hesabın var mı? giriş yap

  • yazım hataları yaparak harcadığı a4'leri toplasa ufak bir hatıra ormanı yaptırabilecek nesildir. ayrıca sayfa sayısı fazla olsun da göz doldursun diye sağdan, soldan, üstten, alttan çok boşluk bırakıp, yazının puntosunu da yüksek tutmuş nesildir. al sana bir hatıra ormanı daha!

  • bu tipler kira vermez, hazine arazisini çevirir. imar affından faydalanır. apartman diker. hem kendi hem çocuğunu ev sahibi yapar, üzerine bi de sen ben gibi iş güç sahibi insanı kiracı diye oturtur da parasını yer. bu tipler maaşla geçinmez bir kere. ordan yardım, burdan market kuponu, şurdan bal, burdan tereyağ, bedava şu bedava bu:)
    maaşla geçinen bizler anlayamayız avantadan gelen gelirleri nedir bu tiplerin..
    o yüzden adam haklı. çok bile o maaş

  • ben küçük bir çoçukken şehrimizde muz esnafı vardı.

    evet, yanlış duymadınız, muz esnafı.

    bir kişi dükkan kiralar ve orada yalnızca muz satardı. ara sırada bazılarının kivi de sattığı olurdu.

    tıpkı manav gibi, ama yalnızca muz satılırdı.

    o zamanlar muz, kivi falan şimdinin ejder meyvesi, pitahaya denilen nebatatlarından bile daha pahalıydı...

    bu entriyi neden mi yazdım ? öylesine, eski günler aklıma geldi.

    kriz zamanlarıydı o zamanlar. her şey pahalıydı. ama yine de mutluyduk.

    şimdiye bakıyorum; yine her şey pahalı. hem de ateş pahası. dahası, bugün mutlu da değilim.

    ben yeni türkiye'yi hiç sevmedim sözlük. hiç mi hiç sevmedim hem de.

  • entry girerken metin kutusundan yolla butonuna geçmek sonra enter'lamak isterken elli kere tab yapıyor olmaktan mutsuz musunuz? çaresi var: ctrl+enter. bu tuş kombinasyonunu kullandığınızda erkeğiniz teknik bilginize hayran olacak size daha çok bağlanacaktır.

  • sonuç için şu entrye bakın: (bkz: #142399918)

    son durum için şu entrye bakın: (bkz: #142078837)
    ——
    önedit: sonuna kadar arayacağım hakkımı. bugün ikinci geceyi geçiriyorum gümrükte. ne türkiye’ye geri dönebiliyorum ne de sınırdan geçebiliyorum.

    yarın arabanın her yerine protesto kağıtları yapıştıracağım. (düzeltme: bunu yarın duruma göre yapacağım)
    ——
    özet geç piç:

    üç hafta önce ben ve eşim, fransa’dan türkiye’ye arabayla geldik. eşim acil bir durum sözkonusu olduğu için, birinci haftanın sonunda uçakla dönmek zorunda kaldı. ben arabayla kapıkule kapısından çıkmak istediğimde, eşim arabada olmadığı için 38 bin türk lirası ceza kesildi. cezanın nedeni giriş kaydının eşimin adına yapılması. arabayı ben kullanıyorum, ben ehliyetimi veriyorum fakat yan koltuktaki eşim kaydediliyor şoför olarak.

    araba ikimizin üzerine kayıtlı.
    arabanın ruhsatında ikimizin de ismi mevcut.
    (detaylar aşağıda)

    gümrükte iki müdür yardımcısı olayın rezaletini anladı, fakat hiçbir şey yapamadı.

    her türlü desteğinize ve görüşünüze açığım.

    ***

    1- türkiye’ye girerken gümrük görevlisi eşimin adını kaydediyor sadece. benim ismim, ruhsatta mevcut olmasına rağmen, kayda geçmiyor.

    “sistem böyle, tek isim kaydedebiliyoruz zaten”
    (bkz: sistem böyle)

    2- böylece türkiye’de arabayı sadece eşim kullanabiliyor, yasaya göre. eşimin uçakla döneceğini önceden bildirmek gerekiyormuş.

    “bence de mantıksız, ama kural öyle diyor”

    3- ne geri dönebiliyorum, ne de sınırı geçebiliyorum. şunu öneriyorlar:

    birinci çözüm: şimdi cezayı öde, ve git.

    ikinci çözüm: saat üçte geldim kapıkuleye. sabah saat 9’da 38 bin tl’lik ceza üzerinden pazarlık yapılmasını teklif ettiler.

    üçüncü çözüm: dava açmak. bu meblağı ödedikten sonra dava açabiliyormuşuz, ama…

    “… ama genelde mahkeme reddeder”

    4- eşimin acil dönmesinin nedeni babasının hastalanması. (kime neyse bundan)

    5- benim gibi onlarca kişi var ama bir tek ben kaldım itiraz eden. hepsi uzlaşmaya gitti. aralarında en saçma olanı benim durumum.

