızcayı nerden öğrendiniz?
    - babam öğretti
    ik: babanız? fransızca öğretmeni miydi?
    - hayır ama
    ik: buyrun söyleyin nasıl öğrendiniz, sabahtan beri ama diyorsunuz
    - babam fransız, eğer adıma ya da soyadıma bakmış olsaydınız benim de fransız olduğumu anlardınız.
    ik: adınız?
    - marcel. adı marcel olan pek türk yoktur sanırım.
    .

  • yavuz bingöl'ün yüzyılın trollü olma ihtimalini aklıma getirmiştir. adam belki de tayyibin güvenini kazanmak için numara yapıyordu bir iki haftadır, şimdi de trollüyor olabilir mi acep?

    fuatavni de yiğit bulut çıksa bir christopher nolan filmi içinde yaşadığımı düşünmeye başlayacağım.

  • istanbula üniversite kaydı için yola çıkmıştık.
    bir iki kişiydik, saf ve iyi yürekli baba kız.
    biz sandık ki istanbulun adı geçse metropol olur en dandik köy bile.
    gittik bilet aldık şimdi adını vermek istemediğim için takma isim olarak gerçek koyun adını vereceğim şirkertten.
    bende bir heyecan bir heyecan. babam da kızının üniversiteyi kazanmış olmasına bağlı olarak koltukları kabarmış bir vaziyette turgut özalımsı geziniyor.

    geldi bizim otobüs; ön camda dev bir çatlak!
    ama biz iki sevgi kuşu, biz iki polyanna sevdalısı -olsun- dedik, vardır bir bildikleri.
    camdan ölen olmamış ki?

    sonra yolcular gelmeye başladı.
    biz babamla şöför arkası ikinci sıradayız.
    tam vaktinden yirmi dakika sonra çalıştı otobüs.
    biz iki pıtırcık sevindik buna zira sabahın 6' sında ne yapacaktık istanbul' da. en azından 6.30 da ineriz dedik.

    yolculuğun 15. dakikası ön iki koltuktaki takribi 280 yaşındaki teyze ve amca ben-gal ya da öyle bir adı olan kokusu burun delen kremlerden şakır şakır sürmeye başladılar.
    insanın kolu kopsa bu kremi koklayacağıma acısını çekerim dedirtecek bir kremdi.
    ve bu olay istanbula varasıya kadar 15 dakika aralarla devam etti.

    olsun, biz iki neşe pınarı herşeyin başı sağlık diyenlerdendik.

    sonra arka ikilideki takribi 180 yaşlarındaki amca ve teyze kocaman bir çuvaldan haşlanmış mısır çıkardılar ve toplamda 7 dişle bunu yemeye başladılar.

    biz tabi ki emekçi ve emekçinin emekçiliğinden gurur duyan kızı olarak, ağız şapırdatmadan tiksinmezdik.
    her nekadar çıkan sesler istanbula kadar devam etse de..

    sonra en ön diğer ikili koltukta oturan 32 yaşındaki adam ayağa kalktı ve 65 yaşlarındaki annesine;

    - benim ercanla arkadaşlığıma karışma, ben seviyorum ercanı
    diye bağırmaya başladı.
    sonra höykürerek ağladı. tükürük ve sümükleri krem süren amcanın keline yapıştı.

    annesi adamı,pipisini çakmakla yakmakla tehdit etti.
    babam bana -sen bakma- dedi.

    sonra adam otobüsün vitesine saldırdı. şöför ani bir frenle otobüsü savurttu.

    adama eti cin verdiler 4 tane, sustu. -yarım saat kadar.
    sonra tekrar annesine bağırmaya başladı:

    -sana arabayı durdur dediim. altıma işettirdin beniiiiiii.

    otobüsü sağa çektik. valizden adama temiz don çıkarıp giydirdiler.

    ama artık otobüs çiş, mısır ve tarifsiz bir krem kokuyordu.

    olsundu ama, herkesin başına gelir ayıplamamak lazımdı.

    babam ki o bir gurur abidesi, kokudan kusacak gibi olunca muavine ; susurluk' a ne zaman varacağız dedi.

    muavin ise; -allah bilir beyamca- dedi.

    muavin 60 babam ise 45 yaşındaydı.
    ama olsun biz iki pempe gönüllü bunu olgunluğa dair bir iltifat olarak aldık.

    sonra mola yerinde bir çorbaya iki iskender parası verdik. ama anısı oldu, olsun.

    yolda ön cam patladı. zaten 6,30 da erken bir varış saati idi. bursa otogarına kadar biraz üşüdüm ve korktum ama tecrübe de böyle kazanılımış diye üzülmedik.

    yalova feribotunda, ercan seven ve altına işeyen adam kayboldu.

    tüm feribotun aranıp adamın buşlunması 1 saat sürdü. yine altına yapmıştı ve yedek kıyafeti kalmamıştı.
    artık valizden çıkardıkları annesine ait füzo ile oturmaktaydı.

    biz 11.00 sularında otogara indik. kaydımızı 14,00' de yaptırdık.
    kalacak yerimiz yoktu. taksimde gezip akşam otobüsü ile dönecektik.

    taksim çok güzeldi, inci profitrol nefisti.
    babam bana şampiyondan midye aldı.
    sonra yazıhanelere gidip bilet aramaya başladık, biz, iki sevgi kelebeği.

    maalesef bilet bulunamıyordu çünkü okul kayıtları başlamıştı.
    sadece gerçek koyun seyahatte arka dörtlü boştu.

    babam, bir beyaz mimoza, bir muzaffer komutan anıtı, dedi ki;

    -hay .mına koyyim böyle işin.....