hesabın var mı? giriş yap

  • 1975 yilinda yapilmis bir filmdir. 18. yy'da gecer. redmond barry'nin sinif atlama calismalarindan yola cikarak donemin ingilteresine goz attirir. genel olarak candide ile büyük benzerlikler taşır. hatta ortam olarak bize patrice leconte'un ridiculesini hatirlatabilir belki de.
    her zamanki kubrick filmleri gibi uzundur*. ama yine canimiz sıkılmaz.
    barry lyndon'u ryan o neal canlandirmistir.

  • en küçük dayım üniversiteyi bizde kalarak okumuştu. hayatımın bütününün şekillenmesine etki eden çok güzel bir dört yıldı. mesleğe ilk atandığından evlenene kadar da bizde kalmıştı. öğretmenliğe atandıktan sonra aldığı ilk maaşla da eve yaş pasta alıp gelmişti. bizim ev için olağanüstü bir gündü. çünkü evimize ilk yaş pasta o gün girmişti. hem de damla çikolatalı. sevinçten havalara uçtuğumu hatırlıyorum. sonra yer sofrasına oturup o mutlu anı bekliyorduk. yaş pastanın dilimlenip tabağımıza koyulması gerektiğini de o gün öğrenmiştim. yıllar geçti. mesleğim gereği taşınmak zorunda kaldığım şehirde, bu sefer en büyük dayımın yanında kalmaya başlamıştım. ilk maaşımın yatacağı günü sabırsızlıkla beklemiştim. o ilk maaşla ne alacağımı aslında çok iyi biliyordum. işten çıktım, heyecanla pastaneye gidip yaş pasta aldım. hem de damla çikolatalı. maaşımla yaptığım ilk icraat bu oldu. insanlık için küçük ama benim için çok büyük bir şeydi.

  • halbuki dolarla da maaş almıyorlardı; neden etkilendiler acaba! demek ki neymiş? bu memlekette dolar artarsa her şey artar ve işte bu yüzden de "dolarla mı maaş alıyorsunuz ki dolarla işiniz olsun" gibi saçma bir cümle kurulmaz; böyle bir cümle kuran da ekonominin başına geçirilmez.
    ekonomik krizin sorumlusu olarak halkımızın yüzde 12si kılıçdaroğlu demiş. sizin de ayrı ayrı bilahare gözlerinizden öperim. dewamke!

  • çeviri konusunda benim gibi takıntılı bünyeler için aşağıdaki bilgiler yararlı olabilir. kaynak olarak internetteki yorumlardan topladığım ortaya karışık bilgiler diyebilirim.

    çevirmen olarak:
    fransızca'da: cemal süreya, yaşar nabi nayır, sabahattin eyüboğlu, nesrin altınova, samih tiryakoğlu, hakkı süha zengin, şevket deniz, erdoğan alkan, ismail yerguz, roza hakmen ve tahsin yücel
    ingilizce'de: hamdi koç, seçkin selvi, sevin okyay
    rusça'da: mazlum beyhan, ergin altay, nihal yalaza taluy, ayşe hacıhasanoğlu, hasan ali ediz, leyla soykut ve mehmet özgül
    almanca'da: behçet necatigil, zeyyat selimoğlu, iris kantemir, ahmet cemal, gülperi sert, regaip minareci
    italyanca'da: şadan karadeniz, şemsa gezgin
    ispanyolca'da: roza hakmen

    aynı zamanda;
    avi pardo, ataol behramoğlu, ülker ince, yusuf eradam, fatih özgüven

    çeviri konusunda güvenebileceğiniz yayınevleri:
    hasan ali yücel klasikler dizisi
    meb tercüme bürosu
    can yayınları
    yapı kredi yayınları
    iletişim yayınları
    varlık yayınları
    metis yayınları
    kültür bakanlığı yayınları
    yaba yayınları
    mitos boyut yayınları
    sander yayınları
    altın kalem yayınları
    cem yayınları
    e yayınları
    everest yayınları
    sosyal yayınları
    adam yayınları
    doğan yayınları
    merkez yayınları
    plato yayınları
    mediacat kitapları
    iş bankası yayınları
    marka yayınları
    ayrıntı yayınları
    epsilon yayınları
    engin yayınları
    remzi yayınları
    parantez yayınları
    altın kitaplar
    6:45 yayınları

