hesabın var mı? giriş yap

  • istisnasız her defasında geri itileyerek tepki koydugum durum.. özellikle taksim metrosunda girenleri geri iten 1.85 boylarında biri görürseniz muhtemelen benimdir.

  • adını öğrenene kadar "solsağlaklık" sallamasyonuyla ifade ettiğim, yapılan işlerde beynin her iki lobunun da yerine göre kullanılması şeklinde bir açıklaması olan özel durum.

    bu tarz insanların yeteneklerinin önemli bir niteliği de; bir işi yapmayı bir el ile öğrenmek diğeri ile de aynı yetenek seviyesinden devam ederek uygulayabilecek olmak anlamına gelmez. mesela her iki elle de çok yakın hızda ve düzgünlükte yazı yazabilirken, resim yapma yeteneği hangi elle başlanırsa o elle gider. diğer elle de aynı ustalıkla resim yapabilmek için önceki elle yapıldığı gibi en baştan pratik yapmak gerekir. burada gerçekten enteresan olan durum; her iki elle de eşit yetenekte resim yapabilir seviyede olunsa bile yine de resimleri iki farklı ressam yapmış gibi yapılan resimlerdeki teknik ve çizgiler farklı olacaktır. bu durumda ambidextrous kişilerin şizofreniye yakalanma riski taşıması da mantıklı oluyor. aslında sol ve ya sağ elde yazılan yazı karakteri için de aynı şey geçerlidir. ancak genelde ambidextrous insanlar farkında olmadan da olsa diğer elleriyle başladıklarında da kendi yazılarını taklit etme eğilimine girmelerinden dolayı genellikle iki elin yazı karakterleri benzerlik gösterir.

    bu bir elle kazanılan yeteneğin diğer ele aktarılamaması sorunsalının avantajlı olduğu durumlar da vardır. mesela masa tenisinde her iki elle de ustalaşma durumunuzda bu yeteneğinizden bihaber tecrübeli bir rakibiniz tekniğinizi çözüp karşı teknik geliştirmeye başladığı anda diğer elle oynamaya geçerek afallamasını sağlayabilirsiniz. pek çok spor dalında feci avantajlı bir durumdur. bazen de her iki eli kullanmaya o kadar çok alışırsınız ki sol elinizle alışmış olduğunuz işlere unutup sağ elinizle girişebilirsiniz. mesela benim sol elimle kendi çapımda ustalık kazandığım masa tenisini bir süre oynamadıktan sonra sağ elimle oynamaya başlayıp "nooluyo lan bana? şahane oynuyodum, nasıl bu kadar unutmuş olabilirim?" şeklinde düşünüp üç set boyunca da jetonun düşmemesi gibi bir vaka da başımdan geçmiştir. (bkz: yapılmış en aptalca dalgınlık)

    ayrıca karizmasından da yenmez. millet bi halt sanır. "aaa sen solak mısıııaan?" tarzı atakları en coolundan bir bakış atıp kalemi sağa geçirip istifi bozmadan yazıya devam ederek savuşturmakla birlikte hayranlık hayratı haline gelme hıyarlığını da zilyon kere yapsam yine bıkmam.
    ve ayrıca;
    (bkz: roland deschain)
    (bkz: silahşor)

  • korku tünelinin sonunda, ki adı eğlence tüneli de olabilir, hava üfleyen küçük deliklerin üstünde durduğunu farketmeyen, bir anda gelen basınçlı havayla irkilen nesildir. tabi bir kere korktuktan sonra, işin bokunu çıkarıp sürekli o deliklerin üstünde takılan nesil de olabilir.*

  • suriyelilere vatandaşlık vererek çözecek sanırım. artık "suriyeli" değil "türkiyeli" sorunu olacaklar.
    6 ayda başka türlü çözülemez o sorun.

  • tamam güzel kardeşim de karar doğru. istediğin kadar küfret, ama doğru. neden doğru olduğunu açıklamak istemiyorum. ufak bir mantık süzgeci yeterli. belki makarna süzgeci bile yetebilir.

    edit: makarna süzgeci de yetersiz gelmiş. hala sövüyor adam. olay kısaca şu, bazı aklı evveller daha iyi anlasın diye anlatayım. muhtemelen zor durumda olan bir çalışan, mağazanın nakit parasını cebine atıyor, kendisinden aldığı yetkiye dayanarak kendi kredi kartı ile aynı tutarı ödüyor. ve haliyle işten çıkarılıyor. dünyanın en normal olayı aq. daha normal bir süreç hayatımda duymadım. birincisi o mağaza sahibi bu çalışana nasıl güvensin bundan sonra? ikincisi bir sonraki aşama el altından satış olabilir mi? stokta eksilme? yine kendisinden aldığı yetkiye dayanarak kasayı patlatıp kaçma riski var mı? yok diyen buyursun ticari hayata atılsın, üç sene içinde makarna süzgeci alacak kadar zengin olabilir.

    edit 2: bir kaç arkadaş mesaj atıp, mevzubahis şahıs için yapmadığı şeyler üzerinden suçlamada bulunduğumu yazmış, ve maddi kayıp olmadığından bahsetmiş. nakit/kredi kartı alışverişi arasında fark vardır. birisinde kasaya para girer, diğerinde ise hesaba düşer. hesaba düşen para bankalarla imzalanan protokollere göre süreleri değişiklik göstermek kaydıyla, bloke halde kalır. bu sayede de bankalar kredi kartıyla taksit imkanı sunarlar, bloke kalan parayı ise kullanır, kazanç sağlarlar. @falanfilan arkadaşımızın attığı mesajı aynen kopyalıyorum buraya. o benden daha net biliyor belli ki: "güvenin yanında mağazayı da maddi zarara uğratmış oluyor. banka kredi kartından çekilen tutarı 45 günde ayni olarak öder. sen nakit istersen bu parayı belli bir komisyon ödersin." @deserteskimo da şöyle demiş: "ustad, bir adim daha ilerisini siyleyeyim: firmanin buyuklugune (dolayisiyla bankayla pazarlik gucune) bagli olarak hem komisyon, hem vade ayni anda da olabiliyor ve bu konisyon orani (ozellikle dusuk faiz donemlerinde) cok abartabiliyor. bizim 100 liraya aldigimiz malin karsiligi magazaya 40 gun sonra 90 tl olarak odenebiliyor. aleni hirsizliktir, bunu bilmeyen kasiyer olmaz"

    daha fazla uzatıp da boku çıksın istemiyorum. tekrar ediyorum, maddi kayıp olması gerekmiyor, haklı fesih sebebidir. kimse başkasının parası ile istediği gibi oynayamaz. işverenin şerefsiz olması, işçinin özünde aslında son derece iyi bir insan olması vs olay özelinde önemsizdir. bu tip mesajlar atmayınız lütfen.