    6- buraya kadar okuduysanız, allah sizden razı olsun. allah çocuklarınıza güzel, adil bir ülke nasip etsin.

    adam öldürmedim, hayatımda kimseyi yaralamadım, ulan radara yakalanıp trafik cezası bile yemedim. işimi hakkıyla yapmaya çalıştım, hak yemedim, hırsızlık yapmadım.

    insanın zorunda gidiyor ya.

    edit-1: eşimin buraya gelmesi bir şeyi çözmüyor. aracın sürücüsü arabayı bırakıp gitmiş diyorlar. şaka gibi değil mi?

    edit-2: yeni yeni şeyler öğreniyorum.

    • ailecek arabayla gelip, arabanın arkasını doldurmak için aile fertlerini uçakla yollayanlar varmış. (sanırım bunu yazan arkadaş eşimin bu yüzden uçakla döndüğünü söylüyor. ya sabır)
    • fakirlere hava atmak için arabayla geliyormuş insanlar. valla o kadar çevrem yok türkiye’de. olsa da hava atsak.

    edit-3: bu entry şişmesin diye şurada (bkz: #142078837) son durumu paylaşıyorum. böylece başkalarına da örnek olabilir bu hadise.

    edit-4: tüm mesajlara bakıyorum, arada unuttuğum varsa kusura bakmayın lütfen. henüz bir sonuç alamadık. tüm süreci anlatacağım sonuç gelince.

  • -cem'in memoli'ye baba demesi.
    (hatta bi bölümde erkan ve salak yandaşı memoli'nin evine girmişlerdi, salak olan cem'in telesekreter mesajını dinleyip, "abi biri babasına dert yanmış ama anlamadım valla" tarzı bişey söylemişti. hiç unutmam niyeyse.)

    -memoli'nin binasındaki merdivenlerin şekli (sürekli koşarak inerdi.)

    -o dönem benim gibi salaklar alsın diye çıkarılmış normal foto ölçütünde memoli-zeyno kartpostalları.

    -krala denk geldikleri yerlerde kabak gibi herifi inatla göremeyişleri.

    bi de memoli'nin sürekli baksırla birilerine yakalanışı var. (bu kısım o dönem kendisine aşık olduğum için aklımda kalmış olabilir, evet.)

  • çok saçma bulduğum bir yarışmaydı.. ta ki annemi kanser yüzünden kaybedene kadar.

    sağlığında annem sürekli izlerdi. ben de çok sıkıcı ve saçma olduğunu söyleyerek sürekli eleştirirdim. annem ise "ben eğlenmek için izliyorum, seviyorum" cevabını verirdi her seferinde.

    anneme ağustos ayı başında lösemi teşhisi konuldu ve o zamandan sonra kalan ömrünü hastanelerde geçirdi. hasta olduktan sonra hiçbir şekilde televizyona dönüp bakmadı. yaşamak için bir nedeni olsun, o hastane odasında yaşama bağlansın diye elimizden geleni yaptık. kitap, müzik, elişi, boya... ama televizyondaki hiçbir programa dahi dönüp bakmadı.

    sonra ölmeden bir kaç ay önce kafasını dağıtması için televizyon izlemesinin yararlı olacağını söylerken "survivor başlasa izlerdim. o beni eğlendiriyor" dedi. o günden sonra survivor başlasa diye dört gözle bekledim. neredeyse acun ılıcalı'ya bir şekilde ulaşıp ne olur başlatın, annemi eğlendirecek bu programa çok ihtiyacım var diye yalvaracaktım. gazetedeki "survivor şubatta başlayacak" haberini anneme müjde diye verdim.

    ama olmadı. annem survivor başlamadan bir kaç hafta önce öldü. şimdi ne zaman televizyonda görsem başımı çevirip bakamıyorum. acaba annem bu programı izleyebilseydi ölmeden önce, biraz olsun o hastane odasında eğlenebilir miydi merak ediyorum sadece.

  • celal şengör'ün az önce teketek programında sarfettiği söz. hocaya olan sevgimden dolayı sert eleştirmekten her zaman kaçındım ancak bu sefer kantarın topuzunu kaçırdı diye düşünüyorum. bülent ecevit bu ülkedeki en iyi eğitim almış başbakanlardan birisidir.
    gelen mesajlar üzerine edit:
    bazı arkadaşlar bülent ecevit'in lise mezunu olduğundan bahsederek mesajlar atıyorlar. duyanda sanır şişli endüstri meslek lisesi mezunu. ecevit robert koleji mezunudur beyler bayanlar. ankara dil tarih fakültesi'nde ve londra üniversitesinde eğitim gördü. bu üniversiteleri bitirmedi ama kapasitesi yetmediği için bitirmediğini zannetmiyorum. ki daha sonra burslu olarak harvard üniversitesinde bir yıla yakın süreyle birtakım akademik çalışmalarda bulundu. bu üniversitelerin önünden dahi geçemeyecek adamlar “ama lise mezunuuu” dedikleri zaman kafayı yiyorum.