    uzak durulması gerekenler:
    kum saati yayınları
    timaş yayınları
    oda yayınları (zaman zaman)
    bordo siyah yayınları (zaman zaman)
    mercek yayınları
    mavi yelken yayınları
    armoni yayınları
    kitap zamanı yayınları
    alfa yayınları
    inkılap yayınları
    ithaki yayınları
    izmir ilya yayınevi
    iskele yayınları
    mustafa bahar
    indigo kitap

    not: yorumlar ve öneriler gelirse ekleme/çıkarma yapılır.

    ekleme için fdensyeordankya'ya, stabiliz'e, zephyrus'a, zach dawnbringer'a, blockperception'a, the zombie hunter'a, i am aysberg'e, high anchor bunget'a, riwi'e, tibetli rahip'e, korsan patates'e, jack oneill with two ls'e teşekkürler.

  • tam 911'i arayacakken sırtına bıçak saplanarak ölen zavallı kişinin, telefona basılı kalan parmağının tuşladığı numara..

  • yeni şarkısının reklamı için bile eski sevgilisine muhtaç olan müzisyen. ayşe arman'a verdiği röportaj o kadar sahte, o kadar kurgu ki okurken acıdım haline...pr cısı da bir hevesle ayşe arman'ı aramışta herşeyi anlatacakmışta aklınca adamı aklayacak. anlattıkları nereden tutsan elde kalıyor. empati yapayım diye zorluyorsun, olmuyor. sanki kadınla silah zoruyla birlikte oldun. sen 18 yıl bu kadının her türlü imkanını kullan, sömür; sayesinde prodüktör ol, inşaat şirketi sahibi ol, şan şöhret sahibi ol, sonra maddi manevi alacak hiç birşeyin kalmayınca, " panik atak oldum de, beşik kertmesi gibiydik" de. hastir len derler adama... biz senin ezik olduğunu zaten biliyorduk ama senin ağzında da duymayaydık keşke.

    hep kadınları suçlarlar ya," ünlü zengin adamı buldu, artık ona ihtiyacı kalmayınca bıraktı " derler. işte bu adamında o kadınlardan hiçbir farkı yok. ulan biraz adam olun be, aşk bitti de, sıkıldım de, başka birine aşık oldum de eyvallah... sana yıllarını vermiş sevgilini yermek, "ama o da ruh emici kadındı ühühühü, ayrılmasam ölecektim" demek nedir len??

    edit: kendisi hakkında yapılan yorumlara çok sinirlenip akıllara ziyan bir açıklama yayınlamış.* bu röportaj tam bir pr fiyaskosu olma yolunda ilerliyor, iletişim fakültelerinde ders olarak okutulmalı. öncelikle kendi adıma demir demirkan'dan nefret etmiyorum, niye edeyim? sertab erener fanı değilim, hiç olmadım. pazar kahvaltısında gazetelere göz gezdirirken okuduğum bir röportaj üzerine yorum yaptım. zaten bu röportaj herkes okusun diye değil miydi? o zaman yapılacak eleştirilere de açık olacaksın.
    sertab-demir birlikteliği başladığında bende 16-17 yaşlarındaydım. nasıl başladı devam etti, yaptıkları işler vs bize yansıtıldığı kadarıyla biliyoruz. hatta kendisinin 2000lerin başında göçmen şarkısının olduğu albümünü almışlığım bile vardır. az çok bizde türk rock müziğini takip ettik, 2000lerin başındaki türkçe rock patlamasındaki konser seyircisi bizdik. yani kendisinin itham ettiği gibi pür cahil halimle minik odamda, sınırlı internetimle, aşağılık fakir bir magazin manyağı olarak burdan kendisine nefret kusmuyorum. burada olay senin müzik dehan değil, ayrılıktan sonra nasıl bir adama dönüştüğündür canım kardeşim.
    olaya sertab-demir ilişkisi olarak değil herhangi sıradan bir çiftmiş gibi bakınca da sonuç değişmiyor. iyi-kötü birşeyler yaşandı bitti, bir taraf yoluna devam ederken, diğeri egosuna kibrine yenilip 18 yıllık ilişkisini bir kalemde harcayıverdi.
    aslında herkesin bu kadar olumsuz tepki vermesinin sebebi, yıllardır çizilen demir demirkan imajının yaldızlarının dökülmesiyle birlikte ortaya çıkan adamın yarattığı hayal kırıklığıdır. demek ki sertab'la birlikteliği gerçekten çok iyi bir projeymiş ki, bir adamı yıllarca son derece başarılı bir pr çalışmasıyla olduğundan iyi gösterebilmişler.
    ayrıca yaygın düşüncenin aksine demir'le müzikal birliktelik eurovision dışında sertab'a hiç yaramamış, özellikle "turuncu" albümüyle beraber sertab'ın kariyeri düşüşe geçmiştir. soner sarıkabadayı şarkısı "bu böyle" ye kadar da sertab ın 2000li yıllarda esamesi okunmamıştır.

    büdüt: istek üzerine demir demirkan'ın resmi sitesindeki açıklamanın linki eklendi.

  • 24 mayıs 1941 günü danimarka boğazında almanların ünlü savaş gemisi bismarck ve ağır kruvazör prinz eugenin karşına yanında henüz denize indirilmiş yeni savaş gemisiprince of wales ile çıkan ingilizlerin dünyaca ünlü savaş kruvazörüdür.

    savaş kruvazörlerinin temel mantığı olan hafif zırh - ağır top kombinasyonuna sahip olan bu gemi ilerlemiş yaşına rağmen bu çarpışmaya girdiğinde halen home fleet in gözbebeği ve amiral gemisidir.

    bismarck karşısında bu kadar çabuk tahrip olmasının nedeni onu ne pahasına olursa olsun batırmak veya hasara uğratmak istemesidir, bunun sebebi bismarckın çarpışma gerçekleştiği zamanki pozisyonunun atlanik konvoy rotalarından sadece birkaç yüzmil uzak olmasıdır, kendisine ve görev gücüne komuta eden amiral holland sisli bir havada iyi eğitilmiş ve donatılmış bir düşmana karşı cesurca bir girişim yapmış almanları şaşırtmayı başarmıştır, ancak bismarckın kalın zırhı öldürücü bir darbeye izin vermemiş alman zırlısı ancak taktik açıdan hafif hasarlarla bu saldırıdan kurtulmuştur, tecrubesiz bir mürettebata sahip prince of wales hood a yeterli korumayı sağlayamazken prinz eugen ve bismarck bu saldırıya birlikte ustaca cevap vermiş, hood u kısa sürede batırmışlardır, bu faciada sadece hms electra destroyerinin kurtardığı 3 denizci sağ kalmıştır..

    ne varki bismarck, hoodun lanetini üzerinden atamamıştır; aldığı isabetin yedek yakıt deposunu delmesi sadece uzun ve verimli bir atlantik seferini önlememiş arkasında bıraktığı yakıt izi birkaç gün sonra hms ark royalın swordfish uçaklarının onun yerini bulmasına ve kendisini sakatlayan torpido isabetine sebep olmuştur.

    taktik ve propaganda açılarından bakıldığında hms hoodun tahribi almanlar için jutland savaşından daha büyük bir zaferdir, meseleye stratejik açıdan bakıldığında ise ingilizler verdikleri ağır kayba rağmen galiplerdir; bismarck ingilterenin kendisinden birkaç yüzmil ilerde akmakta olan candamarına hiçbirzaman ulaşamamış, dahası şansın da yardımıyla tahrib edilebilmiştir.

    bu kadar ünlü olmasa da çok benzer bir olay için (bkz: jervis bay)

  • tespit gibi tespittir. var mı kardeşim yasalarda böyle bir zorunluluk? yok.. ee neden algı kasmaya çalışıyorsun?

    adam, üniversite yönetiminin kararı, herkes kamerayla girmek zorunda diyor. öğrenciler ise kopya çekemeyecekleri için ipe un sermeye çalışıyor.

    biri de çıkıp ukala ukala "girmeyelim o zaman hocam" deyince hoca da durur mu? yapıştırmış işte cevabı..